6. Daire 2011/7160 E. , 2014/2910 K.ACELE KAMULAŞTIRMA, YENİLEME ALANI, BELEDİYE ENCÜMEN KARARI, İNSAN HAKLARININ VE TEMEL ÖZGÜRLÜKLERİNİN KORUNMASINA İLİŞKİN SÖZLEŞME, BAKANLAR KURULU, MÜLKİYET HAKKI"İçtihat Metni"Adalet
Bakanlığı Bilgi İşlem Dairesi Başkanlığınca hazırlanmıştır. İzinsiz
olarak kopyalanması ve dağıtılması hukuki sorumluluk gerektirir.Özeti : Yenileme
projesinde konut, ticaret, turizm ve ofis gibi kullanımlar
öngörüldüğünden uyuşmazlık konusu taşınmaz için projede gösterilen
kullanım kararının tespit edilerek taşınmazın kamulaştırma
zorunluluğunun olup olmadığının açıklığa kavuşturulması gerektiği
hakkında.
Temyiz Eden (Davacı) : …
Vekili : Av. …
Karşı Taraf (Davalı) : Beyoğlu Belediye Başkanlığı
Vekili : Av. …
İstemin Özeti : İstanbul 3. İdare Mahkemesince
verilen 11/05/2011 tarihli, E:2010/2644, K:2011/516 sayılı kararın, usul
ve hukuka aykırı olduğu ileri sürülerek bozulması istenilmektedir.
Savunmanın Özeti : Savunma verilmemiştir.
Danıştay Tetkik Hakimi : Samed Demirbaş
Düşüncesi : Dava, davacıya ait taşınmazın "yenileme
alanı" içerisinde kaldığından bahisle 5366 sayılı Kanun’un 4/2 maddesi
uyarınca kamulaştırılması yolunda tesis edilen belediye encümeni
kararının iptali istemiyle açılmış, Mahkemece taşınmazın yenileme
alanında kaldığından bahisle davanın reddine karar verilmiştir.
Anayasa'nın 13. ve 35. madde hükümleri uyarınca mülkiyet hakkının
kamu yararı amacıyla Anayasaya uygun olarak yasayla sınırlandırılması
mümkündür. Bu hükümlerden hareketle bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet
hakkının kamulaştırma yolu ile kaldırılması (mülkiyetin el değiştirmesi)
ancak kamu yararının karşılanması zorunluluğunun özel mülkiyet hakkının
korunmasından üstün tutulması şartına bağlıdır.
Anayasa'nın Milletlerarası antlaşmaları uygun bulma başlıklı 90.
maddenin 1. fıkrasında: "Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle
ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak antlaşmaların onaylanması,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına
bağlıdır." son fıkrasında ise: "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş
milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya
aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle:
07.05.2004 günlü, 5170 sayılı Yasa’nın 7. maddesi) Usulüne göre
yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası
antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle
çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas
alınır." kuralıyla usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası
antlaşmaların iç hukuk sistemine yansıtılma yöntemi belirlenerek, bu
antlaşmalardan temel hak ve özgürlüklere ilişkin olanlarla yasaların
aynı konuda farklı hükümler içermesi durumunda uluslararası antlaşma
kurallarının esas alınması anayasal gerekliliktir.
20.03.1952 günü kabul edilen İnsan Haklarının ve Temel
Özgürlüklerinin Korunması'na İlişkin Sözleşmeye Ek 1 Nolu Protokol
Türkiye tarafından 19.03.1954 günü onaylanmıştır. Anılan Protokol'un
Mülkiyetin Korunması başlıklı 1. maddesinde ise: "Her gerçek ve tüzel
kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı
vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada
öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun
olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler,
devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını
düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının
ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda
sahip oldukları hakka halel getirmez." kuralı yer almıştır.
