Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 275 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 1104 - Esas Yıl 2012





Görevi kötüye kullanma suçundan sanık A.Ş.'in beraatına ilişkin, Yargıtay 4. Ceza Dairesince verilen 10.05.2012 gün ve 3-21 sayılı hüküm, Yargıtay Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma istekli, 14.06.2012 gün ve 19 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIYargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığın fiilinin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle sanık hakkında açılan dava ile aynı fiil nedeniyle bir başka sanık hakkında açılan ve derdest olan davanın birleştirilmesine gerek bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.İncelenen dosya içeriğinden;Sanayi ve Ticaret Bakanlığının 12.06.2003 gün ve 178, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Küçük Sanatlar Sanayi Bölgeleri ve Siteleri Genel Müdürlüğünün 15.08.2003 gün ve 230 sayılı kararıyla; Kahramanmaraş Organize Sanayi Bölgesinde meydana gelen heyelan sonucu oluşan hasarın giderilebilmesi için, tahmini maliyeti 1.133.000 Lira olan kanalizasyon, yol, drenaj, yağmur ve içme suyu inşaatlarından oluşan yapım işinin ihale edilmesinin uygun görüldüğü, söz konusu işin belirtilen yaklaşık maliyet miktarı üzerinden 25.11.2004 tarihinde Kahramanmaraş Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğünce ihaleye çıkarıldığı ve 14.10.2005 günü bitirilmesi şartıyla % 57,64 indirimle 479.948,56 Liraya Onur İnşaat Şirketine verildiği, ihale komisyonu kararının, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı Müsteşarı olan sanığın uygun görüşü ile 03.12.2004 tarihinde Sanayi ve Ticaret Bakanı onayına sunulduğu ve 07.12.2004 tarihinde Bakan tarafından uygun bulunduğu, 07.01.2005 günü Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğü ile şirket yetkilileri arasında sözleşme imzalandığı, 10.01.2005 tarihinde işyerinin adı geçen şirkete teslim edildiği,İşe başlandıktan sonra bölgenin fosil aktif ve potansiyel heyelan ve akmaların etkisi altında olması nedeniyle değişen koşullar ve yeni işler gerekçe gösterilerek; Kahramanmaraş Organize Sanayi Bölgesi Müdürlüğünce görevlendirilen bir inşaat ve bir jeoloji mühendisi tarafından düzenlenen 18.07.2005 tarihli raporda; "dört ve onüç numaralı yolların projede öngörüldüğü şekilde yapımına başlandığı, ancak sağlam zemin bulunamadığı, sağlam zemine ulaşılana kadar kazıya devam edildiği, sağlam zemin bulunana kadar kazının devam etmesi, yolların yüzey sularından korunması için drenaj çalışmalarının yapılması, dere yataklarının taş pere ile korunması, dolguya başlanmadan sağlam zemin üzerine filtre malzeme serilmesi, yapılacak yollara zarar vermemesi için içme suyu ve kanalizasyon şebeke güzergâhlarının değiştirilmesi gerektiği"nin vurgulandığı, bu tespit sonucunda, meydana gelen maliyet artışı nedeniyle ihale bedelinin, ilk keşif bedeli üzerinden % 313 oranında artırılarak 1.981.685,69 Liraya yükseltilmesine, bitirme süresinin de 31.12.2005 tarihine kadar uzatılmasına ilişkin, sanığın uygun görüşle imzası bulunan 13.09.2005 tarihli Sanayi ve Ticaret Bakanının oluru alındığı, söz konusu olura dayalı olarak ihale bedelinin artırıldığı ve ihale süresinin uzatıldığı,Aynı işin telefon yeraltı şebekesi, kanalizasyon şebekesi, heyelan nedeniyle bozulan yollardan