MAHKEMESİ : KARAMAN 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 18/06/2009NUMARASI : 2007/116-2009/190Taraflar arasında görülen davada;Davacılar, miras bırakanları R. Ö.'in maliki olduğu ., .ve . parsel sayılı taşınmazlarını mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla davalı çocuklarını satış suretiyle muvazaalı temlik ettiğini ileri sürerek, tapu iptali ve tescil isteğinde bulunmuşlardır. Bir kısım davalılar, iddiaların yersiz olduğunu bildirip, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece, murisin gerçek iradesinin satış olduğu, mal kaçırma kastının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali, tescil ve elatmanın önlenmesi isteğine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu 1046 parsel sayılı taşınmazın tarafların miras bırakanı R.Ö.tarafından 07.8.2000 tarihli akitle davalı M., .parsel sayılı taşınmazı davalılar A. N. ve C.'ye, .parsel sayılı taşınmazı da 16.6.2000 tarihli akitle davalı Nermin'e onun da 14.6.2001 tarihli akit ile diğer davalı A.'a satış suretiyle devredildiği, ayrıca dava konusu edilmeyen 1030 parselin davalı A.a, 204 parselinde davalı C.'ye 16.6.2000 tarihli akitle muris tarafından satış suretiyle devredildiği görülmektedir. Davacıların, temliki işlemlerin mirasçılardan mal kaçırmak amacıyla muvazaalı yapıldığını ileri sürerek eldeki davayı açtıkları anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l–4–1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşınmaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan, miras bırakan tarafından sağlığında hak dengesini gözeten, kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapılmışsa, mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur. Somut olayda, miras bırakanın tüm mal varlığını ölümünden önce elinden çıkarmasının olağan karşılanamayacağı gibi taşınmaz satmasını gerektiren bir nedeninin ve paraya ihtiyacının bulunmadığı, satış değerleri ile gerçek değerler arasında aşırı fark bulunduğu ve satış bedellerinin ödendiğinin de kanıtlanamadığı, öyleyse bu olgular yukarıda değinilen ilkeler ile birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçılardan mal kaçırmak olduğu kabul edilmelidir. Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir.Davacıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 18.03.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.