Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 291 - Karar Yıl 2006 / Esas No : 278 - Esas Yıl 2006





Kasten öldürmeye teşebbüs, kasten yaralama ve 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçlarından; Z... 2. Ağır Ceza Mahkemesince 24.05.2001 gün ve 108-69 sayı ile "..sanık M... O...'ın; F... B...'ı öldürmeye tam teşebbüs suçundan; 765 sayılı Yasanın 448,62,59,31. ve 33. maddeleri uyarınca 13 yıl 4 ay ağır hapis; M... B...'ı silahla yaralamak suçundan, 765 sayılı Yasanın 456/4,457/1. ve 59. maddeleri gereğince 6 ay 20 gün hapis; N... B...'ı silahla yaralamak suçundan, 765 sayılı Yasanın 456/4,457/1. ve 59. maddeleri uyarınca 6 ay 20 gün hapis; 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçundan, 6136 sayılı Yasanın 13/1 ve 765 sayılı Yasanın 59. maddesi gereğince 10 ay hapis ve 1.266.666 lira ağır para cezası ile cezalandırılmasına, sanığa verilen cezalar içtima ettirilerek 765 sayılı Yasanın 71. ve 74. maddeleri uyarınca neticeten 13 yıl 4 ay ağır hapis, 22 ay 40 gün hapis ve 1.266.666 lira ağır para cezası ile tecziyesine, müebbeten kamu hizmetlerinden yasaklılığa, kısıtlılığa, müsadereye, şartla tahliyenin geri alınmasına, yargılama giderine, mahsuba ve tutukluluk halinin devamına……" karar verilmiş, sanık tarafından temyiz edilen bu hüküm, Yargıtay 1. Ceza Dairesince 23.10.2002 gün ve 3630-3739 sayı ile "hüküm fıkrasındaki ceza süresince sözcüğü yerine uygulamada 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 471. maddesinin gözetilmesine" şeklinde düzeltilmek suretiyle onanarak kesinleşmiştir. 5237 Sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden sonra yerel Cumhuriyet savcısının bu Yasa hükümlerinin uygulanmasını talep etmesi üzerine Yerel Mahkemece evrak üzerinde yapılan inceleme sonunda 22.08.2005 gün ve 108-69 Ek sayı ile; "……. işin acele olma niteliği de göz önüne alındığında talebin 5275 sayılı Yasanın 98 ve devamı maddelerinde düzenlenen sonradan yürürlüğe giren ve hükümlünün lehine olan kanunun uygulanarak, yerine getirilecek cezanın belirlenmesinden ibaret olduğu kabul edilerek buna göre duruşma açılmadan dosya üzerinden inceleme yapılmıştır…….hükümlünün M... B... ve N... B...'a yönelik silahla müessir fiil eylemleri yönünden lehe bir sonuç doğmayacağı anlaşılmakla, 5237 sayılı Yasanın uygulanarak yeni bir karar verilmesine yer olmadığına; 6136 sayılı Yasaya muhalefet suçu yönünden 5237 sayılı Yasanın uygulanarak yeni bir karar verilmesine yer olmadığına ancak 5335 sayılı Yasanın 22. maddesi gereğince para cezasının 1 YTL adli para cezası olarak infazı gerektiğine; F... B...'a yönelik kasten öldürmeye teşebbüs suçu yönünden kesinleşen hükmün kaldırılmasına, hükümlünün bu eylemi nedeniyle 5237 sayılı TCK.nun 81,35/2 ve 62/1. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, sanık hakkında 5237 sayılı Yasanın 53/1. maddesinin uygulanmasına, mahsuba ve infazın devamına; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu yazılı görüşe kısmen aykırı, kararın tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde CMK nun 260 maddesinde belirtilen ilgililer tarafından mahkememize verilecek bir dilekçe veya zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle mahkememize gönderilmek üzere ilgililerin bulundukları yer mahkemesine verecekleri dilekçe ve hükümlü M... O... tarafından hükümlü bulunduğu Ceza İnfaz Kurumu Müdürüne kararın tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde mahkememize gönderilmek üzere vereceği dilekçe veya beyanda bulunmak suretiyle itiraz edilebileceğinin bilinmesine, itiraz yolu açık olmak üzere oybirliği ile……" karar verilmiştir. Ek karar müdahillerle birlikte, hükümlünün bizzat kendisine, bulunduğu cezaevinde katip tarafından tebliğ evrakı verilip, imzası alınmak suretiyle tebliğ edilmiştir. Karara karşı yasa yoluna başvuran olmamıştır. Hükümlü, başka suçlardan da hükümlü olduğu için hakkındaki cezalar içtima ettirilmiştir. Z... 