Hukuk Genel Kurulu 2012/9-854 E. , 2013/292 K."İçtihat Metni"MAHKEMESİ: Bakırköy 13.İş MahkemesiTARİHİ: 04/07/2011NUMARASI: 2011/287 E-2011/497 K.
Taraflar arasındaki "rekabet yasağı sözleşmesine dayalı cezai şart"
davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Bakırköy 13.İş Mahkemesince
“görevsizlik nedeniyle davanın reddine,” dair verilen 20.12.2010 gün ve
2010/730 E-2010/964 K.sayılı kararın incelenmesi davacı vekili
tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 9.Hukuk Dairesinin 22.03.2011
gün ve 2011/12728 E.-2011/8301 sayılı ilamı ile; (...Davacı,
davalı işçinin 01.12.2005-13.10.2008 tarihleri arasında işyerinde
çalıştığını, iş sözleşmesi ve sonradan imzalanan rekabet yasağına aykırı
davranmama taahhüdüne rağmen işçinin aynı alanda faaliyette bulunan
başka bir firmada çalışmaya başladığı, rekabet yasağına aykırı davranışı
nedeniyle davalıdan tazminat talebinde bulunmuştur.Mahkemece davada genel mahkemenin görevine girdiği belirtilerek görevsizlik kararı verilmiştir.Uyuşmazlık iş mahkemesinin görevli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Görev
konusu kamu düzenine ilişkin olup mahkemece kendiliğinden dikkate
alınmalıdır. İş mahkemelerinin görev alanını hakim, tarafların iddia ve
savunmalarına göre değil, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun
1.maddesini esas alarak belirleyecektir.İş Mahkemelerinin
bulunmadığı yerlerde iş davalarına bakmak üzere bir asliye hukuk
mahkemesi görevlendirilir. İş davalarına bakmakla görevli asliye hukuk
mahkemesine açılan dava "iş mahkemesi sıfatıyla" açılmamış ise, mahkeme
görevsizlik kararı veremez. Bu durumda, asliye hukuk mahkemesi ara
kararı ile "iş mahkemesi sıfatıyla " baktığını belirterek davaya bakmaya
devam eder.İşçinin İş Kanunu kapsamında kalmaması halinde iş
mahkemesine açılan davada, dava dilekçesinin görev nedeni ile reddi ve
davanın görevli hukuk mahkemesine gönderilmesine karar verilmesi
gerekir. Davanın esastan reddi usule aykırı olacaktır.5521 sayılı İş
Mahkemeleri Kanunu'nun 1. maddesi uyarınca İş Kanununa göre işçi
sayılan kimselerle işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden
veya iş Kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk
uyuşmazlıklarının çözüm yeri iş mahkemeleridir.Somut olayda taraflar
arasında işçi işveren ilişkisi bulunmaktadır. Dava konusu rekabet
yasağının dayanağı işçinin iş sözleşmesinden doğan sadakat borcundan
kaynaklanmaktadır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 22.09.2008 gün ve
2008/9-517 E. 2008/566 K.). Mahkemece uyuşmazlığın esasına girilmesi
gerekirken asliye ticaret mahkemesinin görevli olduğu belirtilerek
görevsizlik kararı verilmesi hatalı olup bozmayı gerektirmiştir...)gerekçesiyle
bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama
sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. TEMYİZ EDEN: Davacı vekili HUKUK GENEL KURULU KARARI Hukuk
Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü: Yerel
Mahkemece, görevsizlik nedeniyle davanın reddine dair verilen karar
davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece, yukarıda başlık bölümünde
gösterilen gerekçelerle bozulmuştur. Mahkemece önceki kararda direnilmiş; hükmü davacı vekili temyize getirmiştir. Direnme
yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; İş akdinin sona
ermesinden sonra sözleşmede yer alan rekabet yasağının ihlali nedeni ile
açılan davada, Asliye Ticaret Mahkemelerin mi yoksa İş Mahkemelerinin
mi görevli olduğu noktasında toplanmaktadır. Öncelikle rekabet kavramı ve genel olarak rekabete ilişkin yasal düzenlemelere değinilmesinde yarar bulunmaktadır: Ticari
hayatta rekabetin; işletmelerin verimini arttırıcı, üretilen mal ve
hizmetlerin kalitesini yükseltici ve fiyatları düşürücü fonksiyonları
bulunduğu ileri sürülmekte olup; bu yönüyle yararlı olan rekabetin
dürüstlük kuralları içinde yapılması ve kötüye kullanılmaması gerekir.
