DAVA: 556 sayılı
K.H.Kararname'ye aykırılık suçundan sanıklar M. A. ve H.'in yapılan
yargılamaları sonucunda, 5237 sayılı TCK'nın 2. maddesi gereğince idarenin
düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza uygulanamaz hükmü gereğince sanıklar
hakkında 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname gereğince ceza verilmesine yer
olmadığına ilişkin, Birecik Asliye Ceza Mahkemesi'nce verilen 28.12.2006 gün ve
283-350 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı
inceleyen Yargıtay Yedinci Ceza Dairesi'nce 13.06.2011 gün ve 15932-7967 sayı
ile katılan vekilinin sanıklar hakkında 556 sayılı KHK'ya muhalefet suçundan
verilen hükme yönelik temyizine göre yapılan incelemede,zamanaşımını kesen en
son işlem olan sanıkların savunmalarının alındığı 01.11.2005 ve 03.06.2006
tarihleri itibariyle temyiz inceleme gününde 765 sayılı TCK'nın 102/4.
maddesinde öngörülen dava zamanaşımı gerçekleşmiş bulunduğundan hükmün 5320
sayılı Yasa'nın 8 maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nın
321. maddesi uyarınca bozulmasına, anılan madde uyarınca sanıklar hakkındaki
kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı
ise 06.09.2011 gün ve 94724 sayı ile itirazlarımız Özel Daire'nin 556 sayılı
KHK'ya ilişkin vermiş olduğu (1) nolu hükmünün bozulmasına yöneliktir. Yasal
mevzuatımız incelendiğinde suç tarihinde yürürlükte bulanan 1412 sayılı
CMUK'nın 253/son maddesi şöyledir.Derhal beraat kararı verilebilecek hallerde
durma veya düşme kararı verilemez hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 5271
sayılı CMK'nın 223/9. maddesi şöyledir Derhal beraat kararı verilebilecek
hallerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez.Suç
tarihinde yürürlükte bulunan 556 sayılı KHK'nın 61-A/C maddesi ise şöyledir 61.
maddede yazılı fiillerden birini işleyenler hakkında, iki yıldan dört yıla
kadar hapis cezasına ve altıyüz milyon liradan bir milyar liraya kadar para
cezasına, ayrıca işyerlerinin bir yıldan az olmamak üzere kapatılmasına ve aynı
süre ticaretten men edilmelerine, hükmolunur.
Öte yandan Yargıtay Ceza
Genel Kurulu duraksamasız uygulamasına göre, zamanaşımının gerçekleşmesi
halinde, derhal beraat kararı verilmesini gerektiren haller hariç, öncelikle
beraat değil, zamanaşımı nedeniyle düşme kararı verilmelidir. Derhal beraat
kararı ise eylemin ilk bakışta açıkça suç oluşturmadığının anlaşılması haliyle
sınırlı bir düzenleme olduğu cihetle, bu halde uygulanmalıdır, denilmektedir.
Bu açıklamalar ışığında
somut olay incelendiğinde,sanıklar hakkında savunmalarının alındığı tarih ile
inceleme tarihi olan 13.06.2011 tarihleri arasında zamanaşımı süresinin dolduğu
belirtilerek ortadan kaldırma kararı verilmiştir.
Oysa Anayasa Mahkemesi'nin
05.07.2008 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 03.01.2008 gün ve 2005/15 esas ve
2008/2 karar sayılı hükmü ile 556 sayılı KHK'nın 9. maddesinin birinci ve
ikinci fıkralarının (b) bendi ile ve 61. maddesinin incelenen (a) bendiyle (c)
bendinin düzenleyici işlemle suç ve ceza konulamayacağı belirtilerek Anayasa'ya
aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş olup, iptalin doğuracağı hukuksal
boşluk dikkate alınarak iptal hükmünün Resmi Gazete'de yayımından itibaren 6 ay
sonra yürürlüğe girmesine karar verilmiştir.
Kanun koyucu tarafından
yasal düzenlemenin ise iptal hükmünün Resmi Gazete'de yayımından itibaren altı
ay geçtikten sonra 21.01.2009 kabul tarihli, 28.01.2009 tarih ve 27124 sayılı
Resmi G.'de yayımlanan 5833 sayılı kanun ile yapıldığı anlaşılmaktadır.
