F.. A.. ile H.. T.. ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair İstanbul Anadolu 21. Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 12.09.2013 gün ve 109/335 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davalılar vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A RDavacı vekili, vekil edeninin mirasbırakanı N... A..'ın 25.05.1991 tarihinde ölümü üzerine eşi E.. A.., ve çocukları vekil edeni ile kardeşleri A.. A., H.. A.., N.. A.. (K..), H.. A.. (Veli)'yi mirasçı olarak bıraktığını, mirasçı E.. A..'ın muristen kalan hisselerini Kadıköy 11. Noterliği'nin 02.02.1993 tarih ve 002938 yevmiye numaralı Düzenleme Şeklinde Miras Temlik Mukavelesi ile devrettiğini, E.. A..'ın 1995 yılında vefat etmesi nedeni ile sözleşmenin gereklerinin yerine getirilemediğini açıklayarak, 2209 ada l parselde kayıtlı 2/1/2, 2/2/3, 46/1/A/A2/4/5, 2/1, 2/3/4 numaralı taşınmazların E.. A..'a veraseten intikal eden hisselerinin tapu kayıtlarının iptali ile vekil edeni adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalılar vekili cevap dilekçesinde; 02.02.1993 tarihli miras temlik mukavelesine dayanılarak 19 yıl sonra istemde bulunulması nedeni ile 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğunu, davacı tarafından, okuma yazma bilmeyen, hasta, aklen malul ve yaşlı olan E.. A..'ın kandırılması ile sözleşmenin düzenlendiğini, sözleşeme gereğince E.. A..'a ödeme yapılmadığını, sözleşmenin vefat eden E.. A..'ın gerçek iradesini yansıtmadığı, sözleşmenin düzenlendiği tarihte E.. A..'ın hukuki ehliyetinin bulunmadığı açıklanarak davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Mahkemece; davanın kabulüne, İstanbul Kadıköy, Merdivenköy Mahallesi.. Ada, 1 parsel sayılı taşınmaz maliki davacı murisi N.. A..'ın veraset ilamına göre davalı E.. A..'a isabet edecek 5/20 payının iptali ile davacı F.. A.. adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine, hüküm, davalılar vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiştir.Dava, miras payının temliki sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamından; davalılar vekilinin cevap dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında; 02.02.1993 tarihli miras payının temlikine ilişkin sözleşmenin düzenlendiği tarihte, vefat eden E.. A..'ın 62 yaşında olduğu, iradesini sakatlayan hastalıklar geçirdiği ve temyiz kudretinin olmadığı yönünde açıklamalarının bulunduğu halde, Mahkemece, miras payının temlikine ilişkin sözleşmenin düzenlendiği tarih itibariyle E.. A..'ın hukuki (Medeni hakları kullanma) ehliyetinin olup olmadığı konusunda yeterli araştırma ve inceleme yapılmadığı belirlenmiştir.Hukuki ehliyetsizlik kamu düzeni ile ilgili olup, yargılamanın her aşamasında re'sen gözetilmesi gerekir. Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin, kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanunu'nun "fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fıileriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir" biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış, 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit ) olmayı kabul ederek "ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır." hükmünü getirtmiştir. "Ayırtım gücü" eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek aynı Kanunun 13. maddesinde "yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk ya da bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayrıt etme gücüne sahiptir." denilmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu kanun ile öteki kanunların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, Türk Medeni Kanunu'nun 15. maddesinde ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz (Yargıtay İçtihadi Birleştirme Kurulu Kararı 11.06.1941 tarih 4/21).Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve kanun maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında, bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri tüm delillerin toplanılması, tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafılerinin eksiksiz olarak bulundukları yerlerden getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar HUMK'nun 286. maddesinde (HMK 282.m) belirtildiği gibi bilirkişinin "rey ve mütalaası" hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerekmektedir. Ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması, kişiye, eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu'ndan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Türk Medeni Kanunu'nun 409/2. maddesi, akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür. Mahkemece, E.. A..'ın miras payının devri sözleşmesinin düzenlendiği 02.02.1993 tarihinde ayırt etme gücüne sahip olup olmadığının belirlenmesi bakımından bu tarihten önceki ya da sonraki zamanlara ilişkin olarak varsa ilaç reçeteleri, hasta müşahade kayıtları, yatarak herhangi bir hastanede tedavigörmüş ise tedavi evrakları bulunabiliyorsa röntgen, ultrason ya da MR belgeleri ile tüm doktor raporlarının davalı taraftan temin ettirilerek tedavi gördüğü yerler sorulup oralardan resmi yazılarla istenerek dosya arasına konulduktan ve kişinin sağlığı konusunda bilgi ve görgüsü olan tanıklar ile en son muayene eden doktorların beyanları da alındıktan sonra dosya içindeki tüm deliller değerlendirilmek üzere dosya bir bütün halinde Adli Tıp Kurumu Başkanlığı ilgili ihtisas dairesine gönderilerek adı geçen kişinin Kadıköy 11. Noterliği'nin 02.02.1993 tarih ve 002938 yevmiye numaralı Düzenleme Şeklinde Miras Temlik Mukavelesinin düzenlendiği tarih itibariyle hukuki ehliyete haiz olup olmadığı konusunda rapor alınması ve taraf delilleri ile birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken bu hususta yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan yazılı şekilde eksik inceleme ile karar verilmesi doğru olmamıştır.Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar vekilinin temyiz itirazları yerinde görüldüğünden kabulü ile usul ve kanuna aykırı bulunan Yerel Mahkeme kararının medeni hakları kullanma ehliyetinin araştırılmaması sebebiyle 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollaması ile 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma sebebine göre esasa ilişkin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/1 maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunabileceğine ve 1.435,00 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davalılara iadesine, 13.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.