(Arkan Sabih Ticari İşletme Hukuku ,Bankacılık Enstitüsü, 2011, s:308). Hizmet
akdinin sona ermesinden sonra işçiyi işverene karşı rekabet oluşturacak
faaliyetlerden kaçınmakla yükümlü kılan rekabet yasağı sözleşmesi,
piyasa ekonomisinin ve teknolojideki gelişmelerin bir ürünü olarak
yirminci yüzyıldan itibaren önem kazanmaya başlamıştır (Soyer Polat,
Rekabet Yasağı Sözleşmesi, Ankara 1994, S: 3). 818 Sayılı Borçlar
Kanunu(BK)’nun 48.maddesinde, haksız rekabete ilişkin genel düzenleme
yapılmış olup; 455.maddesinde ticari mümessiller ve ticari vekiller,
526. maddesinde ise adi ortaklar bakımından özel düzenlemeler
bulunmaktadır. 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 56-65 maddelerinde
haksız rekabete ilişkin genel düzenlemeler ve anılan Kanun’un 172, 250,
547.maddelerinde de özel düzenlemeler yer almaktadır (Uygur Turgut,
Borçlar Kanunu, Seçkin Yayınları,2003,s:7435). 818 sayılı Borçlar
Kanunu’nun Hizmet Akdi’ni açıklayan 10.Bab’ının içinde, “Rekabet
Memnuiyeti” başlığı altında 348 ve devamı maddeleri bu yükümlülüğe
ilişkin düzenlemeleri içermektedir. BK'nun 348.maddesinde : “İş
sahibinin müşterilerini tanımak veya işlerinin esrarına nüfuz etmek
hususlarında işçiye müsait olan bir hizmet akdinde her iki taraf, akdin
hitamından sonra, işçinin kendi namına iş sahibi ile rekabet edecek bir
iş yapamamasını ve rakip bir müessesede çalışamamasını ve böyle bir
müessesede şerik veya sair sıfatla alakadar olamamasını, şart
edebilirler. Rekabet memnuniyetine dair olan şart; ancak işçinin
müşterileri tanımasından ve esrara nüfuzundan istifade ederek iş
sahibine hissolunacak derecede bir zarar husulüne sebebiyet verebilecek
ise caizdir. İşçi, akdin yapıldığı zamanda reşit değil ise rekabet memnuiyetine dair olan şart batıldır.” hükmünü içermektedir. Madde
metninde de açıkça “…akdin hitamından sonra…” sözcükleriyle ifade
edildiği üzere BK’nun 348.maddesinde düzenlenen rekabet yasağı, hizmet
akdi son bulduktan sonra geçecek döneme ilişkindir. Hizmet akdi
devam ederken, haksız rekabet hususunda bu hüküm değil; hizmet akdi
hükümleri ve haksız rekabete ilişkin genel hükümler uygulanır. Diğer taraftan, 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu(TTK)’nun 4.maddesinde; “…Tarafların
tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın:…(3.) Borçlar Kanunu’nun,
…rekabet memnuiyetine dair 348 ve 352,…maddelerinde;…tanzim olunan
hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır.” hükmü bulunmaktadır. Aynı Kanunun 5.maddesine göre ise : “Ticari
davalara bakma görevi ticaret mahkemelerine aittir.” 6762 sayılı Türk
Ticaret Kanunu’nun 4.maddesi, bir davanın ticari dava niteliği taşıyıp
taşımadığının belirlenmesinde üç ayrı kıstas öngörmektedir: Bunlardan
ilki, anılan Kanun’un saydığı belirli hükümlerde düzenlenen hususlarla
ilgili davaların başka hiçbir şart aranmaksızın mutlak olarak ticari
dava sayılması; ikincisi, bir ticari işletmeyi ilgilendirmesi; üçüncüsü
ise, ticari iş kavramından faydalanılarak ticari dava niteliği
tanınmasıdır. Maddenin gerekçesinde de belirtildiği üzere “öz
ticaret hayatına mahsus olup ayrı bir ihtisas cephesi arzeden”
hususlardan doğan davalar mutlak ticari dava olarak sayılmış olup;
mutlak dava terimi, tarafların sıfatı veya işlem ve fiilin ilgili olduğu
işletmenin ticari olup olmadığı olgusu dikkate alınmaksızın bu