Bu durumda Özel Daire'nin
istikrar kazanmış uygulamasında da belirtildiği üzere, sanıklar hakkında 556
sayılı KHK'nın 61/A-C maddesi uyarınca cezalandırılmaları istemiyle kamu davası
açılmış olup, bu maddenin atıf yaptığı 61. maddede ise kararname hükmüyle suç
tanımları düzenlenmiştir. 5252 sayılı Yasa'nın geçici 1. maddesinde Diğer
kanunların 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun birinci kitabında yer alan
düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler
yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2008 tarihine kadar uygulanır. 5237 sayılı
TCK'nın 01.01.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5/1. maddesinde Bu kanunun genel
hükümleri, özel ceza kanunları ve ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da
uygulanır ve aynı kanunun genel hükümleri arasında bulunan 2. maddesinin
birinci fıkrasında ise 'Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza
verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanmaz... hükümleri yer almaktadır. 5252
sayılı Kanun'un geçici birinci maddesi ile TCK'nın 2. maddesi ve 01.01.2009
tarihinde yürürlüğe giren 5. maddesi birlikte değerlendirildiğinde 556 sayılı
KHK'nın suç tanımlayan hükümlerinin tümüyle örtülü olarak yürürlükten
kaldırıldığı anlaşılmaktadır.
Tüm bu değerlendirmeler
dikkate alındığında sanıklar hakkında iddianame kapsamı gözetildiğinde
01.01.2009 tarihinden itibaren bu tarihten önce işlenmiş olan fililer açısından
556 sayılı KHK kapsamında suç oluşturan bir eylemin bulunmadığı ve derhal
beraat kararı verilmesini gerektiren bir durumun olduğu anlaşılmaktadır. Bu
durumda sanıklar hakkında ortadan kaldırma yerine, beraat kararı verilmelidir
görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire'nin zamanaşımı nedeniyle
ortadan kaldırma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün bozulmasına
ve sanıkların beraatına kararı verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci
Başkanlığı'na gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu'nca değerlendirilmiş ve
açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
İtirazın kapsamına göre
inceleme 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'ye aykırılık suçuyla sınırlı
olarak yapılmıştır.
Yerel mahkemenin sanıklar
hakkındaki, 5237 sayılı TCY'nin 2/2. maddesi gereğince idarenin düzenleyici
işlemleri ile suç ve ceza uygulanamaz hükmü uyarınca verilen ceza verilmesine
yer olmadığına ilişkin hükmünün Özel Daire tarafından zamanaşımının
gerçekleştiği gerekçesiyle bozulmasına ve kamu davasının ortadan kaldırılmasına
karar verildiği olayda Yargıtay C. Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan
Ceza Genel Kurulu'nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık derhal beraat kararı
verilmesi gereken bir hal bulunup bulunmadığı ile buna bağlı olarak derhal
beraat kararı verilmesi gereken bir halde zamanaşımının dolması nedeniyle
ortadan kaldırma kararı verilmesinin olanaklı olup olmadığının belirlenmesine
ilişkindir.
İncelenen dosya
içeriğinden Birecik C.Başsavcılığı'nın 11.07.2005 günlü iddianamesiyle,
sanıklar hakkında 11.06.2004 tarihinde ilçe merkezindeki turistik tesislere
satmak amacıyla temin ettikleri toplam 210 adet 70 cc.lik sahte rakıyı
nakletmek isterken kolluk tarafından yakalandıkları, T... Y... Rakı markasını
veya ayırt edilemeyecek derecede benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit
edildiğini bildikleri veya bilmeleri gerektiği halde tecavüz yolu ile
kullanılan markayı taşıyan ürünleri satarak, dağıtarak veya bir başka şekilde
ticaret alanına çıkartarak 556 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye aykırılık
suçunu işledikleri iddiasıyla kamu davası açıldığı, sanıkların yargılama
sırasında savunmalarının 01.11.2005 ve 03.06.2006 tarihlerinde alındığı, bu
tarihten sonra zamanaşımını kesen başkaca bir işlem olmadığı, yerel mahkemece
28.12.2006 tarihinde sanıklar hakkında bu suçtan ceza verilmesine yer
olmadığına karar verildiği, Özel Daire'ce de incelemenin yapıldığı 13.06.2011
tarihi itibarıyla 765 sayılı TCY'nin 102/4. maddesi uyarınca zamanaşımının
gerçekleştiği gerekçesiyle sanıklar hakkındaki kamu davasının ortadan
kaldırılmasına hükmolunduğu anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCY'nin Suçta
ve cezada kanunilik ilkesi başlıklı 2. maddesinde;
1) Kanunun açıkça suç
saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz.
Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik
tedbirine hükmolunamaz.
2) İdarenin düzenleyici
işlemleriyle suç ve ceza konulamaz,
Özel kanunlarla ilişki
başlıklı 5. maddesinde (1) Bu Kanunun genel hükümleri, özel ceza kanunları ve
ceza içeren kanunlardaki suçlar hakkında da uygulanır şeklinde düzenlemeler yer
almaktadır.
5252 sayılı Türk Ceza
Kanunu'nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasa'nın geçici 1. maddesinde
Diğer kanunların, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun Birinci Kitabında yer alan
düzenlemelere aykırı hükümleri, ilgili kanunlarda gerekli değişiklikler
yapılıncaya ve en geç 31 Aralık 2008 tarihine kadar uygulanır hükmü uyarınca,
01 Ocak 2009 tarihinden itibaren 5237 sayılı TCY'nin 5. maddesi hükmü tüm özel
yasalar açısından da geçerli olup, idarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve
ceza konulamayacaktır. Bunun sonucu olarak da unsurlarının bir kısmı bile olsa
kanun hükmünde kararname ile belirlenen eylemler anılan tarihten itibaren suç
olmaktan çıkarılmıştır.
Öte yandan, 556 sayılı
KHK'nın sanıklara atılı 61/A-c maddesinde cezai yaptırıma bağlanan eylemlerin
düzenlendiği hükümler Anayasa Mahkemesi'nin 03.01.2008 gün ve 2005/15-2008/2
sayılı kararıyla 556 sayılı KHK'nın itiraz konusu 9. ve 61. maddelerinde
belirtilen eylemlere, 5194 sayılı Yasa ile değiştirilen 61/A maddesinde ceza
yaptırımı öngörülmektedir. Suç ve cezalara ilişkin esasları düzenleyen 38.
madde Anayasa'nın ikinci kısmının ikinci bölümünde yer aldığından bu konudaki
düzenlemelerin kanun hükmünde kararname ile yapılması olanaklı olmadığı gibi,
bu eylemlere ceza öngören maddenin yasayla düzenlemesi de bu sonucu
değiştirmez. Bu neden/e, itiraz konusu 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname'nin 9. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarının (b)
bentleriyle 61. maddesinin anılan bentler yönünden incelenen (a) bendiyle (c)
bendi Anayasa'nın 38. ve 91. maddesine aykırıdır. İptali gerekir gerekçesiyle
iptal edilmiş, gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla iptal kararının Resmi
Gazete'de yayımlanmasından başlayarak altı ay sonra yürürlüğe girmesi uygun
görülmüş olup, bu karar 05.07.2008 gün ve 26927 sayılı Resmi Gazete'de
yayımlanarak 05.01.2009 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Anayasa Mahkemesi'nin
iptal kararı üzerine doğan yasal boşluk ise, 28.01.2009 gün ve 27124 sayılı
Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5833 sayılı Yasa'yla
giderilmiştir.
Tüm bu hususlar birlikte
gözönüne alındığında sanıklara atılı eylemin suç olmaktan çıkarıldığı sonucuna
ulaşılmaktadır. Nitekim Yargıtay Yedinci Ceza Dairesi'nin kararları da bu
yöndedir.
5271 sayılı CYY'nin
223/2-a maddesi uyarınca yüklenen fiilin yasada suç olarak düzenlenmemiş olması
halinde beraat kararı verilmesi gerektiği, 9. fıkrasında ise, derhal beraat
kararı verilebilecek hallerde durma, düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı
verilemeyeceği hüküm altına alınmış, maddenin hükümet gerekçesinde de fiilin
suç oluşturmaması veya yeni bir yasal düzenleme ile suç olmaktan çıkarılması
gibi herhangi bir araştırmayı gerektirmeyen hallerde derhal beraat kararı
verilmesi gerekir denilmiştir.