5366 sayılı Kanun’da anlaşma yolunun esas olması, taşınmaz
maliklerinin projeyi kendilerinin uygulayabilmeleri imkanlarının
tanındığı, uyuşmazlıkta ise taşınmazı da kapsayan alanın 2006 yılında
yenileme alanı olarak ilan edilmesi sonrasında yenileme alanı kapsamında
kalan taşınmazların acele kamulaştırma usulü uygulanarak
kamulaştırılabileceği yolunda karar alındığı, davalı idarece henüz proje
hazırlanmadan ada bazında geniş katılımlı toplantılar yapıldığı
belirtilerek anlaşma yolunun denendiğinin ifade edildiği, aynı zamanda
yenileme projesi hazırlama ve uygulama işi ihalesi yapılarak ihaleyi
kazanan şirketçe hazırlanan yenileme projesinin koruma kurulunun
30.11.2007 tarihli, 26 sayılı kararı ile kabul edildiğinin belirtildiği,
proje olmadan 2006 yılında yapılan toplantılar ile projenin uygulanması
hususunun da ihale edilmesi karşısında proje hazırlanması sonrasında
2008 yılında yapılan ada bazında toplantıların anlaşma yolunun denenmesi
anlamında kabul edilemeyeceği, bu anlamda Kanun’un öngördüğü çerçevede
anlaşma yoluna gidilmediği görülmektedir.
Anılan Kanun’un projenin malikler tarafından uygulanabilmesi
maddesinin uygulanması açısından ise, davalı idarece taşınmaz
maliklerinin projeyi kendilerinin uygulamaları konusunda ne şekilde
hareket edebilecekleri, hangi tarihler arasında hangi faaliyetleri
yürütecekleri konusunda objektif nitelikte genel kriterler belirlenerek
yenileme alanı kapsamında kalan taşınmaz maliklerine projeden yararlanma
imkanı tanınması bir gereklilik iken bu şekilde bir yaklaşımın
sergilenmediği görülmektedir.
Diğer taraftan, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nda da öngörülen ve
5366 sayılı Kanun’un 4. maddesinin 2. fıkrasında 6306 sayılı Kanunla
yapılan değişiklik ile de ifade edilen hususa göre de kamu hizmetine
ayrılan taşınmazların kamulaştırılabileceği, kamu hizmetine ayrılmamış
taşınmazlar için ise Kat Mülkiyeti Kanunu, irtifak hakkı tesisi,
parselasyon yapılması gibi uygulamalar öngörülerek maliklerin mülkiyet
haklarının korunmasına yönelik düzenlemelerin uygulanması yoluna
gidilebileceği, uyuşmazlıkta ise davalı idarece bu ayrımların göz ardı
edilerek, taşınmazın proje kapsamında hangi kullanımda kaldığı, kamu
hizmetine tahsis edilip edilmediği, kamulaştırma gerekip gerekmediği
değerlendirilmeden proje kalan taşınmazların kamulaştırılması yolunda
işlem tesis edildiği, Tarlabaşı Yenileme Alanı kapsamında hazırlanan
yenileme projesinde öngörülen kullanımlar dikkate alındığında ticaret,
turizm gibi kamu hizmeti niteliğinde olmayan kullanımlara ayrılmış
taşınmazların da kamulaştırılması kararı alınarak taşınmaz maliklerinin
mülkiyet haklarının farklı kişilere devri yolunda uygulamalara neden
olunduğu anlaşılmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin iptali gerektiğinden, mahkeme kararının bozulması gerektiği düşünülmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Danıştay Altıncı Dairesince Tetkik Hakiminin açıklamaları
dinlendikten ve dosyadaki belgeler incelendikten sonra işin gereği
görüşüldü:
Dava, İstanbul İli, Beyoğlu İlçesi, Şehit Muhtar Mahallesi, … ada, …
parsel sayılı taşınmazın … nolu bağımsız bölümünün, taşınmazın "yenileme
alanı" içerisinde kaldığından bahisle 5366 sayılı Kanun’un 4/2 maddesi
uyarınca kamulaştırılması yolunda tesis edilen 24.11.2009 tarihli, 1328
sayılı belediye encümeni kararının iptali istemiyle açılmış; İdare
Mahkemesince, dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlığa konu taşınmazı da
kapsayan alanın 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz
Varlıklarının Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında
Kanun uyarınca yenileme alanı olarak ilan edildiği, yenileme alanı ilan
edilmesine ilişkin Bakanlar Kurulu kararına karşı açılan davanın
Danıştay Altıncı Dairesinin 26.03.2008 tarihli, E:2006/5246, K:2008/1995
sayılı kararı ile reddedildiği, yenileme alanına yönelik olarak
hazırlanan yenileme projesinin 30.11.2007 tarihli, 26 sayılı koruma
kurulu kararıyla kabul edildiği, anılan projenin iptali istemiyle açılan
davanın İstanbul 3. İdare Mahkemesinin 16.06.2010 tarihli, E:2008/1606,
K:2010/981 sayılı kararıyla reddedildiği anlaşıldığından, yenileme
alanı içerisinde kalan taşınmazın yenileme projesine uygun olarak
kamulaştırılması yolundaki dava konusu işlemde hukuka aykırılık
bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, bu karar davacı
vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Anayasa'nın 13 ve 35. maddesinde hükümleri uyarınca temel hak ve
hürriyetlerden olan mülkiyet hakkı, kamu yararı amacıyla Anayasada
belirtilen sebeplere bağlı olarak yasayla sınırlandırılabilir. Bu
hükümlerden hareketle bir taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkının
kamulaştırma yolu ile kaldırılması (mülkiyetin el değiştirmesi) ancak
kamu yararının karşılanması zorunluluğunun özel mülkiyet hakkının
korunmasından üstün tutulması şartına bağlıdır.