yapılması gerekli kısımların sağlam zemin bulunana kadar kazı ve seçme malzeme ile dolgusunun yapılması, yolların yüzey sularından korunması için ana ve yan drenaj kanalı yapılması, dere yatağının taş pere ile korunması, sağlam zemin üzerine dolguya başlanmadan önce filtre malzeme serilmesi, dolgu topuk kısımlarına kaya dolgu yapılması, iki adet altmış metre ebadında kuru menfez yapılması, içme suyu hattı ile tretuvarda prefabrike beton parke imalatının keşfe dâhil edilmesi sonucu, bedelin birinci keşfe göre % 998 oranında artırılarak 5.270.298,80 Liraya çıkartılmasına, bitirme süresinin 30.11.2006'ya kadar uzatılmasına dair, Müsteşar Yardımcısı Y.Ç. tarafından; "Bölge Yönetimi ve Genel Müdürlüğümüzce şartnamesine göre gerekli tedbir alınmadığından heyelan alanı büyümüştür, bu keşifle işin bitirilmesi" kaydı ile imzalanan evrakın sanık tarafından; "müsteşar yardımcısı şerhine uygun olarak" açıklaması ile imzalanarak Sanayi ve Ticaret Bakanı onayına sunulduğu ve Bakan tarafından da 11.09.2006 tarihinde imzalandığı,Daha sonra birinci keşifte olmayan, tüm yolların on santim prefabrik beton parke ile kaplanması, prefabrike beton bordür ve yağmur oluğu yapılması, 11.873 metre standart yol drenajı yapılması, yollarda yarma ve ariyet kazısı yapılması, alt temel imalatı, kırılmış ocak taşından temel malzemesi serilmesi, beton ayırma taşı yapılması, dolgu altındaki mevcut yol yüzeyinin sökülmesi, parke beton, kaldırım ve blokaj sökülmesi, kanalizasyon ve doğalgaz hattı yapılması için birinci keşfe göre bedelin % 2515,03 oranında artırılarak 12.550.810,78 Liraya çıkarılmasına, sürenin de 15.10.2010'a kadar uzatılmasına ilişkin, sanığın uygun görüş ile arzı bulunan 25.06.2007 tarihli Sanayi ve Ticaret Bakanından olur alındığı,Bir jeoloji ve iki inşaat mühendisi tarafından düzenlenen heyelan ıslah ve kontrol çalışmaları inceleme raporunun sonuç bölümünde;"Sanayi tesisleri hafriyatından çıkan malzemelerin heyelan ıslah çalışmalarını ve yolları önemli ölçüde tehdit ettiği tespit edilmiştir. Konuyla ilgili yönetim kurulu ve organize sanayi bölgesi müdürlüğü tarafından kontrol ve denetimlerin sıkı bir şekilde yapılması ve hafriyatların bölge dışına çıkarılmasının temini hususunda zorlayıcı tedbirlerin alınması gerekmektedir.Heyelanlı bölgelerdeki ıslah çalışmaları, zemin yapısının bozuk olması nedeniyle drenaj, dolgu, istinat duvarı, kaplama gibi birçok imalatın öngörülenden fazla miktarlarda yapılmasına neden olabilecektir. Bu nedenle heyelan ıslahı tüm aşamalarının müşavir firma denetiminde sürdürülmesi önem arz etmektedir” denildiği,İdari soruşturma aşamasında görevlendirilen üç jeoloji ve iki inşaat mühendisinden oluşan bilirkişi heyetince düzenlenen raporda; keşif artış miktarlarının gerçeğe uygunluğu konusunun metrajlarla ilgili olduğu, keşif artışı verilmemesi halinde yapılması gereken ikinci ihalenin sonucunda sözleşme bedelinin bilinmemesi nedeniyle yapılan işlemde kamu zararına sebebiyet verilip verilmediği hususunda herhangi bir değerlendirmede bulunulmadığı,Cumhuriyet Başsavcılığınca iki inşaat ve bir makine mühendisinden oluşturulan bilirkişi heyetince düzenlenen raporda; sanığın da aralarında bulunduğu bakanlık yetkilileri tarafından yapılan işlemlerin ihale mevzuatına uygun bulunmadığı ve kamu zararına neden olduklarının belirtildiği,Bu raporda imzası bulunan bir inşaat