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 22.05.2006 günlü ihbarı üzerine, Z... Cumhuriyet Başsavcılığı 22.05.2006 tarihli yazı ile Adalet Bakanlığına yasa yararına bozma başvurusunda bulunmuş, TC Adalet Bakanı'nın yasa yararına bozma isteminde bulunması nedeniyle de, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 13.07.2006 gün ve 154964 sayılı yazı ile; "Dosya kapsamına göre, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 7/2, 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun'un 9/3. maddesindeki "Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir." şeklindeki düzenleme ve Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 13.10.2005 tarihli ve 2005/10431-12718 sayılı ilamına nazaran, sonraki kanunun unsurlarının veya özel hallerinin değişmesi, cezanın teşdiden tayini nedeni sayılacak olguların tartışılması, alt ve üst sınırlar arasında bir oran belirlenmesi ya da artırım veya indirim sebeplerinin değerlendirilmesi, cezanın paraya veya tedbire çevrilmesi veya ertelenmesi hususunda mahkemece takdir hakkının kullanılması, uzlaşma hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağının tespit edilmesi ve böylece bireyselleştirme yapılmasının zorunlu olduğu hallerde ise, duruşma açılmak suretiyle tüm bunların neden ve gerekçeleri de gösterilerek hüküm kurulması gerekeceği gözetilmeden evrak üzerinde karar verilmesinde isabet görülmemiştir" şeklinde, yasa yararına bozma istemi Yargıtay 1. Ceza Dairesine ihbar edilmiştir. Yasa yararına bozma istemi üzerine; hükmü inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesi'nce; 09.10.2006 gün ve 5020-4174 sayı ile; "Dairemizin yerleşik uygulamasında, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY'nın 7/2. maddesi gereğince Yasanın lehe hükümlerinin, 5252 sayılı Yasanın 5349 sayılı Yasa ile değişik 9/1. maddesinde dayanılarak, takdir hakkı kullanılmak suretiyle kesin hükümlerin "zat ve mahiyetlerini" değiştiren kararların, duruşmalı verilmesi gerektiği, ayrıca, Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, 27.12.2005 tarih ve 162-173 sayılı, Dairemizce de benimsenen kararında, 5237 sayılı TCK'nun 7 ve 5252 sayılı Yasanın değişik 9/1. maddesi uyarınca verilen kararlara karşı temyiz yasa yoluna başvurulabileceği kabul edilmiştir. 5271 sayılı CMK'nun 309. maddesinde, temyiz incelemesi yapılmaksızın kesinleşen karar veya hükümlere karşı "kanun yararına bozma" isteminde bulunulabileceği öngörülmüştür. İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesine Ek 7. Protokolün 2. maddesiyle hakkında hükümlülük kararı verilen sanığın bir üst mahkemeye başvuru hakkının tanınmasını düzenlenmiş olup, bu düzenleme aynı sözleşmenin 6. maddesi bağlamında adil yargılama hakkıyla ilgilidir. Anayasanın 4709 sayılı Yasayla değişik 40/2. maddesinde yargısal kararlara karşı başvuru yollarını ve tüm ilgilileri kapsar ve doğrudan uygulanabilir bir hükme yer verilmiştir. "Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır." Öte yandan 5271 sayılı CMK'nun 231/2. maddesinde hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir" hükmüne yer verilmiştir. Bu açıklamalar bağlamında somut olay değerlendirildiğinde, ilgililere tebliğ edilen uyarlama kararında yasa yoluna başvurulacak mercii yanlış olarak temyiz yolu yerine itiraz yolu şeklinde açıklandığından sanık ile katılanlar açısından temyiz süresinin başlamadığı, dolayısıyla anılan kararın kesinleşmediği anlaşıldığından kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi gerekmiştir." gerekçesi ile, "Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Z... 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.08.2005 tarih, 1999/108 esas ve 2001/69 sayılı ek kararının bozulması isteminin reddine, diğer işlemlerin yapılabilmesi için dosyanın mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine.." karar verilmiştir. Yargıtay 1. Ceza Dairesinin kararına karşı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 13.11.2006 gün ve 154964 sayı ile; "İtirazın konusu uyuşmazlık, kanun yararına bozulması istenen Z... 