Kaçakçılık suçundan sanığın 5607 sayılı Kanunun 3/5, 5237 sayılı TCK'nun
62, 50, 52 ve 54. maddeleri uyarınca 16.000 Lira adli para cezasıyla
cezalandırılmasına, taksirlendirmeye ve müsadereye ilişkin, Mardin 1.
Asliye Ceza Mahkemesince verilen 21.04.2011 gün ve 61-279 sayılı hükmün
sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen
Yargıtay 7. Ceza Dairesince 17.02.2014 gün ve 10802-2014 sayı ile;
"1- Suç tarihi ve ele geçen eşyanın niteliğine göre, sanığın 5752 sayılı
Yasayla değişik 4733 sayılı Yasanın 8/4. maddesi uyarınca
cezalandırılması gerektiği gözetilmeksizin yazılı şekilde hüküm tesisi,
2- CMK'nun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına engel hali bulunmayan sanığın savunmalarında, hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini talep ettiği nazara
alınarak, dava konusu sigaraların bilirkişi tarafından belirlenecek cif
değeri esas alınarak, gümrük idaresince hesaplanacak ithalinde öngörülen
gümrük vergileri ve diğer eş etkili vergiler ile mali yükler toplam
tutarı olan miktarın kamu zararı olduğunun sanığa bildirilmesi ve
sonucuna göre gerektiğinde CMK'nun 231/9. fıkrası gözetilerek bir karar
verilmesi gerekirken, kamu zararının giderilmediği gerekçesi ile hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi,
3- Sanık hakkında doğrudan verilen adli para cezası ile hapis cezasından
çevrilen adli para cezasının infaz rejimlerinin farklı bulunması
sebebiyle içtima ettirilemeyecekleri gözetilmeden her iki cezanın
toplanmasına karar verilmesi" isabetsizliklerinden, ceza miktarı
itibarıyla kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla bozulmasına karar
verilmiş,
Daire Üyesi O. Koçak;
"4733 sayılı Kanunun 8/4. fıkrasında 'ambalajlarında bandrol, etiket,
hologram, pul, damga veya benzeri işaret bulunmayan ürünleri ya da
taklit işaretleri taşıyan ürünleri ticari amaçla bulunduran, nakleden,
satışa arz eden veya satanlar ile ambalajlar üzerinde bulunan ürün
bilgileri ile bandrol, etiket, hologram, pul, damga veya benzeri
işaretleri içerdiği bilgilerin farklı olması halinde bu ürünleri üreten
veya ithal edenlere' müeyyide getirilmiş olup, bu fıkranın
uygulanabilmesi için ürünün yurt içinde üretilmesi veya yurt dışından
yasal olarak ithal edilmesi gerekir. Yurt dışından kaçak getirilen
eşyaya bandrol, hologram, etiket, pul konması mümkün değildir.
Dolayısıyla 4733 sayılı Kanun yönünden işlenemez bir suç söz konusu
olduğundan, kaçak sigara bulunduranlar için ancak 5607 sayılı Kaçakçılık
Kanunu uygulanabilir. İzah edilen nedenlerle mahkemece verilen karar
doğrudur.
Gümrükler Genel Müdürlüğünün 18157 sayı ve 22.07.2008 tarihli yazısı ile
eşyanın müsaderesinin mümkün olmaması halinde gümrüklenmiş değer veya
kaim değere eşit tutarda zararın sanıktan tahsili ile kamu zararının
karşılanacağı benzer dosyalarda bildirilmiş olması nedeniyle, mevcut
davada da suç eşyasına elkonulmuş ve zoralımına karar verilmiş olmasına
göre, zoralım nedeniyle idarenin zararı olmamasına rağmen giderilmediği
gerekçesi, ayrıca CMK'nun 231/9. fıkrasına göre tazminatın denetim
süresince de giderilmesi mümkün olduğundan CMK'nun 231. maddesinin
uygulanmaması usul ve yasaya aykırı olup, çoğunluğun bir nolu bozma
nedenine katılmıyorum. İzah edilen nedenle hükmün bozulması gerektiği
düşüncesindeyim" görüşüyle karşıoy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise, 04.04.2014 gün ve 167338 sayı ile;
"Sanığın aracında kaçak sigara yakalanması üzerine, hiçbir aşamada kamu
zararını giderme ya da etkin pişmanlıktan yararlanma yönünde bir beyanı
olmadığı anlaşılmaktadır. Yine hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını
istediği belli ise de, hükmün açıklanmasının geri bırakılması istemini,
kamu zararını ödeme iradesi olarak geniş yorumlamanın mümkün bulunmayıp,
ancak bu husus; 'sanığın kabul etmemesi halinde, hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına karar verilemez' hükmü kapsamında irade beyanı olarak
değerlendirilmelidir. Bu nedenlerle hükmün bozulması hatalı olmuştur"
görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının
kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün hüküm fıkrasının içtimaya ilişkin
beşinci bendinin son cümlesi çıkarılmak suretiyle ve "sanığın 4733
sayılı Kanunun 8/4. maddesi uyarınca cezalandırılması gerektiğinin
gözetilmemesi aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır"
eleştirisi ile düzeltilerek onanmasına karar verilmesi talebinde
bulunmuştur.