davaların kendiliğinden ticari dava niteliğini taşıdığını ortaya
koymaktadır. Borçlar Kanunu’nda hizmetlinin rekabet yasağı ile ilgili
348-352 maddelerinden doğan davalar, rekabet yasağı kavramının ticaret
mahkemesince daha isabetli olarak değerlendirilebileceği düşünülerek
ticari sayılmıştır (Poroy-Yasaman,Ticari İşletme Hukuku,Vedat
Kitapçılık, 10. bası, s: 103-104). Öte yandan; 5521 sayılı İş
Mahkemeleri Kanunu’nun 1.maddesi uyarınca; “İş Kanununa göre işçi
sayılan kişilerle işverenler arasında iş akdinden ya da İş Kanununa
dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk davalarına iş
mahkemelerinde bakılır.” Hemen burada İş Mahkemelerinin tarihsel
gelişimi ve görev alanı üzerinde durmakta yarar vardır: Özel
nitelikteki bu Kanunların hiçbiri Borçlar Kanununu’nun iş ve çalışma
hayatına ilişkin hükümlerini yürürlükten kaldırmamış; aksine İş Kanunu
hükümlerine aykırı olmamak üzere iş akdinden kaynaklanan uyuşmazlıklara
ve İş Kanunları kapsamı dışında kalan hizmet akitlerine uygulanacağı
hususu kanun koyucu tarafından açıkça vurgulanmıştır. İş akdinin
kurulması ile doğan sadakat borcu; işçi tarafından işverenin çıkarlarını
koruma ve gözetme borcudur. Rekabet etmeme borcu ise, iş akdinin
sonuçlarından olan; işçinin, işverene sadakat borcunun olumsuz yönünü
ifade eder. Devletin iş ilişkilerini düzenlerken nasıl işçiyi
koruma amacıyla özel mahiyette maddi hukuk kuralları vazetmesi
gerekiyorsa; bir hukuk uyuşmazlığı olarak iş uyuşmazlıklarının çözümünü
de genel yargıdan ayırması, İş Hukukuna has, bu hukukun amacına hizmet
edecek şekilde kolay, hızlı ve ekonomik usul kurallarıyla yargılayan
uzman özel (spesifik) bir yargıya bırakması gerekmektedir. İşte bu
gerek, çoğu ülkede olduğu gibi Türkiye’de de iş davalarının, bu alanda
uzman, özel mahkemelerde; iş mahkemelerinde ve genel yargılama
usullerinden farklı bir usule göre görülmesini, yani bir iş yargısının
varlığını, zorunluluğunu ifade eder (Prof. Dr. H. Mollamahmutoğlu, İş
Hukuku, Turhan Yayınları, 2004, S:103). 5521 sayılı İş Mahkemeleri
Kanunu’nun 1.maddesi ve Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu’nun
29.06.1960 gün, 1960/13 ve 1960/15 sayılı kararında; İş Mahkemelerinin,
işçi sayılan kimselerle (Kanunun değiştirilen 2'nci maddesinin C, D ve E
fıkralarında istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya
işveren vekilleri arasında “iş akdinden doğan” veya “iş kanuna dayanan”
her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıkların bu mahkemelerde
çözümleneceği açıklanmıştır. Buna göre; iş mahkemeleri, iş
akdinden doğan münasebetlerden çıkan davaların bu konularda özel bilgiye
sahip mahkemelerde görülmesi amacıyla kurulmuştur. İşçi sayılan
kimselerle (Kanunla değiştirilen 2.maddesinin C, D ve E fıkralarında
istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren arasında iş akdinden
veya iş kanununa dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki
uyuşmazlıklar bu mahkemelerde çözümlenecektir. O halde, 1950
yılında yürürlüğe giren 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu uyarınca; bir
uyuşmazlığın iş mahkemelerinde görülebilmesi için, işçi sayılan
kişilerle işveren arasında iş akdinden doğan veya iş kanununa dayanan
her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlığın bulunması gerekir.