Ceza Genel Kurulu'nun
23.11.2010 gün ve 136-229 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da
zamanaşımının gerçekleşmesi halinde, derhal beraat kararı verilmesini
gerektiren haller hariç, öncelikle beraat değil, zamanaşımı nedeniyle düşme
kararı verilmesi, aksi halde yani derhal beraat kararı gerektiren hallerde
zamanaşımından düşme kararı verilmemesi gerektiği açıkça vurgulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında
somut olay değerlendirildiğinde sanıklar hakkında yargılamanın devam ettiği
süreçte, 01 Ocak 2009 tarihinden sonra 5237 sayılı TCY'nin 2 ve 5. maddelerinin
de yer aldığı genel hükümlerin, özel yasalar açısından da uygulanmasının
zorunlu olması ve Anayasa Mahkemesi'nin anılan iptal kararı gözönüne
alındığında sanıklara atılı eylemin suç olmaktan çıkarılmasından dolayı CYY'nin
223/9. maddesi uyarınca derhal beraat kararı verilmesi koşullarının oluştuğu,
derhal beraat kararı verilmesi gereken bir halde de yasanın açık düzenlemesi ve
Ceza Genel Kurulu'nun duraksamasız uygulamaları dikkate alınarak zamanaşımından
düşme kararı verilemeyeceği kabul edilmelidir.
Diğer taraftan sanıklar
hakkında CYY'nin 223. maddesinin 2-a ve 9. fıkraları uyarınca beraat kararı
verilmesi gerekirken, yerel mahkemece 5237 sayılı TCY'nin 2/2. maddesi
gereğince idarenin düzenleyici işlemleri ile suç ve ceza uygulanamaz hükmü
uyarınca verilen ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesinde de isabet
bulunmamaktadır.
Bu itibarla itirazın
kabulüne, Özel Daire'nin zamanaşımından ortadan kaldırma kararının kaldırılmasına,
yerel mahkeme hükmünün derhal beraat kararı verilmesi gerektiğinin
gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına, ancak bu husus yeniden yargılama
yapılmasını gerektirmediğinden, 5271 sayılı CYY'nin 223. maddesinin 2.
fıkrasının (a) bendi ve aynı maddenin 9. fıkrası uyarınca sanıkların
beraatlerine karar verilmelidir.
İtirazın kabulü yönünde oy
kullanan Genel Kurul Üyesi V. Dirim Somut olayda, dava zamanaşımı süresinin
dolduğu açıktır. Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması
nedeniyle açılan davada beraat kararı verilmesi gerektiği konusunda da,
Yargıtay Yedinci Ceza Dairesi ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında
herhangi bir uyuşmazlık yoktur.
Uyuşmazlık, 5271 sayılı
CMK'nın 223/9. maddesinin uygulanma koşullarının ne olduğu ve somut olayda,
beraat ya da düşme kararlarından hangisinin verilmesi gerektiği konusundadır.
Birinci görüşe göre
yargılamanın geldiği aşama itibariyle beraat kararı verilebiliyorsa verilmeli
ya da verilen beraat kararı usul ve yasaya uygun ise, Dairesince onanmalıdır.
Eğer yapılan değerlendirmeye göre beraat kararı hukuka ve yasaya uygun olarak
kabul edilemiyorsa, diğer bir anlatımla örneğin, eksik soruşturma söz konusuysa
ya da sanığın mahkumiyetine karar vermek gerekiyorsa, zamanaşımı süresi dolduğu
için davanın düşürülmesi gerekir.
Karşı görüşe göre ise 5271
sayılı CMK'nın 223/9. maddesinde yer alan derhal kavramını, ...delil takdirine
girmeden beraat kararı verilebilecek, işin esasına girmeden fiilin ilk bakışta
suç teşkil etmediğinin anlaşılması ya da kanun değişikliği ile fiilin sonradan
suç olmaktan çıkartılması halleriyle sınırlı kabul etmek ve maddeyi de bu kabul
ışığında uygulamak gerektiğinden zamanaşımı süresi dolduğu için dosyanın
esasına girmeden, davayı düşürmek gerekir. Bu görüş kanunun lafzına da, ruhuna
da uygun değildir.
Bilindiği üzere, 5271
sayılı CMK'nın yazılı bir gerekçesi yoktur. Derhal kelimesi çabucak (bkz.
tdk.gov.tr internet sayfası) anlamına gelmekte olup, madde metninde davanın
esasına girmede, delil takdiri gerektirmeyen durumlar ya da fiilin ilk bakışta
suç teşkil etmediğinin anlaşılması ve benzeri sınırlayıcı kavramlar mevcut
değildir. Bu nedenle, belirtilen hususları 5271 sayılı CMK'nın 223/9.
maddesinin uygulama koşulları olarak kabul etmek mümkün değildir.
