Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 206 - Karar Yıl 2010 / Esas No : 153 - Esas Yıl 2010





İtirazname : 2010/18137Yargıtay Dairesi : 1. Ceza DairesiMahkemesi : KARAMAN Ağır CezaGünü : 30.07.2009Sayısı : 161-187Sanık hakkında öldürmeye teşebbüs suçundan açılan kamu davasında, değişen suç niteliği itibariyle sanığın 5237 sayılı TCY’nın 106/1-1. cümle ve 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hakkında 53. maddenin uygulanmasına ilişkin, Karaman Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.04.2007 gün ve 34-66 sayılı hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 12.05.2009 gün ve 154-2727 sayı ile;“Hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanun'un 562. maddesi uyarınca değiştirilen 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklan¬masının geri bırakılmasında; ceza miktarının üst sınırının 2 yıla çıkartılması, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suçlarla ilgili sınırlandırmanın da kaldırılması nedeniyle yerel mahkemece yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması” gerekçesiyle bozulmuştur.Bozma ilamına uyan Karaman Ağır Ceza Mahkemesince 30.07.2009 gün ve 161-187 sayı ile;Yine sanığın aynı şekilde cezalandırılmasına ve hakkında 5237 sayılı TCY’nın 50 ve 51. maddeleri ile ilerde suç işlemekten çekineceğine dair mahkeme heyetine olumlu kanaat gelmediğinden hakkındaki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.Sanık müdafii tarafından temyiz edilen bu hüküm ise, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 20.04.2010 gün ve 1184-2673 sayı ile;“1-Dosya kapsamına göre; sanığın, kardeşi mağdurun yaşam tarzı ile ilgili duyduğu dedikodular üzerine, telefonla arayarak öldüreceğini söylediği, bıçakla mağdurun evinin önüne geldiği sırada, mağdurun önceden durumu haber verdiği polisler tarafından yakalandığı, sanığın savunmalarında, mağduru öldürmek için evine gittiğini açıkça beyan ettiği anlaşılmakla; sanığın, işlemeyi düşündüğü suçun icra hareketlerini elinde olmayan sebeplerle tamamlayamaması ve öldürme kastının söze ve eyleme bağlı olarak ortaya çıkması karşısında, öldürmeye teşebbüs suçu yerine, tehdit suçundan yazılı şekilde hüküm kurulması,2- Takdiri indirim maddesinin ‘TCK’nun 62/1. maddesi’ yerine, ‘TCK’nun 61/2. maddesi’ olarak yazılması” isabetsizliğinden ceza miktarı itibariyle 1412 sayılı Yasanın 326/son maddesi hükmü nazara alınarak bozulmuştur.Yargıtay C.Başsavcılığınca 30.06.2009 gün ve 18137 sayı ile;“Sanık, kız kardeşi mağdur F..’nın iffetsiz bir yaşam tarzını benimsemesiyle ilgili duyduğu söylentiler sonucu, onu telefonla arayarak, öldüreceğini söylemiş, bıçakla mağdurun evinin önüne geldiği sırada, mağdurun önceden durumu haber verdiği polisler tarafından yakalanmış, savunmasında kardeşi F..yı öldürmek için evine gittiğini, ‘… ancak evine gittiğimde kendisiyle karşılaştığımda nasıl davranacağımı şimdi bilemiyorum’ şeklinde düşünce dile getirmiştir.Sanığın iç dünyasını ilgilendiren kastın niteliğinin belirlenebilmesi için, dış dünyaya yansıyan davranışlarından hareketle sonuç çıkarmak zorunluluğundan hareketle, olay öncesi, sırası ve sonrasında; sanığın mağdura yönelik söz ve davranışlarının tümü birlikte değerlendirilerek sanıkta saklı kalan kasıt ortaya çıkarılmalıdır.Bu açıklamalar ışığında, bir an için sanığın hazırlık hareketlerini icraya koyup ve mağdurla doğrudan doğruya karşı karşıya gelip, ona suç aletini yönelttiğinde, darbe sayısı ve şiddeti, hedef alınan nahiyelerin yaşamsal bakımdan önemi ve eylemini sonlandırış biçimi gözetilerek suça vasıf verilmelidir. Sanığın savunmasında açıkça değindiği ‘karşılaştığımda nasıl davranacağımı bilemiyorum’ tarzındaki düşüncesinin, aleyhe yorumlanarak, öldürme kastının söze ve eyleme bağlı olarak ortaya çıkması şeklinde nitelendirilemez. Ceza hukuku¬nun temel ilkelerinden olan ‘aşılamayan kuşkunun sanık lehine yorumlanması’ gerektiği dikkate alındığında, sanığın öldürme kastıyla hareket ettiğinin şüpheli kaldığı sonucuna ulaşılmıştır.Bu durumda; sanığın öldürmeye kalkışma eylemi öncesinde o ana kadar ortaya çıkan eylemi, TCK’nun 106/1-1. cümlesi kapsamında kalan tehdit suçunu oluşturmaktadır” gerekçesi ile itiraz yasa yoluna başvurularak, Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 20.04.2010 gün ve 1184-2673 sayılı bozma ilamının kaldırılmasına karar verilmesi talep olunmuştur.Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.TÜRK MİLLETİ ADINACEZA GENEL KURULU KARARIÖzel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, sanığın eyleminin öldürmeye teşebbüs mü, yoksa tehdit suçunu mu oluşturduğuna ilişkindir.10.05.2006 günü saat 17.30 sıralarında, 2127544 nolu telefondan polis merkezini arayan F. F..’ın, kardeşi M.F..’ın kendisini öldürmeye geleceğini bildirmesi üzerine olay yerine giderek beklemeye başlayan kolluk görevlilerince, saat 18.00 sıralarında mobileti ile olay yerine gelen 1,54 promil alkollü sanık, mağdurenin evinin önünde sap kısmı 14 cm, metal kısmı 14,5 cm olan ekmek bıçağı ile yakalanmıştır.Sanık M. F..Kolluktaki savunmasında; F. F..’ın evine duyduğu dedikodulardan dolayı öldürmek amacı ile gittiğini, orada polislerin olduğunu görünce düşündüklerini gerçekleştire¬mediğini, daha önce telefonla annesini aradığında mağdur ile görüşüp, öldüreceğini söylediğini, onun da “gel bekliyorum” demesi üzerine gittiğini,C.Savcılığında saptanan beyanında; şikâyetçinin boşandıktan sonra başka biriyle gayri resmi yaşadığını duyduğunu, kızgınlıkla arayıp bağırıp, çağırıp, öldüreceğini söylediğini, eline bıçak alıp, öldürmek amacıyla şikâyetçinin evine doğru yola çıktığını, evinin önünde polislere yakalanması nedeniyle amacını gerçekleştiremediğini, şikayetçiyi öldürmeye karar verdiğini, bıçaklayıp öldüreceğini, şu an öldürme gibi bir niyetinin olmadığını,Duruşmada saptanan savunmasında ise; benzer anlatımda bulunarak, amacının öldürmek olduğunu, ancak evine gidip, kendisiyle karşılaştığında nasıl davranacağını şimdi bilemediğini,Söylemiştir.Mağdur F. F..kollukta alınan beyanında; “bugün 17.30 sıralarında evde idim, annem beni telefonla aradı, evi terket, kardeşini doldurmuşlar, seni öldürmeye geliyor dedi, arkasından kardeşim M..telefonu aldı, bağırıp, çağırıp, 7-8 kez seni öldüreceğim dedi, telefonu kapattı, bunun üzerine önce 155’i sonra, Yunus Emre Polis Merkezini arayarak durumu bildirdim, tahminen beş dakika sonra ekip geldi, 10-15 dakika sonra da kardeşim geldi, ekip kendisini dışarıda aldı, sonra benimle birlikte polis merkezine getirdiler, beni ölümle tehdit eden sanıktan şikâyetçiyim” demiş,Duruşmada ise; “olay günü kardeşim M.F.. beni telefonla aradı, beni öldüreceğini söyledi, ben de polise haber verdim. Polisler de kendisini yolda yakaladılar” şeklinde beyanda bulunmuştur.5237 sayılı TCY’nın 35/1. maddesinde teşebbüs; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” şeklinde tanımlanmış,Madde gerekçesinde ise; 765 sayılı TCY’ndaki eksik-tam teşebbüs ayrımına son verildiği, bunun uygulamada birçok duraksamaya yol açtığı ve bu ayrımın objektif bir ölçütünün bulunamadığı belirtildikten sonra, getirilen diğer bir yeniliğin ise icra hareketlerinin başlangıcına ilişkin olduğu, “failin kastının şüpheye yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkmasıyla icranın başlayacağı yolundaki sübjektif ölçütün kabul edilmesi halinde, kişinin düşüncesi ve yaşam tarzı dolayısıyla cezalandırılmasına varabilecek bir uygulamaya yol açılabileceği, çünkü hazırlık hareketleri aşamasında da kastın varlığının şüpheye yer vermeyecek biçimde tespit edilebilmesinin mümkün olduğu, suçun icrasıyla ilgisiz davra¬nışların dahi, suç kastını ortaya koyduğu gerekçesiyle cezalandırılabileceği, bu nedenlerle, tasarıdaki "kastı şüpheye yer bırakmayacak" ölçütünün madde metninden çıkartılarak "doğrudan doğruya icraya başlama" ölçütünün kabul edildiği, böylece işlenmek istenen suç tipiyle belirli bir yakınlık ve bağlantı içindeki hareketlerin yapılması durumunda suçun icrasına başlanılmış sayılacağı,Ayrıca kullanılan aracın suçun yasal tanımında öngörülen fiili meydana getirmeye elverişli olması gerektiği ancak elverişliliğin sadece kullanılan araç bakımından değil, suçun konusu da dâhil olmak üzere bütün fiil yönünden bulunması gerektiği, bu nedenle maddeye, suça teşebbüsün bu unsurunu tam anlamıyla ifade eden "uygun hareketler" kavramının dahil edildiği, belirtilmiştir.