Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 292 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 186 - Esas Yıl 2014





Mahkemesi : ... Sulh CezaTaksirle yaralama suçundan sanık ...'nin kusurunun bulunmaması nedeniyle beraatine ilişkin, ... Sulh Ceza Mahkemesince verilen ... gün ve ... sayılı hükmün, katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay ... Ceza Dairesince ... gün ve ... sayı ile;"Sanığın idaresindeki otobüsle meskun mahalde, gündüz vakti, refüjle bölünmüş tek yönlü ve çift şeritli, toplam genişliği 6,1 metre olan yolda, ışıklı yaya geçidine 5,5 metre, kavşağa 8,5 metre mesafede, yolun sağ şerdi içinde park halindeki aracına binmekte olan mağduru gördüğü halde dikkatini teksif etmeden seyrine devamla aracının sağ ön kapısına çarparak, mağdurun parmağının kapı ile araç arasına sıkışması neticesinde yaralanmasına neden olması şeklinde gerçekleşen olayda kusurlu olduğu, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi tarafından düzenlenen ... tarihli raporun bu sebeple oluş ve dosya kapsamına daha uygun bulunduğu, hukuki durumunun buna göre takdir ve tayini gerektiği gözetilmeden, eksik ve oluşu yanlış değerlendiren üniversite öğretim üyesi heyeti raporuna itibar edilerek, yazılı şekilde beraatine hükmedilmesi" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.... Sulh Ceza Mahkemesi ise ... gün ve ... sayı ile;"Yargıtay 12. Ceza Dairesi ile mahkememiz arasındaki uyuşmazlık; somut olayda yaşanan trafik kazasında sanığa yüklenecek az kusur bulunup bulunmadığı noktasındadır.Öncelikle somut olayın gelişimi şu şekilde mahkememizce kabul edilmiştir. Katılanın olay günü alış veriş yapmak üzere ... plakalı aracını yol kenarına park ettiği, alış veriş sonrasında aracına binerek hareket ettiği sırada yol kenarında tanıdığı olan ...'in aracı ile ilgili sorun yaşadığını gördüğü, aracından inerek tanığa yardıma ihtiyacı olup olmadığını sorduğu ve sonrasında aracına binmek üzere aracına yaklaştığı sırada, sanık İsmail'in korna çalmak sureti ile katılanı uyardığı, ancak sanığın kullanmış olduğu otobüsün bir kısmının katılanın yanından geçtiği halde katılanın kendi aracının kapısını açarak aracına binmeye çalıştığı sırada otobüsün kapıya çarpması neticesinde katılanın parmağının kendi araç kapısı ile otobüsün sağ yan kısmı arasında sıkıştığı, katılanın hayati tehlike geçirmeyecek ancak vücutta kemik kırığına neden olacak şekilde yaralandığı mahkememizin kabulündedir.Yapılan keşif sonrasında dosyaya rapor hazırlayan bilirkişi ... raporunda ve ... Teknik Üniversitesinden seçilen trafik kazalarında uzman üç kişilik bilirkişi heyetince hazırlanan raporda sanık kusursuz bulunmuş, Adli Tıp Kurumu tarafından hazırlanan raporda ise sanığın tali az kusurlu olduğu belirtilmiştir. Her üç raporda da otobüs ile yanından geçmekte olan sanığı görmesine rağmen aracının kapısını açarak binmeye çalışan katılan kusurlu kabul edilmiştir. Adli Tıp raporunda; kazanın meydana geldiği yolun genişliğinin 6,10 metre olduğu, yolun sağ şeridinde katılana ait araç park halinde bulunduğu sırada ve bu aracın kapısının açık olması durumunda taşıt yolunun genişliğinin 3,20 metre, araç kapısının kapalı olması halinde taşıt yolu genişliğinin 3,70 metre olup karayolları trafik yönetmeliğinin 128. maddesine göre bir aracın azami genişliğinin 2,55 metre olabileceği de nazara alındığında sanığın park halindeki katılanın aracının biraz daha uzağından geçiş yapabilme imkanı varken yolun solundan geçiş yapmayarak katılanın yaralanmasına sebep olduğu kanısı