(. Davacı vekili, taraflar arasında akdedilen araç kiralama sözleşmesi kapsamında davalı yanca kiralanan aracın hasarlanması üzerine sözleşme hükümlerine göre hasar bedelinin davalıdan talep edildiğini, davalının olumsuz yanıt vermesi üzerine takip başlatıldığını, davalı borçlunun itirazı sonucu takibin durduğunu belirterek itirazın iptali, takibin devamı ve %40 oranında icra inkar tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, müvekkilince davacıya ait aracın kötü kullanılmadığını, araca alınan yakıtın ayıplı olması sonucu araçta arıza oluştuğunu ve müvekkilinin somut olayda kusurunun bulunmadığını bildirerek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece davacı yanca kanıtlanamayan davanın reddiyle takibin iptaline karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.Taraflar arasındaki kira sözleşmesinin 13.maddesi uyarınca kiracı kiralananı kira süresi sonunda kiralayana aldığı gibi hasarsız olarak teslim etmekle yükümlüdür. Mahkemece anılan sözleşme hükmü gözetilerek araştırma ve inceleme yapılıp varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken bu yönler üzerinde durulup tartışılmadan somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.),Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.HGK'ca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:KARAR: Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.Yerel Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine,Özel dairece yukarda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.Direnme kararını, davacı vekili temyize getirmiştir.Direnme yoluyla HGKönüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki kira sözleşmesinin 13.maddesinde yer alan “kiracı kiralananı kira süresi sonunda kiralayana aldığı gibi hasarsız olarak teslim etmekle yükümlüdür.” Hükmünün mahkemece irdelenip irdelenmediği, buna göre yeterli araştırma ve inceleme yapılıp yapılmadığı noktasında toplanmaktadır.Ne var ki, HGKnda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle ispat külfeti üzerinde durulmuştur:Bu nedenle, öncelikle “ispat yükü” ne dair açıklama yapılmasında yarar vardır:Hakim, davada hangi vakıaların ispat edilmesi gerektiğini tespit ettikten sonra, bu vakıaların kimin tarafından ispat edilmesi gerektiği sorusu ile karşılaşır, buna “ispat yükü” denir.4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun “İspat Yükü” başlıklı 6.maddesi “Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür.” Hükmünü içermekte olup, buna göre, bir vakıadan lehine haklar çıkaran taraf, o vakıayı ispat etmelidir.Diğer taraftan, normal bir duruma dayanan tarafın, bu iddiasını ispat etmesi gerekmez, ispat yükü bu normal durumun aksini iddia eden tarafa düşer.Somut olaya gelince:Taraflar arasında düzenlenen araç kiralama sözleşmesi uyarınca davaya konu araç davalı/kiracıya teslim edilmiş; aracın hasarlanması üzerine de davalı tarafından davacı/kiralayana iade edilmiştir.Taraflar arasındaki sözleşmenin 13.maddesi uyarınca kiracı kiralananı kira süresi sonunda kiralayana aldığı gibi hasarsız olarak teslim etmekle yükümlüdür.Sözleşme gereğince araç davalıya teslim edildiğine ve teslim sırasında davalı tarafça aracın hasarlı olduğu konusunda bir kayıt ileri sürülmediğine göre aracın teslimi sırasında hasarsız olduğunun ya da teslim anında henüz hasarın ortaya çıkmamış bulunduğunun kabulü gerekir.Kendisinin yedinde iken ortaya çıkan hasar üzerine aracı kiralayana iade eden ve davacının hasar bedelinin tazminine yönelik olarak önce takip sonra da eldeki dava ile karşılaşan davalı /kiracının, savunması ise; aracın kendisi tarafından kötü kullanılmadığı, araca alınan yakıtın ayıplı olması sebebiyle araçta arıza oluştuğu ve kendisinin kusuru bulunmadığı yönündedir.Şu haliyle, taraflar arasında araç kira sözleşmesinin varlığı ve aracın hasarlı olduğu konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.HGKndaki görüşmede öncelikle yukarda ayrıntısı açıklanan ispat külfetine dair olmak üzere değerlendirme yapılmış; hasarın varlığının belli olması karşısında, davalının savunma olarak getirdiği hasardan sorumlu olmadığı yönündeki iddiasını, davacının da hasarın miktarını ispat yükü altında oldukları oybirliği ile benimsenmiş; diğer hususların irdelenmesine geçilmiştir.Kural olarak; kiralanan aracın davalı/kiracı yedindeyken oluşan zararından, davalı sorumludur. Ne var ki, davalı bu zarardan kendisinin sorumlu olmadığını savunmuş olduğuna göre, bu savunmasını ispat etmek durumundadır. Yerel mahkemece, davalının sorumluluktan kurtulma imkanı olup olmadığı yönünde ve ayrıca davacının da araçta oluşan zarar miktarının ispatı konusunda varsa delilleri incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmelidir.Bu sebeple Yerel Mahkemece, davacıya hem zararın sebep kaynaklandığını hem de zararın miktarını ispatlamak yükümlülüğünün yüklenmesi yanlıştır.O halde, Yerel Mahkemece, HGK'ca da bozma ilamında ve yukarıdaki ilave gerekçelerle benimsenen Özel Daire bozma kararına, uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu sebeple direnme kararı bozulmalıdır.SONUÇDavacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarda gösterilen ilave nedenlerden dolayı BOZULMASINA, 30.03.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.