Öğretide de; 5237 sayılı TCY’nın 35. maddesinde teşebbüs açısından, doğrudan doğruya icraya başlama ölçütünün kabul edilmesiyle objektif teorinin benimsendiği, suçun yasal tanımında, unsur veya nitelikli hal olarak belirtilmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi halinde icra hareketlerinin başladığının kabul edilmesi gerektiği, örneğin öldürmek için silahını hasmına doğrultarak nişan alınmasının icra hareketleri sayılması gerektiği, öldürmek için silah veya zehir satın alınmasının ise, belirleyici bir niteliğe sahip olmaması nedeniyle hazırlık hareketi sayılacağı belirtilmiştir.(Doç. Dr. M. Koca-Doç.Dr.İ. Üzülmez; Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler, 2. Baskı, sh. 378 vd.)Bir kimsenin suça kalkışmaktan dolayı cezalandırılabilmesi için, yapılan hareketlerin objektif olarak suçun yasal tanımında öngörülen sonucu meydana getirmeye elverişli olmasıyla birlikte, aracın fail tarafından bu sonucu gerçekleştirmeye uygun biçimde kullanılması, ancak failin elinde olmayan nedenlerle, icra hareketlerinin tamamlanamaması veya tamamlanmasına karşın sonucun gerçekleşmemesi gerekir.Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, sanık öldürmeye elverişli olduğu yönünde kuşku bulunmayan bıçakla ve öldürmek amacıyla mağdurun evine yönelmiş ise de, daha önceden evin önünde güvenlik önlemi alan kolluk güçlerince yakalanmış olup, yasanın benimsediği objektif teori esas alındığında, bu hareketler öldürme suçu yönünden ancak hazırlık hareketleri niteliğindedir. O ana kadarki hareketlerin, doğrudan doğruya icraya başlama ölçütü çerçevesinde icra hareketleri kapsamında kabulü olanaksızdır. Özel Dairece benimsenen sübjektif teori kabul edilerek, eylemin öldürmeye teşebbüs olarak nitelen¬dirilmesi, 5237 sayılı TCY’nın 35. maddesine açık aykırılık oluşturacağı gibi suçta ve cezada yasallık ilkesi ile de bağdaşmayacaktır.Bu itibarla sanığın yakalandığı ana kadar ki fiillerini 5237 sayılı TCY’nın 106/1-1. cümlesi kapsamında kabul eden yerel mahkeme hükmü isabetli olup, Yargıtay C.Başsavcılığının bu yöne ilişkin itirazının kabulüne karar verilmelidir.Diğer yönden, yerel mahkemece sanığın, 5237 sayılı TCY’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının a, b, d ve e bentlerindeki haklardan ceza süresince (c) bendindeki haklardan ise şartla tahliye tarihine kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi 3. kişiler açısından da, 1. fıkranın (c) bendindeki hak yoksunluğunun uygulanmaması sonucunu doğuracağından hukuka aykırı olup, takdiri indirime ilişkin uygulama maddesinin de 62/1 yerine 61/2 olarak gösterilmesi isabetsizdir. Ancak bu iki hukuka aykırılığın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, yerel mahkeme hükmünün bu iki hukuka aykırılık yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Kurul Üyesi, Özel Daire ilamında belirtilen nedenlerle itirazın reddi yönünde oy kullanmışlardır.SONUÇ:Açıklanan nedenlerle;1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 20.04.2010 gün ve 1184-2673 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,3- Karaman Ağır Ceza Mahkemesinin 30.07.2009 gün ve 161-187 sayılı kararının takdiri indirime ilişkin maddenin 62/1 yerine 61/2 olarak gösterilmesi ve 53. maddenin yanılgılı uygulanması isabetsizliğinden BOZULMASINA, ancak bu hususta 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca 1412 sayılı Yasanın halen yürürlükte bulunan 322. maddesi gereğince karar verilmesi olanaklı bulun¬duğundan, yerel mahkeme hükmünün, takdiri indirime ilişkin maddenin 61/2 yerine 62/1 olarak, 53. maddenin ise sanığın, 53. maddenin 1. fıkrasının a, b, c, d ve e bentlerindeki haklardan mahkûm olduğu hapis cezası süresince kendi altsoyu üzerinde ise (c) bendindeki haklardan şartla tahliye tarihine kadar yoksun bırakılmasına, şeklinde düzeltilmesi suretiyle DÜZELTİLEREK ONANMASINA,4- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 19.10.2010 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.