ile tali az kusurlu olduğunu belirtmiştir. Sanığın kullanmış olduğu aracın otobüs olup otobüsün manevra kabiliyetinin otomobillere nazaran daha kısıtlı olması ve söz konusu taşıt yolunun bölünmüş çift şeritli yol olup sağ şeritte park halindeki katılana ait araç bulunur iken güvenli şekilde geçecek mesafeyi ayarlayan sanığın katılanın yanından otobüs geçmekte iken kapısını açacağını öngörerek sol tarafa yaklaşarak geçmesini beklemenin hayatın olağan akışı gereği sanıktan beklenilmesinin mümkün olmadığı" gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ... tarih, ... sayı ve "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; bir kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan trafik kazasında sanığın kusurunun bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından;Olay tarihinde sanığın sevk ve idaresindeki otobüs ile gündüz vakti, meskûn mahalde, tek yönlü, 6,1 metre genişliğinde, orta refüjle bölünmüş, zemini kuru, asfalt kaplama yolda seyir halindeyken, ışıklı yaya geçidine 5,5 metre, kavşağa 8,5 metre mesafede, yolun sağ şeridi içinde park halindeki aracına binmekte olan katılanın aracının sağ ön kapısına çarparak, katılanın parmağının kapı ile araç arasına sıkışması neticesinde yaralanmasına neden olduğu,Katılan hakkında düzenlenen adli raporda; sol el 3. parmağının eklem seviyesinde ampute olduğunun, yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilemeyeceği ve kemik kırığının hayat fonksiyonlarını 2. derecede etkileyecek nitelikte olduğunun belirtildiği,Sanığın olay esnasında alkollü olmadığı, E sınıfı ehliyetinin bulunduğu,Olay yeri görgü ve tespit tutanağına göre; olayın ... İlköğretim Okulunun önünde meydana geldiği, katılana ait Toyota marka aracın sol ön kapısında çarpma izinin olduğu, menteşelerin olduğu yerin çökük olduğu, yerde kan izi ve araba parçalarının olduğu, Mercedes marka otobüste ise herhangi bir hasar olmadığı,Mahkemece yapılan keşif sonucu trafik bilirkişisi tarafından düzenlenen raporda; olay yerinin meskun mahal, gündüz vakti, düz ve eğimsiz, refüjle bölünmüş tek yönlü ve çift şeritli, toplam genişliği 6,1 metre olan yolda, kaza yapan aracın kurallara uygun olarak durakladığı, aracın sürücü kapısı kapalı vaziyette iken aracın sol tarafında 3,7 metre, sürücü kapısı açık konumda ise 3,2 metre mesafe bulunduğu, Karayolları Trafik Kanununun 128. maddesine göre bir aracın genişliği azami 2,55 metre olacağı, aracın ışıklı yaya geçidine 5,5 metre, kavşağa ise 8,5 metre mesafede olduğu, fren izi olmadığı ya da tespit edilemediğinden teknik olarak hız tespitinin yapılamayacağı, sürücü ...'in trafik akışını kontrol etmeden taşıt yoluna girmesi nedeniyle 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 68. maddesinin (c) bendinde öngörülen "zorunlu hallerde taşıt yolu üzerinde bulunan yayaların, trafiği engelleyecek veya tehlikeye düşürecek şekilde davranışta bulunmaları yasaktır" kuralını ihlal ettiğinden 8/8 oranında kusurlu olduğu, sürücü ...'nin herhangi bir kural ihlalinin bulunmadığı,Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesince düzenlenen raporda; sürücü ...'nin sevk ve idaresindeki otobüs ile olay mahalline 6,1 metre genişlikteki tek yönlü bölünmüş yolda seyri sırasında yolun sağ kenarında park etmiş olan otomobile binmek isteyen kişiyi görüp uyarıda bulunduğu halde açık kapıya rağmen otomobilin biraz daha uzağından geçme imkanı varken açılan kapıya çarpacak şekilde geçiş yapmakla dikkatsizliği ve tedbirsizliği ile tali az kusurlu olduğu, sürücü ...'in yol kenarında park