CMK'nun 308/1. maddesi uyarınca inceleme yapan Özel Daire tarafından
12.05.2014 gün ve 12355-8871 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde
görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya,
Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara
bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın kaçakçılık suçundan mahkûmiyetine karar verilen somut olayda,
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında
oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözülmesi gereken uyuşmazlık; katılan
kurumun zararlarını karşılamadığı gerekçesiyle sanık hakkındaki hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesinin
isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Olay tarihinde devriye görevlerini yapmakta olan kolluk görevlileri
tarafından kırmızı ışıkta duran sanığın sevk ve idaresindeki minibüste
siyah poşetler içerisinde sigara kolilerinin bulunduğunun görülmesi ve
bu durumdan şüphelenilmesi üzerine minibüste yapılan aramada 19.900
paket gümrük kaçağı sigaranın ele geçirildiği,
Kaçak eşyaya mahsus tespit varakasına göre, suça konu olan sigaraların
CİF değerinin 11.980, vergiler toplamının 73.924, gümrüklenmiş değerinin
ise 85.864 Lira olduğu,
Yerel mahkemece görevlendirilen bilirkişinin söz konusu sigaraların CİF
değerini kaçak eşyaya mahsus tespit varakasından farklı olarak 9.950
Lira olarak belirlediği,
Sanık ve müdafiinin gerek talimat mahkemesi huzurunda, gerekse bizzat
duruşmaya katılarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmesini talep ettikleri,
Duruşmada bilirkişi raporunun sanık ve müdafiine okunduğu, bilirkişinin
belirlediği CİF değer üzerinden gümrük idaresine alınması gerekip de
alınamayan gümrük vergilerinin hesaplattırılmadığı ve hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini talep eden sanık ile
müdafiine hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi
için tazmin edilmesi gereken değerin ne olduğu hususunda bir açıklama ve
bildirimde bulunulmadığı,
Yapılan yargılama neticesinde sanığın suçun işlenmesi nedeniyle katılan
kurumun uğradığı zararın giderilmediğinden bahisle hükmün açıklanmasının
geri bırakılmasına yer olmadığına karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından,
hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının mahiyeti ve uygulanma şartları
üzerinde durulmalıdır.
Kurulan hükmün sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmamasına imkân
sağlayan ve bu yönü itibarıyla sanık lehine olduğunda şüphe bulunmayan
hükmün açıklanmasının geri bırakılması, hukukumuzda ilk kez çocuklar
hakkında 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun 23. maddesi ile kabul
edilmiş, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 23.
maddesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 231. maddesine eklenen
5-14. fıkralar ile büyükler için de uygulamaya koyulmuş, 5560 sayılı
Kanunun 40. maddesiyle 5395 sayılı Kanunun 23. maddesi değiştirilerek,
denetim süresindeki farklılık hariç olmak kaydıyla, suça sürüklenen
çocuklar ile yetişkin suçlular, hükmün açıklanmasının geri bırakılması
açısından aynı şartlara tâbi kılınmıştır.
