Mahkemesi : KOZAN Ağır CezaGünü : 03.11.2011Sayısı : 153-159Silahla tehdit suçundan sanığın 5237 sayılı TCK'nun 106/2-a ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Kozan Ağır Ceza Mahkemesince verilen 03.11.2011 gün ve 153-159 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 06.06.2013 gün ve 6101-4258 sayı ile;“... Sanık Osman hakkında öldürmeye teşebbüs ve silahla tehdit suçlarından kurulan hükümlerde; 5237 sayılı TCK'nun 53. maddesinin uygulandığı bendlerin, 'sanığın, 5237 sayılı TCK'nun 53. maddesinin 1. fıkrasının a, b, c, d, e bentlerinde belirtilen haklarından, mahkum olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar, kendi altsoyu üzerindeki, velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise 1-c bendindeki haklardan koşullu salıverilme tarihine kadar yoksun bırakılmasına' olarak değiştirilmesi” suretiyle düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 24.09.2013 gün ve 2013/294517 sayı ile;“Sanık O.. C.. hakkında öldürmeye teşebbüs suçu ile birlikte mağdur M.. A..'a yönelik silahla tehdit eylemi nedeniyle TCK'nun 106/2-a maddesinin uygulanması istemi ile kamu davası açıldığı, Cumhuriyet savcısının 14.06.2011 tarihli esas hakkında mütalaasında, sanık hakkında öldürmeye teşebbüs suçundan TCK'nun 81 ve 35. maddelerinin uygulanmasını istediği, tehdit suçundan esas hakkındaki mütalaa verilmeden bu suçundan da sanık hakkında mahkumiyet hükmü kurulması yasaya aykırıdır....Bu itibarla, silahla tehdit suçundan Cumhuriyet savcısının mütalaasının alınmaması CMK'nun 216/1. maddesine aykırı olup, bu suçtan kurulan hükmün bozması yerine onama kararı vermesinin isabetli olmadığı” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire onama kararının silahla tehdit suçu yönünden kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.5271 sayılı CMK'nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 10.10.2013 gün ve 4709-5670 sayı ile; itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.İtirazın kapsamına göre inceleme, silahla tehdit suçu ile sınırlı olarak yapılmıştır.Sanığın 5237 sayılı TCK'nun 106/2-a maddesi uyarınca 3 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında silahla tehdit suçundan hüküm kurulmadan önce Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünün usulüne uygun olarak alınıp alınmadığının belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından;Kozan Cumhuriyet Başsavcılığının 30.07.2010 tarihli iddianamesiyle sanığın yağma ve kasten öldürme suçuna teşebbüsün yanında silahla tehdit suçundan 5237 sayılı TCK'nun 106/2-a maddesi uyarınca cezalandırılması talebiyle kamu davası açıldığı,Yargılama sırasında Cumhuriyet savcısının 14.06.2011 tarihli celsede esas hakkındaki mütalaasını açıkladığı, mütalaanın hem anlatım bölümünde, hem de uygulanması talep edilen sevk maddelerinin olduğu bölümde sanığın mağdur Mehmet’e karşı işlediği tehdit suçundan söz edilmediği, bu mütalaanın 26.06.2011, 19.07.2011, 16.09.2011, 11.10.2011 ve 03.11.2011 tarihinde yapılan oturumlarda da “aynen tekrar ederim” ifadesiyle tekrarlandığı,Sanık ve müdafiinin esas hakkındaki savunmasında silahla tehdit suçuna yönelik bir açıklamanın yer almadığı, sanık müdafilerinin temyiz aşamasında Özel Daireye hitaben yazdıkları dilekçede diğer temyiz istemlerinin yanında mağdura karşı işlenen tehdit suçu yönünden mütalaa verilmemesi hususunun da belirtildiği,Anlaşılmaktadır.Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK'nun 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkanı sağlanacaktır. Tartışma safhası tamamlandıktan sonra, önce bireysel iddia makamını temsil eden katılan ve vekili, sonra da kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı esas hakkındaki görüşünü beyan edecektir. Soruşturma aşamasında elde ettiği delillerden ulaştığı sonuca göre iddianameyi hazırlamakla görevli iddia makamı, bu suretle CMK'nun 225/1. maddesi uyarınca kovuşturma aşamasının sınırlarını belirlemektedir. Kovuşturma safhası sonunda da iddia makamı, duruşmaya getirilip tartışılan delilleri değerlendirerek esasa ilişkin iddialarını mütalaası ile ortaya koyacak, sanık veya müdafii de buna ilişkin savunmasını yapabilecektir. Bu, tez (yani iddia) ile antitezin (yani savunmanın) çatışmasıyla, sonuca (yani karara) ulaşılan bir süreç olan muhakeme sonucunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.Uyuşmazlık konusuna ilişkin olan 1412 sayılı CMUK'nun 251. ve 5271 sayılı CMK'nun 216. maddeleri benzer şekilde düzenlenmiş olmalarına rağmen her iki kanunda da, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasının ne şekilde olacağına ilişkin bir açıklık bulunmamaktadır. Ancak ceza muhakemesi kanunlarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usûl kanunlarının düzenlemediği alanlar kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve kanunun ruhuna uygun olmak şartıyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir. Uygulamada yargılamaya konu olan her suç için Cumhuriyet savcısı tarafından esas hakkında görüş açıklanması ve bu mütalaanın mahkûmiyet yönünde olması durumunda, uygulanması talep edilen kanun ve maddelerinin açıkça belirtilmesi yerleşik ve benimsenmiş bir yöntemdir.Öte yandan, iddia makamının esasa ilişkin görüşünü anlaşılır ve açık bir biçimde sunmasının savunma hakkının kullanılmasıyla da bağlantılı olduğunda şüphe yoktur. Zira sağlıklı bir savunma ancak sağlıklı bir iddia üzerine oturtulabilir. Bu nedenle kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısı, karar verilmeden önce, toplanan delillere göre yargılama konusu olan her bir suç açısından esasa ilişkin mütalaasını açık ve anlaşılır bir biçimde ve eğer görüşü mahkûmiyete ilişkin ise mevzuatta yer alan kanun ve maddelerini de göstermek suretiyle açıklamak zorundadır.Bu konuda öğretide de; “İddia makamı, muhakeme boyunca, mütalaa mahiyetindeki hükümleri ile hâkime ışık tutacak, muhakemede tez ileri sürüp sentez elde edilmesine çalışacaktır… Savcılık son kararın nasıl olması gerektiği hakkındaki görüşünü esas hakkındaki mütalaası ile açıklayacak ve artık şüphesi kalmayıp mahkûmiyet kararı verilmesini düşünüyorsa o zaman, sanığın cezalandırılmasını isteyecektir… Tartışma sadece maddi meseleye taalluk etmez; muhakeme hukuki meseleyi de çözeceğinden, bu mesele hakkındaki görüşler de iddiada yer alacaktır.” (Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 9. bası, İstanbul 1989, s.193, 936-937); “Ceza muhakemesi hükmünün kollektif olması gerekmesi sebebiyle, savcının son soruşturma safhasının sonuç çıkarma devresinde düşüncelerini bildirmesi yani esas hakkındaki mütalâasının serd etmesi, vazgeçilmez bir zarurettir. Diğer ilgililerin bir şey söylemeksizin işi mahkemenin kararına terk etmeleri mümkün görülebilmekle beraber, savcı bakımından böyle bir şey söz konusu olamaz; savcı her halde en son iddialarını söylemelidir. Bu itibarla, savcılık talep veya iddia durumunda olduğu konularda keyfiyeti hâkime (veya hâkimin takdirine) bıraktığını beyan ile yetinemez... Savcının esas hakkındaki mütalâasının alınması mecburî olmakla beraber, yargıcın bu ödevini yerine getirmekten kaçınan savcıyı zorlamak yetkisi bulunmadığından, bu gibi hallerde son kararın esas hakkındaki mütalâa alınmadan verilebilmesi de kabul edilmektedir. Ancak böyle bir durum ceza muhakemesi hükmünün kollektif olmasına engel teşkil edeceğinden, yargıç veya mahkeme başkanı hiç olmazsa makamın başı olan savcıya müracaat edebilmeli ve esas hakkındaki mütalâasını vermeyi red eden yardımcı yerine bir başkasının duruşmaya çıkarılmasını talep edebilmelidir… Esas hakkındaki mütalaanın sadece sübuta yani maddi meseleye değil, hukuki meseleye de taalluk etmesi gerekir. Muhakemenin aynı zamanda hukuki meseleyi de halletmek zorunda olması, savcının bu konudaki düşüncelerini de bildirmesini gerektirmektedir” (Selahattin Keyman, Ceza Muhakemesinde Savcılık, Sevinç Matbaası, Ankara, 1970, s.258-262) şeklinde görüşler bulunmaktadır.Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Ozerov/Rusya (18.05.2010-64962/01) kararında; yargılamadan önce hazırlanan iddianamenin önemini vurgulamakla birlikte, ceza yargılamasına savcının katılmamasını AİHS'nin 6. maddesi kapsamında "adil yargılanma hakkının" ihlali olarak kabul etmiştir.Bu açıklamalar doğrultusunda uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;Kamusal iddia makamını temsil eden Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasını yargılama konusu olan tüm suçlar yönünden açıklaması ve bu mütalaanın mahkûmiyet yönünde olması durumunda uygulanması talep edilen kanun ve maddelerini de kapsaması zorunlu olduğundan, somut olayda Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşünde silahla tehdit suçuna ilişkin herhangi bir beyanda bulunmaması ve bu suçtan yerel mahkemece mahkumiyet hükmü kurulması nedeniyle sanığın savunma hakkının sınırlandığı kabul edilmelidir.Bu nedenle, yerel mahkemece Cumhuriyet savcısından esas hakkında mütalaa alınmadan sanık hakkında silahla tehdit suçundan mahkumiyet hükmü kurulmasında ve bu hükmün Özel Dairece onanmasına karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.Bununla birlikte, Özel Dairece düzelterek onama konusu yapılan; sanığın, 5237 sayılı TCK'nun 53. maddesinin 1. fıkrasının a, b, c, d, e bentlerinde belirtilen haklarından, mahkum olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar, kendi altsoyu üzerindeki, velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise aynı maddenin 1-c bendindeki haklarından koşullu salıverilme tarihine kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerekirken yerel mahkemece; "TCK'nun 53/1-a-b-d-e bendlerindeki hakları kullanmaktan aynı maddenin 2. fıkrasına göre cezalarının infazı tamamlanıncaya kadar, TCK'nun 53/1-c bendinde yazılı hakları kullanmaktan ise aynı maddenin 3. fıkrası gereğince koşullu salıverilme tarihine kadar yoksun bırakılmasına" karar verilmesinin de bozma nedenine eklenmesi gerekmektedir.Bu itibarla, itirazın kabulüne, Özel Dairenin düzelterek onama kararının silahla tehdit suçuna ilişkin olarak kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün silahla tehdit suçu yönünden; Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşü alınmadan mahkumiyet hükmü kurulması ve TCK'nun 53. maddesinin hatalı uygulanması isabetsizliklerinden bozulmasına, ayrıca bozma nedeni gözönüne alınarak tutuklu sanığın bu suçtan tahliyesine, infaza başlanılmış olması halinde bu suçtan cezasının infazının durdurulmasına, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu olmadığı takdirde derhal salıverilmesi için yazı yazılmasına karar verilmelidir.Çoğunluk görüşüne katılmayan on üç Genel Kurul Üyesi; "itirazın reddine karar verilmesi gerektiği" düşüncesiyle karşıoy kullanmışlardır.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,2-Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 06.06.2013 gün ve 6101-4258 sayılı düzelterek onama kararının silahla tehdit suçuna ilişkin olarak KALDIRILMASINA,3-Kozan Ağır Ceza Mahkemesinin 03.11.2011 gün ve 153-159 sayılı hükmünün silahla tehdit suçu yönünden, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşü alınmadan mahkumiyet hükmü kurulması ve TCK'nun 53. maddesinin hatalı uygulanması isabetsizliklerinden BOZULMASINA,4-Bozma nedenine göre sanığın silahla tehdit suçundan TAHLİYESİNE, infaza başlanılmış olması halinde bu suçtan cezasının infazının durdurulmasına, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde derhal salıverilmesinin temini için YAZI YAZILMASINA,5-Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 20.05.2014 günü yapılan ilk müzakerede yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 27.05.2014 günü yapılan ikinci müzakerede oybirliğiyle karar verildi.