Ceza Genel Kurulu 2013/474 E. , 2015/23 K.ÇOCUĞUN CİNSEL İSTİSMARIBASİT CİNSEL İSTİSMARORTA İLE HAFİF DERECEDE SINIR ZEKA SEVİYESİ BULUNAN MAĞDURETÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 103TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 43TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 53TÜRK CEZA KANUNU (TCK) (5237) Madde 62CEZA MUHAKEMESİ KANUNU (CMK) (5271) Madde 308
"İçtihat Metni"Çocuğun
cinsel istismarı suçundan sanık M.. U..’nun 5237 sayılı TCK’nun 103/1,
43/1, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 3 yıl 1 ay 15 gün hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Üsküdar 2. Ağır Ceza
Mahkemesince verilen 11.07.2008 gün ve 76-231 sayılı hükmün mağdure
vekili ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı
inceleyen Yargıtay 14. Ceza Dairesince 14.01.2013 gün ve 7826-84 sayı
ile onanmasına karar verilmiştir.Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 12.04.2013 gün ve 9511 sayı ile;“…Adli
Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulu raporunda orta ile hafif derecede sınır
zekâ seviyesi bulunan mağdurenin ifadelerine ancak ana hatları ile
kuvvetli delillerin bulunması durumunda itibar edilebileceği
belirtilmesine rağmen, mağdurenin soyut ve çelişkili beyanlarının
dosyadaki diğer delillerle desteklenmediği, yerel mahkeme hükmüne esas
alınan tanık Orhan'ın beyanlarının da mağdurenin söylemlerine dayalı
olduğu ve görgüye dayalı bir beyanının bulunmadığı, Üsküdar Adli Tıp
Şube Müdürlüğünün düzenlediği rapor içeriğinin mağdure Tuba'nın
iddialarını doğrulamadığı, babası müşteki İlyas'ın hazırlık soruşturması
sırasındaki beyanında kızının isnat edilen eylemleri uydurmuş
olabileceğine dair ifadesi ve sanığın evinde bulunan bilgisayarında
yapılan incelemede porno görüntülerin bulunduğuna ilişkin bir tespitin
yapılamaması gibi hususlar ile tüm dosya muhteviyatı nazara alındığında
sanığın mahkûmiyetini gerektiren kesin ve inandırıcı delillerin
bulunmadığı” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur. CMK'nun
308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 14. Dairesince 13.05.2013
gün ve 4638-5798 sayı ile; itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden
bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel
Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara
bağlanmıştır.CEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca
çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın üzerine atılı çocuğun basit
cinsel istismarı suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine
ilişkindir. İncelenen dosya kapsamından;Mağdure T.. C..’ın
21.07.1996 doğumlu olup Üsküdar Kısıklı İlköğretim Okulu 6. sınıfında
"kaynaştırma öğrencisi" olarak öğrenim gördüğü, 16.10.2007 günü
sınıf öğretmeni olan tanık A.. Y..’in öğrencilerden okulun rehberlik
servisi tarafından hazırlanan otobiyografi formunu doldurmalarını
istediği, mağdurenin bu formda “Ailenizde ve okulda sizi devamlı
tedirgin eden problemleriniz nelerdir?” sorusuna; “Bizim mahallede
Mehmet diye biri var, o da bana oralarımı elliyor ve babam ağlıyor ve
bir daha yapıyor ve bir tane daha yapıyor” şeklinde bir cevap yazdığı,
ayrıca otobiyografi formunu doldurmadan önce öğretmeninin yanına giderek
cinsel olarak istismar edildiğini ifade edip “forma bunları yazsam okur
musunuz?” diye sorduğu, formu okuyan A..Y..’in okulun rehber öğretmeni
tanık O.. S..’a durumu ilettiği,17.10.2007 günü rehber öğretmen olan
tanık O.. S..’ın mağdure ile görüştüğü, mağdurenin tanığa
