MAHKEMESİ : İZMİR 6. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 14/09/2009NUMARASI : 2008/46-2009/330Taraflar arasında görülen davada; Davacı, 6392 ada 26 parsel sayılı taşınmazdaki 20 nolu bağımsız bölümün miras bırakan annesi H. G. ve 19 nolu bağımsız bölümün de yine mirasbırakan babası T.M.'ya ait olup, 19 ve 20 nolu bağımsız bölümlerin fiilen birleştirilerek kullanıldığını, 20 nolu bağımsız bölümün muris H. G. tarafından gelini olan davalı İ.S.'ya, 19 nolu bağımsız bölümün ise muris T.tarafından arkadaşı olan davalı G.'e, bu şahsın da taşınmazı dava dışı T.ve davalı İ.S.nın hakim ortakları oldukları davalı V.şirketine temlik ettiğini, tüm devirlerin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak yapıldığını ileri sürerek, payı oranında iptal ve tescil isteminde bulunmuştur.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, devirlerin mirasçılardan değil, alacaklılardan mal kaçırmak amacıyla yapıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 23.03.2010 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat M..A..ile temyiz edilen vekili Avukat ... ve Av....geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ....tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü: Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Gerçekten de miras bırakan T.’ın .ada .parsel sayılı taşınmazdaki 19 nolu bağımsız bölüm ile ilgili olarak yapmış olduğu temlikin alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla gerçekleştirildiği Mahkemece kabul edilmek suretiyle bu taşınmaza ilişkin davanın reddedilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Buna göre, davacının bu taşınmazla ilgili temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine. Ancak, 04.02.2005 tarihinde ölen davacının miras bırakanı olan annesi H..’ın malik olduğu 20 nolu bağımsız bölümü intifaını üzerinde bırakarak çıplak mülkiyetini 08.06.1999’da oğlu T.’ın eşi davalı olan gelini İ. S.ya satış suretiyle temlik ettiği ve ölümle de davalı İ. S.’nın taşınmazın tam mülkiyetine malik olduğu kayden sabittir. Her ne kadar miras bırakan H.’ın eşi diğer muris T.., davacının ticari işlerinden dolayı bir takım mağduriyetlere uğraması sebebiyle alacaklıdan mal kaçırmak amacıyla 19 nolu bağımsız bölümün temlikini gerçekleştirmiş ise de; muris H.’ın bu alacak ve borç ilişkisine bir dahlinin bulunmadığı gibi kefaletten ve bizatihi kendisinden kaynaklanan bir borç ilişkisinin olmadığı anlaşılmaktadır. Diğer taraftan H.. böylesine bir temliki yapmasının da bir gerekçesinin varlığı kanıtlanmış değildir. Öte yandan taşınmazın satış bedelinin de muris Handan’a ödendiği yazılı bir belge ile kanıtlanmış değildir. Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsufi-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 1-4-1974 tarih ı/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 634, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişte miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli. ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arsındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öyle ise, yukarıda değinilen somut olgular belirlenen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde miras bırakan H..20 nolu bağımsız bölüm ile ilgili yapmış olduğu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilmelidir.Hal böyle olunca, 20 nolu bağımsız bölüm yönünden açılan davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları bu yön itibarıyla yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 24.12.2009 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 750.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 23.03.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.