halindeki otomobiline binmek istediğini fark ederek kendisini uyaran otobüsün yaklaştığını görmesine rağmen yaklaşan otobüse doğru kendi aracının kapısını açıp, açılan kapı ile otobüsün yan kesimi arasında elinin sıkışması neticesi yaralandığı olayda dikkatsizliği, tedbirsizliği ve kurallara aykırı hareketiyle asli kusurlu olduğu,... Üniversitesi öğretim üyelerinden oluşan 3 kişilik bilirkişi heyetinin hazırlamış olduğu raporda; dosyada olayın meydana gelişi ile ilgili beyanlara göre olay sırasında mağdur Hicazi'nin sanık ... yönetimindeki otobüs yanından geçerken aracın bu sırada parmağının da kapı ile otobüsün sağ yan kısmı arasında sıkıştığı, mağdur Hicazi'nin aracının kapısını otobüs geçmeden önce açmış olması halinde otobüsün sağ ön köşe kısmı ile otomobilin kapısına çarpması ve otomobilin kapısını önüne alıp koparması gerektiği, kapı kopmadığına ve dosyadaki görgü tespit tutanağına göre kapının menteşelerinin hasar gördüğü dikkate alındığında, otomobilin kapısının otobüs geçmeye başladıktan sonra açıldığı, dolayısıyla yanından geçtiği otomobilin kapısının açılmasına karşı yol ve otobüs genişlikleri gözönüne alındığında, otobüs sürücüsü ...'nin kazanın oluşumunu önlemek bakımından alabileceği bir tedbir bulunmadığından olayda kendisine atfı kabil bir kusur oranı mevcut olmadığı, mağdur ...'nin aracının kapısını açmadan önce yanından geçen otobüsün tamamen geçişini beklemesi gerekirken bu kurala uymadığı, dikkatsiz ve dalgın şekilde aracının sol ön kapısını açarak otobüsün yan yüzeyine çarpması ve parmağının da kapı kenarı ile otobüsün yan yüzeyi arasında kalarak sıkışmasına ve dolayısıyla yaralanmasına neden olduğu, bu nedenle mağdur ...'nin kendi yaralanmasıyla sonuçlanan olayda tam kusurlu olduğu, görüş ve bilgilerine yer verildiği,Anlaşılmaktadır.Katılan ...; olay tarihinde alış veriş yaptıktan sonra aracı ile seyir halinde iken ışıklara gelmeden bir tanıdığının aracının arızalanmış olduğunu görünce yol kenarına arabasını park edip arkadaşının aracının yanına gittiğini, görüştükten sonra tekrar aracına binmek üzere aracının kapısını açtığını, arkadan hızlı şekilde otobüsün geldiğini görünce yavaşlaması için eli ile işaret ettiğini, araçtan içeri girmek üzere iken otobüs sürücüsünün kornaya bastığını, ne olduğunu anlamadan otobüsün aracın kapısına çarpması neticesi sol elinin sıkıştığını ve parmağının kırıldığını, otobüsle hastaneye gittiğini, sanığın hızlı seyrettiğini, yol genişliği itibariyle sol tarafta güvenli bir şekilde seyretme imkanı olduğunu belirtmiştir.Tanık ...; olay tarihinde dedesi olan katılan ile birlikte alışveriş yaptıklarını, aracın arkasında oturarak şehir merkezine doğru giderken, bir akrabalarının aracının bozulduğunu görünce katılanın aracı sağ tarafa park ettiğini ve akrabalarının yanına gidip geldiğini, aracın kapısını binmek amacıyla açtığında bir korna sesi duyduğu, katılanın tam binmek üzere olduğundan otobüse eliyle dur şeklinde işaret yaptığını, ancak otobüsün hızlı olmasından dolayı kapıya çarptığını ve sol tarafta durduğunu, katılanın elinin otobüs ile kendi aracı arasında kaldığını, kendisinin katılanı içeriye doğru çekmeye çalıştığını,Tanık ...; olay tarihinde İstasyon Caddesi üzerinde kaldırım kenarında aracının arızalandığını, katılanın aracının hemen önünde durarak kendisine herhangi bir yardıma ihtiyaç olup olmadığını sorduğunu, kendisinin de olmadığını söyleyince aracına binmek üzere gittiğini, aracının kapısını kendi binebileceği kadar açıp, sağ ayağını da aracının içerisine attığı sırada arkadan