6831 sayılı Orman Kanununa muhalefet suçundan sanık B.. T..’ın aynı kanunun 93/1 ve 5237 sayılı TCK’nun 62, 50/1-a, 52 ve 54. maddeleri uyarınca 740 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve müsadereye ilişkin, Tunceli Sulh Ceza Mahkemesince verilen 17.03.2011 gün ve 252-128 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 26.09.2013 gün ve 443-32843 sayı ile;“İşgal ve faydalanma eylemi sanığın orman alanına ahır yapmak üzere temel kazmasıyla ve duvar örülmesiyle tamamlanmış olmakla sanığın cezasından TCK'nun 35. maddesi uygulanarak indirim yapılması suretiyle eksik ceza tayini” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.Yerel mahkeme ise 03.12.2013 gün ve 304-441 sayı ile;"...Mahkememiz kararının sadece sanık müdafii tarafından temyiz edildiği, sanığın aleyhine her hangi bir temyizin bulunmadığı, 5271 sayılı CMK'nun 307/4. maddesi uyarınca, aleyhe bozma yasağı ilkesince yeni verilen hüküm önceki hükümle belirlenmiş cezadan daha ağır olamayacağından aksine yönelen Yargıtay 3. Ceza Dairesinin bozma ilamına direnilmesi ve sanığın aynı şekilde cezalandırılması yoluna gidilmiştir" gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.Bu hükmün de Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 20.07.2014 gün ve 17042 “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.CEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; aleyhe temyiz bulunmayan bir durumda teşebbüs aşamasında kaldığı kabul edilen suçun tamamlanmış olduğundan bahisle hükmün bozulmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle sanığın direnme kararından sonra temyiz aşamasında öldüğünün anlaşılması karşısında bu hususun ele alınıp değerlendirilmesi gerekmektedir.İncelenen dosya kapsamından;Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak alınan güncel nüfus kayıt örneğinde sanık B.. T..’ın direnme kararından sonra 10.12.2014 tarihinde öldüğünün belirtildiği, Yargıtay C. Başsavcılığı tebliğnamesinin tebliği için çıkartılan evrakının da sanığın vefat ettiğinden bahisle bila tebliğ iade edildiği anlaşılmaktadır.5237 sayılı TCK’nun 64. maddesinde; sanığın ölümü durumunda kamu davasının düşürüleceği, sadece niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve yararlar hakkında yargılamaya devam olunacağı, hükümlünün ölümü halinde ise cezanın ortadan kaldırılmasına karar verilmekle birlikte müsadere ve yargılama giderine ilişkin hükmün infaz edileceği belirtilmek suretiyle hükümlü ile sanığın ölümüne farklı sonuçlar yüklenmiştir.Buna göre; kamu davası açılmadan önce şüphelinin ölmesi durumunda kovuşturma imkânının bulunmaması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı, kamu davası açıldıktan sonra sanığın ölmesi halinde ise yerel mahkemece düşme kararı verilecektir. Ölümün ceza ilişkisini sadece ölen kişi bakımından sona erdirmesi nedeniyle iştirak halinde işlenen suçlarda diğer sanıklar hakkında davaya devam edilecek, sanığın ölümü niteliği itibarıyla müsadereye tâbi olan eşya ve maddi menfaatler hakkında davaya devam olunarak müsadere kararı verilmesine engel olmayacaktır. Sanığın ölümü ceza ve infaz ilişkisini düşürürken, hakkındaki mahkûmiyet hükmü kesinleşmiş olan hükümlünün ölümü sadece hapis ve henüz infaz edilmemiş adli para cezalarının infaz ilişkisini ortadan kaldıracaktır. Buna bağlı olarak ölümden önce tahsil edilmiş olan para cezaları mirasçılara iade edilmeyecek buna karşın tahsil edilmemiş bulunan para cezaları mirasçılardan istenmeyecek, bunun yanında müsadereye ve yargılama giderine ilişkin hükümler ölümden önce kesinleşmiş olmak kaydıyla infaz olunacaktır.Görüldüğü gibi, suç teşkil eden bir fiilin işlenmesiyle fail ile devlet arasında doğan ceza ilişkisi, bu fiili işleyen sanığın ya da hükümlünün ölümüyle cezaların şahsiliği ilkesi nedeniyle başkası sorumlu tutulamayacağından düşmektedir. Ölüm, bir vakıa olan suçu ortadan kaldırmayacak, suçtan sorumlu tutulacak kişi olmadığından, devletin suçla birlikte ortaya çıkan cezalandırma sorumluluk ve yetkisini sona erdirecektir.Temyiz aşamasında sanığın öldüğüne ilişkin bir iddianın ortaya çıkması ya da UYAP (Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi) vasıtasıyla alınan nüfus kaydında öldüğü bilgisinin yer alması veya sanık adına tebliğnamenin tebliğ edilmesi için çıkarılan evrakın öldüğünden bahisle iade edilmesi gibi durumlarda, ölümün kamu davasının düşürülmesini gerektiren bir neden olduğu göz önüne alınarak, ölüm nedeniyle düşme kararının temyiz merciince dosya üzerinde yapılan inceleme sırasında verilmesi yerine, ölüm bilgisi nedeniyle diğer yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına karar verilerek, yerel mahkemelerce mahallinde yapılan araştırma sonucunda sanığın öldüğünün kesin olarak saptanmasından sonra düşme kararı verilmesinin sağlanması gerekmektedir.Nitekim Ceza Genel Kurulunun 30.10.2014 gün 282-456, 05.03.2013 gün 131-75, 13.03.2012 gün 360-95 ve 06.05.2008 gün 97–101 sayılı kararlarında da aynı sonuca ulaşılmıştır.Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) kullanılarak alınan güncel nüfus kayıt örneğinde ve Yargıtay C. Başsavcılığı tebliğnamesinin tebliği için çıkartılan tebligatın iade edilen parçasında sanık B.. T..’ın hükümden sonra 10.12.2014 tarihinde öldüğü belirtildiğinden, 5237 sayılı TCK’nun 64. maddesi uyarınca ölümle ilgili mahallinde araştırma yapılarak müsaderesine hükmolunan eşyayı da kapsayacak şekilde karar verilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.Bu itibarla, sanık B.. T.. hakkındaki direnme hükmünün, sanığın direnme kararından sonra 10.12.2014 tarihinde öldüğü belirtildiğinden gerekli araştırmanın mahallinde yapılıp ölümün yerel mahkemece tespiti ile sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK'nun 223. maddeleri uyarınca müsaderesine hükmolunan eşyayı da kapsayacak şekilde gereken hükmün verilmesinin temini için sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Tunceli Sulh Ceza Mahkemesinin 03.12.2013 gün ve 304-441 sayılı direnme hükmünün, sanığın direnme kararından sonra 10.12.2014 tarihinde öldüğü belirtildiğinden gerekli araştırmanın mahallinde yapılıp ölümün yerel mahkemece tespiti ile sonucuna göre 5237 sayılı TCK’nun 64 ve 5271 sayılı CMK'nun 223. maddeleri uyarınca müsaderesine hükmolunan eşyayı da kapsayacak şekilde gereken hükmün verilmesinin temini için sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.06.2015 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.