Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 2712 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 1796 - Esas Yıl 2010
MAHKEMESİ : BÜYÜKÇEKMECE 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTARİHİ : 01/07/2009NUMARASI : 2004/626-2009/740Taraflar arasında görülen davada;Davacı Hazine, davalılar adına kayıtlı dava konusu 1670 parsel sayılı taşınmazın devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığını ileri sürerek tapu iptal,elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerinde bulunmuştur. Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır. Mahkemece,5841 sayılı yasa ile değişik 3402 sayılı yasanın 12 / 3 maddesi gereğince hak düşürücü sürenin geçmesi nedeni ile davanın reddine karar verilmiştir. Karar, davacı hazine vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü. Dava 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptal, sicil kaydının kütükten terkini, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.Mahkemece hak düşürücü süre nedeni ile davanın reddine karar verilmiştir.Davalılara ait çekişme konusu 1670 parsel sayılı taşınmazın kadastro tespitinin 1.4.1974 tarihinde kesinleştiği, eldeki davanın ise 25.11.2002 tarihinde açıldığı kayden sabittir.Bilindiği üzere, 14 Mart 2009 tarihli Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Kadastro Yasası’nın 12. maddesinin üçüncü fıkrasına “Bu hüküm, iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet veya diğer kamu tüzel kişileri dâhil, tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır.” cümlesi ve aynı Yasa’nın 3. maddesi ile de 3402 Sayılı Yasa’ya “Bu Kanunun 12 nci maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindeki geçici 10. madde eklenmiştir.Somut olayda, kadastro tespitinin kesinleşmesinden itibaren dava tarihine kadar 10 yıllık sürenin geçtiği açıktır. 3402 Sayılı Yasanın 12/3. maddesinde öngörülen süre hak düşürücü süre olup, kamu düzeni ile ilgilidir ve mahkemece davanın her aşamasında res'en gözetilmesi gerekli olumsuz dava şartlarındandır. Özellikle bu hususlar gözetilerek davanın reddedilmesinde bir isabetsizlik yoktur.Ancak hemen belirtilmelidir ki, bir taraf, dava açıldığı andaki mevzuata ve içtihat durumuna göre davasında haklı olup da, dava açıldıktan sonra yürürlüğe giren (geçmişe etkili) yeni bir yasa hükmü yada yeni bir İnançları Birleştirme Kararı gereğince davayı kaybederse, davada haksız çıkmış olmasına rağmen, yargılama giderlerinden sorumlu tutulamaz. Anılan bu kural yasal ve yargısal uygulamada kararlılık kazanmıştır.(Baki Kuru, Hukuk Usulü Muhakemeleri 5. cilt, sayfa 5338, dipnot 159; 10. H.D. 21/12/1976, 8770/8739 ve dipnot 160: 5. HD 12/09/1977, 5445/5655 dipnot 161: 10.HD 24/02/1976, 6296/1297) Ayrıca, her dava açıldığı tarihteki koşullara bağlıdır. Öte yandan avukatlık ücreti 04.09.1957 tarih ve 4/16 sayılı İnançları Birleştirme Kararı uyarınca yargılama giderlerinden sayılır. Davacı hazine temyiz dilekçesinde sair nedenlerden söz etmek suretiyle bu hususa değinmiştir.Taşınmazın mahkemece yapılan uygulama sonucu alınan uzman bilirkişi raporlarına göre kıyı kenar çizgisi kapsamında kaldığı görülmektedir. Bu durumda davacı hazinenin dava tarihinde dava açmakta haklı olduğu dikkate alındığında ve yargılama sırasında yürürlüğe giren 5841 sayılı yasa gereğince dava reddedildiğine göre davalının tüm yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden sorumlu tutulması gerekeceğinde kuşku yoktur. Hal böyle olunca, davacı Hazinenin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile kararın HUMK.'nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 11.3.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.