Anayasa'nın Milletlerarası antlaşmaları uygun bulma başlıklı 90.
maddenin 1. fıkrasında: "Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle
ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak antlaşmaların onaylanması,
Türkiye Büyük Millet Meclisinin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına
bağlıdır." son fıkrasında ise: "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş
milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya
aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle:
07.05.2004 günlü, 5170 sayılı Yasanın 7. maddesi) Usulüne göre yürürlüğe
konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla
kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek
uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır."
kuralıyla usulüne göre yürürlüğe konulmuş uluslararası antlaşmaların iç
hukuk sistemine yansıtılma yöntemi belirlenerek, bu antlaşmalardan temel
hak ve özgürlüklere ilişkin olanlarla yasaların aynı konuda farklı
hükümler içermesi durumunda uluslararası antlaşma kurallarının esas
alınması anayasal gerekliliktir.
20.03.1952 günü kabul edilen İnsan Haklarının ve Temel
Özgürlüklerinin Korunması'na İlişkin Sözleşmeye Ek 1 Nolu Protokol
Türkiye tarafından 19.03.1954 günü onaylanmıştır. Anılan Protokol'un
Mülkiyetin Korunması başlıklı 1. maddesinde ise: "Her gerçek ve tüzel
kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı
vardır. Herhangi bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada
öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun
olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir. Yukarıdaki hükümler,
devletlerin, mülkiyetin kamu yararına uygun olarak kullanılmasını
düzenlemek veya vergilerin ya da başka katkıların veya para cezalarının
ödenmesini sağlamak için gerekli gördükleri yasaları uygulama konusunda
sahip oldukları hakka halel getirmez." kuralı yer almıştır.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 3. maddesinde “İdareler,
kanunlarla yapmak yükümlülüğünde bulundukları kamu hizmetlerinin veya
teşebbüslerinin yürütülmesi için gerekli olan taşınmaz malları,
kaynakları ve irtifak haklarını; bedellerini nakden ve peşin olarak veya
aşağıda belirtilen hallerde eşit taksitlerle ödemek suretiyle
kamulaştırma yapabilirler” ve 6. maddesinin son fırkasında “Onaylı imar
planına veya ilgili bakanlıklarca onaylı özel plan ve projesine göre
yapılacak hizmetler için ayrıca kamu yararı kararı alınmasına ve
onaylanmasına gerek yoktur.” hükümlerine yer verilmiştir.
5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların
Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun'un
genel gerekçesinde hızlı gelişen kentleşme süreci nedeniyle
kentlerimizin merkez bölgelerindeki eski kent dokularının ve korunması
gerekli kültürel mirasın olumsuz etkilendiği, kültürel mirasın yoğun
olarak bulunduğu alanların, gerek eskimeleri ve bakımsız kalmaları,
gerekse yoğun olarak denetimsiz bir şekilde iskan edilmeleri ve
kullanılmaları nedeniyle toplumun can ve mal güvenliğini tehdit eder
duruma geldiği, bu nedenle kentin eskiyen dokularını ve yerleşim
alanlarını, kültürel miras değerini korumak, koruma/kullanma dengesini
sağlayarak sosyal donatı alanlarını büyütmek ve sağlıklaştırmak, otopark
sorununu çözüme kavuşturmak, günümüz konforu ve kullanım şartlarını
içeren konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı alanları
oluşturmak, tarihi ve kültürel dokuyu geleceğe taşımak amacıyla restore
ederek kullanmak, böylelikle kentlerin merkez alanlarının sağlıklı bir
şekilde iskan edilerek şehrin güvenliğini tehdit eden denetimsiz
bölgeler olmaktan çıkarıp yenileştirmek ve günümüz gereklerine uygun
olarak kullanılabilir hale getirmek amacıyla söz konusu kanunun
hazırlandığı ifade edilmiştir.
