Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2386 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 14877 - Esas Yıl 2012





Taraflar arasında görülen davada Ankara 17. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce bozmaya uyularak verilen 19/04/2012 tarih ve 2011/166-2012/65 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 11.02.2014 günü başkaca gelen olmadığı yoklama ile anlaşılıp hazır bulunan davalı vekili Av.D. B.dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacılar vekili, davalı şirketin 23.05.2006 tarihli genel kurul toplantısının yetkisiz kişilerce yapılan çağrıya dayalı olarak gerçekleştirildiğini, aralarında davacıların da bulunduğu 30 şirket kurucu hissedarının usulsüz işlemlerle ortaklıktan ihraç olunarak hisselerinin dava dışı T. A.Ş.'ne tescilinin sağlandığını, bu tescil işleminin Ankara 7.Asliye Ticaret Mahkemesi'nin kesinleşen ilamı ile iptal edildiğini, T. A.Ş. dışındaki 30 ortağın şirkette % 55.11 oranında hissedar olduklarının kabulü ve pay defterinin buna göre düzenlenmesi gerektiğini, yönetimin mahkeme kararında pay oranlarının belirtilmediğini ileri sürerek, buna yanaşmadığını toplantıya çağrılan ve gelen davacılara bu nedenle oy kullandırılmadığını, bu nedenle genel kurulun yok hükmünde sayılması gerektiğini, bir kısım başka üyelerin de toplantıya katımalarının engellendiğini, şirket merkezinin bulunduğu Ankara'da toplantının yapılması gerekirken İstanbul'da yapıldığını, anılan kararların bu nedenle de geçersiz olduğunu, zira merkezin İstanbul'a nakline ilişkin genel kurul kararının da daha önce iptal edildiğini, şirkete ait taşınmazların satışı için yönetime yetki verildiğini, bu karar ile davacıya ait hisselerin 3. kişilere devrinin sağlanmak istediğini, bu kararın durdurulması için ihtiyati tedbir kararı verilmesi gerektiğini ileri sürerek, anılan genel kurulda alınan tüm kararların iptalini ve TTK'nın 382. maddesi uyarınca tedbir kararı verilmesini istemiştir.Davalı vekili, davacıların şirket ortağı olduklarına dair verilen ve kesinleşen o ilamda ne oranda hissedar olduklarının belirtilmemesi nedeniyle kararın infaz edilemediğini, T.A.Ş.'nin başka paydaşların hisselerini devir aldığını, hükümet komiserinin davacılara oy kullandırmadığını, genel kurulun mevcut pay defterine göre düzenlenen hazirun cetveli çerçevesinde yapıldığını, aksi düşünülse bile davacıların hisse oranlarının oylamaya etkisinin bulunmadığını, anasözleşmede merkez dışında da genel kurulun yapılabileceğinin öngörüldüğünü, tedbir kararının TTK'nın 382. maddesine aykırı olduğunu savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda benimsenen bilirkişi raporuna göre, davacıların sahip oldukları pay miktarlarının tespit edildiği, davacıların toplantıya katılmamış bulunmamalarının toplantı ve karar nisapları ile oylama sonuçlarına etkisinin olmadığı, toplantıya çağrının yetkili yönetim kurulu tarafından yapıldığı, ayrıca şirket anasözleşmesinde aykırı bir hüküm olmadığından merkezi dışında genel kurul toplantı yapılmasının iptali gerektirmediği, davetlerde bazı ortakların adreslerinin kasıtlı olarak yanlış yazıldığı iddiasının kanıtlanmadığı, ancak Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi'nin 30.12.2003 tarih ve 1996/365 esas - 2003/195 karar sayılı ilamıyla aralarında davacıların da bulunduğu bir kısım şirket ortağının ihraçlarına ilişkin yönetim kurulu kararlarının iptallerine hükmedildiği, karar gerekçesinde davacılara ait hisselerin bir kısım şahıslarca dava dışı T. A.Ş'ye devir edilmiş olduğu açıklamasına yer verildiği, davalının bu kararın gereğini yerine getirerek pay defterini yeniden düzenlemesi ve hisselerini davacılara iade etmesi gerektiği, TTK'nın 418. maddesi uyarınca işlem yapamayacağı, aksine MK'nın 2. maddesine aykırı şekilde aksi yönde pasif bir uygulamayı sürdürdüğü, davacılar ile dava dışı bir takım ortakları oy hakkından yoksun kılacak tutum sergilediği, şirketin gerçek pay durumu belirlenmeden ve yeterli nisap sağlandığı belli olmadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, 23.05.2006 tarihli genel kurulda alınan kararların iptaline karar verilmiştir.Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.Dava, davalı şirketin 23.05.2006 tarihli genel kurulunda alınan kararların iptali istemine ilişkindir.Mahkemece, önceki tesis edilen karar, Dairemizce bozulmuş, bozmaya uyularak yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, bozmaya uyulmasına rağmen bozmanın gerekleri yerine getirilmemiştir. Davacıların paylarının haksız yere ıskat edildiği ve paylarının usulsüz olarak başkalarına devir edildiği gerekçesiyle, davacıların ortaklığının tespitine, ihraçlarına ilişkin yönetim kurulu kararlarının iptaline ilişkin mahkeme kararın kesinleştiği hususu uyuşmazlık konusu değildir. Davacıların payları ıskat edilmeden ve/veya payları usulsüz olarak devir edilmeden önceki dönemde sahip oldukları pay miktarının gerektiğinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak belirlenmesi, toplantı ve karar nisabı oluşup oluşmadığının kararların konusu ve niteliğine göre tespit edilmesi yönü bozma ilamında belirtilmiş, bozmaya uyulduktan sonra alınan bilirkişi raporunda davacıların paylarının usulsüz devir öncesi miktarları tespit edilmiş, tüm pay durumu dikkate alınarak, davacıların toplantıya katılmamalarının sonuca bir etkisinin bulunmadığı açıklanmıştır. Mahkemece, bu rapora itibar edildiği kabul edilmesine rağmen, bozulan ilk karardaki gerekçeler tekrar edilerek davanın kabulüne karar verilmiştir. Ancak, mahkemece bozmaya uyulmakla gereklerinin yerine getirilmesi zorunludur. Ayrıca, bozmaya uymakla taraflarca usulü kazanılmış haklar oluşmaktadır. Bu durum karşısında, bozma ilamına uyulduğu, bilirkişi raporuyla davacıların usulsüz devir öncesi dönem pay miktarlarının belirlendiği, iptali talep edilen genel kurula katılmamaları halinde, toplantı ve karar nisaplarının etkilenmeyeceği ortaya çıktığından davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine, 11.02.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.