mahallelerinde bulunan 50-55 yaşlarında Mehmet isminde bir kişinin
kendisini elle taciz ettiğini ve vücudunun bazı yerlerini ellediğini
söylediği,18.10.2007 tarihinde tanık O.. S..’ın mağdure ile tekrar
görüştüğü, mağdurenin tanığa 2006 yılı yaz döneminde Mehmet’in kendisini
elle taciz ettiğini, bunu birkaç kez tekrarladığını, evde kimse yokken
kendisini eve götürdüğünü, “yavrum, fıstık” diye çağırıp bilgisayardan
çıplak kadın resimleri gösterdiğini, VCD’den porno film izletip
kendisini kucağına oturttuğunu, cinsel organını yaladığını ve vücudunun
her yerini ellediğini belirttiği, bu yaşadıklarını daha önce niçin
anlatmadığı sorulunca Mehmet'in “bunları babana anlatırsan baban kalp
krizinden ölür” diye söylediğini, bu nedenle anlatamadığını ifade
ettiği,Tanık O.. S..’ın durumu okulun müdür yardımcısı olan tanık
G.. K..’ya haber verdiği, tanık G.. K..’nın da 19.10.2007 ve 20.10.2007
tarihlerinde mağdure ile görüştüğü, mağdurenin bu tanığa da,
mahallelerinde bulunan Mehmet adındaki 50-55 yaşları arasında emekli bir
kişinin kendisine evde yalnız olduğu anlarda bilgisayar ve VCD’den
porno görüntüler izletip cinsel organını yaladığını, bütün vücudunu
ellediğini, kucağına alarak iç çamaşırını çıkardığını, kendisi de
soyunarak cinsel organını cinsel organına temas ettirdiğini, daha sonra
ters taraftan ilişkiye girdiğini, bu olaylar sırasında bacaklarına ve
cinsel organına sümüksü bir sıvının bulaştığını, bu sıvıyı sanığın kağıt
peçete ile temizlediğini, üzerini giydirip evine yolladığını, bazen
canının yandığını, bunu sanığa söylediğinde sanığın “boş ver bir süre
sonra geçer” diyerek geçiştirdiğini, yaşadıkları nedeniyle çok üzgün
olduğunu, bir daha yaşamak istemediğini, geceleri uyuyamadığını,
uyuduğunda rüyasında sanığın kendisine yaptıklarını gördüğünü, artık
rahat uyumak istediğini anlattığı,19.10.2007 tarihinde tanık O..
S..’ın son kez mağdure ile görüştüğü, tekrar tekrar sorduğunda
mağdurenin ilk söylediklerinin aynılarını söylediği, bu olayı anlattığı
için artık daha rahat olduğunu ve kendisini daha iyi hissettiğini
belirttiği,Okul müdürlüğünce mağdure tarafından doldurulan
otobiyografi formunun adı geçen öğretmen tanıkların yaptığı görüşmelere
ait tutanaklarla birlikte Cumhuriyet savcılığına gönderilerek suç
duyurusunda bulunulduğu,09.11.2007 tarihinde mağdurenin beyanlarında
geçen bilgisayar ve CD’lerle ilgili delil elde etmek amacıyla usulüne
uygun olarak mahkemeden alınmış karar üzerine sanığın evinde arama
yapıldığı, evde bulunan toplama bilgisayar kasası ile 80 adet CD ve 1
adet USB cihazına el konulduğu,Emniyet Müdürlüğü Dijital Veri
İnceleme Bürosu görevlileri tarafından ele geçen dijital materyaller
üzerinde yapılan inceleme sonucunda raporlarda; USB cihazının bozuk
olduğu, ele geçen CD ve DVD içeriklerinde ve bilgisayarın hard diskinde
soruşturma konusu olayla ilgili olabileceği düşünülen herhangi bir
delile rastlanamadığı, ancak dosya arasında bulunan bu hard diskin imaj
CD'si incelendiğinde içerisinde birçok pornografik resim bulunduğu,
ayrıca CD inceleme tutanağında 17 numaralı CD içeriğinin porno film
olarak zapta geçtiği, 78 numaralı CD'de ise “kuduruk forum” yazılı bir
klasörün içinde “amateur blonde first anal” yazılı şifreli başka bir
klasör olduğunun görüldüğü tespitlerine yer verildiği,Üsküdar Adli
Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 02.11.2007 tarihli adli raporda;
mağdurenin 6. sınıfa gittiğini, özürlü bir abisi olduğunu, komşularından