mühendisi bilirkişinin ise daha sonra ek rapor vererek; yaklaşık maliyet değerlendirmesinde hata yapılarak sehven kamu zararı oluştuğunun belirtildiği şeklinde önceki rapordan farklı görüş bildirdiği,Yargıtay 4. Ceza Dairesince Sayıştay uzman denetçileri ile bir inşaat mühendisinden oluşturulan bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen rapora göre;"Dava konusu iş için verilen keşif artışlarına konu işlerin ihale sözleşmesindeki hüküm gereği yaptırılabileceği, bu yüzden ihale sözleşmesine bir aykırılık bulunmadığı,Keşif artış miktarlarının gerçeğe uygunluğu hususunun metrajlarla ilgili bulunduğu, işin bitmiş olması ve imalatların büyük bölümünün tespitinin mümkün olmaması nedeniyle metrajlar ve buna bağlı ödemeler konusunda inceleme ve değerlendirme yapma olanağının bulunmadığı, keşif artışına konu işler ayrı bir ihale ile yapılmış olsaydı bedelinin ne olacağı bilinemeyeceğinden bu konuda gerçekleşmiş bir kamu zararından söz edilemeyeceği,İş artışına konu imalat kalemleri için genellikle özel fiyat belirlendiği, özel fiyat tutanağı dosyada bulunmadığından bu fiyatlara uygulanan tenzilat oranının belirlenemediği, bu nedenle somut olarak bir zarar oluşup oluşmadığını söylemenin mümkün bulunmadığı,"Aynı bilirkişilerce düzenlenen ek raporda; sanığın üzerine atılı suçun unsurlarından "kişilere haksız kazanç sağlandığı olgusunun kanıtlanamadığı" tespitlerinde bulunulduğu,Özel Dairece, soruşturma ve ilk derece yargılaması aşamasında düzenlenen bilirkişi raporları arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla uzman denetçilerden alınan raporda da; "Sanığa isnat edilen suç kapsamındaki ihale ve daha sonra yaptırılan iş artışlarının ihale mevzuatına uygun yapılmış ve uygulanmış bulunduğu, sanık tarafından başkasına menfaat sağlanmasının söz konusu olmadığı, sanığa suç isnat eden mühendis bilirkişi raporunda yer alan görüşlere, hem rapor içeriğindeki yanlış değerlendirmeler, hem de bilirkişi heyetinin ihale mevzuatı konusunda uzman olmayan kişilerden oluşması nedeniyle iştirak etmenin mümkün olmadığı, bu raporla ilgili olarak aynı heyette yer alan bir kişi tarafından ek rapor verildiği ve yaklaşık maliyet bedeli değerlendirilmesinde hata yapılarak sehven kamu zararı oluştuğunun belirtildiği şeklinde aykırı ifadeler kullanıldığı,Uzman Sayıştay Denetçilerinden oluşan bilirkişiler tarafından düzenlenen rapor ve aynı heyetin ek raporunda yer alan görüşlerin doğruya daha yakın olduğu ve konularında uzman olan kişilerce ortaya konulmuş olduğu" açıklamalarına yer verildiği,Sanığın tüm aşamalarda suçlamaları kabul etmediği,İkinci keşif evrakını; "Bölge Yönetimi ve Genel Müdürlüğümüzce şartnamesine göre gerekli tedbir alınmadığından heyelan alanı büyümüştür, bu keşifle işin bitirilmesi kaydı" ile havale eden Müsteşar Yardımcısı Y.Ç..hakkında görevi kötüye kullanma suçundan Ankara 4. Sulh Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, 2011/223 esas numaralı bu dosyanın halen derdest bulunduğu,Anlaşılmaktadır.Türk Ceza Kanununun "Görevi Kötüye Kullanma" başlıklı 257. maddesinin konumuza ilişkin birinci fıkrası suç tarihi itibarıyla; "Kanunda ayrıca suç olarak tanımlanan haller dışında, görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olan ya da kişilere haksız bir kazanç sağlayan kamu görevlisi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır" şeklinde