gelen otobüsün katılanın aracının kapısına çarptığını görünce hemen otobüsün durması için bağırdığını, katılanın elinin otobüsün ile kendi aracının arasına sıkıştığını, otobüsün hızının ve korna çalıp çalmadığının farkında olmadığını, katılan kapısını açtığında geriye kalan mesafede otobüsün geçebileceği kadar yerin olduğunu,İfade etmişlerdir.Sanık; olay günü çarşı merkezine seyir halinde iken trafik ışıklarına on metre mesafede okul önünde sağda park etmiş bir araç gördüğünü, bu aracın arkasında da başka bir araç olduğunu, şahısların aracın lastiği ile ilgilendiklerini görünce 20-25 metre mesafeden korna çalarak sollamaya geçtiğini, katılanın otobüsü görmesine rağmen aracın kapısını açtığını, bu sırada otobüsün yarısının katılanın aracını geçtiğini, katılanın yaralandığını görünce durduğunu ve katılanı otobüs ile hastaneye getirdiğini, kazanın meydana gelmesinde kendisinin hiçbir kusurunun olmadığını, tamamen katılanın kusuru ile kazanın meydana geldiğini savunmuştur.Uyuşmazlık konusunda isabetli bir hukuki çözüme ulaşılması bakımından, öncelikle taksir ve unsurları üzerinde durulması gerekmektedir.Kural olarak suç yalnızca kastla işlenebilir. Ancak kanunda açıkça gösterilen hallerde taksirle de işlenebileceği kabul edilmiştir. Failin cezalandırılabilmesi için, kanunda açık bir düzenleme bulunmasının zorunlu olduğu istisnai bir kusurluluk şekli olan taksir, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 22/2. maddesinde; "dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırılık dolayısıyla bir davranışın, suçun yasal tanımında belirtilen neticesi öngörülmeyerek gerçekleştirilmesi" şeklinde açıklanmıştır.Arapça "kusur" kökünden türetilmiş bulunan taksir; kısaltma, bir işi eksik yapma, bir şeyi yapabilirken çekinip yapmama, kusur etme, kabahat ve günah anlamlarına gelmektedir. (Kayıhan İçel, Ceza Hukukunda Taksirden Doğan Sübjektif Sorumluluk, Cezaevi Matbaası, İstanbul 1967, s. 22) Hukuki anlamda ise; neticenin fail tarafından öngörülebilir olduğu halde öngörülmemesi şeklinde ortaya çıkabileceği gibi, öngörüldüğü halde istenmemesi biçiminde de gerçekleşebileceği ifade edilmektedir. (Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Ahmet Caner Yenidünya, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 2. Baskı, c. 1, s. 590)Öğreti ve yargısal kararlarda da; "failin suç tipindeki neticeye yönelik kast içerisinde olmadan, fakat zorunlu olduğu özeni gösterdiği takdirde neticenin meydana gelmesi mümkün bulunmayan hallerde, tespit edilmiş suç tipini hukuka aykırı olarak ihlal etmesi; bir kimsenin dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı davranmak suretiyle, istemediği ve fakat öngörülebilir bir neticeyi gerçekleştirmesi" biçiminde tanımlanmıştır. (Ayhan Önder, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, İstanbul 1992, c. 2, s. 336; Turan Tufan Yüce, Türk Ceza Hukuku Temel Kavramları, Turhan Kitapevi, Ankara 1984, s. 59; Faruk Erem, Türk Ceza Kanunu Şerhi, Seçkin Yayınevi, Ankara 1993, c. 1, s. 508; Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, Seçkin Yayınevi, Ankara 2014, 7. Baskı, s. 172; Mehmet Emin Artuk-Ahmet Gökcen-Ahmet Caner Yenidünya, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 8. Baskı, s. 318; Hamide Zafer, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Beta Yayınevi, İstanbul 2015, 4. Baskı, s. 254; Hakan Hakeri, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Adalet Yayınevi, Ankara 2014, 17. Baskı, s. 232)Suçun manevi unsurlarından olan kast gibi taksirde de birlikte