Nitekim, aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 05.02.2003 gün, 2003/82-65 sayılı kararında da işaret edilmiştir. Görülmektedir
ki; iş uyuşmazlıkları, özel nitelikte hukuki uyuşmazlıklardır. 5521
sayılı Kanunun 1.maddesinde iş mahkemelerinin görev alanına giren hukuki
uyuşmazlıklar olarak iş uyuşmazlıkları, “İş kanununa göre işçi sayılan
kimselerle…işveren veya vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanununa
dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuk uyuşmazlıkları…” olarak
belirtilmektedir. Şu halde iş mahkemelerinin görev alanına giren
hukuk uyuşmazlıkları olarak iş uyuşmazlıkları; tarafları ve konusu
kanunla belirlenmiş; yani belirli nitelikte uyuşmazlıklar olup, görev
kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan, içeriği keyfi surette
doldurulamayacak uyuşmazlıklardır. Bu nedenledir ki; bir hukuk mahkemesi
olarak iş mahkemeleri, iş sözleşmesi veya İş Kanunundan doğmuş olsa
dahi idari ve cezai uyuşmazlıklara doğal olarak bakamayacağı gibi İş
Kanunu kapsamı dışında kalan işçilerle onları çalıştıran işverenler
arasındaki uyuşmazlıklara da, iş sözleşmesinden kaynaklanmış olsalar
dahi, bakamayacaktır.Bu sonuncu türden uyuşmazlıklar, tarafları işçi ve
işveren, kaynağı da iş sözleşmesi olduğu halde iş uyuşmazlığı olarak
nitelenemez ve bu itibarla da bu uyuşmazlıkları konu edinen davalar iş
davası olarak değerlendirilemez; genel olarak hukuk uyuşmazlıkları ve
hukuk davaları içinde yer alırlar(Prof.Dr.H.Mollamahmutoğlu, İş Hukuku,
Turhan Yayınları, 2004, S:104-105). 5521 sayılı Kanunda yer alan “işçi sayılan” tabiri, İş Kanunu kapsamında bulunan işçi olarak yorumlanmalıdır. Bu
durumda, 4857 sayılı İş Kanununun İstisnalar başlıklı 4.maddesinde
sayılan kişiler ile belirtilen işlerde çalışanlar tarafından açılacak
davalarda iş mahkemeleri değil, genel mahkemeler görevlidir. Açıklanan
hususlara, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 22.09.2008 gün ve 2008/9-517
E., 2008/566 K. sayılı ve 21.09.2011 gün ve 2011/9-508 2011/545K.
sayılı kararlarında da işaret edilmiştir. Vurgulamakta yarar vardır
ki, işçi işe alındığı andan işten çıkarılacağı ana kadar işverene karşı
rekabet yapamaz. Zira, söz konusu zaman parçası içinde yapılmış rekabet
sadakat borcuna aykırılık oluşturur. İşçinin İş Kanununun 25./II. b,d
ve e bentleri gereğince doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlarda
bulunması sadakat borcunun ihlali olarak kabul edilmiş; bu halde
işverenin iş akdini feshedebileceği gibi tazminat da isteyebileceği
hükme bağlanmıştır. Rekabet etmeme borcu ise işçinin öteki borçları
gibi her iş sözleşmesi için söz konusu olan borçlardan değildir. İş
akdinin devamı süresince işçinin işverenle rekabet etmemesi sadakat
borcu içinde yer alan bir yükümlülüktür. Buna karşılık, taraflar iş
ilişkisi devam ederken sözleşmenin bitiminden sonra işçinin rekabet
etmeyeceğine ilişkin bir hükmün iş akdine konulmasını veya bu konuda
ayrı bir sözleşme (rekabet yasağı sözleşmesi) yapılmasını
kararlaştırabilirler. İş akdi sona erdikten sonra işçinin işverenle
rekabet etmeme borcu ancak böyle bir yükümlülük sözleşme ile
kararlaştırıldığı takdirde söz konusu olmaktadır(Prof. Dr. S. Süzek, İş
Hukuku, Beta Yayınları, 2005, S:277). Bu noktada, iş görme ve
sadakat borçları ile rekabet etmeme borcu(rekabet yasağı) arasındaki
ayrıma değinilmesinde yarar bulunmaktadır: İş görme ve sadakat
borçları, açıkça kararlaştırılmasa bile her iş sözleşmesinde vardır.
