Nitelikli dolandırıcılık suçundan sanığın TCK'nun 158/1, 52/2, 53/1, 58/6 ve 63/1. maddeleri gereğince dört yıl hapis ve 2.400 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına, hapis cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin, İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 01.04.2013 gün ve 18-124 sayılı hükmün, sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 25.09.2013 gün ve 17917-14117 sayı ile;"Dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için; failin bir kimseyi kandırabilecek nitelikte hileli davranışlarla hataya düşürüp, onun veya başkasının zararına, kendisine veya başkasına yarar sağlaması gerekir. Hile nitelikli bir yalandır. Fail tarafından yapılan hileli davranış belli oranda ağır, yoğun ve ustaca olmalı, sergileniş açısından mağdurun inceleme olanağını ortadan kaldıracak nitelikte bir takım hareketler olmalıdır. Kullanılan hileli davranışlarla mağdur yanılgıya düşürülmeli ve bu yanıltma sonucu yalanlara inanan mağdur tarafından sanık veya bir başkasına haksız çıkar sağlanmalıdır. Hilenin kandırıcı nitelikte olup olmadığı olaysal olarak değerlendirilmeli, somut olayın özelliği, fiille olan ilişkisi, mağdurun durumu, kullanılmışsa gizlenen veya değiştirilen belgenin nitelikleri ayrı ayrı nazara alınmalıdır.Dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi bu suçun temel şekline göre daha ağır ceza ile cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak TCK'nın 158/1. maddesinde düzenlenmiştir. Madde gerekçesine göre dikkat edilmesi gereken husus, dinin aldatma aracı olarak kullanılmasıdır. Din, topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, Allah ve peygamber kavramını genellikle içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütünüdür. Dinî inanç, dine inanan, belli bir dine mensup kişinin duygularıdır. Bir insanın dinî inanç ve duyguları ile doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki vardır.Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için dinî kurallara bağlı olanların önem verdiği değerler, dinî inanç ve duygular aldatma aracı olarak kullanılmalı, bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olmalıdır.Bergama'dan İzmir'e gelen mağdurun otobüs terminalinde bulunan kafede oturduğu sırada yanına giderek masaya oturan sanığın, mağdurla sohbet etmeye başladığı, mağdurun Bergama'dan hasta olan eşinin ameliyatı işlemleri için geldiğini öğrenmesi üzerine cebinden Türkiye'de tedavülde olmayan, alınıp satılmayan 200 Laos Kipi tabir edilen parayı çıkartıp 'sana para çok lazım olur, dedem öldü, dedemin ölüm parasını aldım, bunların değeri 400 TL ediyor, sen bana 250 TL ver, paranın üzeri dedemin hayrı için senin olsun' diyerek mağdura verdiği, mağdurun da sanığa inanarak 250 TL'yi verdiği, parayı alan sanığın daha sonra ortadan kaybolduğunun anlaşıldığı olayda, eyleminin TCK'nın 157. maddesinde düzenlenen dolandırıcılık suçunu oluşturacağı gözetilmeden, suçun vasfında yanılgıya düşülerek nitelikli dolandırıcılık suçuna uyduğundan bahisle uygulama yapılıp sanık hakkında fazla ceza tayini" isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesi ise 25.12.2013 gün ve 428-531 sayı ile;"Dolandırıcılık suçu aldatma temeline dayanan suç olup, birden çok hukuki konusu olan bu suç işlenirken, mağdurun sadece malvarlığı zarar görmemekte, ayrıca iradesi hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. TCK'nın 158/1-a bendinde yasa koyucu tarafından insanlar üzerinde yoğun etkisi bulunan dinî inanç ve duyguların istismarının önlenmesi amaçlanmış, dinî inanç ve duyguların kötüye kullanılması ile yapılan hile ve aldatmalar ile haksız kazanç, yarar sağlanması nitelikli dolandırıcılık kabul edilerek daha ağır cezaya bağlanmıştır.Olayımıza baktığımızda aranılması gereken husus 'dinin, dinî inanç ve duyguların ya da başkaları için iyilik yapma hislerinin aldatma aracı olarak kullanılıp kullanılmadığının' tespiti olacaktır. Bu bent bakımından hangi din ve mezheb olduğunun bir önemi yoktur. Fitre ve zekat verileceğinden, cami yaptıracağından bahisle para toplanması, cem evi veya kiliseye yardım parası toplanması, cenaze için kuran-ı kerim okunacağı, arkasından zekat verileceği, dua okumanın değerli eşya üzerinden yapılacağı, ölmüşler için hayır yapılacağı gibi hallerde kişilerin iyilik ve hayır yapma duygularının, dinî duyguların içinde kaldığını kabul etmek gerekir ve bu duyguların istismar edilmesi bu suçun oluşması için yeterlidir.Olayımızda sanığın, dedesinin öldüğünü, ölüm parası aldığını, yabancı menşeli para ile ruhuna hayır yapmak istediğini söyleyip cebindeki dövizi çıkarıp gösterdiği açıktır.Mağdurun dinî duyguları üzerinden eylemine giriştiği, arkasından uzak doğu ülkesi Laos'a ait önceki tarihlerde geçerli ve yürürlükte kalmış ancak suç tarihinde geçerli olmayıp yürürlükten kaldırılan bu parayı verirken mağdura dövizi bozdurması durumunda değerinin 400 TL yaptığını, bir kısmını vermesi halinde parayı kendisine vereceğini, bozdurup üstü olan para ile kendisine iyilik ve yardım, dedesine hayır yaptığını belirterek verdiği anlaşılmaktadır.Sanığın Merkez Bankasının kıymet raporunda açıklandığı üzere, dolandırıcılık kastı ile hareket ettiği ve ustaca hazırlık hareketlerini gerçekleştirdiği, mağdurun bilemeyeceği bir nitelikteki parayı olay öncesinde hazırladığı ve olayı planladığı, kafasında yaptığı kurgu ile hareket ettiği, zira hakkında verilmiş bir çok mahkûmiyet hükmü bulunduğu ve bu ilamlarda sanığın suç işleme yöntemlerinin aynı olduğu, postane, hastane, banka önlerinde karşılaştığı kişilere yaklaşarak önce yakınlık kurduğu ve kişileri ölçüp tarttığı, mağdur üzerinde işlemek istediği suç için gerekli yakınlık ve iyilik hislerini doğurabilmek ve kurabilmek için hal hatır sorduğu, samimiyet kurduğu, çay ısmarladığı, kendisi, ailesi, dedesi hakkında konuşup ailevi durumları hakkında bilgi aldıktan sonra da planını uygulamaya koyduğu, bu aşamadan sonra iradesi etki altına alınarak dinî duyguları ile aldatıldığı ve mağdurun kendisine iyilik ve hayır aynı zamanda sanığın ölmüş dedesine hayır yapıldığını düşündüğü açıktır. Mağdurdaki bu duygular inanç temeline dayalı iyilik ve hayır işleme, sevap kazanma ve kazandırma isteğine dayalı olup, olayda bu duygularının istismar edilmediğini düşünmek mümkün olmamıştır.Sanığın mahkememizin bir başka dosyasında da aynı yöntemle hareket ettiği, sabıka kaydında yer alan ilamlarında aynı yöntemi kullandığı, bu yöntemde ustalaştığı, eyleminin nitelikli dolandırıcılık suç tipine uyduğu, suçun maddi ve manevi unsurları ile sübuta erdiği" gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.Direnme hükmünün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 10.06.2014 tarih, 207017 sayı ve "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin basit dolandırıcılık suçunu mu, yoksa nitelikli dolandırıcılık suçunu mu oluşturacağının belirlenmesine ilişkindir.İncelenen dosya kapsamından;Olay tarihinde eşinin ameliyat işlemleri ile ilgilenmek amacıyla geldiği otogarda bir kafede kardeşini beklemekte olan altmış yaşındaki ilkokul mezunu şikâyetçinin yanına gelen ve benzer şekilde işlediği dolandırıcılık suçlarından sabıkası olan sanığın, şikâyetçi ile tanışıp çay ısmarladığı, şikâyetçinin beklediği kız kardeşini kendi telefonuyla aradığı izlenimi verip güvenini kazandığı, akabinde şikâyetçinin eşinin hastane masrafları nedeniyle paraya ihtiyacı olacağını, vefat eden dedesine de hayır yaptırmak istediğini dile getirerek ülkemizde herhangi bir değeri bulunmayan, kendi ülkesinde de daha önceden tedavülden kalkmış bulunan iki adet 100 Laos parası çıkarıp gösterdiği, paraların ülkemizde tedavülde bulunduğunu, değerlerinin 400 Lira