MAHKEMESİ : MENDERES ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 19/02/2002NUMARASI : 1998/745-2002/102Taraflar arasında görülen davada; Davacı, ortak miras bırakanları H.H.K.’ın kayden malik olduğu 60, 65 ve 67 parsel sayılı taşınmazları mirastan mal kaçırmak amacıyla torunu olan davalı E. A.ya ölünceye kadar bakma akdi ile temlik ettiğini, temlik işleminin karşılıksız olduğunu, bakım yükümlülüğünün yerine getirilmediğini, aynı akitle temlik edilen 359 parsel sayılı taşınmazın muvazaalı temlik edildiğinin mahkeme kararı ile sabit olduğunu, davalı E. A.’nın kısa bir süre sonra fikir ve elbirliği içinde bulunduğu diğer davalılara bedelsiz devrettiğini ileri sürerek tapu kayıtlarının miras payı oranında iptali ile adına tesciline, son kayıt maliklerinin iyiniyetli kabul edilecekse taşınmazların bedelinin davalı E. A.’dan tahsiline karar verilmesini istemiştir.Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece; kanıtlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Davacı, miras bırakanları H.H.K.’ın kayden maliki bulunduğu 359, 60, 65 ve 67 sayılı parselleri, torunu olan E.A.’ya 26.12.1994 tarihli, ölünceye kadar bakma akdiyle temlik ettiğini, bu temlikin tek mirasçısı olan kendisinden mal kaçırmak amacıyla yapıldığını, nitekim önceden 359 parselle ilgili olarak davalı aleyhine muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davada, Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 27.05.2002 tarih, 200/5815 Esas, 2002/6775 Karar sayılı bozma ilamı üzerine verilen 25.02.2003 tarih, 2002/651 Esas, 2003/64 sayılı kabul kararının kesinleştiğini, kesinleşen bu ilamla murisin 26.12.1994 tarihli temlikinin muvazaalı olduğunun saptandığını ancak anılan davanın yargılaması aşamasında davalının eldeki davaya konu edilen, 60, 65, 67 parsel sayılı taşınmazları, fikir ve elbirliği içinde olduğu diğer davalılara aktardığını ileri sürerek tapu kayıtlarının miras payları oranında iptal, tescil olmadığı takdirde tazminat isteğinde bulunmuştur.Mahkemece; kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir. Yukarıda açıklandığı gibi miras bırakanın temlik ettiği 359 parsel yönünden mahkemece verilen ret kararı Dairenin 27/05/2002 tarih, 5815 Esas, 6775 Karar sayılı bozma ilamı ile özetle “….murisin malvarlığının büyük kısmını yegane oğlan torununa devretmesinde kendisine bakılması değil, mirasçıdan mal kaçırmak amacını taşıdığı sonucuna ulaşıldığı, bu nedenle davanın kabulüne karar verilmesi “ gereğine değinilerek bozulduğu, bozmaya uyulmakla yapılan yargılama üzerine verilen kabul kararının 1. Hukuk Dairesinin 12/06/2003 tarih, 2003/6378 Esas, 7055 sayılı kararı ile onanarak kesinleştiği, eldeki davaya konu edilen 60, 65, 67 sayılı parsellerin de torun E.A.’ya aynı akidle (26.12.1994 tarihli akidle) temlik edildiği anlaşılmaktadıO halde, miras bırakanın aynı akitte yer alan iradesinin bölünmesine olanak bulunduğu söylenemez. Öte yandan, gerek eldeki davada, gerekse güçlü delil niteliğindeki Menderes Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.02.2003 tarih, 2002/651 Esas, 2003/64 karar sayılı davada toplanan deliller birlikte değerlendirildiğinde; bu taşınmazlarla ilgili temlikin de aynı biçimde muvazaalı olduğu kuşkuya yer bırakmayacak şekilde sabittir.Ancak anılan taşınmazlar, davadan önce diğer davalılara temlik edilmiş olup ikinci el konumundaki M. B., H. I., S.Y.’ın iyiniyetli olup olmadığı konusunda mahkemece hüküm kurmaya elverişli, yeterli bir araştırma ve inceleme yapılmış olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.Bilindiği üzere; Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları, dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle, alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş, bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış, iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş, değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarak da tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur. Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tescil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tescile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin, iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır. Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi, hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır. Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı, kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta, şeklen iyi niyetli gözükeni değil, gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması, bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def'i değil itiraz olduğu, iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 8.11.1991 tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir. Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda araştırma ve değerlendirme yapılması, ikinci el konumundaki M.B., H. I., S.Y.ın olayı bilen ya da bilmesi gereken konumunda bulunup bulunmadıkları diğer bir deyişle TMK’nun 1023. maddesinin koruyuculuğundan yararlanıp yararlanamayacaklarının tespiti, iyiniyetli değillerse iptal ve tescile aksi durumda davacının tazminat isteğinin değerlendirilerek hâsıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. Davacının, temyiz itirazları açıklanan nedenlerden ötürü yerindedir. Kabulüyle, hükmün HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.03.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.