Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2232 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 15883 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiDAVA TÜRÜ : Tapu İptali ve Terkin... ile ... ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve terkin davasının kabulüne dair ... 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen ... gün ve ... sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi bir kısım davalılar tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A RDavacı ... vekili, üzerinde 52 üniteli apart otel ve 8 üniteli bungol otel bulunan dava konusu ... parsel sayılı taşınmazın yaklaşık 1607 m2'lik kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını açıklayarak bu taşınmazın yaklaşık 1607 m2'1ik kısmının tapusunun iptali ile ... adına tesciline karar verilmesini istemiştir. Birleşen dava ile ölen davalı ...un mirasçılarına da karşı dava açılmıştır.Bir kısım davalılar, davanın reddine karar verilmesini savunmuşlardır.Mahkemece; dava ve birleşen davanın kabulü ile ... parselde bulunan ve davalılar adına yazılı bulunan tapu kaydının ... tarihli fen bilirkişi ... Tuncer tarafından düzenlenen krokide A harfi ile gösterilen 1637,75 m2'lik kısmı ile B harfiyle gösterilen 1861,73 m2'lik kısım bakımından iptaline, bu kısımların kıyı olduğunun tespitine karar verilmesi üzerine; hüküm, bir kısım davalılar tarafından temyiz edilmiştir.Mahkemece yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş ise de; yapılan inceleme ve araştırma hüküm kurmaya yeterli değildir. Şöyle ki; ... tarihli jeoloji mühendisi ve teknik bilirkişi tarafından düzenlenen bilirkişi raporları esas alınarak Mahkemece hüküm kurulmuştur. Söz konusu raporlar incelendiğinde; kıyı kenar çizgisinin tespitine yönelik bir araştırma yapılmadığı, sadece Bakanlık tarafından onaylanan 12.12.1975 tarihli kıyı kenar çizgisinin dava konusu taşınmaza uygulanması suretiyle kıyı kenar çizgisinin ve buna göre taşınmazın durumunun belirlendiği anlaşılmaktadır. İdare tarafından belirlenen kıyı kenar çizgisi onanmış olsa bile mahkemeyi bağlayıcı nitelikte değildir.Bilindiği üzere, son kez yürürlüğe giren 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun kıyı kenar çizgisini belirleme yöntemine ilişkin 5 ve 9. maddeleri, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararı kapsamı dışında bırakılmış; anılan kanun maddesinin uygulanmasına yorum getiren ve görülmekte olan davalarda dikkate alınması zorunlu bulunan 28.11.1997 gün ve 5/3 sayılı Yargıtay Içtihadı Birleştirme Kararın da "kural olarak, mülkiyet hukuku yönünden kıyı kenar çizgisi belirlenmesi görevinin adli yargıya ait olduğuna; ancak 3621 sayılı Kıyı Kanunu'nun .//..9.maddesi uyarınca idare tarafından kıyı kenar çizgisi belirlenmiş ve yazılı bildirime rağmen yasal süresinde idari yargıya başvurulmaması nedeniyle yargı yolunun kapanmış olması veya idare tarafından verilip kesinleşmiş karar bulunması durumlarında, bunlara uygun şekilde kıyı kenar çizgisinin adli yargı tarafından saptanması gerektiğine" işaret edilmiştir. Eldeki davada, idare tarafından belirlenen kıyı kenar çizgisinin taraflara yazılı olarak bildirildiğine ilişkin bilgi bulunmamaktadır.O halde Mahkemece yapılacak iş; 3 kişilik jeolog ya da jeomorfolog, 1 harita mühendisi ve 1 ziraat mühendisinden oluşacak bilirkişi kurulu eliyle, dava konusu taşınmazda yeniden keşif yapılması, taşınmazın farklı noktalarında gözlem çukurları açılarak bu çukurlardan alınan verilerin incelenmesi, açılan gözlem çukurlarının harita üzerinde işaretlenerek gösterilmesi ve topoğrafık memleket haritalarından da yararlanılarak kıyı kenar çizgisinin tespit edilmesi, keşfen tespit edilen kıyı kenar çizgisi ile Bakanlık tarafından onaylanan kıyı kenar çizgisinin fen bilirkişi tarafından kroki üzerinde gösterilmesi, farklılık olursa sebebinin açıklattırılması ve ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasa'nın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasa'nın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle, yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilmesi ve ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesidir. Bu yönler gözetilmeden eksik araştırma ve inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle bir kısım davalıların temyiz itirazları yerinde olduğundan kabulüyle, usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK'nın Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca, HUMK'un 440/I. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 11.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.