Başlangıçta yetişkin sanıklar yönünden yalnızca şikâyete bağlı suçlarla
sınırlı olarak hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis ya da adli
para cezası için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması,
5728 sayılı Kanunla 5271 sayılı CMK'nun 231. maddesinin 5 ilâ 14.
fıkralarında yapılan değişiklikle, Anayasanın 174. maddesinde güvence
altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlar istisna olmak
kaydıyla, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adlî para
cezalarına ilişkin tüm suçları kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmiş ve
28.06.2014 tarih ve 29044 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe
giren 6545 sayılı Kanunun 72. maddesi ile 231. maddenin sekizinci
fıkrasına "denetim süresi içinde, kişi hakkında kasıtlı bir suç
nedeniyle bir daha hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilemez" cümlesi eklenmiştir.
5560, 5728, 5739 ve 6008 sayılı Kanunlar ile 5271 sayılı CMK'nun 231.
maddesinde yapılan değişiklikler göz önüne alındığında, hükmün
açıklanmasının geri bırakılabilmesi için;
a) Suça ilişkin olarak;
1- Yargılama sonucu sanık hakkında mahkûmiyet hükmü kurulması ve
hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adlî para
cezasından ibaret olması,
2- Suçun Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan inkılâp kanunlarında yer alan suçlardan olmaması,
b) Sanığa ilişkin olarak;
1- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm edilmemiş olması,
2- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade,
suçtan önceki hale getirme ya da tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
3- Mahkemece sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve
davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği
hususunda bir kanaate ulaşılması,
4- Sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını kabul etmediğine ilişkin açık bir beyanının bulunmaması,
Şartlarının gerçekleşmesi gerekmektedir.
Bu şartların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli
serbestlik tedbirine tâbi tutulacaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin objektif
şartlarından birisi de, suçun işlenmesiyle mağdurun ya da kamunun
uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin
suretiyle tamamen giderilmesidir. Burada kastedilen maddi zarar olup,
manevi zarar bu kapsamda değerlendirilmemelidir. Zararın bizzat sanık
tarafından giderilmesine gerek olmayıp, sanık adına, ancak onun bilgisi
ve rızası tahtında üçüncü kişiler tarafından tazmin, aynen iade veya
eski hale getirmek suretiyle karşılanması da mümkündür. Suçun
işlenmesiyle herhangi bir zararın doğmadığı ya da zarar doğurmaya
elverişli olmayan suçlar yönünden ise bu şart aranmayacaktır. Zararın
tespitinde hâkim, ceza muhakemesinde şahsi hak davasına yer verilmediği
gerçeğini nazara alarak, kanaat verici basit bir araştırma yapmalı,
hukuk hâkimi gibi gerçek zararı tam anlamıyla tespit etmeye
çalışmamalıdır. Zira CMK'nun 231. maddesindeki düzenleme, kişinin
ileride hukuk mahkemesinde bir şahsi hak davası açmasına ve
giderilmediğini düşündüğü gerçek zararın kalan kısmına hükmedilmesini
istemesine engel değildir.
Bazı olaylarda zarar miktarının herkes tarafından kolayca belirlenmesi
mümkün iken, bir kısım suçlarda zararın tespiti teknik bilgi
gerektirmekte, ancak konusunun uzmanı bilirkişi aracılığıyla
hesaplanabilmektedir. Zararın miktarı hâkim tarafından belirlenemiyorsa
bilirkişi incelemesi yaptırılmalı, ödeme iradesi ortaya koyan sanıktan
belirlenen miktarda zararı karşılayıp karşılamayacağı açıkça sorulduktan
sonra hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağı
tartışılmalıdır.
CMK'nun 231. maddenin dokuzuncu fıkrasındaki; "altıncı fıkranın (c)
bendinde belirtilen koşulu derhal yerine getiremediği takdirde; sanık
hakkında mağdura veya kamuya verdiği zararı denetim süresince aylık
taksitler halinde ödemek suretiyle tamamen giderilmesi koşuluyla da
hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilebilir" şeklindeki
düzenleme uyarınca, zararın denetim süresi içinde taksitler halinde
ödenmesine karar vermek suretiyle de hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verme imkânı bulunmaktadır. Ancak bu ihtimal, Ceza
Genel Kurulunun 29.09.2009 gün ve 91-212 sayılı kararında açıklandığı
üzere, sanığın zararın tamamını giderme yönündeki samimi iradesine
karşın, zarar miktarının derhal ödemeyi imkânsız kılacak şekilde büyük
olması ve failin ekonomik durumu gibi nedenlerle zararın bir defada
karşılanamaması hallerinde söz konusu olabilecektir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumuna ilişkin bu genel
açıklamalardan sonra somut olaydaki uyuşmazlık bakımından kaçakçılık
suçlarında kamunun uğradığı zararın giderilmesi şartının nasıl
anlaşılması ve uygulanması gerektiği hususunun ayrıca ele alınıp
değerlendirilmesi gerekmektedir.
