N.. A.. ile H.. K.. ve ihbar olunan Hazine aralarındaki elatmanın önlenmesi davasının kabulüne dair İstanbul Anadolu 19. Sulh Hukuk Mahkemesi'nden verilen 26.03.2013 gün ve 65/131 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalı vekili ve ihbar olunan Hazine vekili taraflarından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A RDavacı vekili, ... ada ..parsel sayılı taşınmaz üzerinde vekil edenin 1989 senesinden beri zilyetliğinin olduğunu, davalının bu taşınmaza çay bahçesi olarak faaliyet göstermek üzere imalatlar yapmak suretiyle tecavüzde bulunduğunu, vekil edeninin uyuşmazlık konusu taşınmazdaki zilyetliğinin korunmasına, davalının el atmasının önlenmesine, yıkım ve kal'e ve işgalden doğan ecrimisilin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı usulüne uygun tebligata rağmen duruşmalara katılmamış ve davayı takip etmemiştir.Mahkemece, ispat edildiği gerekçesiyle davanın kabulüne, davalının taşınmaza çay bahçesi olarak faaliyet göstermek üzere yapmış olduğu imalatları kaldırmasına ve taşınmazın boş olarak davacıya teslimine karar verilmiştir. Hüküm, süresi içerisinde davalı vekili ve katılan hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından; uyuşmazlık konusu taşınmazın tapu kaydının incelenmesinde; dava konusu .. ada .. parsel sayılı taşınmazın mülkiyetinin Maliye Hazinesi olduğu görülmüştür. Davacı, eldeki bu davada herhangi bir hakka değil, sadece zilyetlik iddiasına dayanmaktadır. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu'nun 09.10.1946 tarih, 1946/6 Esas, 1946/12 sayılı Kararı'nda aynen "…MK. 896. (TMK.983) madde uyarınca bir taşınmazda zilyetliği tecavüze uğrayan kimsenin bu hakkının korunması için açacağı davada; şeye malik olduğunu veya zilyetlik hakkını beyana lüzum olmadan sadece zilyetlik sıfatını değiştirerek tecavüzü ispat etmesi yeter. Bu halde, Hakim, yalnız davacının gerçek ise zilyetlik halini tespit ederek tecavüzün önlenmesine karar verir. Bu karar zilyetlik konusunda kesin hüküm meydana getirmez. Zilyede mülkiyet hakkı vermez ve diğer tarafa mülkiyet iddiasıyla yetkili mercilerde başkaca dava açmak hakkına dokunmaz..." denilmektedir. Zilyetlik davalarının en belirgin özelliği yukarıda açıklanan Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi davada hakkın tartışma konusu olmaması ve davayı kazanma veya kaybetmenin mevcut olabilecek hak üzerinde herhangi bir etkisinin olmayışıdır. Bunun içinde bu tür davalarda mahkemenin zilyetliğin korunmasına ilişkin vereceği karar, sadece eski zilyetlik durumunun yeniden kurulmasını sağlamaya yöneliktir. Bu karar, diğer tarafın mülkiyet iddiasıyla dava açma hakkına dokunmaz ve üçüncü kişilerin o şey üzerinde hakları olmadığının kabulü şeklinde anlaşılamaz. Bahsi geçen zilyetlik davaları sonunda verilen mahkeme kararları tamamen geçici bir etkiye sahip olup, mülkiyet sorunu çözümlenmediğinden mülkiyet yönünden kesin hüküm teşkil etmezler (HGK'nun12.05.1982 gün 1979/8-589 Esas, 1982/482 Kararı). Bu kapsamda, taraflar arasındaki uyuşmazlığın zilyetlik hükümleri çerçevesinde çözümlenip sonuçlandırılması gerekir. TMK'nun 973. maddesinde, zilyetlik, "...Birşey üzerinde fiili hakimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir..." şeklinde tanımlanmıştır. TMK'nun 982 ve 983. maddelerinde de; zilyetlik herhangi bir hakka bağlı olmaksızın dava yoluyla korunmuştur. Bu tür davalarda, taşınmaz üzerinde hangi tarafın üstün ve korunmaya değer zilyetliğinin bulunduğunun saptanması, uyuşmazlığın ona göre çözümlenmesi gerekmektedir. Kaldı ki; bu tür davalarda, husumet yöneltilmeyen kayıt malikine davanın ihbarına gerek yoktur. Çünkü zilyetliğin korunması davaları ilgilisine herhangi bir şekilde mülkiyet hakkı bahşetmez ve kayıt malikinin açacağı davalara da engel teşkil etmez.Az yukarıda değinilen Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararı kapsamına göre eldeki davadaki üstün zilyetlik hakkının belirlenmesine ilişkin delillerin irdelenmesine gelince; taraflar arasında nizalı yerde bulunan yapıların davalıya ait olduğu konusunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Davaya konu çay bahçesi davalı tarafından meydana getirilmiş ve inşa edilmiş, davacı tarafından 10.07.2009 tarihli dilekçe ile belediyeye yapılan şikayet ile Belediye Başkanlığı tarafından yıkımı gerçekleşmiştir. Yine dosya kapsamına göre, nizalı yerde hali hazırda davacı tarafından inşa edilen bir yapı vs. de bulunmamaktadır. Öte yandan, sadece vergi veya ecrimisil bedeli ödemek zilyetliğin bulunduğuna kesin karine teşkil etmez. Başka bir anlatımla, somut olayda nizalı taşınmazda fiili kullanımı bulunmayan davacının, sadece vergi (veya ecrimisil) ödemesi, nizalı yere zilyet olduğunun yani fiili hakimiyetinde bulundurduğunun kabulü için yeterli değildir.Hal böyle olunca, dava konusu taşınmazda TMK'nun 973 ve devamı maddeleri uyarınca üstün ve korunmaya değer zilyetliği bulunmayan davacının açmış olduğu davanın reddine karar verilmesi gerekirken maddi olgu ve hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.Davalı vekilinin ve katılanın temyiz itirazları bu nedenlerle yerindedir. Kabulü ile usul ve kanuna aykırı olan hükmün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna ve 124,20 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalıya iadesine, 17.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.