Mehmet'in kimse olmadığı zaman kendisini soyduğunu, cinsel organını
yalattığını, arada üzerine boşaldığını, sonra onun ve kendi cinsel
organını sildiğini, hem önden hem arkadan cinsel organını soktuğunu,
arkadan soktuğunda poposunun acıdığını beyan ettiği, vücudunda travmatik
bir lezyon görülmediği, kızlık zarının sağlam olduğu, eski ve yeni bir
yırtık saptanmadığı, anüs ve sfinkterin doğal bulunduğu ancak bu
yaşlarda yapılan fiili livata eylemlerinde herhangi bir iz
kalmayabileceğinin belirtildiği,Adli Tıp Kurumu 6. İhtisas Kurulunun
14.01.2008 tarihli raporunda; kendisinde orta ile hafif derece
sınırında zekâ geriliği tespit edilen mağdurenin vermiş olduğu ve
vereceği ifadelere ancak ana hatlarıyla ve kuvvetli delillerle
desteklendiği takdirde itibar edilebileceğinin ve mağdurenin olay
nedeniyle beden ve ruh sağlığı bozulmadığının mütalaa edildiği,Marmara
Üniversitesi Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Ana Bilim Dalı Başkanlığı
tarafından düzenlenen 27.12.2007 tarihli raporda; mağdurenin 27.04.2005
tarihinden itibaren mental reterdasyon tanısı ile takipli olduğu,
07.12.2007 tarihinde cinsel istismara maruz kaldığı şikâyeti ile
polikliniğe getirildiği, 07.12.2007 ve 10.12.2007 tarihlerinde yapılan
muayenelerinde yaşına uygun görünümde olduğu, ilişki kurmaya istekli
olduğu ancak sorulara kısık sesle ve yaşından beklenen düzeyin altında
cevaplar verdiği, zekâ değerlendirmesi sonucunda orta derecede zihinsel
gelişim geriliği saptandığı, yapılan görüşmede olaylar sonrasında sokağa
çıkmak istemediğini, bahsi geçen kişiyi gördüğünde tedirgin olduğunu ve
artık daha çabuk sinirlendiğini söylediği bilgilerine yer verildiği,Anlaşılmaktadır.Mağdure
T.. C.. kollukta; okulun rehberlik servisi tarafından hazırlanan
otobiyografi formuna başından geçen cinsel istismar olayını yazdığını,
bunun üzerine öğretmenlerinin babasını okula çağırdıklarını, sanık
Mehmet'in evine bilgisayarda oyun oynamak ve kızıyla konuşmak için zaman
zaman yalnız, zaman zaman da ailesi ile birlikte gittiğini, sanığın
evde kimse yokken iç çamaşırlarını çıkartıp cinsel organını kendi cinsel
organına değdirdiğini, içine de soktuğunu, cinsel organını yaladığını,
aynı şeyi kendisinden de yapmasını istediğini ancak yapmadığını, bu
sırada bazen bacaklarına sümüksü bir sıvının aktığını, sanığın yedi
yaşından beri kendisine böyle şeyler yaptığını, son iki yıldır sıklıkla
olduğunu, en son ramazan ayında yine eve çağırıp aynı şeyleri tekrar
yaptığını, sanığın ters yönden de cinsel ilişkiye girdiğini, bu
olayların bazılarının evin bahçesinde bulunan kulübede gerçekleştiğini,
cinsel muayenesinin yapılmasını istediğini, sanıktan şikayetçi olduğunu
beyan etmiş,Mahkemede; komşuları olması nedeniyle sanığı uzun
zamandır tanıdığını, zaman zaman bilgisayarda oynamak için sanığın evine
gittiğini, bilgisayarın şifresinin 5522 olduğunu, sanığın evde kimse
yokken kapıları kilitleyerek çıplak kadın ve erkek görüntüleri izletip
memelerini ellediğini, iç çamaşırlarını çıkartıp "yapma" dediği halde
kendi cinsel organını cinsel organına ve poposuna sürttüğünü, cinsel
organını yaladığını ancak muayenesinde temiz çıktığını, sanığın "bu
yaptıklarımı annene babana anlatırsan annen tansiyon hastası, baban kalp
hastası, onlara bir şey olur sonra yalnız kalırsın, sana kimse bakmaz"
diye kendisini tehdit ettiğini, bu nedenle yaşadıklarını onlara
anlatamadığını, sanığa iftira atmadığını söylemiş,Mağdurenin babası
tanık İ.. C.. aşamalarda; mağdurenin öz kızı olduğunu, 15 gün kadar