5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununun 71. maddesinde kamu
zararı; "mevzuata aykırı karar, işlem, eylem veya ihmal sonucunda kamu
kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunması" şeklinde
tanımlanmıştır. Kaçakçılık suçlarında suça konu eşya gümrük işlemlerine
tabi tutulmaksızın ya da aldatıcı işlem ve davranışlarla ithal veya
ihraç edildiğinden gümrük idaresi veya başka idarelerce eşyanın ithali
veya ihracına bağlı olarak uygulanan gümrük vergileri tahsil edilemediği
veya eksik tahsil edildiğinden kamunun zarara uğradığı açıktır. Bu
nedenle kaçakçılığa konu olan eşya, yasal olarak ithal ya da ihraç
edilseydi alınması gerekip de alınamayan gümrük vergileri, kaçakçılık
suçlarında kamunun uğradığı zarar olduğu kabul edilmelidir. (Seyfettin
Çilesiz, İçtihatlı Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Açıklaması, 3. Bası,
Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s. 26; İhsan Baştürk, Hükmün
Açıklanmasının Ertelenmesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, Ankara
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 2012, s. 475) Nitekim
kaçakçılık suçlarına bakan Yargıtay 7. Ceza Dairesinin yerleşik
içtihatları da bu doğrultudadır.
Öte yandan kaçakçılık suçunun işlenmesiyle kamunun mahrum kaldığı gümrük
vergi tutarının belirlenmesi teknik bir konu olup, yıllara göre
değişkenlik arz eden ve eşyaların niteliğine göre farklı tarife ve
cetvellere tâbi bulunan bu tutarın herkes tarafından kolayca
belirlenmesi mümkün değildir. Bu nedenle tarafsız uzman bir bilirkişiye
suça konu eşyaların CİF değeri sorulmalı, daha sonra belirlenen bu değer
üzerinden gümrük idaresince alınması gerekip de alınamayan gümrük
vergileri hesaplattırılmalı ve ödeme iradesini ortaya koyarak hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini talep eden sanığa bu
miktar bildirilip zararı karşılayıp karşılamayacağı açıkça sorulduktan
sonra hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağına karar
verilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanık ve müdafiinin gerek talimat mahkemesi huzurunda gerekse bizzat
duruşmaya katılarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar
verilmesini talep ettikleri, suça konu sigaraların değerinin kaçak
eşyaya mahsus tespit varakası ve bilirkişi raporunda farklı olarak
gösterildiği, bilirkişi tarafından belirlenen değer üzerinden gümrük
idaresine gümrük vergilerinin hesaplattırılmadığı somut olayda; sanık ve
müdafiinin suça konu gümrük kaçağı sigaraların, teknik bir konu olan ve
yıllara göre değişkenlik gösteren gümrük vergilerinin ne olduğunu basit
bir araştırmayla öğrenmeleri mümkün bulunmadığı gibi, kendilerine
okunan belgelerdeki değerler arasında farklılık bulunmasının tereddüte
neden olduğu nazara alınarak uzman bilirkişi tarafından belirlenen değer
üzerinden gümrük idaresine alınması gerekip de alınamayan gümrük vergi
tutarı hesaplattırılmalı ve ödeme iradesini ortaya koyarak hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesini talep eden sanığa bu
miktar bildirilip zararı karşılayıp karşılamayacağı açıkça sorulduktan
sonra sonucuna göre hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılıp
bırakılmayacağına karar verilmelidir.
Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 21.06.2011 gün ve 135-140 sayılı kararında da benzer sonuçlara ulaşılmıştır.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararında bir isabetsizlik bulunmadığından reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve onyedi Genel Kurul
Üyesi; itirazın kabulüne karar verilmesi gerektiği düşüncesiyle karşıoy
kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.12.2014 günü yapılan ilk müzakerede yeterli
çoğunluk sağlanamadığından 17.02.2015 tarihinde yapılan ikinci
müzakerede oybirliğiyle karar verildi.