Kanun’un "Amaç ve Kapsam" başlıklı 1. maddesinin birinci fıkrasında:
"Bu Kanun’un amacı, büyükşehir belediyeleri, büyükşehir belediyeleri
sınırları içindeki ilçe ve ilk kademe belediyeleri, il, ilçe
belediyeleri ve nüfusu 50.000'in üzerindeki belediyelerce ve bu
belediyelerin yetki alanı dışında il özel idarelerince, yıpranan ve
özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş; kültür ve tabiat varlıklarını koruma
kurullarınca sit alanı olarak tescil ve ilan edilen bölgeler ile bu
bölgelere ait koruma alanlarının, bölgenin gelişimine uygun olarak
yeniden inşa ve restore edilerek, bu bölgelerde konut, ticaret, kültür,
turizm ve sosyal donatı alanları oluşturulması, tabiî afet risklerine
karşı tedbirler alınması, tarihi ve kültürel taşınmaz varlıkların
yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılmasıdır." hükmüne yer
verilmiştir.
"Alanların Belirlenmesi" başlıklı 2. maddesinde: "Yenileme alanları,
il özel idarelerinde il genel meclisi, belediyelerde belediye meclisi
üye tam sayısının salt çoğunluğunun kararı ile belirlenir. İl özel
idaresinde il genel meclisince, büyükşehirler dışındaki belediyelerde
belediye meclisince alınan kararlar Bakanlar Kuruluna sunulur.
Büyükşehirlerde ise ilçe ve ilk kademe belediye meclislerince alınan bu
kararlar, büyükşehir belediye meclisince onaylanması halinde Bakanlar
Kuruluna sunulur. Bakanlar Kurulu projenin uygulanıp uygulanmamasına üç
ay içinde karar verir. Bakanlar Kurulunca kabul edilen alanlardaki
uygulama bir program dahilinde etap etap projelendirilebilir.
Etap proje ve programları, meclis üye tam sayısının salt çoğunluğunun
kararı ve belediyelerde belediye başkanının, il özel idarelerinde
valinin onayı ile uygulamaya konulur. Belirlenen alan sınırları içindeki
tüm taşınmazlar, belediyece ve il özel idaresince hazırlanacak yenileme
projelerinin kültür ve tabiat varlıklarını koruma kurulunca karara
bağlanmasını müteakip bu Kanuna göre yapılacak yenileme projesi
hükümlerine tâbi olurlar. Büyükşehir belediye sınırları içinde
büyükşehir belediyelerinin yapacaklarının dışında kalan yenileme
projeleri, ilçe ve ilk kademe belediyelerince hazırlanması ve
meclislerinde kabulünden sonra büyükşehir belediye başkanınca
onaylanarak yürürlüğe girer. Buna göre kamulaştırma ve uygulama
yapılır." hükümleri yer almaktadır.
Yukarıda yer alan kanun hükmü ve gerekçesi değerlendirildiğinde, 5366
sayılı Kanun ile özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş sit alanları ve sit
alanlarının koruma bölgelerinin bölge gelişimine uygun olarak
yenilenerek korunması ve yaşatılarak kullanılması amaçlanmıştır. Bu amaç
doğrultusunda Kanun’un 2. maddesinde öngörülen kriterler çerçevesinde
yenileme alanı ilan edilebilmektedir.