yaşamanın getirdiği kurallara uyulmaması söz konusudur. Toplumsal hayatta belli faaliyetlerde bulunan kişilerin başkalarına zarar vermemek için bir takım önlemler alma ve bazı davranış kurallarına uyma zorunlulukları bulunmaktadır. Bu kurallar birlikte yaşama mecburiyetinden doğabileceği gibi, Devletin müdahalesiyle de ortaya çıkabilmektedir. Taksirli suç, bu kuralların ihlal edilmesi sonucu belirir. Taksirli suçta fail; dikkatli, tedbirli ve öngörülü davranmamış olduğu için ceza yaptırımı ile karşılaşır. Bu bakımdan sorumluluğun nedeni, öngörebilme imkân ve ödevinin varlığına rağmen, sonuca iradi bir hareketle sebep olmaktan kaynaklanmaktadır.Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.05.2015 gün ve 771-150; 18.11.2014 gün ve 179-499; 18.02.2014 gün ve 10-80; 25.03.2008 gün ve 43-62; 01.02.2005 gün ve 213-3; 23.03.2004 gün ve 12-68; 09.10.2001 gün ve 181-204 ile 21.10.1997 gün ve 99-202 sayılı kararlarında açıkça vurgulandığı ve öğreti ile uygulamada da kabul edildiği üzere taksirin unsurları;1- Taksirle işlenebilen bir suç olması,2- Hareketin iradiliği,3- Neticenin iradi olmaması,4- Hareketle netice arasında nedensellik bağının bulunması,5- Sonucun öngörülebilir olmasına rağmen öngörülmemiş olması,Şeklinde kabul edilmektedir.Taksirli suçlarda da gerek icrai, gerekse ihmali hareketlerin iradi ve meydana gelen sonucun öngörülebilir olması, bunun yanında hareketle netice arasında illiyet bağı bulunması gerekmektedir. Olayda iradi bir davranışın bulunmaması halinde taksirden sözedilemeyecek, öngörülemeyen neticenin gerçekleşmesi durumunda da failin taksirli suçtan sorumluluğuna gidilemeyecektir.Taksirli hareket ile meydana gelen netice arasında illiyet bağı bulunmaması halinde fail bu sonuçtan sorumlu tutulamayacaktır Neticenin gerçekleşmesinde, mağdur veya başka bir kişinin taksirli davranışının da etkili olması durumunda, diğer taksirli davranış nedensellik bağını kesmediği sürece bu durum failin sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, taksirin vasfını da değiştirmeyecektir. 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda taksirle işlenebilen suçlarda kusurun derecelendirilmesi suretiyle herhangi bir ceza indirimi söz konusu olmadığından, bu hal ancak temel cezanın belirlenmesinde dikkate alınabilecektir.Bu aşamada bilirkişilerin atanması, bilirkişi raporları ve bu raporların yargı mercileri nezdinde bağlayıcı olup olmadıkları üzerinde de durulması gerekmektedir.Ceza Muhakemesi Kanununun "Bilirkişinin Atanması" başlıklı 63. maddesinde;"1) Çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına re'sen, Cumhuriyet savcısının, katılanın, vekilinin, şüphelinin veya sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcinin istemi üzerine karar verilebilir. Ancak hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukukî bilgi ile çözülmesi olanaklı konularda bilirkişi dinlenemez.2) Bilirkişi atanması ve gerekçe gösterilerek sayısının birden çok olarak saptanması, hâkim veya mahkemeye aittir. Birden çok bilirkişi atanmasına ilişkin istemler reddedildiğinde de aynı biçimde karar verilir.3) Soruşturma evresinde Cumhuriyet savcısı da bu maddede gösterilen yetkileri kullanabilir" şeklindeki düzenlemeye yer verilmiştir.Bilirkişi, Ceza Muhakemesi Kanununa Göre İl Adlî Yargı Adalet Komisyonlarınca Bilirkişi Listelerinin Düzenlenmesi Hakkında Yönetmeliğin üçüncü maddesinde; "çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hâllerde oy ve görüşünü sözlü ya da yazılı olarak vermesi için başvurulan gerçek veya tüzel