M.. S.. ve A.. S.. ile M.. S.. aralarındaki muhdesatın tespiti davasının kısmen kabulüne ve kısmen reddine dair Bolu 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 18.07.2013 gün ve 99/259 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacılar vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A RDavacı vekili; taraflar arasında Bolu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/93 Esas sayılı dosyasında görülen vasiyetnamenin iptali ve tenkis davasına konu 200 parsel üzerindeki binanın davacılar tarafından inşa edildiğini açıklayarak dava konusu taşınmaz üzerindeki binanın davacılar tarafından yapıldığına karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili; dava konusu taşınmazın muris A.. S..'a ait olduğunu, taşınmaz üzerindeki yapının da muris tarafından yapıldığını açıklayarak davanın reddini savunmuştur.Mahkemece; davanın kısmen kabul kısmen reddi ile, 200 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki betonarme sistemle inşa edilmiş bodrum kat, zemin kat, 1. kat ve çatı arası katı olan toplam 3 katlı binanın 1/3'ünün davacı A.. S.., 1/3'ünün davacı M.. S.. ve 1/3'ünün davacıların babası A.. S.. tarafından yapıldığının ve 3 katlı binanın aidiyetinin eşit hisseler ile davacılar ve babaları Ahmet Sarıtaş'a ait olduğunun tespitine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.Hüküm, davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, muhdesatın aidiyetinin tespitine ilişkindir. Aidiyet tespiti davaları kendine özgü davalardan olup dava sonucunda istihsal edilecek ilamın icra ve infaz kabiliyeti bulunmamaktadır. Bunun doğal sonucu olarak bu davaların uygulama alanı sınırlıdır. Bilindiği üzere ve kural olarak; tespit davalarında tespit davası açanın hukuki yararının varlığı gerekir. 6100 sayılı HMK'nun 106. maddesinin 2. fıkrasında “tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.” denilmektedir. Bu nedenle taşınmaz üzerinde bulunan muhdesat yönünden derdest ortaklığın giderilmesi davası ya da kamulaştırma işlemi bulunmadığı takdirde bu dava görülemez. Kural olarak, öğretide ve yerleşik Yargıtay uygulamasında eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde, tespit davası açılmasında hukuki bir yararın bulunmadığı kabul edilmiştir. Bu hukuksal olguların ışığı altında duraksamasız belirtmek gerekirse hukuki yarar dava koşuludur. Dava şartlarının mevcut olup olmadığı ise, mahkemece her aşamada kendiliğinden araştırılabileceği gibi tarafların da her zaman ileri sürmesi mümkündür.Dosyadaki bilgi ve belgelere göre; dava konusu taşınmaz hakkında yapılan bir kamulaştırma işlemi veya açılmış bir ortaklığın giderilmesi davası bulunmadığı, tespit davası açılabilmesine imkan tanıyan HUMK'nun 567 ve Kamulaştırma Kanunu'nun 19.maddesi hükmünün somut olayda uygulanmasına imkan olmadığı gözetildiğinde, davacıların tespit davası açmakta hukuki yararlarının olmadığı kuşkusuzdur. Kaldı ki taraflar arasında görülen vasiyetnamenin iptali ve tenkis davasında davacıların bu şekildeki isteğinin çözüme kavuşturulması mümkündür. Bu durumda Mahkemece, hukuki yarar bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmesi gerekirken, işin esası incelenerek yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsizdir.Davacı vekilinin temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulüyle Yerel Mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK'nun Geçici 3. maddesi yollaması ile halen yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK'nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca HUMK'nun 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'nun 440/I maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 24,30 TL peşin harcın istek halinde temyiz eden davacılara iadesine, 07.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.