Kanun’un "Uygulama" başlıklı 3. maddesinde yenileme alanlarında
Kanun’un amacı doğrultusunda söz konusu bölgelerin yenilenerek korunması
ve yaşatılarak kullanılması ilkeleri çerçevesinde ne şekilde uygulama
yapılacağı hususu düzenlenmiş, buna göre yenileme alanlarında koruma
kurulunun onayı ile kabul edilecek yenileme projeleri hazırlanması
öngörülmüştür. Kanun’un 3/1. maddesinde yenileme projelerinin gerçek ve
özel hukuk tüzel kişilerine yaptırılarak uygulanabileceği, 3. fıkrasında
ise yenileme alanı içinde yapı parsellerindeki uygulamalarda kendi
parseli ve yapısı aynen korunarak yenilenecek yapılar, projenin
bütünlüğünü bozmamak şartıyla belediyece kabul edilen projeye bağlı
kalmak ve il özel idaresi ve belediyenin belirleyeceği amaçta
kullanılmak kaydıyla parsel sahibince yapılabileceği ifade edilmiştir.
Uygulama kapsamında kalan taşınmazların projeye uygun olarak
değerlendirilmesi konusunda Kanun’un 4. maddesinde taşınmazların
kısıtlanması ve kamulaştırma hususu düzenlenmektedir. Kanun maddesinde:
"Yenileme alanlarında bulunan yapıların boşaltılması, yıkımı ve
kamulaştırılmasında anlaşma yolu esastır. Anlaşma sağlanamayan hallerde
gerçek ve özel hukuk tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan taşınmazlar
ilgili il özel idaresi ve belediye tarafından kamulaştırılabilir. Bu
Kanun uyarınca yapılacak kamulaştırmalar 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanunu’nun 3’üncü maddesinin ikinci fıkrasındaki iskân projelerinin
gerçekleştirilmesi amaçlı kamulaştırma sayılır." hükümleri yer
almaktadır.
Buna göre, kanun koyucu yenileme alanları kapsamında kalan
taşınmazların proje kapsamında uygulama görmesi konusunda taşınmaz
maliklerinin haklarını mümkün mertebe korumaya almış, "anlaşma yolunun
esas olması" kriterini kamulaştırmadan daha öncelikli olarak ifade
etmiş, bu kriterin kamulaştırma kararı alınmadan objektif kriterler
çerçevesinde yerine getirilmesi gerekliliğini öngörmüştür.
Yine Kanun’un 4. maddesinin 2. fıkrasında 6306 sayılı Kanun’un 15.
maddesi ile yapılan değişiklik ile "Kamu hizmeti için ayrılan alanlar
hariç olmak üzere, yenileme alanı sınırları içinde toplu yapı olarak
sınırları imar ve parselasyon plânlarında belirlenmek kaydıyla, yapılı
veya yapısız imar parsellerine belediye veya il özel idaresi ve diğer
ilgili kurullar tarafından tasdik edilen mimarî projelere uygun olarak
23/06/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’nun toplu yapıya
ilişkin hükümlerine göre toplu yapı olarak tek bir kat mülkiyeti tesis
edilebilir. Belediyeler ve il özel idareleri; bu alanlar içindeki parsel
maliklerinin sosyal altyapı ve tesisleri, ortak kullanım yerleri,
sosyal tesis ve hizmetlere ilişkin alanları kullanma ve yararlanma
şartları ile masraflarına katılma usullerine ilişkin işletme projeleri
hazırlayarak tapu sicilinin beyanlar hanesinde belirtmelerini
isteyebileceği gibi, hazırlanmış olan restorasyon ve restitüsyon
projelerine uygun olarak irtifak hakkı tesisi veya parselasyon plânları
yapılmak suretiyle 634 sayılı Kanun’un 12’nci maddesinde belirtilen
belgelerin toplu yapı ilişkisini gösterir şekilde hazırlanıp 11/02/1959
tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri uyarınca ilan
edilmesinden ve kesinleşmesinden sonra kat mülkiyeti ve kat irtifakını
re'sen tapu siciline tescil ettirmeye yetkilidir." hükümleri
getirilmiştir.
Söz konusu maddede de taşınmaz maliklerinin mülkiyet haklarının
mümkün mertebe korunması esas alınmış, irtifak hakkı tesisi, parselasyon
gibi uygulamalar yapılabileceği, Kat Mülkiyeti Kanunu’nun
uygulanabileceği ifade edilerek, maliklerin yenileme alanının
yaşatılarak kullanılması ilkesi çerçevesinde yenileme projesi
uygulamalarından yararlanması ve dışlanmaması konusunda gerekli yasal
düzenlemeler yapılmıştır.