Değil mahkeme ve hakim,
gerektiğinde Cumhuriyet savcısı ve kolluk amiri ...aramada... 5271 sayılı CMK
m. 119, kolluk ve hatta üçüncü kişiler ...suçüstü halinde yakalamada 5271
sayılı CMK m. 90... bile, delil takdiri yapabilirken, 5271 sayılı CMK'nın 223.
maddesinin dokuzuncu fıkrası bağlamında mahkemenin delil takdirine giremeyeceği
görüşü kabul edilemez. Mahkeme ve hakimin bu madde ve fıkra bağlamında da
delilleri takdir edip, değerlendirmesi son derece doğaldır.
Esasen fiilin ilk bakışta
suç teşkil etmediği durumlarda iddianame düzenlenemez. Düzenlenirse bu
iddianame, iadeye mahkumdur. Her nasılsa böyle bir iddianame kabul edilmiş ise,
o takdirde öncelikle beraat kararı verilmesini gerektiren bir durum söz
konusudur.
Kanun değişikliği ile
fiilin suç olmaktan çıkartılması durumunda da, hiç kuşkusuz derhal beraat
kararı verilmesi gerekir.
Kanaatimizce, derhal
kavramı dar (yukarıda belirtilen durumlarla sınırlı) yorumlanmak yerine İHAS 6
ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 38. maddelerinde vurgulanan Masumiyet
Karinesi ve Adil Yargılanma Hakkı ile ceza muhakemesine egemen ilkelerden olan
Lekelenmeme Hakkı dikkate alınmak suretiyle yargılamanın geldiği aşama
itibariyle diğer bir ifadeyle ilave bir delil toplanmasına ya da araştırma
yapılmasına gerek kalmadan... olarak anlaşılmalı ve yorumlanmalıdır.
5271 sayılı CMK'nın 223/9.
maddesi hükmünün uygulanabilmesi için, beraat kararının hangi nedenden dolayı
verileceği önemli değildir. Yani, beraat hükmü, söz konusu maddenin ikinci
fıkrasında yer alan 5 nedenden
1-Yüklenen fiilin kanunda
suç olarak tanımlanmamış olması,
2- Yüklenen suçun sanık
tarafından işlenmediğinin sabit olması,
3- Yüklenen suç açısından
failin kast veya taksirinin bulunmaması,
4- Yüklenen suçun sanık
tarafından işlenmesine rağmen olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması,
5-Yüklenen suçun sanık
tarafından işlendiğinin sabit olmaması herhangi birisine dayanılarak
verilebilir. Önemli olan beraat kararının derhal verilebilecek olmasıdır.
Derhal, yani yargılamanın
geldiği aşama itibariyle, beraat kararı verilebiliyorsa artık koşulları olsa
bile, durma düşme veya ceza verilmesine yer olmadığı kararı verilemez.
Açıklanan nedenlerle,
somut olayda derhal, yani yargılamanın geldiği aşama itibariyle, ilave bir
delil toplanmasına ya da araştırma yapılmasına gerek kalmadan, yüklenen fiilin
kanunda suç olarak tanımlanmamış olması nedeniyle beraat kararı verilmesi
gerektiğinden, itirazın kabulüne karar verilmelidir düşüncesiyle değişik
gerekçe ifade etmiştir.
Çoğunluk görüşüne
katılmayan 4 Genel Kurul Üyesi olayda sanıklar hakkında derhal beraat kararı
verilmesi gereken bir hal bulunmadığı düşüncesiyle itirazın reddi yönünde karşı
oy kullanmışlardır.
SONUÇ: Açıklanan
nedenlerle,Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının Kabulüne,Yargıtay Yedinci Ceza
Dairesi'nin 13.06.2011 gün ve 15932-7967 sayılı kararının 556 sayılı KHK'ya
aykırılık suçuna ilişkin olarak Kaldırılmasına,Birecik Asliye Ceza
Mahkemesi'nin 28.12.2006 gün ve 283-350 sayılı kararının 556 sayılı KHK'ya
aykırılık suçu yönünden derhal beraat kararı verilmesi gerektiğinin
gözetilmemesi isabetsizliğinden Bozulmasına.Ancak, bu husus yeniden yargılama
yapılmasını gerektirmediğinden 1412 sayılı CYUY'nin 5320 sayılı Yasa'nın 8.
maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak
5271 sayılı CYY'nin 223. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendi ve aynı maddenin 9.
fıkrası uyarınca sanıkların 556 sayılı KHK'ya aykırılık suçundan
Beraatlerine,dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığı'na
Tevdiine, 07.02.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.