Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 2752 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 1423 - Esas Yıl 2010
MAHKEMESİ : EDREMİT 1. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 10/12/2009NUMARASI : 2009/481-2009/787Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine, davalının kayden malik olduğu çekişmeli 2490 sayılı parselin bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, devletin hüküm ve tasarrufu altında kalan yerlerin özel mülkiyete konu olamayacağını, bu bölümün tasarrufta bulunmak ve beton iskele yapmak suretiyle işgal edildiğini ileri sürerek kıyı kenar çizgisi içinde kalan kısmın tapu kaydının iptali ile terkinine, elatmanın yıkım yoluyla giderilmesine karar verilmesini istemiştir.Davalı, çekişmeli taşınmazı tapu siciline güvenerek temellük ettiğini, mülkiyet hakkının ihlal edilemeyeceğini, dava zamanaşımı süresinin dolduğunu, taşınmazı satın aldıklarında beton iskelenin olduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.Davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar Dairece; “….04.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa ile değişik 3402 sayılı Kadastro Kanununun 12. maddesine eklenen 3. fıkra 2 ve 3. cümle ve geçici 10. maddedeki düzenlemeler karşısında 10 yıllık hak düşürücü sürenin hazine yönünden dolduğu bu nedenle davanın reddi gerektiği öte yandan çap kapsamı dışında kalan üzerinde yapılan iskelenin 3621 sayılı Yasanın 6. maddesi ve ilgili Yönetmeliğin 11 ve 13. maddelerine uygun yapılaşma olup olmadığı konusunda yeterli araştırma yapılması gereğine“ değinilerek bozulmuş, mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın reddine, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteği bakımından konusuz kalması nedeniyle karar vermeye yer olmadığına karar verilmiştir.Karar, davacı hazine tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi .... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.Dava 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptal ve sicil kaydının kütükten terkini isteğine ilişkindir. Mahkemece; 5841 sayılı Yasa uyarınca hak düşürücü süre nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; çekişme konusu 2490 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespit çalışmalarına 08.11.1984 tarihinde başlanıldığı, tespite itiraz edilmeden 28.01.1986 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın ise 06.08.2009 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 584 Sayılı Yasa'nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası'nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına "Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dahil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır." cümlesi ve aynı Yasa'nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa'ya "Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır." şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir.Öte yandan,3402 sayılı Yasanın 12/3 maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. Somut olayda; kadastro tespitinin kesinleştiği tarihten itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık süre geçtiğinden, davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığına göre davacı hazine vekilinin diğer temyiz itirazı yerinde değildir, reddine.Ancak hemen belirtmelidir ki; bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğü giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü ya da yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz. Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır. (Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. HO. 21.12.1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12.09.1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24.02.1976, 6296/1297) Ayrıca her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Öte yandan avukatlık ücreti 04.09.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır. Davacı hazine temyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle bu hususa değinmiştir. Hal böyle olunca; somut olayda mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu alınan 01/04/2009 tarihli krokili raporda çekişmeli taşınmazın 1187 m2lik kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kalması, böylece dava tarihinde davacı hazinenin haklı olduğu anlaşılması, ne var ki yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa gereğince dava reddedilmesi karşısında yargılama giderlerinden davalının sorumlu tutulması gerekirken aksine düşüncelerle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.Davacı Hazinenin yargılama giderleri ve avukatlık ücreti açısından temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlere hasren HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11.3.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.