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.08.2005 gün ve 1999/108 -2001/69 sayılı ek kararının kesinleşip kesinleşmediğine ilişkindir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının "Temel hak ve hürriyetlerin korunması" başlığı altındaki 40. maddesinin (3.10.2001 tarihli 4709 sayılı Kanunun 16. maddesi ile eklenen) ikinci fıkrası gereğince; "Devlet, işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır." bu hükümle bireylerin yargı ya da idari makamlar önünde sonuna kadar haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkan sağlanması amaçlanmış, son derece dağınık mevzuat karşısında kanun yolu, mercii ve sürelerinin belirtilmesi, hak arama, hak ve hürriyetlerin korunması açısından zorunluluk haline getirilmiştir. Bu hükme koşut olarak 5271 sayılı CMK.nun 34. maddenin 2. fıkrasında, "Kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir." aynı Kanunun 231. maddenin ikinci fıkrasında, "Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir." Kanunun 232. maddesinin 6. fıkrasında ise, "Hüküm fıkrasında, …… kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir" hükümleri öngörülmüştür. 5271 sayılı CMK.nun 260. maddesinde, kanun yararına başvurmaya hakkı bulunanlar sayılmış, Kanunun 263. maddesi ile 1412 sayılı CMUK.nun 262. maddesindeki düzenlemeye nazaran tutuklunun kanun yollarına başvurusu kolaylaştırılmış, başvurunun zamanında yapılıp yapılmadığı sürenin kesilip kesilmediği hususlarındaki duraksamalar da ortadan kaldırılmıştır. Maddenin 1. fıkrasında tutuklu bulunan şüpheli veya sanığın zabıt katibine veya tutuklu bulunduğu ceza infaz kurumu ve tutukevi müdürüne beyanda bulunmak suretiyle veya bu hususta bir dilekçe vererek kanun yollarına başvurabileceği öngörülmüştür. 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 18/2. maddeleri uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK.nun 310. maddesinde; "temyiz talebi hükmün tefhiminden bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabit katibine yapılacak bir beyanla olur, beyan tutanağa geçirilir ve tutanak hakime tasdik ettirilir." hükmü yer almaktadır. 5271 sayılı CMK.nun 40. maddesine göre; (1) Kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir. (2) kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır." 5271 sayılı CMK.nun 264. maddesinde; (1) Kabul edilebilir bu başvuruda kanun yolunun veya merciin belirlenmesinde yanılma, başvuranın haklarını ortadan kaldırmaz. (2) Bu halde başvurunun yapıldığı merci, başvuruyu derhal görevli ve yetkili olan mercie gönderilir." hükmü yer almaktadır. Bu düzenleme ile, kanun yoluna başvuruya hakkı olanların, kanun yolunun veya merciin belirlenmesindeki yanılgılarının başvuranın haklarını ortadan kaldırmasının, haksızlığa uğramasının önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Hüküm uyarınca, ilgililerin, kendi bilgisizliği veya dalgınlığından kaynaklanan hataları nedeniyle yasa yolu ve merciinde yanılgıya düşmeleri halinde başvuru hakları ortadan kalkmayacağı gibi, karar veya hükümde yasa yolunun veya merciin yanlış olarak gösterilmesi nedeniyle de başvuru haklarının ortadan kalkmayacağı tabiidir. Somut olayda, adam öldürmeye teşebbüs, kasten silahla yaralama ve ruhsatsız silah bulundurmak suçlarına ilişkin kesin hükümde değişiklik davasının duruşmalı yapılarak karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, evrak üzerinde inceleme sonucu verilmesi, yasaya aykırıdır. Bu nedenle kanun yararına bozma isteminde ileri sürülen neden yerindedir. Mahkemenin verdiği karar temyiz yasa yoluna tabi bulunmaktadır. Duruşmalı olarak verilmesi gereken kararın evrak üzerinde inceleme neticesinde verilmesi kanun yolunu değiştirmez. Mahkemece, kararın tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde CMK.nun 260. maddesinde belirtilen ilgililer tarafından mahkemeye verilecek bir dilekçe veya zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle veya mahkemeye gönderilmek üzere ilgililerin bulundukları yer mahkemesine verecekleri dilekçe ile hükümlünün kararın tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde hükümlü bulunduğu Ceza İnfaz Kurumu Müdürüne beyanda bulunmak veya bu hususta bir dilekçe vermek suretiyle itiraz edilebileceği belirtilerek, itiraz yolu açık olmak üzere karar verilmiştir. Görüldüğü üzere; mahkeme hüküm fıkrasında, kanun yoluna başvurma hakları bulunan ilgililer için kanun yolunun süresini, kanun yoluna başvuru şeklini ve başvurunun hangi makama yapılacağın yasal düzenlemelere uygun bir biçimde göstermiş bulunmaktadır. Yalnızca, kanun yolunu yanlış olarak temyiz yerine itiraz olarak belirtmiştir. Ancak, kanun yolunun temyiz yerine itiraz olarak gösterilmesi, ilgililerin yasa yoluna başvuru haklarını ortadan kaldırıcı, etkin bir biçimde kullanılmasını engelleyici nitelikte değildir. Hükümlü veya müdahiller tarafından itiraz yasa yoluna başvurulması halinde, başvurunun doğru mercie gönderilmesi ve istemin temyiz olarak incelenmesi mümkün bulunmaktadır. Başka bir anlatımla, (kanun yolunun ve merciin belirlenmesinde yanılgı halinde) ilgililerin kanun yollarına başvurma hakları, 5271 sayılı CMK.nun 264. maddesi hükmü uyarınca güvence altına alınmış bulunmaktadır. Kararda, sürenin ve başvuru şeklinin bildirilmesi, ilgililerin süresi içerisinde kanun yollarına başvuruda bulunmamaları ve kanun yollarına başvuru halinde kanun yolunun ve merciin belirlenmesindeki yanılgıların başvuru hakkını ortadan kaldırmayacağı hükmü nazara alındığında; kararda kanun yoluna başvuru hakkının bildirilmemesi halinde ve ilgililerin eski hale getirme isteminde bulunma hakları bulunduğundan da söz edilemez. Karar hükümlüye ceza infaz kurumunda 30.09.2005 tarihinde, müdahillere ise 29.08.2005 ve 01.09.2005 tarihlerinde tebliğ edilmiştir. İlgililer tarafından karar aleyhine kanun yoluna başvurulmamıştır. Karar, yasa yoluna başvurulmadığından kesinleşmiştir. Bu açıklamalar ışığında; Yüksek Dairece kanun yararına bozma istemi doğrultusunda Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeyle kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesinin yasaya aykırı olduğu kanaatine varılmıştır." Biçimindeki açıklama ile, "Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 09.10.2006 gün ve 2006/5020-4174 sayılı kanun yararına bozma isteminin reddine ilişkin kararının kaldırılmasına, Adalet Bakanı'nın kanun yararına bozma isteminin kabulü ile Z... 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.08.2005 gün ve 1999/108 esas, 2001/69 sayılı ek kararının 5271 sayılı CMK nun 309/3-4-b maddesi uyarınca bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına" karar verilmesi talep edilmiştir. Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca okundu, gereği konuşulup düşünüldü. TÜRK MİLLETİ ADINA CEZA GENEL KURULU KARARI Görüldüğü gibi Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; hükmü veren mahkemenin aslında temyiz olan yasa yolunu, "itiraz" olarak göstermesi halinde, bu kararın ilgiliye tebliği ile temyiz süresinin başlayıp başlamayacağına ilişkindir. Bir başka deyişle, uyuşmazlık hükmün kesinleşip kesinleşmediği hususuna yönelmektedir. Dosya incelendiğinde; Hükmün "…….Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu yazılı görüşe kısmen aykırı, kararın tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde CMK.nun 260 maddesinde belirtilen ilgililer tarafından mahkememize verilecek bir dilekçe veya zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle mahkememize gönderilmek üzere ilgililerin bulundukları yer mahkemesine verecekleri dilekçe ve hükümlü M... O... tarafından hükümlü bulunduğu Ceza İnfaz Kurumu Müdürüne kararın tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde mahkememize gönderilmek üzere vereceği dilekçe veya beyanda bulunmak suretiyle itiraz edebileceğinin bilinmesine, itiraz yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi.