Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 249 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 185 - Esas Yıl 2011





İtirazname : 2011/17789Yargıtay Dairesi : 3. Ceza DairesiMahkemesi : AMASYA Sulh CezaGünü : 15.07.2010Sayısı : 577-6186831 sayılı Orman Yasasına aykırılık suçundan sanık M. Y.’ın anılan Yasanın 91/5, 5237 sayılı TCY'nın 31/3, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca hapisten çevrilen 320 Lira ve gün karşılığı belirlenen 40 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5237 sayılı TCY’nın 54/1. maddesi uyarınca suça konu orman emvali ve suçta kullanılan bir adet semerin müsaderesine ilişkin, Amasya Sulh Ceza Mahkemesince verilen 15.07.2010 gün ve 577-618 sayılı hükmün, sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 18.05.2011 gün ve 5069-6873 sayı ile;“Hükümden sonra, 14.04.2011 tarih 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yasanın 11. maddesi ile 6831 sayılı Orman Yasasının 91. maddesinin 5. fıkrasında yapılan değişikliğin ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirme sonucu 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 7. maddesi de dikkate alınarak sanık lehine uygulanması gerekliliği” gerekçesiyle bozulmasına karar verilmiştir.Yargıtay C.Başsavcılığı ise 06.07.2011 gün ve 17789 sayı ile;“Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 02.05.1983 gün ve 65-119, 02.05.1994 gün ve 97-126 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere, hükmün temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığının belirlenmesi için hüküm tarihindeki yasal düzenlemelerin dikkate alınması gerekmektedir. Hüküm tarihindeki yasal düzenlemelere bakıldığında;5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesi hükmüne göre, ceza mahkemelerince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir. 5271 sayılı CMK.nun 223. maddesinde ise, beraat, ceza verilmesine yer olma¬dığına, mahkûmiyet, güvenlik tedbirine hükmedil¬mesi, davanın reddi, davanın düşmesi ve adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları hüküm olarak gösterilmiştir.1412 sayılı CMUK.nun 305. maddesi gereğince yukarıda sayılan hükümlerden birinin verilmesi durumunda, bu kararlara karşı başvurulabilecek yasa yolu temyizdir. Ancak, yasa koyucu bir kısım hükümlerin kesin olduğunu belirtmek suretiyle bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamayacağını aynı maddede belirtmiştir. Buna göre, iki milyar liraya kadar para cezalarına dair hükümler ile yukarı sınırı on milyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri ve yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır.1412 sayılı CMUK.nun 315. maddesi uyarınca temyiz istemi üzerine hükmü veren mahkemece öncelikle hükmün temyizinin mümkün olup olmadığı, temyiz isteminin süresi içerisinde bulunup bulunmadığı, temyiz talebinde bulunanların buna yetkilerinin olup olmadıkları hususları değerlendirilerek bu koşullardan birinin bulunmadığının saptanması halinde temyiz isteminin reddine karar verilecektir. Yerel mahkemece bu hususların değerlendirilmemesi ya da yanlış değerlendirilmesi halinde ise Yargıtay'ca öncelikle bu üç husus 1412 sayılı CMUK.nun 317. maddesi uyarınca değerlendirilerek, temyiz koşullarının bulunup bulunmadığı saptanacak, temyiz koşullarının varlığı belirlendiği takdirde temyiz incelemesi yapılabilecektir.Ayrıca 5237 sayılı TCK.nun 50. maddesinde ‘uygulamada asıl mahkumiyet bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir’ hükmü yer almasına karşın 647 sayılı Kanunun 4. maddesinde olduğu gibi ‘bu hükmün uygulanması, kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez’ düzenlemesine yer verilme¬diğinden, 5237 sayılı TCK.nun 50. maddesi uyarınca kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya seçenek olarak ya da 52. madde uyarınca doğrudan hükmedilen iki milyar lira (2.000 TL)' yı aşmayan adli para cezalarına dair hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır.Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.03.2010 gün ve 2009/237-2010/51 sayılı kararın¬da da belirtildiği üzere; 04.06.1936 gün ve 12-14 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararından müsadere kararlarında Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunun esas alınması gerektiği açıkça vurgulanmıştır. HUMK.nun 427. maddesinde, 21.07.2004 tarihinde yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasanın 2-c.maddesiyle yapılan değişiklikle '40 milyon' olan kesinlik sınırı 'bir milyar' liraya çıkarılmış, Ek-4. maddesinde ise müteakip yıllar için kesinlik sınırının 213 sayılı Vergi Usul Kanunun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Karar tarihinin 15.07.2010 olduğu somut olayda temyiz edilebilirlik sınırı 1.430 TL dir.Bu açıklamalar karşısında, somut olay değerlendirildiğinde;Sanık hakkında hapisten çevrilme ile doğrudan tayin olunan adli para cezalarının toplam tutarı 360 TL olup, 1412 sayılı CMUK.nun 305. maddesi gereğince ceza miktarı 2.000 Liranın altında bulunduğundan, ayrıca kararda, suç konusu emval ve bir adet semerin 5237 sayılı TCK.nun 54. maddesi gereğince müsaderelerine karar verilmiş ise de, dosya kapsamına göre, müsaderelerine karar verilen eşyaların toplam değeri 35 TL olup, hüküm tarihine göre, HUMK.nun 427. maddesindeki kesinlik sınırının altında kaldığından ve sanık müdafii de, 21.07.2010 havale tarihli temyiz dilekçesinde, suçun niteliğine yönelik olarak açıkça bir itirazda bulunma¬dığından hükmün temyiz yeteneği de bulunmamaktadır.Bu nedenle, sanık müdafiinin suç vasfına yönelik bulunmayan temyiz isteminin Özel Dairece 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK.nun 305, 317 ve HUMK.nun 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmesi gerekir¬ken işin esasına girilerek hükmün bozulmasına karar verilmesinde isabet görülmemiştir” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve sanık müdafiinin temyiz isteminin reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIYargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmün temyiz edilebilir nitelikte olup olmadığının belirlemesine ilişkindir.İncelenen dosya içeriğinden;Sanık hakkında 6831 sayılı Orman Yasasının 91/2, 108/1, 5237 sayılı TCY’nın 31/2 ve 54/1. maddeleri uyarınca cezalandırılması, suça konu orman emvali ve suçta kullanılan semerin müsaderesine karar verilmesi istemiyle kamu davası açıldığı,Yapılan yargılama sonucunda sanığın 6831 sayılı Orman Yasasının 91/5, 5237 sayılı TCY'nın 31/3, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca hapisten çevrilen 320 Lira ve gün karşılığı belirlenen 40 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5237 sayılı TCY’nın 54/1. maddesi uyarınca suça konu orman emvali ile suçta kullanılan bir adet semerin müsaderesine karar verildiği,Zoralımına karar verilen 100 kg orman emvalinin 20 Lira, bir adet semerin 15 Lira değerinde olduğunun belirlendiği,Sanık müdafiinin süre tutum dilekçesi ile temyiz isteminde bulunduğu, gerekçeli kararın tebliğinden sonra gerekçeli temyiz dilekçesi vermediği,Anlaşılmaktadır.5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince hüküm tarihi itibariyle uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir.Ancak;1 - İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümler,2 - Yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,3 - Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,Kesin olup, bu hükümler hakkında temyiz yasa yoluna başvurulamaz.“İkimilyar liraya kadar (İkimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümlerin” temyiz edilemeyeceğine ilişkin 1412 sayılı CYUY'nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendinin, Anayasa Mahkemesinin 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren 23.07.2009 gün ve 65–114 sayılı kararı ile iptal edilmesinden sonra verilen, ister hapis cezasından çevrilen, ister doğrudan hükmolunan adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümlerinin 14.04.2011 tarihine kadar hiçbir miktar gözetilmeksizin, 14.04.2011 gün ve 27905 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6217 sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Yasalarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasanın 23. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 272. maddesinin 3. fıkrasının (a) bendinde “hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen 3.000 Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf yasa yoluna başvurulamayacağı” şeklinde yapılan değişiklik ve aynı Yasanın 26. maddesi ile 5320 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasaya eklenen, “bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar hapis cezasından çevrilenler hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamaz” şeklindeki geçici 2. madde gözönünde bulundurulduğunda, 14.04.2011 tarihinden sonra ise, ancak doğrudan hükmolunan 3.000 Türk Lirasından fazla adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin temyizinin olanaklı hale geldiği konusunda bir duraksama bulunmamaktadır.Ceza Genel Kurulunun 30.09.2003 gün ve 226-229 ile 27.01.2004 gün ve 3-14 sayılı kararlarında da açıkça belirtildiği üzere; bahse konu iptal kararının, yürürlüğe girmesinden önce kurulmuş olan hükümlerin nasıl etkileneceği sorunu, usul yasalarının zaman bakımından uygulanması ile ilgilidir.Yargılama yasalarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan, aksi açıkça düzenlenmiş olmadıkça "hemen (derhal) uygulama” ilkesidir. Bu ilke uyarınca usul işlemleri, yapıldıkları sırada yürürlükte bulunan yargılama yasası hükümlerine tabi olacaktır. O halde, ceza yargılaması sırasında, yasada değişiklik olduğunda veya dayanılan bir usul kuralına ilişkin yasanın Anayasa Mahkemesince iptal edilmesi halinde, yeni yasa ya da iptal sonucu ortaya çıkan usul prosedürü hemen uygulanmalıdır. Ancak, 5320 sayılı Yasanın 4/2. maddesinde de ifade edilen bu durum, önceki yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde, o yasaya uygun biçimde yapılmış işlemlerin geçersizliği sonucunu doğurmayacağı gibi yenilenmesini de gerektirmez.Bu ilkenin sonucu olarak;a- Usul işlemleri kural olarak yürürlükteki yasaya göre yapılacaktır.b-Yürürlükteki yasaya göre yapılmış işlemler, sonradan yürürlüğe giren yasa nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.c- Yeni yasanın ya da Anayasa Mahkemesinin iptal kararının yürürlüğünden sonra yapılması gereken usul işlemleri ise yeni yasaya ya da iptal kararıyla ortaya çıkan usule tabi olacaktır.d- Yeni yasanın uygulanmasında, sanığın leh veya aleyhinde sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.Anayasa Mahkemesi iptal kararının yürürlük tarihinin 07.10.2010 (Resmi Gazete'de yayımlandığı 07.10.2009 tarihinden 1 yıl sonra) olması nedeniyle; yerel mahkemenin 15.07.2010 tarihli hükmünün temyize tabi olup olmadığı sorununun, iptal kararıyla ortaya çıkan yeni duruma göre değil, 15.07.2010 tarihinde yürürlükte bulunan usul hükümlerine göre belirlenmesi gerekmektedir.5271 sayılı Yasanın 223 ve 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddeleri ile yargısal kararlarda varılan ilkeler dikkate alındığında, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uygulanmak suretiyle tayin edilen sonuç adli para cezasının miktarına bakılmaksızın, maddedeki; “bu hükmün uygulanması kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez” düzenlemesi uyarınca temyiz yeteneği bulunmakta ise de, benzer düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle 5237 sayılı TCY’nın 50 veya 52. maddeleri uygulanmak suretiyle hükmolunan ve başkaca herhangi bir hak kısıtlaması doğurmayan 2000 Liraya kadar (2000 Lira dahil) adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri kesin nitelikte olup, bu hükümlere karşı temyiz yasa yoluna başvurulamaz. Ancak kesin nitelikteki bu hükümler, kesinlik sınırını aşar nitelikle yaptırım içermek koşuluyla suç vasfına yönelik temyiz üzerine, bu hususla sınırlı biçimde temyiz incelemesine konu olabilirler.Zoralıma karar verilen eşyanın hükme temyiz edilebilirlik niteliği kazandırıp kazandırma¬yacağı konusuna gelince;04.06.1936 gün ve 12-14 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, zoralım kararlarının temyiz edilebilme sınırlarının saptanmasında Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının esas alınması gerektiği açıkça vurgulanmış olup bu güne kadar istikrarlı olarak devam eden bu uygulamanın 5237 sayılı TCY’nın yürürlüğe girmesinden sonra değiştirilmesini gerektirecek herhangi bir neden bulunmamaktadır.Hukuk Usulü Muhakemesi Yasasının 427. maddesinde, 21.07.2004 tarihinde yayımla¬narak yürürlüğe giren 5219 sayılı Yasanın 2-c maddesi ile yapılan değişiklikle “40 milyon” TL olan kesinlik sınırı “1 milyar” TL’na çıkarılmış, Ek-4. maddesinde ise müteakip yıllar için kesinlik sınırının 213 sayılı Vergi Usul Yasasının mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle belirleneceği hüküm altına alınmıştır. Karar tarihinin 15.07.2010 olduğu somut olayda temyiz edilebilirlik sınırı 1.430 Liradır.Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;Yerel mahkemece sanığın hapis cezasından çevrilen 320 Lira ve gün karşılığı olarak belirlenen 40 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş olup, bu miktar 1412 sayılı CYUY'nın 305. maddesinin 2. fıkrasının 1. bendine gereğince 2.000 Liranın altındadır. Zoralımına karar verilen 100 kg emval ve bir adet semerin toplam değeri de karar tarihinde yürürlükte bulunan Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 427. maddesindeki kesinlik sınırının altında kalmaktadır. Bunun yanında sanık müdafiinin, temyiz sınırını aşar nitelikte yaptırım içermesi koşuluyla suç niteliğine yönelik açık bir temyizi olmadığı gibi, isnat edilen eylemin başka bir suça dönüşmesi olasılığı da bulunmamaktadır.Bu nedenle, hükmolunan para cezasının miktarı itibariyle kesin nitelikte olan ve temyiz yeteneği bulunmayan yerel mahkeme hükmü, zoralıma karar verilen emval ve eşyanın toplam değerinden dolayı da temyiz edilebilirlik niteliği kazanmamıştır.Bu itibarla; Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve sanık müdafiinin temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY'nın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305, 317 ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasasının 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi M. Kaya; “Sanık hakkında Amasya Cumhuriyet Başsavcılığının 29.07.2009 tarih ve 1037-533 sayılı iddianamesi ile 6831 sayılı Kanunun 91/2, 108/1, TCK 31/2. ve 54/1. maddelerinin uygulanması talebi ile dava açıldığı; Amasya Sulh Ceza Mahkemesinin 15.07.2010 tarih ve 577-618 sayılı kararı ile sanığın 6831 sayılı Kanunun 91/5, 31/3, 62, 50/1-a, 52. maddeleri gereğince toplam 360 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, sanıktan zapt edilen 1 kental orman emvali ile 1 adet semerin 6831 sayılı Kanununu 108/son ve TCK’nın 54/1-4 maddeleri uyarınca müsaderesine karar verildiği, hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 18.05.2011 tarih ve 5069-6873 sayılı kararı ile 6217 sayılı Kanunun 91. maddesinde yapılan değişiklik nedeniyle 5237 sayılı TCK’nın 7. maddesi dikkate alınarak sanık lehine hükmün bozulmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 06.07.2011 tarih ve 2011/17789 sayılı itiraznamesinde özetle; Hüküm tarihindeki yasal düzenlemelere ve CMUK’nın 305. maddesi hükmüne göre iki milyar liraya kadar para cezalarına dair hükümlerin temyiz edilemeyeceğini, sanık hakkında toplam 360 TL adli para cezasına hükmedildiğini, müsaderesine karar verilen eşyanın toplam değerinin 35 TL olup hüküm tarihine göre HUMK’nın 427. maddesindeki 1.430 liralık kesinlik sınırının altında kaldığını, bu durumda söz konusu düşme kararının temyiz edilemeyeceğini açıkladıktan sonra, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.03.2010 tarih ve 2009/237-2010/51 sayılı kararında; 04.06.1936 tarih ve 12-14 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında müsadere kararlarında HUMK’nın esas alınması gerektiğini vurgulayarak, sanık vekilinin temyizinin suç vasfına yönelik olmayana temyiz isteğinin 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 305, 317 ve HUMK’nın 427. maddeleri uyarınca reddine karar verilmesi gerekirken işin esasına girilerek bozulmasında isabet görülmediğinden bahisle, bozma kararının kaldırılmasını ve temyiz isteğinin reddine karar verilmesini talep etmiştir.MÜSADERE KARARININ TEMYİZ EDİLEBİLMESİ:I- 765 sayılı TCK ve 1412 sayılı CMUK AÇISINDAN:765 Sayılı TCK’da “müsadere”, “ceza mahkûmiyetlerinin neticeleri ve tarzı icraları” başlığını taşıyan birinci kitabının üçüncü babında düzenlenmişti. Bu başlık altında; “müsadere”nin (m. 36) yanı sıra, “kamu hizmetlerinden yasaklılık” (m. 31, 35), “meslek ve sanatın tatili” (m. 35), “kanuni kısıtlılık” (m. 33/1), babalık hakkından ve kocalık sıfatının bahşettiği kanuni haklardan mahrumiyet” (m. 33/2) ve “hükmün ilanı” (m. 43) müeyyideleri toplanmış bulunmaktaydı. 765 sayılı TCK’da cezalar prensip itibariyle 11. ve sonra gelen maddelerde belirtildiğinden, cezalar kategorisinde yer verilmeyen bu müeyyidelerin niteliğinin ne olduğu sorun teşkil ediyordu. (Mevzuatımızda cezalar, prensip itibariyle, TCK’nın 11 ve sonra gelen maddelerinde belirtilmiştir. Türk Ceza Kanunu çerçevesinde cürümlere ve kabahatlere ilişkin cezalar, ağırlıklarına göre bir düzen ve sıra içinde gösterilmiş olduklarından, bu maddede bulunmayıp da diğer bir maddede yer almış olan müeyyide esasta ceza sayılmaz. Ancak kanun koyucu diğer bir maddede veya kanunda gösterdiği müeyyidenin bir ceza olduğunu, açıkça veya örtülü olarak ifade etmiş ise o müeyyideyi de ceza saymak gerekir. Bir suçun karşılığı olarak ayrıca öngörüldüğü hallerde müeyyide, 11. maddede gösterilmemiş bulunsa da, ceza sayılır. -Dönmezer/ Erman, C.II, s.596- Erem/Danışman/Artuk’a göre ise, “cezalar ancak 11. maddede sayılanlardır. Ceza Kanunun her hangi bir maddesinde yer almış olmasına rağmen, 11. maddede sayılmamış hususlar ceza olarak addedilemezler. Erem/Danışman/Artuk, s. 701). Böyle olunca da, “ceza mahkûmiyetlerinin neticeleri ve tarzı icraları” başlığı altında düzenlenen müsaderenin hukuki niteliğinin ne olduğu da tartışma yaratıyordu.Müsaderenin hukuki niteliği konusunda egemen iki görüş mevcuttu: Bir görüş, TCK m. 36’da düzenlenen müsaderenin hukuki niteliğini “emniyet tedbiri“ olarak kabul etmekte (Erem, Faruk/Danışman, Ahmet/Artuk, Mehmet Emin, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 1997, s. 906; Centel, Nur, Türk Ceza Hukukuna Giriş, İstanbul 2001, s.565; Yüce, s.127; Hafızoğulları, Zeki, Emniyet Tedbirleri, ASBFD 1991, C.46, sy. 3-4, s.53; Hafızoğulları, Zeki, Ceza Normu, Ankara 1987, s.269; Aydın, Öykü D., Malvarlığına İlişkin Bir Emniyet Tedbiri Olarak Türk Ceza Yasası’nda Müsadere, AHFD 1993, C.43, sy.1-4,s.143; Önder, Ceza, C.III, s. 87; Gözübüyük, A. Pulat, Alman, Fransız, İsviçre ve İtalyan Ceza Kanunlarıyla Mukayeseli Türk Ceza Kanunu Şerhi, C.I, 5.Bası, İstanbul 1988, s.334; Majno, Ceza Kanunu Şerhi, Türk ve İtalyan Ceza Kanunları, C.I, Ankara 1977, s. 133; Malkoç, İsmail /Güler, Mahmut, Uygulamada