kişi" şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımdan hareketle denilebilir ki, sahip bulunduğu uzmanlık bilgisiyle mahkemeye bir ispat sorununda yardımcı olup, tanzim ettiği raporu delil değil, "delil değerlendirmesi aracı" olan bilirkişilere başvurmanın amacı, "çözümü uzmanlığı, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde görüş alınmasıdır." Bununla birlikte, ceza muhakemesinde bilirkişiler kendiliğinden rol alamazlar. Sorunun ne zaman uzmanlık ya da özel veya teknik bilgi gerektirdiğine bilirkişi tayin etmekle görevli ve yetkili olan savcı, hâkim ya da mahkeme karar verecektir.Anılan hükümler uyarınca hâkim, çözümü ancak özel veya teknik bir bilgi gerektiren hallerde bilirkişi dinleyebilir veya rapor isteyebilir. Hâkimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ile çözümü mümkün bulunan konularda ise bilirkişiye başvurmayacaktır. Kanun koyucunun uzmanlığa, özel veya teknik bilgiye ihtiyaç bulunduğunu baştan kabul ettiği "akıl hastalığı, parada sahtecilik, moleküler genetik inceleme" gibi hususlar hariç, hâkimin bilirkişi raporu alma mecburiyeti bulunmadığı gibi, bilirkişi raporu da mahkemeleri bağlayıcı nitelikte değildir.Diğer taraftan, yargılamayı gerçekleştiren hâkimin, bilirkişilerin belirledikleri kusur oranları ile bağlı olmadığı, aksine bilirkişilerin yapacakları teknik belirlemeler çerçevesinde failin kusurunun ve bu kusurun cezanın belirlenmesinde ne derece etkin olacağını her olayın özelliğine göre kanuni gerekçelerle belirlemesi, ayrıca vurgulanması gereken önemli bir başka husustur. Bir diğer husus ise, olayın kabul şeklini belirleme görevinin hâkime ait olduğudur. Bilirkişi bu konularda ortaya koyacağı teknik veriler ile hâkime yardımcı olacak ve tarafların taksirli davranışlarının ve kusur durumlarının nelerden ibaret olduğunu gösterecektir.Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Sanığın olay tarihinde sevk ve idaresindeki otobüs ile gündüz vakti, meskûn mahalde, tek yönlü, 6,1 metre genişliğinde, orta refüjle bölünmüş, zemini kuru, asfalt kaplama yolda seyir halinde iken ışıklı yaya geçidine 5,5 metre, kavşağa 8,5 metre mesafede yolun sağ şeridi içinde park halindeki aracına binmekte olan katılanın aracının sol ön kapısına çarparak, katılanın parmağının kapı ile araç arasına sıkışması neticesinde yaralanmasına neden olduğu olayda, sanığın seyri sırasında 20-25 metre mesafeden katılan Hicazi'yi yolun sağ kenarında park etmiş olan otomobiline binmek isterken görüp korna çalarak uyarıda bulunduğu halde açık kapıya, rağmen otomobilin biraz daha uzağından geçiş yapma imkanı varken açılan kapıya çarpacak şekilde geçişini yapmakla dikkatsizliği ve tedbirsizliği ile azda olsa tali kusurlu olduğunun ve Adli Tıp Kurumu Ankara Bölge Başkanlığı Trafik İhtisas Dairesi tarafından düzenlenen 06.05.2009 tarihli raporunun, oluşa ve tüm dosya kapsamına uygun bulunduğunun kabulü gerekmektedir.Bu itibarla, Özel Daire kararı isabetli olup yerel mahkeme direnme hükmünün somut olayda tali az kusuru bulunan sanığın cezalandırılması yerine beraatına karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; "yerel mahkeme direnme hükmünün onanması gerektiği" düşüncesiyle karşıoy kullanmışlardır.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- ...Sulh Ceza Mahkemesinin 13.11.2013 gün ve 264-489 sayılı direnme kararının, somut olayda tali az kusuru bulunan sanığın cezalandırılması yerine beraatına karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.09.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.