Dosyanın incelenmesinden, uyuşmazlığa konu taşınmazı da kapsayan
bölgenin 20.02.2006 tarihli, 10172 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla
"Tarlabaşı 1. Etap Yenileme Alanı" olarak ilan edildiği, 07.06.2006
tarihli, 10573 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yenileme alanı
kapsamında kalan taşınmazların acele kamulaştırılmasına karar verildiği,
bu alanla ilgili olarak 5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel
Taşınmaz Varlıklarının Yenilenerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması
Hakkında Kanun uyarınca davalı idarece ihale yoluyla proje
hazırlandığı, hazırlanan projenin Kültür Bakanlığı İstanbul Yenileme
alanları Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulunun 30.11.2007
tarihli, 26 sayılı kararıyla onaylandığı, dava konusu taşınmazı
kapsayan alanın yenileme alanı olarak ilan edilmesine ilişkin Bakanlar
Kurulu kararının iptali istemiyle açılan davada, Dairemizin 06.05.2011
tarihli, E:2010/7477 sayılı kararıyla yürütmenin durdurulması isteminin
reddedildiği, anılan karara yapılan itirazın Danıştay İdari Dava
Daireleri Kurulunun 16.01.2013 tarihli, E:2011/810 sayılı kararıyla
reddedildiği, yenileme alanı kapsamında kalan taşınmazların acele
kamulaştırılması yolundaki 20.02.2006 tarihli, 10173 sayılı Bakanlar
Kurulu kararının iptali istemiyle açılan davada Dairemizin 26.03.2008
tarihli, E:2006/5246, K:2008/1995 sayılı kararıyla davanın reddedildiği,
bakılmakta olan davada mahkemece verilen kararda Dairemizin E:2006/5246
sayılı dosyasında acele kamulaştırmaya ilişkin Bakanlar Kurulu
kararının iptali istemiyle açılan davanın konusunun "yenileme alanı
ilanına ilişkin Bakanlar Kurulu kararının iptali istemiyle açılan dava"
olarak ifade edildiği, acele kamulaştırmaya yönelik Dairemiz kararının
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 11.10.2012 tarihli, E:2008/1791,
K:2012/1531 sayılı kararıyla bozulduğu, yenileme alanı kapsamında
uygulanmak üzere hazırlanan yenileme projelerinin kabulüne ilişkin
30.11.2007 tarihli, 26 sayılı koruma kurulu kararının iptali istemiyle
açılan davanın İstanbul 3. İdare Mahkemesinin 16.06.2010 tarihli,
E:2008/1606, K:2010/981 sayılı kararıyla reddedildiği anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlıkta, davalı idarece yenileme alanı ilanından sonra 2006 yılı
içerisinde taşınmaz malikleri ile ada bazında çok katılımlı toplantılar
düzenlendiği, projelerin koruma kurulunca kabulü sonrasında 2008 yılı
içerisinde yine ada bazında taşınmaz maliklerinin davet edildikleri çok
katılımlı toplantılar düzenlendiği, davalı idarece uyuşmazlığa konu
yenileme alanı kapsamında projenin hazırlanması ve uygulanması işi adı
altında ihale düzenlendiği, yenileme projesinin anılan ihale kapsamında
ihaleyi kazanan özel hukuk tüzel kişisi tarafından hazırlandığı, söz
konusu tüzel kişilikçe hazırlanan projenin koruma kurulunun 30.11.2007
tarihli, 26 sayılı kararı ile kabul edildiğinin savunma dilekçesinde
ifade edildiği, dava dilekçesine eklenen uzlaşma tutanağı örneği
incelendiğinde uzlaşma tutanağının taşınmazların uygulama işini yapacak
özel hukuk tüzel kişisine devri konusunda anlaşma sağlanmasına yönelik
olduğu, anlaşma sağlanamayan taşınmazlara yönelik olarak ise
kamulaştırma işlemlerinin tesis edildiği, diğer taraftan İdare
Mahkemesince uyuşmazlığa konu taşınmazın yenileme projesi kapsamında
hangi kullanımda kaldığı, söz konusu kullanımın kamulaştırma gerektirip
gerektirmediği hususlarının da değerlendirilmediği görülmektedir.