tanık O.. S..'ın kendisini okula çağırarak kızının otobiyografi formuna
komşuları Mehmet isimli şahı tarafından cinsel tacize maruz kaldığını
yazdığını, sözlü olarak da kendilerine bu kişinin evde kimse yokken
vücudunu ellediğini ve cinsel içerikli görüntüler izlettirdiğini ifade
ettiğini ilettiğini, sanığı tanıdığını, ailece birbirlerine gelip
gittiklerini, sanığın bu zamana kadar kızına özel bir ilgi gösterdiğine
şahit olmadığını, sanığın kendi kızının da olduğunu, kızının sanığın
evlerinde sanığın kızı ile bilgisayarda oyun oynadığını gördüğünü ancak
bizzat sanığın kızı ile oynaması gibi bir durumun olmadığını, sanığın
kızına cinsel istismarda bulunduğuna dair şüphe duymasına neden olacak
bir husus sezmediğini, kızının bu olayı kendisine ve annesine anlatmadan
neden öğretmenlerine anlattığına bir anlam veremediğini, olayın gerçek
olup olmadığını bilmediğini, kızının yaklaşık 4 yıldan beri psikolojik
tedavi görmekte olduğunu, en son 01.11.2007 günü kendisini doktora
götürdüğünü, doktorun da kendisine bir şey söylemediğini, sanığın iddia
edilen gibi bir şey yapabileceğini zannetmediğini, zira sanığın uzun
yıllardan beri komşuları olduğunu, bu güne kadar hiçbir kötülüğünü
görmediğini, kızının psikolojik rahatsızlığına bağlı olarak hayal
gücüyle bu olayları uydurmuş olabileceğini, bu olaydan sonra kızı ile
görüştüğünü ancak yazdıklarının doğru olduğunu söylediğini anlatmış,Tanık
O.. S..; mağdurenin komşuları olan motorcu Mehmet amca diye bahsettiği
50-55 yaşlarındaki birinin kimse yokken kendisini eve çağırdığını,
bilgisayarda çıplak kadın resimleri gösterip cinsel organı üzerine
oturttuğunu, vücudunun her yerini ellediğini söylediğini, mağdure ile
üst üste 3 kez görüştüğünde konuyu ayrıntıları ile ve tekrarla anlatması
üzerine durumu okul müdürüne ilettiğini, mağdure ile yaptığı
görüşmelere ilişkin düzenlediği tutanak içeriklerinin doğru olduğunu
belirtmiş,Tanık Z.. U..; sanığın eşi olduğunu, mağdurenin bilgisayar
bağımlısı biri olduğunu, bir gün mağdurenin babasının eşinin yanına
gelerek kızına bilgisayar almak istediğini söylediğini, eşinin ona
kızının küçük olduğunu bu nedenle daha sonra almasını tavsiye ettiğini,
bunu duyan mağdurenin evlerine gelerek eşine kızıp elini kaldırarak "sen
niye babama bilgisayar aldırmıyorsun" diye çıkıştığını, sonra da
kaçtığını, mağdurenin psikolojik dengesinin bozuk olduğunu, kimse
tarafından eve alınmadığını, kendi evlerine hiç yalnız gelmediğini,
babası ile birlikte geldiklerini, kızının mağdurenin dersleri konusunda
ona yardımcı olduğunu, bu sırada evde bilgisayarı da kullandıklarını,
sanığın mağdure ile evde yalnız kalması gibi bir durumun olmadığını dile
getirmiş,Tanık M.. M..; sanığın eniştesi olduğunu, aynı evde
birlikte kaldıklarını, iddia edilen olaylara ilişkin görgüye dayalı bir
bilgisi olmadığını ancak sanığın kesinlikle böyle bir şey yapabileceğine
kanaat getirmediğini, sanığın çevrede iyi bilinen bir kişi olduğunu,
mağdurenin evde sanıkla bilgisayar oynaması gibi bir duruma şahit
olmadığını, evdeki bilgisayarın kendisine ait olduğunu ifade etmiş, Sanık
M.. U.. ise; suçlamaları kabul etmediğini, mağdure Tuba’yı komşuları
olması hasebiyle tanıdığını, mağdurenin ailesinin sevdiği ve saydığı
insanlar olduğunu, ailece birbirlerine gelip gittiklerini, bir gün
Tuba’nın babasının yanına gelerek kızının bilgisayar istediğini ancak
maddi durumu iyi olmadığı için alamadığını söylediğini, Tuba'yı
bilgisayar almaktan vazgeçirmek için yardımcı olmasını istediğini,