iken, maddede 08.12.2010 gün ve 6086 sayılı Kanunla değişiklik yapılarak "kazanç" ibaresi "menfaat", "bir yıldan üç yıla kadar" ibaresi de "altı aydan iki yıla kadar" biçiminde değiştirilmiştir.257. maddenin birinci fıkrasında düzenlenen "görevi kötüye kullanma" suçu; kamu görevlisinin, görevinin gereklerine aykırı hareket etmesi ve bu davranışı nedeniyle kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız bir menfaat sağlanması ile oluşur. Bu suçun oluşabilmesi için norma aykırı davranış yeterli olmamakta, norma aykırı davranışın yanında bu davranış nedeniyle kişilerin mağduriyeti veya kamunun zararına neden olunması ya da kişilere haksız bir menfaat sağlanması da gerekmektedir.Maddenin gerekçesinde de görevi kötüye kullanma suçunun oluşabilmesinin şartları; "Kamu görevinin gereklerine aykırı olan her fiili cezai yaptırım altına almak, suç ve ceza siyasetinin esaslarıyla bağdaşmamaktadır. Bu nedenle, görevin gereklerine aykırı davranışın belli koşulları taşıması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçunu oluşturabileceği kabul edilmiştir. Buna göre, kamu görevinin gereklerine aykırı davranışın, kişilerin mağduriyetiyle sonuçlanmış olması veya kamunun ekonomik bakımdan zararına neden olması ya da kişilere haksız bir kazanç sağlamış olması hâlinde, görevi kötüye kullanma suçu oluşabilecektir" biçiminde vurgulanmış, öğretide bu husus; "görevi kötüye kullanma suçunun oluşması, kamu görevlisinin görevinin gereklerine aykırı hareket etmesinden, kişilerin mağdur olması veya kamunun zarar görmesi ya da kişilere haksız bir kazanç sağlanmasına bağlıdır, bu sonuçları doğurmayan norma aykırı davranışlar suç olarak değerlendirilemez" şeklinde açıklanmıştır. (Artuk - Gökçen - Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 6.Bası, s. 685)Maddenin birinci fıkrasında düzenlenen suç, yalnızca icrai hareketle işlenebilir. Bu suçun ihmali hareketle işlenmesi mümkün değildir. Suçun ikinci fıkrada belirtilen hali ise ihmali hareketle de işlenebilir. Her iki fıkra açısından suçun manevi unsuru kasttır. Görevini belirleyen kanuni düzenleme ve talimatlara aykırı davrandığını bilen kamu görevlisinin, bu türlü bir davranışı istemesi kastı teşkil eder. (Artuk-Gökçen-Yenidünya, Ceza Hukuku Özel Hükümler, 7. Bası, s. 766; Tezcan-Erdem-Önok, Teorik Pratik Ceza Hukuku, 4. Bası, s. 647)Bu açıklamalardan sonra kamu zararı kavramı üzerinde de durulması gerekmektedir.5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununun 71. maddesine göre kamu zararı; kamu görevlilerinin kasıt, kusur veya ihmallerinden kaynaklanan mevzuata aykırı karar, işlem veya eylemleri sonucunda kamu kaynağında artışa engel veya eksilmeye neden olunmasıdır.2886 Sayılı Devlet İhale Kanununun 63. maddesi uyarınca;"Yapım işlerine ait bir sözleşmenin uygulanması sırasında keşif ve sözleşmede öngörülmeyen iş artışı veya eksilişi zorunlu hale gelirse, müteahhit, keşif bedelinin % 30 oranına kadar olan değişikliği, süre hariç, sözleşme ve şartnamesindeki hükümler dairesinde yapmakla yükümlüdür.Keşif bedeli artışının % 30'u geçmesi halinde sözleşme feshedilir. Ancak, bu durumda müteahhit işin keşif bedeli ve % 30 keşif artışının karşılığı işleri sözleşme ve şartnamesindeki hükümler çerçevesinde yapmaya zorunludur. Taahhüdün % 30 keşif artışı ile bitmemesi ve tasfiye edilmesi halinde müteahhit, idareden hiçbir masraf ve tazminat isteyemez.% 30 oranından fazla artış; temel, tünel ve benzeri işler ile tabii afetler gibi nedenlerden ileri gelmiş ise; idarenin isteği, müteahhidin kabulü ve ilgili bakanın onayı ile süre hariç, aynı sözleşme ve şartname hükümleri içinde % 30'u geçen işler aynı müteahhide yaptırılabilir.Keşif bedelinin % 70'inden daha düşük bedelle tamamlanacağı anlaşılan işlerde, müteahhit işi bitirmeye zorunludur. Bu durumda, müteahhide, belgelemek şartı ile yapmış olduğu gerçek giderlerine karşılık olarak, ihale bedelinin % 70'i ile yaptığı işin tutarı arasındaki bedel farkının %5'ine kadar ödeme yapılabilir."Bu düzenlemeye göre ilk keşif bedeli üzerinde yapılacak % 30 oranından fazla artış; temel, tünel ve benzeri işler ile tabii afetler gibi nedenlerden ileri gelmiş ise; idarenin isteği, ilk ihaleyi alan müteahhidin kabulü ve ilgili bakanın onayı ile aynı sözleşme ve şartname hükümleri içinde bu işler aynı müteahhide yaptırılabilir.4562 sayılı Organize Sanayi Bölgeleri Kanununun 23. maddesi de;"OSB kuruluş protokolü müteşebbis heyetlerce hazırlanır ve Bakanlıkça onaylanır.Bakanlık gerekli gördüğü hallerde veya şikâyet üzerine OSB'lerin her türlü hesap ve işlemlerini denetlemeye ve tedbirler almaya yetkilidir.Bakanlık kanalıyla kredi kullanan bölgelerin alt yapı, sosyal hizmet tesisleri ve proje ihalelerinde, ihale komisyonu teşkil edilmesi dâhil olmak üzere ihale ile ilgili bütün işlemler, Bakanlıkça belirlenecek usul ve esaslar dâhilinde OSB yönetimi tarafından yürütülür ve sonuçlandırılır. İhalelerin ne şekilde yapılacağı ve komisyonların teşkili ile hakedişlerin düzenlenmesi ve onaylanmasıyla ilgili hususlar çıkarılacak yönetmelikte düzenlenir.Söz konusu krediden faydalanmayan OSB'lerde ihale işlemlerinin yürütülmesi ve sonuçlandırılması müteşebbis heyetin yetki ve sorumluluğundadır.Bu Kanunun geçici 1 inci maddesinin birinci fıkrası gereğini yerine getirmeyen müteşebbis heyetlerin ve yapılacak denetim sonucunda organları bu Kanunla verilen görevleri yapmadığı belirlenen OSB'lerin, kredi talepleri kabul edilmez. Bunlara verilmiş kredilerin geri ödenmesi muaccel olur" şeklinde düzenlenmiştir.Organize sanayi bölgelerinin kuruluş protokolü müteşebbis heyetlerce hazırlanır ve bakanlık onayına sunulur. Bakanlık kanalıyla kredi kullanan organize sanayi bölgesinin alt yapı, sosyal hizmet tesisleri ve proje ihaleleri organize sanayi bölgesi yönetimi tarafından gerçekleştirilmekte olup, bakanlık gerekli gördüğü hallerde denetim yetkisine sahiptir.Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları sırasıyla değerlendirildiğinde;1) Sanık hakkında açılan dava ile aynı fiil nedeniyle bir başka sanık hakkında açılan ve halen derdest bulunan davanın birleştirilmesine gerek olup olmadığı;Kamu davasının açılmasına esas işlem; ihale bedel artışı ve süre uzatımı yazılarının, müsteşar yardımcısı tarafından imzalandıktan sonra, suç tarihinde müsteşar olarak görev yapmakta olan sanık tarafından uygun görüşle bakan onayına sunulması olup, bu fiillerinin görevde yetkiyi kötüye kullanma suçunu oluşturup oluşturmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanunun 10. maddesinin; "Bu Kanun kapsamındaki suçların iştirak halinde işlenmesi durumunda memur olmayan, memur olanla; ast memur, üst memurla aynı mahkemede yargılanır" hükmü karşısında, incelemeye