Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2699 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 14748 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda; yerel mahkemece, davanın reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla; dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...'ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü.-KARAR-Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil istemine ilişkindir.Davacı, murisi ...'ın, ... Mahalledeki evini davalıya satış sureti ile temlik ettiğini, satış karşılığı para ödenmediğini, gerçek satış olmayıp, muvazaalı olduğunu, davalının taşınmazı satın alacak maddi gücünün bulunmadığını, ayrıca kadastro tespiti esnasında murisleri adına yazılması gereken ... Köyü kırsalında yer alan biri bağ diğeri tarla iki parça taşınmazın davalı adına tescil edildiğini ileri sürerek, dava konusu taşınmazların tapu kayıtlarının iptali ile veraset belgesinde belirlenen paylara göre tüm mirasçılar adına tescilini istemiştir.Davalı, iddianın ispat edilmesi gerektiğini, davanın kadastro tespitinden 2 yıl sonra açıldığını belirtip, davanın reddini savunmuştur.Mahkemece, davacının muris muvazaası iddiasını kanıtlayamadığı, kadastro tespiti ile davalı adına tescil edilen taşınmazlarda 01/4/1974 tarih 1/4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanmayacağı, davacının tenkis isteğinin de olmadığı gerekçeleriyle, davanın reddine karar verilmiştir.Dosya içeriği ve toplanan delillerden; dava konusu 109 ada 28, 106 ada 30 parsel ve 106 ada 32 parsel sayılı taşınmazların kadastro suretiyle davalı adına tespit ve tescil edildiği, 120 ada 19 parsel sayılı taşınmazın ise muris tarafından davalıya satıldığı iddia edildiği halde, devrine esas resmi senedin getirtilmediği anlaşılmaktadır.Zilyetliğin devri suretiyle yapılan temlikler bakımından 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunmadığı gözetilerek 109 ada 28, 106 ada 30 ve 32 parsel sayılı taşınmazlara yönelik davanın reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davacının bu parsellere ilişkin temyiz itirazları yerinde olmadığından reddine.Davacının, 120 ada 19 parsel sayılı taşınmaza yönelik temyiz itirazlarına gelince:Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunun 706., Türk Borçlar Kanunun 237. (Borçlar Kanunun 213.) ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Somut olaya gelince; 19 parsel sayılı taşınmaz bakımından hükme yeterli bir araştırma yapılmış değildir. Hâl böyle olunca, anılan taşınmazın tapu kaydı ve resmi aktinin getirtilmesi, muris tarafından davalıya satış suretiyle temlik edilmiş ise, yukarıdaki ilkeler uyarınca araştırma yapılıp, yerinde keşif yapılarak, taşınmazın akit tarihindeki gerçek bedelinin saptanması, murisin gerçek irade ve amacının açıklığa kavuşturulması, varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulması isabetsizdir.Davacının 19 parsel sayılı taşınmaza yönelik temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 07.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.