Rekabet etmeme borcu ise, ancak iş sözleşmesi taraflarının açıkça
kararlaştırmaları halinde ortaya çıkar. Bundan başka, iş görme ve
sadakat borçlarının yerine getirilmesi sadece sözleşmenin yürürlüğü
sırasında söz konusudur. Buna karşılık BK’nunda düzenlenmiş olan rekabet
etmeme borcu ise iş sözleşmesinden sonraki süre içinde yerine
getirilir. Rekabet etmeme yükümüne ilişkin sözleşmenin yazılı şekilde
yapılması, iş ve süre ile sınırlandırılmış olması, işçinin ekonomik
geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye sokmaması ve işçinin
reşit olması gerekir. İş sözleşmesi devam ederken, işçinin rekabet
sayılacak davranışları ise “doğruluk ve bağlılığa uymayan davranışlar
olup ”İş Kanunu’nun 25/II-e kapsamına girer ve işveren için haklı fesih
nedeni oluşturur. Rekabet yasağına aykırı hareket edilmesi halinde ise
işçi, BK.nun 351.maddesi gereğince zararı tazmin ile mükelleftir (
Çelik Nuri, İş Hukuk Dersleri, Beta Yayınları, 22.Bası, Ağustos s:
136-139; Tunçomağ Kenan, Centel Tankut, İş Hukukunun Esasları, Beta
Yayınları, s:101; Mollamahmutoğlu Hamdi, İş Hukuku, Turhan Yayınevi, 2.
Bası,s:367; Süzek Sarper, İş Hukuku, Beta Yayınları, 2.Bası, s:276-277).
Kanun koyucu bu kuralı rekabet yasağı sözleşmesinin ticari
işletmeyi ilgilendirmesi nedeniyle getirmiş olup; öğretide rekabet
yasağı sözleşmesi ile hizmet akdi arasındaki yakın ilişki nedeniyle iş
mahkemelerinin görevli olması gerektiği her hizmet sözleşmesinin mutlaka
bir ticari işletmeyi ilgilendireceğini kabul etmenin mümkün olmadığı,
dolayısıyla esnaf düzeyindeki kişinin yaptığı hizmet sözleşmesinde yer
alan rekabet yasağının ihlalinden doğan davanın da bu hüküm gereğince
mutlak ticari dava sayılmasının anlamsız olduğu, bu tür bir sözleşmeden
doğan uyuşmazlık “öz ticaret hayatına” ilişkin olmadığı gibi çözümünün
de ayrı bir uzmanlığı gerektirmeyeceği görüşü de savunulmaktadır (Soyer
Polat a.g.e.s:25; Arkan Sabih, Ticari İşletme Hukuku, Onuncu Bası, s.
96). Yukarıdaki ayrıntılı açıklamalar göstermektedir ki, iş akdinin
devamı sırasında işçinin sadakat borcundan kaynaklanan rekabet etmeme
yasağına aykırılık halinde, bu tür davalara bakmakla görevli mahkeme iş
mahkemesidir. İş akdinin sona ermesinden sonra rekabet yasağına aykırı
hareket edilmesi halinde ise, buna dayalı olarak açılacak dava niteliği
itibariyle 818 sayılı BK’nun 348. maddesi kapsamına girmekle ve bu
kapsamdaki davalar TTK.nun 4/1-3 maddesinin açık hükmü karşısında
tarafların sıfatına bakılmaksızın mutlak ticari davalardan olmakla, bu
tür davaların ticaret mahkemesinde incelenip karara bağlanması gerekir.