Türk Ceza Kanunu, Genel Hükümler, Ankara 1996, s.161; Özütürk, Nejat, Türk Ceza Kanunu Şerhi ve Tatbikatı, 2. Bası, C.I, İstanbul 1970, s.86; Turhan, Ali, Kanunlarımızda Müsadere, AD. 1986, sy.6, s.125; Alpaslan, M. Şükrü, Türk Ceza Kanununda Fer’i ve Mütemmim Cezalar, Değişen Toplum ve Ceza Hukuku Karşısında TCK’nın 50.Yılı ve Geleceği, İstanbul Üniversitesi Hukuku Fakültesi Ceza Hukuku ve Kriminoloji Enstitüsü, İstanbul 1977, s.242. Tosun, fıkra ayrımı yapmaksızın, müsadereyi mülkiyeti sınırlandıran emniyet tedbiri çeşidi olarak incelediğinden, kendisini bu görüşe dâhil edebiliriz. Tosun, Öztekin, Türk Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri, Muhakemenin Yürüyüşü, İstanbul 1973, s.245, 261) iken, diğer bir görüş ise, TCK 36. maddesinin 2. fıkrasını “emniyet tedbiri”, 1. fıkrasını ise “ceza” olarak kabul etmekte (Gedik, Müsadere, s. 17 vd; Dönmezer/Erman, C.II, s.712; Artuk, Mehmet Emin/ Ahmet, Gökcen/Yenidünya, A. Caner, Uygulamalı Ceza Hukuku, Genel -Özel hükümler, Ankara 1999, s.521 vd.; Öztürk/Erdem/Özbek, s.360; Demirbaş, Timur, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2002, s. 534-535; Taner, Ceza Hukuku, s.651; Gökcen, Elkoyma, s. 89; İçel, s.301 vd.; Çağlayan, M. Muhtar, Müsadere Üzerine Bir İnceleme, AD. 1973, sy.4, s.218) idi. Uygulamada ise uzun zaman müsaderenin hukuki niteliği “ceza” olarak kabul edilirken, son zamanlarda yerleşik hal alan kararlarda, TCK’nın 11. maddesinde sayılan cezalar arasında yer almayan müsaderenin bir ceza olmayıp, ceza mahkûmiyeti sonucu bulunan bir tedbir olduğu kabul edilmekteydi (Bkz. YCGK. 14.06.1982, 129/279- Savaş, Vural/Mollamahmutoğlu, Sadık, Yargısal ve Bilimsel İçtihatlarla Türk Ceza Kanununun Yorumu, C.I, Ankara 1994, s. 433 ); (YCGK. 02.10.1989, 8-200/274-Savaş/Mollamahmutoğlu, TCK, s. 431 ); (YCGK. 04.12.1989, 3- 330/386 -Yılmaz, s.21)Yürürlükten kalkan 1412 sayılı CMUK’nın yedinci kitap, ikinci faslı “müsadere usulü”ne ayrılmıştı. Bu fasılda yer alan CMUK’nın 394. maddesinde, müsadere hükümlerine karşı Cumhuriyet savcısı, davacı ve 393. maddede muayyen olan kimseler için kanun yolları açıktır, şeklinde hükme yer verilmişti. 4.6.1936 tarihli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, müsadereye karşı temyiz yoluna gidilebileceği, temyiz yolunun açık olup olmadığının tayini hususunda da “...bu sahada aranacak temyiz kabiliyeti haddinin bahsinde Ceza Muhakemeleri Usulü sakıt bulunduğundan dolayı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunun medarı tatbik olunacağı” ve dolayısıyla müsadere edilen eşyanın kıymetine bakılacağı belirtilmişti. Uygulama da bu İBK doğrultusunda yön bulmuş idi. Temyiz yolunda HUMK m. 427’deki sınır gözetildiğinden, değeri, HUMK 427. madde de belirtilen sınırın altında kalan eşyanın müsaderesine ilişkin kararın, temyizi mümkün olamamaktaydı.Belirtelim ki, Yargıtay’ın bu İçtihadı Birleştirme Kararı doktrinde eleştirilmişti. Prof Dr. T.. T...’e göre, müsadere kararlarının temyiz kabiliyeti haddi hakkında CMUK’da açıklık aramaya gerek yoktur. Çünkü kanun 305. maddesinin birinci fıkrasında “Ceza mahkemelerinden verilen hükümler, temyiz olunabilir” şeklinde genel bir hüküm sevk ettikten sonra, 2. fıkrasında temyiz edilemeyecek hükümleri, yani istisnaları sayılı bir şekilde göstermiştir. Şu hale göre, bu istisnalar dışında kalan hükümlerin mutlak surette temyiz kabiliyeti vardır (Taner, Tahir, Ceza Muhakemeleri Usulü, 3.Bası, İstanbul 1955, s.420.). Prof Dr Baha Kantar’a göre de, bu içtihat, Ceza Muhakemesi Hukukunun kanun yollarına başvuru konusundaki prensiplerine ve özellikle 394. maddeye aykırıdır. Bu nedenle, müsadere talebinin kabulüne veya reddine dair verilmiş olan hüküm hakkında -müsadere konusu eşyanın kıymeti ne olursa olsun- temyiz yoluna müracaat edilebilir (Kantar, s.207). Prof