5366 sayılı Kanunda anlaşma yolunun esas olması, taşınmaz
maliklerinin projeyi kendilerinin uygulayabilmeleri imkanlarının
tanındığı, uyuşmazlıkta ise taşınmazı da kapsayan alanın 2006 yılında
yenileme alanı olarak ilan edilmesi sonrasında yenileme alanı kapsamında
kalan taşınmazların acele kamulaştırma usulü uygulanarak
kamulaştırılabileceği yolunda karar alındığı, davalı idarece henüz proje
hazırlanmadan ada bazında geniş katılımlı toplantılar yapıldığı
belirtilerek anlaşma yolunun denendiğinin ifade edildiği, aynı zamanda
yenileme projesi hazırlama ve uygulama işi ihalesi yapılarak ihaleyi
kazanan şirketçe hazırlanan yenileme projesinin koruma kurulunun
30.11.2007 tarihli, 26 sayılı kararı ile kabul edildiğinin belirtildiği,
proje olmadan 2006 yılında yapılan toplantılar ile projenin uygulanması
hususunun da ihale edilmesi karşısında proje hazırlanması sonrasında
2008 yılında yapılan ada bazında toplantıların anlaşma yolunun denenmesi
anlamında kabul edilemeyeceği, bu anlamda Kanun’un öngördüğü çerçevede
anlaşma yoluna gidilmediği görülmektedir.
Anılan Kanun’un tescilli eserlere yönelik olarak projenin malikler
tarafından uygulanabilmesi maddesinin uygulanması açısından ise, davalı
idarece taşınmaz maliklerinin projeyi kendilerinin uygulamaları
konusunda ne şekilde hareket edebilecekleri, hangi tarihler arasında
hangi faaliyetleri yürütecekleri konusunda objektif nitelikte genel
kriterler belirlenerek yenileme alanı kapsamında kalan taşınmaz
maliklerine projeden yararlanma imkanı tanınması bir gereklilik iken bu
şekilde bir yaklaşımın sergilenmediği görülmektedir.
Diğer taraftan, Tarlabaşı 1. Etap Yenileme Alanı projesi kapsamında
220 tanesi tescilli olmak üzere 278 yapının bulunduğu, yenileme projesi
kapsamında öngörülen kullanımların %52 si konut, % 12 si ticaret, % 17
si turizm, % 14 ü ofis kullanımları niteliğinde olduğu, yenileme
alanının 9 adadan oluşan toplam 20.000 m² lik bir alandan oluştuğu
görülmektedir.
5366 sayılı Kanun kamulaştırma hususunu, projenin uygulanması
konusunda anlaşma ve projenin malikleri tarafından uygulanması
hususlarından sonra düzenlemiş, bununla birlikte kamulaştırma konusunu
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’na atıf yapmış ve yenileme alanı
kapsamında kalan taşınmazların kamulaştırılması konusuna ayrıca
kriterler eklemiştir.
Yukarıda anılan Kamulaştırma Kanunu’nda da öngörülen ve 5366 sayılı
Kanun’un 4. maddesinin 2. fıkrasında 6306 sayılı Kanun’la yapılan
değişiklik ile de ifade edilen hususa göre de, kamu hizmetine ayrılan
taşınmazların kamulaştırılabileceği, kamu hizmetine ayrılmamış
taşınmazlar için ise Kat Mülkiyeti Kanunu, irtifak hakkı tesisi,
parselasyon yapılması gibi uygulamalar öngörülerek maliklerin mülkiyet
haklarının korunmasına yönelik düzenlemelerin uygulanması yoluna
gidilebileceği, uyuşmazlıkta ise davalı idarece bu ayrımların göz ardı
edilerek, taşınmazın proje kapsamında hangi kullanımda kaldığı, kamu
hizmetine tahsis edilip edilmediği, kamulaştırma gerekip gerekmediği
değerlendirilmeden proje kalan taşınmazların kamulaştırılması yolunda
işlem tesis edildiği, Tarlabaşı Yenileme Alanı kapsamında hazırlanan
yenileme projesinde öngörülen kullanımlar dikkate alındığında ticaret,
turizm gibi kamu hizmeti niteliğinde olmayan kullanımlara ayrılmış
taşınmazların da kamulaştırılması kararı alınarak taşınmaz maliklerinin
mülkiyet haklarının farklı kişilere devri yolunda uygulamalara neden
olunduğu anlaşılmaktadır.