(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 29.02.2012 gün ve 2011/11-781 E.,
2012/109 K.) sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.Böylece
iş ve ticaret mahkemelerinin görev alanlarına ilişkin kıstaslar ortaya
konulduğuna göre, yapılan açıklamalar ışığında, somut olay irdelenerek,
eldeki davanın 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 440 ve devamı (mülga
818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 348 ve devamı) maddeleri kapsamında
değerlendirilip değerlendirilmeyeceğinin ve buna göre de davaya bakmakla
görevli mahkemenin hangisi olduğunun belirlenmesine geçilmelidir: Somut olay bu çerçevede irdelendiğinde: Dava; rekabet yasağının ihlalinden doğduğu ileri sürülen cezai şartın tahsili istemine ilişkindir. Davacı
tarafça davalının imzaladığı rekabet yasağı taahhüdü ile işten
ayrıldığı tarihten itibaren iki yıl içinde (şirket ana sözleşmesinde yer
alan faaliyet konuları ve şirketin fiili faaliyet konuları
çerçevesinde) faaliyet göstermekte olduğu sektörlerde ve faaliyet
konularında Ege Bölgesinde ve Marmara Bölgesinde faaliyet gösteren,
Şirkete rakip olan veya olma potansiyeli bulunan veyahut bu konumda
bulunan şirketlerle aralarında ortaklık ilişkisi bulunan ya da aynı
şirketler grubu içersinde yer alan yerli veya yabancı şirketlerde veya
işletmelerde hizmet veya vekalet akdi ile çalışmayacağını, bu şirket
veya işletmelerde ortak olamayacağını, doğrudan veya dolaylı, bedeli
mukabil veya bedelsiz olarak hizmet veya destek vermeyeceğini,
danışmanlık veya işbirliği yapmayacağını, bu mahiyetteki şirketler
kurmayacağını ve işletmeyeceği taahhüt etmesine rağmen akdin sona
ermesinden sonra aynı alanda faaliyet gösteren başka bir şirkette
çalıştığı ve böylece rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasıyla işbu dava
açılmıştır Taraflar arasında düzenlenen “belirsiz süreli iş
sözleşmesi” başlıklı ve 11.03.2008 tarihinde imzalanan rekabet yasağı
taahhüdü ile davalı; iki yıl süreyle, “(şirket ana sözleşmesinde yer
alan faaliyet konuları ve şirketin fiili faaliyet konuları çerçevesinde)
faaliyet göstermekte olduğu sektörlerde ve faaliyet konularında Ege
Bölgesinde ve Marmara Bölgesinde faaliyet gösteren, Şirkete rakip olan
veya olma potansiyeli bulunan veyahut bu konumda bulunan şirketlerle
aralarında ortaklık ilişkisi bulunan ya da aynı şirketler grubu
içersinde yer alan yerli veya yabancı şirketlerde veya işletmelerde
hizmet veya vekalet akdi ile çalışmayacağını, bu şirket veya
işletmelerde ortak olamayacağını, doğrudan veya dolaylı, bedeli mukabil
veya bedelsiz olarak hizmet veya destek vermeyeceğini, danışmanlık veya
işbirliği yapmayacağını, bu mahiyetteki şirketler kurmayacağını ve
işletmeyeceğini kabul ve taahhüt ettiğini” belirtmiştir. Eldeki
dava, davalının imzaladığı “rekabetyasağı taahhüdü” ile işten ayrıldığı
tarihten itibaren iki yıl süreyle rekabet etmemeyi taahhüt etmesine
karşın; akdin sona ermesinden sonra aynı alanda faaliyet gösteren başka
bir şirkette çalıştığı ve rekabet yasağını ihlal ettiği iddiasına
dayanmaktadır. Davaya dayanak alınan taahhüdün işçi ile işveren
arasında düzenlenmiş olması, bu taahhüt nedeniyle çıkan uyuşmazlığın iş
hukuku kapsamında kaldığını kabule yeterli değildir. Zira, bu taahhüt iş