Dr Nurullah Kunter’e göre ise, tali ceza muhakemesi söz konusu oldu halde, temyiz yolunun açık olup olmadığının tayini hususunda Hukuk Muhakemesi Kanunu hükümleri uygulanacağının ve dolayısı ile müsadere edilecek eşyanın kıymetine bakılacağının kabul edilmesi hatalı olmuştur (Kunter, kn. 78.3, dn.28.).II- 5237 sayılı TCK ve 5271 sayılı CMK AÇISINDAN:Yeni Ceza Kanunumuz ise yaptırım sisteminde önemli değişikler yapmıştır. Göze çarpan ilk değişiklik, suç karşılığı olarak uygulanabilecek yaptırımların “ceza” (m. 45 ila 52) ve “güvenlik tedbiri” (m. 53 ila 60) şeklinde belirlenmiş olmasıdır. Birinci kitap, “yaptırımlar” başlıklı üçüncü kısmın birinci bölümünde “cezalar” başlığı altında suç karşılığı olan cezalar olarak da, sadece “hapis” ve “adli para cezası” düzenlenmiştir. İkinci bölümde ise “güvenlik tedbirleri” başlığı altında, “belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma”, “eşya müsaderesi”, “kazanç müsaderesi”, “çocuklara özgü güvenlik tedbirleri”, “akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri”, “suçta tekerrür ve özel tehlikeli suçlular”, “sınır dışı edilme”, “tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri”ne yer verilmiştir. Böylece 5237 sayılı TCK, müsaderenin hukuki niteliğini güvenlik tedbiri olarak kabul etmiştir.5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun (CMK) beşinci kitabı “özel yargılama usulleri”ne ayrılmıştır. Bu kitabın ikinci kısım, ikinci bölümünde ise “müsadere usulü”ne yer verilmiştir. “Kanun yolu” başlıklı CMK 258. maddeye göre, “ (1) 256 ncı maddeye göre verilecek hükümlere karşı Cumhuriyet savcısı, katılan ve 257 nci maddede belirlenen kişiler için istinaf yolu açıktır”. Başvurulacak kanun yolunu temyiz olarak düzenleyen CMUK 394. maddeden farklı olarak CMK 258. madde, kanun yolunu istinaf olarak hüküm altına almıştır. Ancak belirtelim ki, bölge adliye mahkemelerinin henüz kurulup göreve başlamamış olması nedeniyle, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca 1412 sayılı CMUK’nın temyize ilişkin hükümleri halen yürürlüktedir (5320 sayılı Kanun Madde 8.- [1] Bölge adliye mahkemelerinin, 26.09.2004 tarihli ve 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazetede ilân edilecek göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri uygulanır). Başka bir deyimle, istinaf mahkemesi olarak görev yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin kuruluşu tamamlanıp göreve başlayıncaya kadar, bu kanun yolu temyizdir.Bölge adliye mahkemeleri kurulup göreve başlayana kadar, temyiz yolu bakımından 1412 sayılı CMUK’nın temyize ilişkin hükümleri yürürlükte olduğundan, duruşmalı olarak verilen müsadere kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin eski ceza mevzuatında verilen içtihatların özellikle temyiz yolunda HUMK m. 427’deki sınırın gözetileceğini belirten içtihatların geçerliliğini sürdürüp sürdürmediği tartışmayı gerekmektedir. Şu ana kadarki uygulama, eski uygulamanın sürdürülmesi eğilimindedir.Buna karşılık Ceza Genel Kurulu, 22.11.2005 tarih ve 2005/10-140 E. ve 2005/143 K. sayılı içtihadında, 3167 sayılı Kanunun 16. maddesinde öngörülen çek keşide etme yasağını bir “güvenlik tedbir”i niteliğine görerek, para cezası kesinlik sınırının altında da olsa hükme temyiz edilebilirlik vasfını kazandırdığına karar vermiştir.III- DEĞERLENDİRME1- 5320 sayılı Kanunun 8. maddesine göre 1412 sayılı CMUK’nın temyize ilişkin hükümleri halen yürürlüktedir Bölge Adliye Mahkemeleri kurulup faaliyete geçinceye kadar verilen hükümlerle ilgili olarak 1412 sayılı Kanunun temyize ilişkin hükümleri uygulanacaktır.2- 1412 sayılı CMUK’nın 305. maddesinin 1. fıkrasında, ceza mahkemelerinden verilen hükümlerin temyiz olunabileceği kuralına yer verildikten sonra, onbeş yıl veya daha yukarı hürriyeti bağlayıcı cezalara ait hükümlerin kendiliğinden (resen) temyize tabi olacağı, aynı fıkranın 1, 2 ve 3. bentlerinde ise, (Temyiz tarihine göre) ikibin liraya kadar (ikibin dâhil) para cezalarına dair olan hükümler ve yukarı sınırı onbin lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri ile yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümlerin temyiz olunamayacakları belirtilmiştir.(1412 sayılı CMUK’nın son hali TEMYİZİ KABİL OLAN VE OLMAYAN HÜKÜMLERMadde 305 - (Değişik madde: 21.01.1983 - 2789/1 md.)Ceza Mahkemelerinden verilen hükümler temyiz olunabilir. Ancak, onbeş sene ve ondan yukarı hürriyeti bağlayıcı cezalara ait hükümleri hiç bir harç ve masrafa tabi olmaksızın Yargıtayca re'sen tetkik olunur.1. (Değişik bent: 18.11.1992 - 3842/28 md.) (İptal bent: Anayasa Mah.nin 23/07/2009 tarihli ve E. 2006/65, K. 2009/114 sayılı Kararı ile.)2. (Değişik bent: 18.11.1992 - 3842/28 md.) Yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,3. Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler, Temyiz olunamaz.Bu suretle verilen hükümler tekerrüre esas olmaz. Ancak haklarında 343 üncü madde hükümleri dairesinde Yargıtaya başvurulabilir)3- “Duruşmanın sona ermesi ve hüküm” başlıklı 5271 sayılı CMK’nın 223/6. madde¬sinde, “yüklenen suçu işlediğinin sabit olması halinde, belli bir cezaya mahkûmiyet yerine veya mahkûmiyetin yanı sıra güvenlik tedbirine" hükmolunacağı ifade edilmek suretiyle güvenlik tedbirlerine hükmedilmesine dair kararların da hüküm sayılacağına vurgu yapılmıştır.4- YCGK’nın 22.11.2005 tarih ve 2005/10 – 140 E. Ve 2005/143 K. sayılı kararında, CMUK’nın 305. maddesinin 1. fıkrasındaki kesinlik sınırını, maddede belirtilen kesinlik sınırları içinde kalmak koşuluyla, başkaca hiçbir hak kısıtlaması sonucunu doğurmayan, para cezasına ilişkin veya para cezası öngörülmüş hükümlerle sınırlı olarak yorumlamak yasanın ruhuna ve uluslararası sözleşmelerle getirilen ilkelere daha uygun bir çözüm olacağı vurgulanmıştır.5- Yukarıda belirttiğimiz üzere 5237 sayılı TCK müsaderenin hukuki niteliğini güvenlik tedbiri olarak kabul etmiştir. Nitekim Ceza Genel Kurulu da 2006–199/188 sayılı kararında, hukuki niteliğinin güvenlik tedbiri olmasının sonucu olarak 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesindeki ‘aleyhe değiştirmeme yasağının’ güvenlik tedbirleri için geçerli olmayacağını kabul etmiştir.6- Böylece, hukuki niteliği güvenlik tedbiri olarak kabul edilen müsadere dair kararlar 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesi anlamında “hüküm” olup 1412 sayılı CMUK'nın 305. maddesinde ayrık bırakılanlar arasında sayılmadığına göre, temyiz incelemesine tabi tutulması zorunludur.7- Öyleyse, gerek ceza mahkûmiyetine ek olarak gerekse müstakil olarak verilen müsadereye dair kararlar hükme temyiz edilebilirlik vasfı kazandırmakta; temyiz edilebilirlikte de HUMK 427. maddeyi referans alarak değer tespiti yapılmasının ve buna göre temyiz isteğinin reddine karar verilmesinin bir gerekçesi bulunmamaktadır.Somut olayda sanık hakkında sonuç olarak 320 TL adli para cezasına hükmedilmiş olmasına rağmen, sanıktan zapt edilen 1 kental orman emvali ile 1 adet semerin müsaderesine karar verilmiş olması, verilen müsadere kararının güvenlik tedbiri niteliğinde bulunması, güvenlik tedbirlerinin değerine bakılmaksızın temyiz incelemesine tabi olduğu ve itirazın reddine karar verilmesi gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.SONUÇ :Açıklanan nedenlerle,1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 18.05.2011 gün ve 5069-6873 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,3- Sanık müdafiinin temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 305, 317 ve HUMK’nun 427. maddeleri uyarınca REDDİNE,4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.12.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.