konu davayla, aynı suç nedeniyle suç tarihinde müsteşar yardımcısı olarak görev yapan ve suça konu evraklar üzerinde imzası olan Y. Ç. hakkında Ankara 4. Sulh Ceza Mahkemesinde açılan davanın birleştirilmesine gerek bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.4483 sayılı Kanunun 10. maddesinin amacı; eylemleri arasındaki bağlantı nedeniyle işlemlerin mükerreren yapılmasını önlemek, aynı olaya ilişkin yargılamalardan birinde ortaya konan delillerin diğerinde sunulmaması nedeniyle ortaya çıkabilecek muhtemel bir yanılgıyı ve ayrı yargı mercileri tarafından aynı olayın failleri hakkında birbiriyle çelişen kararlar verilmesini önlemektir.Somut olayda, sanık A.Ş.hakkında yargılama yapan Özel Dairece; sanığın eylemlerinin üzerine atılı görevi kötüye kullanma suçunun; "kişilerin mağduriyeti, kamunun zararı ya da haksız kazanç" ögelerini taşımadığı gerekçesiyle beraat kararı verilmiş olması, yargılamanın geldiği aşama ve dosya kapsamına göre sanıklar arasında suç işleme konusunda iştirakin varlığından söz etmenin mümkün olmaması nedeniyle iki davanın birleştirilmesine gerek bulunmamaktadır.Bu uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve iki Genel Kurul Üyesi; "her iki dava birleştirilerek toplanacak deliller birlikte değerlendirildikten sonra sanıkların hukuki durumlarının tayin ve tekdiri gerektiği" görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.2) Sanığın fiilinin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturup oluşturmadığı;TCK'nın 257. maddesi uyarınca kanuna aykırı fiilin cezai sorumluluğu doğurması için kamu görevlisinin kasten görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle, kamunun zararına veya kişilerin mağduriyetine neden olması ya da kişilere haksız menfaat sağlaması gerekmektedir. Dosya içeriğine göre somut olayda kişilerin mağduriyeti veya kamunun zararı ya da kişilere haksız menfaat sağlandığı yönünde sanığın mahkûmiyetini gerektirir nitelikte somut ve yeterli delil bulunmadığı gibi, uzman bilirkişi raporlarındaki; "dava konusu iş için verilen keşif artışlarına konu işlerin ihale sözleşmesindeki hüküm gereği yaptırılabileceği bu yüzden ihale sözleşmesine aykırılık bulunmadığı, keşif artış miktarlarının gerçeğe uygun olup olmadığı hususunun metrajlarla ilgili olduğu, işin bitmiş bulunması ve imalatların büyük bölümünün tespitinin mümkün olmaması nedeniyle metraj ve onlara bağlı ödemeler konusunda inceleme ve değerlendirme yapma imkânının bulunmadığı, keşif artışına konu işler hususunda ayrı bir ihale yapılsaydı, ihale bedelinin ne olacağı bilinemeyeceğinden bu konuda gerçekleşmiş bir kamu zararından söz edilemeyeceği, sanık tarafından başkasına menfaat sağlanmasının söz konusu olmadığı" şeklindeki açıklamalar göz önüne alındığında, sanığın beraatına ilişkin Özel Daire hükmü isabetli olup, onanmasına karar verilmelidir.Bu uyuşmazlık konusuna ilişkin olarak çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve üç Genel Kurul Üyesi ise; "dosyadaki mevcut deliller karşısında sanığın eylemlerinin görevi kötüye kullanma suçunu oluşturduğu ve dolayısıyla beraat hükmünün bozulması gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 10.05.2012 gün ve 3-21 sayılı beraat hükmünün ONANMASINA,2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.06.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.