akdinin sona ermesi halinde yapılmaması gereken bir hususa ilişkin
olmakla, iş hukukunun düzenleme alanı dışında kalmaktadır. Gerek
davalı işçinin açıklanan taahhüdünün kapsamı, gerek davalının davacıya
ait işyerinden istifaen ayrılmış ve başka bir işyerinde çalışmaya
başlamış olması ve gerekse de davacının istemi ile davanın açıklanan
özelliğine göre; davalının rekabet yasağını ihlal eden davranışının açık
biçimde iş akdinin sona ermesinden sonraki döneme ilişkin bulunduğu; bu
davranışın, hizmet akdinin sona ermesinden sonra gerçekleşen rekabet
yasağına aykırılığı düzenleyen, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444
ve 447 maddeleri (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 348.maddesi)
kapsamında değerlendirilmesi gerektiği açıktır. Bu kapsamda yer
alan uyuşmazlıklara ilişkin davaların ise, 6102 sayılı Türk Ticaret
Kanunu 4/1-c. (mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4/1-3.) maddesi
gereğince mutlak ticari dava niteliği taşıdığında duraksama
bulunmamaktadır. Mutlak ticari davaların görülme yeri ise, açık biçimde ticaret mahkemeleridir. Bu
konuda, Hukuk Genel Kurulu’nda yapılan görüşmelerde azınlıkta kalan
görüş sahipleri; 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesine
göre, rekabet yasağının ihlaline ilişkin uyuşmazlığın İş
Mahkemesince ve iş hukuku kurallarına göre çözülmesi gerektiği Hukuk
Genel Kurulu’nun 21.09.2011 gün ve 2011/9-508 E., 2011/545 K. sayılı
kararının da aynı yönde olduğu savunulmuşsa da, bu görüş kural
çoğunluğunca benimsenmemiştir.O halde, mutlak ticari dava
niteliğindeki eldeki davaya bakma görevi de ticaret mahkemesine ait
olup; yerel mahkemenin, asliye ticaret mahkemesinin davaya bakmakla
görevli olduğundan bahisle, verdiği görevsizlik kararı usul ve yasaya
uygun olup direnme kararının onanması gerekir. S O N U Ç : Davacı
vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının yukarıda
açıklanan nedenlerle ONANMASINA, gerekli temyiz ilam harcı peşin
alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 6217 sayılı
Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'ha eklenen
"Geçici madde 3" atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanun'un 440. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı
olmak üzere, 27.02.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
Şirket adına çek ciro etme yetkisinin sözlü verildiği iddiası ispatlanabilir ise sahtecilik suçunun oluşumunu engeller
Kararı
VerenYargıtay
Dairesi : 11. Ceza DairesiMahkemesi :
ANKARA 6. Ağır CezaGünü :
05.06.2007
Sayısı :
264-181
Davacı :
K.H.Sanık :
Orhan
Resmi
belgede sahtecilik suçundan sanık Orhan ’in lehe kabul edilen 765
sayılı TCK’nun 342/1 ve 59/2. maddeleri uyarınca
ÖLEN KİŞİNİN TÜKETİCİ KREDİSİ BORCUNDAN SİGORTA ŞİRKETİNİN SORUMLULUĞU-SİGORTALININ HASTALIĞININ BİLDİRMEMESİ
Normal
0
21
false
false
false
TR
X-NONE
X-NONE
MicrosoftInternetExplorer4
İş kazası nedeniyle açılan davada ihtiayati haciz kararı verilebilir mi?
DAVA VE KARAR:
Davacı, dava sonuçlanıncaya kadar tazminat alacağının teminat altına alınması
için davalıya ait taşınmazlar ile trafik siciline kayıtlı araçların kaydına
ihtiyati haciz konulmasına karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme ilamında
belirtildiği şekilde
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?