Kamulaştırma veya taşınmaza el koyma, mülkiyet hakkına Devlet ya da
kamu idarelerinin yaptığı bir müdahaledir. Bu yöntem ile mülkiyet hakkı
ortadan kaldırılmaktadır. Mülkiyet hakkından yoksun bırakan bir
müdahalenin kabul edilebilmesi için hukuki olması, diğer bir anlatımla
müdahalenin hukuki bir temele dayanması ve müdahalenin meşru bir amaca
hizmet etmesi esastır.
5366 sayılı Kanun uyarınca kamulaştırma uygulamalarının
gerçekleştirilmesi amacıyla yenileme alanı ilan edilen bir bölgeye
yönelik olarak yenileme alanı ilanı sonrasında yenileme projesi
hazırlanması ve anılan proje doğrultusunda imar planı değişikliklerinin
yapılması, söz konusu projeler ve mevcut imar planlarında öngörülen
kullanım kararları dikkate alınarak öngörülen kullanım kararları
doğrultusunda uygulama işlemlerinin tesis edilmesi gerektiği açıktır.
Kamulaştırma işlemlerinin ise, imar planına ya da kamu yararı
kararına dayalı olarak idarelerin görmekle yükümlü bulundukları
görevleri yerine getirmek amacıyla ancak kamu yararı amacıyla tesis
edilebileceği, İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına
İlişkin Sözleşme ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin çeşitli
kararlarında belirtildiği üzere herhangi bir kimsenin ancak kamu yararı
sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslararası hukukun genel
ilkelerine göre mal ve mülkünden yoksun bırakılabileceği, bir alanın
yenileme alanı ilan edilmesinin ve taşınmazın yenileme alanı içerisinde
kalmasının tek başına kamulaştırma işlemi tesis edilmesine gerekçe
olamayacağı sonucuna ulaşılmaktadır.
5366 sayılı Yıpranan Tarihi ve Kültürel Taşınmaz Varlıkların
yenilerek Korunması ve Yaşatılarak Kullanılması Hakkında Kanun
hükümlerinde, yıpranan ve özelliğini kaybetmeye yüz tutmuş tarihi ve
kültürel taşınmazların yenilerek korunması ve yaşatılması amacı yanında,
bu bölgelerde konut, ticaret, kültür, turizm ve sosyal donatı
alanlarının oluşturulması, kamu hizmeti için ayrılan alanların
kamulaştırılması; bunun dışında kalan kullanım alanlarının
kamulaştırılması yerine 634 sayılı Yasa gereği kat mülkiyeti tesisi ya
da 4721 sayılı Türk Medeni Kanun’unun ilgili maddelerinde düzenlenen
intifa ve üst hakkı kurulması yoluyla sınırlı bir ayni hak kurulması
yolunun uygulanması öngörülmüştür.
Bu kapsamda, kamulaştırma işlemine dayanak olarak alınan yenileme
projesinde konut, ticaret, turizm ve ofis gibi kullanımlar
öngörüldüğünden, uyuşmazlığa konu taşınmaz için projede gösterilen
kullanım kararının tespit edilerek taşınmazın kamulaştırılması
zorunluluğunun olup olmadığının açıklığa kavuşturulması, bu çerçevede
kamulaştırılması işlemi hakkında bir karar verilmesi gerekirken, bu
konuda mahkemece herhangi bir irdeleme yapılmamıştır.
Bu durumda, İdare Mahkemesince, yukarıda belirtilen ilkeler
çerçevesinde kamulaştırma işleminin hukuki denetiminin yapılması
gerekirken, taşınmazların yenileme alanında kaldığından bahisle dava
konusu işlemin hukuka uygun olduğu yolundaki mahkeme kararında isabet
görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, İstanbul 3. İdare Mahkemesince verilen
11/05/2011 tarihli, E:2010/2644, K:2011/516 sayılı kararın bozulmasına,
dosyanın adı geçen Mahkemeye gönderilmesine, bu kararın tebliğ tarihini
izleyen günden itibaren 15 gün içerisinde kararın düzeltilmesi yolu açık
olmak üzere, 10.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.