kendisinin de Tuba’ya "bilgisayar yaşı küçük olanlara uygun değilmiş,
sen bundan vazgeç senin yaşındakilerin bilgisayar kullanması uygun
değil" diye söylediğini, bunun üzerine mağdurenin başparmağı ile işaret
yaparak "terbiyesiz, benim yaşım büyük, ben sana gösteririm, benim
babamı engelliyorsun" dediğini, bir ay olmadan başına bu işin geldiğini,
suçlamaların asılsız olduğunu savunmuştur.5237 sayılı TCK'nun "Çocukların cinsel istismarı" başlıklı 103. maddesinin suç tarihinde yürürlükte bulunan hali; “(1)
Çocuğu cinsel yönden istismar eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar
hapis cezası ile cezalandırılır. Cinsel istismar deyiminden; a)
Onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte fiilin hukukî
anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan çocuklara karşı
gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış, b) Diğer çocuklara karşı
sadece cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen başka bir nedene
dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar,Anlaşılır. (2)Cinsel
istismarın vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle
gerçekleştirilmesi durumunda, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis
cezasına hükmolunur.(3) Cinsel istismarın üstsoy, ikinci veya üçüncü
derecede kan hısmı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici, öğretici,
bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim yükümlülüğü bulunan
diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye
kullanılmak suretiyle veya birden fazla kişi tarafından birlikte
gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza
yarı oranında artırılır.(4) Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a)
bendindeki çocuklara karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle
gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza
yarı oranında artırılır. (5) Cinsel istismar için başvurulan cebir
ve şiddetin kasten yaralama suçunun ağır neticelerine neden olması
hâlinde, ayrıca kasten yaralama suçuna ilişkin hükümler uygulanır.(6)
Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması hâlinde,
onbeş yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur. (7) Suçun
mağdurun bitkisel hayata girmesine veya ölümüne neden olması durumunda,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur” şeklindedir.Maddede
çocuğun cinsel istismarı tanımlanmış olup, birinci fıkraya göre cinsel
istismar deyiminden; onbeş yaşını tamamlamamış veya tamamlamış olmakla
birlikte fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş
olan çocuklara karşı gerçekleştirilen her türlü cinsel davranış ile
diğer çocuklara karşı cebir, tehdit, hile veya iradeyi etkileyen bir
başka nedene dayalı olarak gerçekleştirilen cinsel davranışlar
anlaşılmaktadır.Maddenin ilk fıkrasında çocuğun cinsel istismarı
suçunun temel şekli, ikinci fıkrasında ise cinsel istismarın vücuda
organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle gerçekleştirilmesi, suçun
temel şekline nazaran daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hal olarak
yaptırıma bağlanmıştır.Üçüncü fıkrada; suçun üstsoy, ikinci veya
üçüncü derecede kan hısımı, üvey baba, evlat edinen, vasi, eğitici,
öğretici, bakıcı, sağlık hizmeti veren veya koruma ve gözetim
yükümlülüğü bulunan diğer kişiler tarafından ya da hizmet ilişkisinin
sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle veya birden fazla kişi
tarafından birlikte gerçekleştirilmesi nitelikli hal olarak sayılmıştır.
Buna göre çocuğa karşı cinsel istismar eylemi, çocuğun anne-babası,
dedesi ve büyük annesi gibi üst soyu, kardeş gibi ikinci derece kan
hısımı, amca, dayı, teyze, hala gibi üçüncü derece kan hısımı, üvey
baba, evlat edinen tarafından işlenirse verilecek ceza yarı oranında
artırılacaktır.Dördüncü fıkrada, cinsel istismarın onbeş yaşını
tamamlamamış veya tamamlamış olmakla birlikte maruz kaldığı fiilin
hukukî anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan kişilere
karşı cebir veya tehdit kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi, cezanın
artırılmasını gerektiren nitelikli hâl olarak kabul edilmiştir. Ancak
bunun için, uygulanan cebrin en fazla kasten yaralama suçunun temel
şeklini oluşturacak boyutta olması gerekir. Bu bakımdan, beşinci fıkraya
göre, cinsel istismar için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama
suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama
suçuna ilişkin hükümler uygulanacaktır.Altı ve yedinci fıkralarda
ise suçun neticesi sebebiyle ağırlaşmış hâlleri düzenlenmiştir.
Çocukların cinsel istismarı suçunun işlenmesi suretiyle mağdurun beden
veya ruh sağlığının bozulmasına neden olunması, daha ağır ceza ile
cezalandırılmayı gerektirmektedir. Keza, söz konusu suçun işlenmesi
sonucunda mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunacaktır. Ancak, bu
durumlarda, netice sebebiyle ağırlaşmış suçlar dolayısıyla sorumluluk
için aranan şartların gerçekleşmesi gerekir. TCK'nun 103. maddesinde
Özel Daire onama kararından sonra yapılan ve 28.06.2014 tarihli Resmi
Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 59. maddesi
ile yapılan değişiklik sonucu; Maddenin birinci fıkrasında çocuğun
cinsel istismarı suçunun müeyyidesi 3 yıldan 8 yıla kadar hapis iken bu
ceza 8 yıldan 15 yıla kadar hapis cezasına çıkartılmış, fıkraya; “Cinsel
istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması hâlinde üç yıldan sekiz yıla
kadar hapis cezası verilir. Sarkıntılık düzeyinde kalmış suçun failinin
çocuk olması hâlinde soruşturma ve kovuşturma yapılması mağdurun,
velisinin veya vasisinin şikâyetine bağlıdır” şeklinde bir bölüm ilave
edilerek, cinsel istismarın sarkıntılık düzeyinde kalması halinde faile
daha az ceza verilmesi öngörülmüş,İkinci fıkrasında nitelikli cinsel
istismar suçunun cezası 8 yıldan 15 yıla kadar hapis iken alt sınırı 16
yıldan az olmamak üzere artırılmış,Üçüncü fıkrasında cezayı artıran nedenler tekrar 5 bend halinde düzenlenerek genişletilmiş,Dördüncü
fıkrası; “Cinsel istismarın, birinci fıkranın (a) bendindeki çocuklara
karşı cebir veya tehditle ya da (b) bendindeki çocuklara karşı silah
kullanmak suretiyle gerçekleştirilmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara
göre verilecek ceza yarı oranında artırılır” şeklinde değiştirilmiş,Suçun sonucunda mağdurun ruh veya beden sağlığının bozulması halinde artırım öngören düzenleme yürürlükten kaldırılmıştır. Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;Doğrudan
kolluğa veya adli makamlara müracaat etmeyen mağdurenin öğrenim gördüğü
ilköğretim okulunun rehberlik servisi tarafından hazırlanan
otobiyografi formundaki "ailenizde ve okulda sizi devamlı tedirgin eden
problemleriniz nelerdir?” şeklindeki soruya cevaben komşuları olan sanık
tarafından maruz bırakıldığı cinsel istismar olayını yazması,
mağdurenin yazdığı bu formu okuyan öğretmenlerinin ayrı tarihlerde
mağdure ile yaptıkları görüşmelerde mağdurenin istikrarlı ve tutarlı bir
biçimde bilgisayarda oyun oynamak için evine gittiği sanığın kendisine
pornografik görüntüler izletip vücudunun çeşitli bölgelerini ve cinsel
organı ellemek, cinsel organını yalamak ve cinsel organını sürtmek
suretiyle istismarda bulunduğunu anlatması, okul idaresinin suç
duyurusunda bulunması üzerine sanık hakkında soruşturmaya başlanılması,
mağdurenin Üsküdar Adli Tıp Şube Müdürlüğünde ve Marmara Üniversitesi
Tıp Fakültesinde de kendisini muayene eden doktorlara aynı hususları
söylemesi, gerek soruşturma gerekse kovuşturma aşamasında özde
değişmeyen biçimde ayrıntılı ve birbirleriyle uyumlu anlatımlarda
bulunması, sanığın evinde usulüne uygun olarak yapılan arama sonucunda
elkonulan bilgisayar ve CD'lerde mağdurenin anlatımlarını doğrulayacak
şekilde birçok pornografik görüntünün bulunduğunun belirlenmesi, sanık
ile mağdurenin ailelerinin uzun zamandan beri komşu olup 11 yaşındaki
mağdurenin sanığa iftira atması için bir nedenin bulunmaması, Adli Tıp
Kurumu 6. İhtisas Kurulu tarafından orta ile hafif derece sınırında zekâ
geriliği tespit edilen mağdurenin vermiş olduğu ve vereceği ifadelere
kuvvetli delillerle desteklendiği takdirde itibar edilebileceğinin
belirtilmesi hususları birlikte gözönüne alındığında; sanığın üzerine
atılı çocuğun zincirleme şekilde basit cinsel istismarı suçunun sabit
olduğunun kabulü gerekmektedir.Diğer taraftan, sanığın eylemlerinin
sarkıntılık düzeyini aşarak basit cinsel istismar boyutuna ulaşmış
olması nedeniyle TCK'nun 103. maddesinde 6545 sayılı Kanunla yapılan
değişikliğin sanık lehine sonuç doğurmadığı anlaşıldığından bu konuda
lehe yasa değerlendirmesi yapılmasına gerek görülmemiştir.Bu
itibarla, sanığın mahkûmiyetine ilişkin yerel mahkeme hükmü ile bu
hükmün onanmasına dair Özel Daire kararı isabetli olup, Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi M.Reşat Koparan;"İtiraza
konu (yerel mahkemenin mahkûmiyet kararının) onama kararı her şeyden
önce iç hukukumuzun bir parçası olan İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri
Korumaya Dair Avrupa Sözleşmesinin 6/2. maddesinde güvence altına alınan
masumiyet karinesini açıkça ihlal etmektedir.Masumiyet karinesi
gereği, bir mahkemenin yargılama görevini yaparken işe sanığın atılı
suçu işlemiş olduğu önyargısıyla başlamamasını gerektirir. İspat yükü
iddia makamındadır. Varolan her tür kuşkunun da sanık lehinde
yorumlanması zorunludur.İspat yükünün iddia makamından alınıp savunmaya yüklenmesi dahi masumiyet karinesinin ihlali anlamına gelir.Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı'nın usul ve yasaya uygun olan itirazının
reddine dair Yargıtay Ceza Genel Kurulunun çoğunluk görüşü de ne yazık
ki bu ihlalin sürdürülmesine cevaz vermektedir.Yargıtay
Başsavcılığı'nın itirazına konu olayda verilen mahkûmiyet kararı sadece
ve sadece hayatın olağan akışına uygun düşmeyen kendi içinde tutarsız,
güçlü yan delillerle de hiçbir şekilde desteklenmeyen 'orta ile hafif
derece sınırında zeka seviyesine' sahip mağdure beyanına
dayandırılmıştır.Mağdure T.. C.. 21.07.1996 doğumlu olup suç tarihi
(23.10.2007 tarihi öncesi) itibariyle 11 yaşlarındadır. Soruşturma ve
kovuşturma evresinde aldırıldığı karar içerinden anlaşılan Üsküdar Adli
Tıp Şube Müdürlüğünün ve akabinde Adli Tıp 6.İhtisas Kurulunun
raporlarında açıklandığı üzere; orta ile hafif derecede sınır zeka
seviyesi bulunan mağdurenin ifadesine ancak ana hatları ile kuvvetli
delillerin bulunması durumunda itibar edilebilecektir.Mağdurenin
soruşturma evresinde kollukta sosyal hizmet uzmanı ve vekil huzurunda
alınan 02.11.2007 tarihli ifadesinde '...aynı mahallede oturan ve
komşuları olan şüphelinin ikametine zaman zaman bilgisayar oynamak için
gittiğini, şüphelinin evde kimsenin olmadığı zamanlarda pantolonunu ve
iç çamaşırlarını çıkardığını ,eliyle cinsel organına temas ederek zaman
zamanda cinsel organını şüphelinin yaladığını,kendi cinsel organınıda
yalamsını istediğini ancak bunu yapmadığını,şüphelinin kendi cinsel
organının cinsel organına değdirerek zaman zaman da içine
soktuğunu,bazende bacaklarına şüphelinin cinsel organında çıkan sümüksü
bir şeyin geldiğini ...' belirtmektedir.Mağdurenin kovuşturma
evresinde alınan ifadesinde ise özetle 'sanığı uzun zamandır komşusu
olduğu için tanıdığını, evine birkaç kez gittiğini, sanığın da kendi
evlerine gelip gittiğini, yalnız hiç gitmediğini, kendisine bu pisliği
yaptığını ve tecavüz ettiğini, üstü başı giyinikken göğüslerini
ellediğini, kapıları kilitlemek suretiyle pantolonunu ve külotunu
çıkartıp yapma dediği halde cinsel organına sokmak sureti ile pislik
yaptığını, ayrıca cinsel organını yaladığını ve sürttüğünü. Kapılar
kilitli olduğu için kaçamadığını, kimseye söylememesi hususunda tehdit
ettiğini…' belirtiği görülmektedir.Bu beyan bile kendi içinde
çelişkilidir. Çünkü mağdure 'yalnız hiç gitmediğini' belirtmekte, buna
rağmen kapıların kapatılıp kilitlendiği ve içeride cinsel istismara
maruz kaldığını belirtmektedir. Hem yerel mahkeme hem de ilgili ceza
dairesinde bu basit çelişki üzerinde durulmamış ve tartışılmamıştır.Orta
ile hafif derecede sınır zeka seviyesi bulunan mağdurenin (kendi
inçinde çelişkili ve anlam bütünlüğü bulunmayan )beyanı kesin ve
inandırıcı delillerle desteklenmemiştir. Yerel mahkemece mahkûmiyet
hükmü kurulurken de çelişkili mağdure beyanlarını destekleyen diğer
maddi delillerin neler olduğu gerekçede belirtilip tartışılmamıştır.Yerel
mahkemece verilen karar (kabule göre dahi) hatalıdır. Çünkü mağdurenin
çelişkili ve kendi içinde anlam bütünlüğü taşımayan soruşturma
ifadesinde sanığın cinsel organını kendi cinsel organına soktuğunu
belirtmektedir. Yerel mahkeme mağdurenin beyanlarının doğru olduğu
fikrinden hareketle hüküm kurduğuna göre TCK'nun 103/2. maddesine göre
uygulama yapmak durumundadır.Oysa, yerel mahkeme doğru kabul ettiği
mağdure beyanına rağmen TCK'nun 103/2 maddesi ile değil aynı maddenin 1.
fıkrası ile uygulama yapmıştır. Bunu yaparken de herhangi bir gerekçe
göstermemiştir.Yukarıda belirtilen nedenlerle çelişik ve yetersiz
gerekçeye dayalı olarak verilen mahkumiyet kararının ve bu kararın
onanmasına dair verilen Yargıtay 14 CD'nin 14.01.2013 T, 7826-84 sayılı
onama kararının masumiyet karinesini ihlal ettiği anlaşılmakla Yargıtay
Başsavcılığının 12.04.2013 T, 2009/9511 sayılı itirazınının kabul
edilmesi görüşünde olduğumdan sayın çoğunluk görüşüne muhalifim"
düşüncesiyle,Çoğunluk görüşüne katılmayan onaltı Genel Kurul Üyesi
de; benzer düşüncelerle itirazın kabulü gerektiği yönünde karşı oy
kullanmışlardır.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,2-
Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına TEVDİİNE, 24.02.2015 günü yapılan birinci müzakerede
yeterli çoğunluk sağlanamadığından, 03.03.2015 günü yapılan ikinci
müzakerede oybirliğiyle karar verildi.