edeceğini beyan ederek, şikâyetçiden söz konusu paranın lira karşılığı olarak sadece 250 Lira vermesini, geri kalan parayı yakın tarihte ölen dedesinin hayrı olarak kabul etmesini istediği, şikâyetçiden parayı almasının ardından şikâyetçinin yanından uzaklaştığı, durumu kız kardeşine anlatan şikâyetçinin polis karakoluna gidip şikâyette bulunduğu, güvenlik kamerası görüntülerinden sanığa ulaşılmaya çalışıldığı ancak tespit edilemediği, yirmi gün sonra benzer şekilde işlediği suçlar nedeniyle yakalanan sanığın şikâyetçi tarafından teşhis edildiği, yapılan aramada üzerinde tedavülde bulunmayan ve piyasa değerleri de olmayan yabancı paraların ele geçirildiği,Şikâyetçinin; Bergama'dan İzmir'e gelerek otogarda bir kafenin önünde oturduğunu, o sırada önceden tanımadığı ellibeş yaşlarında, kısa boylu tıknaz yapılı, dişleri olmayan, kısa saçlı, düzgün konuşan bir şahsın masasına oturduğunu ve kendisine çay ısmarladığını, sohbet esnasında bu kişiye eşinin ameliyat olacağını, hastaneye gitmek için kız kardeşini beklediğini anlattığını, sahsın kendisinde telefon bulunduğunu ve kardeşini arayabileceklerini söylediğini, söz konusu şahsın kız kardeşinin telefonunu aradığını ancak telefonun meşgul çaldığını beyan ettiğini, aradan bir süre geçtikten sonra cebinden iki adet üzerinde yüz rakamı yazılı bulunan Çin parası olduğunu tahmin ettiği paraları çıkartıp "bunların değeri dörtyüz lira ediyor, sen bana ikiyüzelli lira ver, gerisi senin olsun, sana para lazım olur, dedem öldü, dedemin ölüm parasını aldım, bu paranın üzeri dedemin hayrı olarak senin olsun" dediğini, kendisinin de istediği parayı verdiğini, ardından şahsın gittiğini, daha sonra kız kardeşi ile buluştuklarını ve durumu ona anlattığını, dolandırıldığını anlayınca birlikte polise gittiklerini, sanıktan şikâyetçi olduğunu ifade ettiği,Soruşturma aşamasında susma hakkını kullanan sanık duruşmada; suçlamayı kabul etmediğini, şikâyetçinin iddialarının asılsız olduğunu, şikâyetçiye çay ısmarlayarak yanından ayrıldığını, üzerinde bulunan yabancı paraların değersiz olduklarını ve piyasada satıldıklarını, söz konusu paraları koleksiyon yapmak amacıyla aldığını savunduğu, bozma kararından sonra ise olaydan dolayı pişman olduğunu dile getirdiği,Anlaşılmaktadır.TCK'nun 157. maddesinde dolandırıcılık suçunun basit şekli; "hileli davranışlarla bir kimseyi aldatıp, onun veya başkasının zararına olarak, kendisine veya başkasına bir yarar sağlayan kişiye bir yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası verilir" biçiminde hüküm altına alınmıştır. Anılan kanunun "nitelikli dolandırıcılık" başlığını taşıyan 158. maddesinde ise onbir bent halinde bu suçun nitelikli halleri sayılmıştır.Malvarlığı değeri yanında, irade özgürlüğünün de korunduğu dolandırıcılık suçunun oluşabilmesi için;1) Failin bir takım hileli davranışlarda bulunması,2) Hileli davranışların mağduru aldatabilecek nitelikte olması,3) Failin hileli davranışlar sonucunda mağdurun veya başkasının aleyhine, kendisi ya da başkası lehine haksız bir yarar sağlaması,Şartlarının birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.Fail kendisine veya başkasına yarar sağlamak amacıyla bilerek ve isteyerek hileli davranışlar gerçekleştirmeli, bu davranışlarla bir başkasına zarar vermeli, verilen zarar ile fiil arasında uygun illiyet bağı bulunmalı ve zarar da nesnel ölçütler göz önünde bulundurularak belirlenebilecek ekonomik zarar olmalıdır.Görüldüğü gibi, dolandırıcılık suçunu malvarlığına karşı işlenen diğer suç tiplerinden farklı kılan husus, aldatma temeline dayanan bir suç olmasıdır. Birden fazla hukuki konusu bulunan bu suç işlenirken, sadece malvarlığı zarar görmemekte, mağdurun veya suçtan zarar görenin iradesi de hileli davranışlarla yanıltılmaktadır. Madde gerekçesinde de, aldatıcı nitelik taşıyan hareketlerle, kişiler arasındaki ilişkilerde var olması gereken iyiniyet ve güvenin bozulduğu, bu suretle kişinin irade serbestisinin etkilenip irade özgürlüğünün de ihlâl edildiği vurgulanmıştır.Dinî inanç ve duygularının istismar edilmesi suretiyle nitelikli dolandırıcılık suçu da TCK'nun 158/1-a maddesinde;"Dolandırıcılık suçunun;a- Dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle …İşlenmesi halinde, iki yıldan yedi yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezasına hükmolunur" şeklinde düzenlenmiştir.Bu düzenleme ile toplumda yaşayan insanlar üzerinde yoğun bir etkisi bulunan dinî inanç ve duyguların istismarının önlenmesi amaçlanmıştır. Maddenin bu bölümüne ilişkin gerekçesinde; "Birinci fıkranın a bendinde, dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi, bu suçun temel şekline göre daha ağır cezalandırılmayı gerektiren bir durum olarak kabul edilmiştir. Burada dikkat edilmesi gereken husus, dinin bir aldatma aracı olarak kullanılmasıdır. Bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi için, dinî inanç ve duygular, aldatma aracı olarak kötüye kullanılmalıdır. Suçun oluşabilmesi için, dinî inanç ve duyguların kötüye kullanılması suretiyle gerçekleştirilen hile ile haksız yarar da sağlanmış olmalıdır" şeklinde açıklamalara yer verilmiştir.Bu aşamada "hayır ve hayır işleme" ile "istismar" sözcükleri üzerinde durulmasında da fayda bulunmaktadır.Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğüne göre hayır; "iyilik, karşılık beklemeden yapılan yardım," hayır işlemek ise; "dine ve insanlığa uygun iyi bir davranışta bulunmak" şeklinde tanımlanmıştır. (Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük, Ankara 2009, s. 868) İstismar; Arapça "semere" kelimesinden türetilmiş olup, nitelikli dolandırıcılık suçlarının hüküm altına alındığı TCK'nun 158/1-a maddesinde "sömürme" anlamında kullanılmıştır.Uygulamada yerleşmiş kabule göre; dinin, bir topluluğun sahip olduğu kutsal kitap, peygamber ve yaratıcı kavramlarını da içinde bulunduran inanç sistemi ve bu sisteme bağlı olarak yerine getirmeye çalıştığı ahlaki kurallar bütününü ifade ettiği, dinî inancın, belirli bir dine mensup olup dine inanan kişinin duyguları olduğu, bir insanın dinî inanç ve duyguları ile doğup büyüdüğü, terbiyesini aldığı ailesi, çevresi ve içinde bulunduğu toplum arasında çok sıkı bir ilişki bulunduğu, bu nitelikli unsurun gerçekleşebilmesi ve suçun oluşabilmesi için, dinî kurallara bağlı olanların önem verdiği değerler, dinî inanç ve duyguların aldatma aracı olarak kötüye kullanılması ve bu suretle gerçekleştirilen hile ile haksız bir yarar da sağlanmış olması gerektiği açıklanmıştır.TCK'nun 158. maddesinin birinci fıkrasının a bendinde, dolandırıcılık suçunun dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle işlenmesi nitelikli hal olarak kabul edilirken, dinin, dinî inanç ve duyguların ya da iyilik yapma hislerinin aldatma aracı olarak kullanılması aranmıştır. Önemli olan, dinî inanç ve duyguların kötüye kullanılması suretiyle insanların aldatılması olup, aldatma aracı olarak kullanılan din veya mezhebin hangi din veya mezhep olduğunun bir önemi bulunmamaktadır. Örneğin, fitre ya da zekât verileceğinden bahisle para toplanması, gerçekte cami yaptırma niyetinde olmayan bir kimsenin cami yaptıracağından ya da yarım kalan camiyi bitireceğinden bahisle izinsiz olarak yardım toplaması veya cemevi ya da kilise veya başka bir kutsal yapı, bina veya inşaata yardım duyurusuyla para istemesi veya Hazreti İsa'nın dünyaya dönüşünü sağlamak için altyapı oluşturmak üzere para toplaması, Kur'an-ı Kerim okunacağı ve cenazenin ardından zekat verileceği ya da sözkonusu okumanın değerli bir ziynet eşyası üzerine yapılacağından bahisle yardım toplanması gibi durumlarda bir kısım dinî inanç ve duyguların istismar edildiğinden sözedilebilecektir.Öğretide kabul gören görüşlere göre de, gerçekte mevcut olmadığı halde cami ya da Kur'an Kursuna yardım edileceğinden bahisle para toplanması, yine dinin orjinal bünyesinde olmayan tarzda ve maddi menfaat temin etmek için muskacılık, üfürükçülük gibi faaliyetler sonucu kişilerden yarar elde edilmesi hali de bu bent kapsamına girecektir. (Durmuş Tezcan- Mustafa Ruhan Erdem-Murat Önok, Teorik Ve Pratik Ceza Hukuku, Seçkin Yayınevi Ankara 2010, 7. Baskı, s. 617; Nur Centel-Hamide Zafer-Özlem Çakmut, Kişilere Karşı Suçlar, Beta Yayınevi, İstanbul 2011, 2. Baskı, s. 472; Ali Parlar-Muzaffer Hatipoğlu, Türk Ceza Kanunu Yorumu, Ankara 207, c. 2, s. 1248; M. Emin Artuk-Ahmet Gökçen-Ahmet Caner Yenidünya, Türk Ceza Kanunu, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, 2. Baskı, c. 4, s. 5207; Doğan Soyaslan, Ceza Kanunu Özel Hükümler, Yetkin Yayınevi Ankara 2012, 9. Baskı, s. 427)Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Eşinin ameliyatı ile ilgilenmek amacıyla geldiği otogarda kardeşini beklemekte olan şikâyetçinin yanına gelen ve benzer şekilde işlediği dolandırıcılık suçlarından sabıkalı olan sanığın, şikâyetçi ile tanışıp çay ısmarladığı, şikâyetçinin kardeşini kendi telefonuyla aradığı izlenimi verip güvenini kazandığı, akabinde şikâyetçinin hastane masrafları nedeniyle paraya ihtiyacı olacağını, vefat eden dedesine de hayır etmek istediğini dile getirerek ülkemizde herhangi bir değeri bulunmayan, kendi ülkesinde de daha önceden tedavülden kalkan iki adet 100 Laos parası çıkarıp gösterdiği, paraların ülkemizde tedavülde bulunduğunu, değerlerinin 400 Lira edeceğini beyan edip, şikâyetçiden söz konusu paranın lira karşılığı olarak kendisine 250 Lira vermesini, geri kalan parayı yakın tarihte ölen dedesinin hayrı olarak kabul etmesini istediği, parayı almasının ardından yanından ayrıldığı sabit bulunan olayda, sanığın basit bir yalanı aşan, şikâyetçiyi yanıltıp kandıracak yoğunluk ve güçteki sözleri ile planlayarak ustaca sergilediği eyleminin hileli davranış olduğu ve hileli davranışlarla aldatma sonucu mağdurun zararına gerçekleşen eylemin dolandırıcılık suçunu oluşturacağı kabul edilmelidir.Ancak sanığın, eşinin ameliyat olması nedeniyle otogarda kardeşini beklemekte olan ilkokul mezunu ve elli yaşındaki şikâyetçinin yanına gelip çay ısmarladığı, kendi telefonu ile kardeşini arıyormuş gibi yapıp güven telkin ettiği, şikâyetçinin zor durumundan yararlandığı, paraya ihtiyacı olacağını söylediği, ardından eylemini gerçekleştirdiği, şikâyetçinin beyanında geçen "ölenin arkasından hayır yapma" hususunun özellikle gündeme getirilip dinî inanç ve duyguların aldatma aracı olarak kullanılmasının, dolayısıyla dinî inanç ve duyguların istismar edilerek irade özgürlüğünün etkilenip baskı altına alınmasının söz konusu olmadığı, aksine şikâyetçinin 400 TL olduğunu zannettiği 100 Laos parasına 250 TL ödemek suretiyle para kazanmak amacıyla hareket ettiği anlaşıldığından, sanığın sabit kabul edilen eylemi dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçunu değil, basit dolandırıcılık suçunu oluşturmaktadır.Bu itibarla, sanığın dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçundan mahkûmiyetine ilişkin yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.Çoğunluk görüşüne katılmayan İki Genel Kurul Üyesi; sanığın eyleminin dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık suçunu oluşturduğu, bu nedenle yerel mahkeme direnme hükmünün onanması gerektiği düşüncesiyle karşıoy kullanmıştır.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.12.2013 gün ve 428-531 sayılı hükmünün, sanığın eyleminin dinî inanç ve duyguların istismar edilmesi suretiyle dolandırıcılık nitelikli suçunu değil, basit dolandırıcılık suçunu oluşturacağının gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 15.09.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.