Anasayfa /
İçtihat /
Yargıtay Karar No : 2197 - Karar Yıl 2011 / Esas No : 798 - Esas Yıl 2011
Aidiyet tespiti davaları kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Taşınmaz üzerinde davası ya da kamulaştırma işlemi bulunmadığı takdirde bu dava görülemez. Bu kuralın aksi anlamından, dava konusu taşınmaz hakkında yapılan bir kamulaştırma işlemi veya açılmış bir ortaklığın giderilmesi davası bulunduğu taktirde, tespit davası açılabilmesine imkan tanıyan HUMK 567. ve Kamulaştırma Kanununun 19. maddesi hükmünün açılan davada uygulanacağı, bu hallerde tespit davası açmakta hukuki yararının bulunduğu kuşkusuzdur.Öte yandan: muhtesatı meydana getiren kişiler tarafından arsa malikleri aleyhine açılacak alacak ve temliken tescil yada böyle bir taşınmazda kat mülkiyeti kurulması istemiyle açılacak davaların sonucunda verilebilecek kabul kararı, hukuken değer verilmesi mümkün bulunmayan kaçak yapı niteliğindeki mustesatın yasallaştırılması sonucunu doğuracağından böyle bir kararın İmar Kanunu’nun kamu düzenine ilişkin emredici hükümlerine aykırı olacağı kuşkusuzdur. Bu nedenlerle kaçak yapıyı meydana getiren kişi tarafından kaçak yapı nedeniyle arsa sahipleri aleyhine açılacak alacak ve temliken tescil davalarının ya da üzerinde kaçak yapı bulunan taşınmazda kat mülkiyeti kurulması istemine ilişkin davaların dinlenmesine olanak bulunmamaktadır. Ne var ki, tespit davalarının sonucunda verilecek hükmün infaz olanağının bulunmadığı, bu hükümlerle sadece bir olgunun tespit edilmiş olacağı, henüz hükümlerle sadece bir olgunun tespit edilmiş olacağı, henüz yıkılmayan ve bu hali ile kullanılarak yararlanılmaya devam edilen kaçak yapı niteliğindeki muhtesatın da az veya çok bir değerinin en azından enkaz değerinin bulunacağı, ortaklığın giderilmesi davası sonucunda taşınmazın üzerinde bulunan muhtesatla birlikte satılması halinde bu nitelikteki muhtesat nedeniyle satış bedelinin az veya çok artacağı kaçak yapı niteliğinde olduğu gerekçesiyle muhtesata değer verilmemesi halinde taşınmazın satışından pay alacak olan diğer taşınmaz maliklerinin kaçak yapı niteliğindeki muhtesat nedeniyle meydana gelecek değer artışından haksız şekilde yararlanacakları ve sebepsiz zenginleşecekleri gözetildiğinde muhtesat aidiyetinin tespitine ilişkin davalarda muhtesatın kaçak yapı olup olmamasının sonucuna etkisi bulunmadığının kabulü gerekir.Somut olaya gelince; getirtilen tapu kaydından dava konusu muhdesatın üzerinde bulunduğu 87 ada 11 parsel sayılı taşınmazda davacı tarafın paydaş ve taşınmaz hakkında taraflar arasında Kartal 2. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2006/1659 esas sayısına kayden görülen ortaklığın giderilmesi davasının derdest olduğu anlaşılmaktadır.Şu halde davanın açılmasında davacı tarafın hukuki yararının bulunduğu ve az yukarıda açıklandığı üzere dava konusu muhdesatın kaçak yapı olup olmamasının görülen davanın sonucuna etkili olmadığı tartışmasızdır.Hal böyle olunca; mahkemece davanın yazılı gerekçelerle reddedilmesine isabet bulunmamaktadır. Ne var ki, dava konusu muhdesatın davacı tarafça meydana getirildiğinin tespitine karar verilebilmesi için, muhdesatın davacı tarafın tapuda paydaş olduğu tarihten sonra meydana getirildiğinin tespitine karar verilebilmesi için, muhdesatın davacı tarafın tapuda paydaş olduğu tarihten sonra meydana getirildiğinin kanıtlanması gerekir. Davacı taraf taşınmaz üzerindeki muhdesat meydana getirildikten sonra taşınmazda paydaş olmuş ise, bu satın alma ile ancak taşınmaz üzerindeki muhdesatın da aynı oranda payını satın almış sayılır. Muhdesat mukadderatı arza tabi olduğundan ve muhdesatın arzından ayrı satışa konu edilmesi mümkün olmadığından muhdesatın tümünün kendisine ait olduğunu öne süremez. Bu halde ancak taşınmazdaki payını davacıya satan kişiler ile taşınmazda halen paydaş olan davalı taraf aleyhine koşullarının varlığı halinde BK’nın 60/1. maddesinde öngörülen haksız zenginleşme hükümlerine göre alacak davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu nitelikteki dava ise eda davası niteliğindedir. Kural olarak, öğretide ve yerleşik Yargıtay uygulamasında eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmiştir.O halde; az yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular göz önünde tutularak davanın esasına girilmeli, dava konusu muhdesatın kim tarafından ve ne meydana getirildiği araştırılmalı, bu konuda taraflarca gösterilen getirildiği araştırılmalı, bu konuda taraflarca gösterilen tüm deliller toplanmalı, daha sonra sonucuna uygun bir karar verilmelidir. Mahkemece böylesine bir araştırma ve soruşturma yapılmadan, yersiz gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz, davacı tarafın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden kabulü ile hükmün BOZULMASINA<karar>, peşin ödenen 91.05 TL harcın istek halinde ilgilisine iadesine, 05.04.2011 gününde oybirliğiyle karar verildi.