Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 2013 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 4182 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin davalıların murisinden 1994 yılında harici satış sözleşmesiyle 1598 parsel sayılı taşınmazdan 200 m2 kısım satın aldığını, murisin ölümünden sonra tapunun verilmediğini, davalılar aleyhine satış bedelinin tahsili için icra takibi başlatıldığını, takip neticesinde davalıların, amcaları Bektaş'a taşınmazın devri için vekaletname verdiklerini, aradan geçen süre içerisinde taşınmazın yine devredilmediğini, müvekkilinin taşınmazda 1994 yılından itibaren kesintisiz zilyet olduğunu ve vergilerini ödediğini belirterek fazlaya ilişkin hakların saklı kalması kaydıyla sebepsiz zenginleşmeye ilişkin 11.990,00 TL ve şimdilik 10.000,00 TL denkleştirici adalet ilkesi gereğince alacağın dava tarihinden yasal faiziyle birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalılar vekili cevap dilekçesinde; 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini, müvekkillerinin 2004 yılında ...'a verdikleri vekaletnamenin kendi nam ve hesaplarına satılması için verildiğini, davacının zilyetlik iddiasının doğru olmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.Mahkemece; davacının taşınmazda zilyetliğinin bulunmadığı, daha önce davacı tarafından başlatılan icra takibinde haczin 21/12/2004 tarihinde kaldırıldığı, icra takip tarihi itibariyle 10 yıllık zamanaşımı süresinin geçtiği gerekçesiyle zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm süresi içerisinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava konusu uyuşmazlık; tapulu taşınmaza ilişkin adi yazılı taşınmaz satış sözleşmesinden kaynaklı alacağın, sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre, iadesi talebine ilişkindir.Sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir.Borçlar Kanunu'nun konuya ilişkin 61 ve ardından gelen maddelerindeki (TBK'nın 77 ve ardından gelen maddelerindeki) düzenlemelere göre, sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir.Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı, geri verme borcu altındadır.Tapulu taşınmazın satışına ilişkin sözleşme, resmi biçimde yapılmadığından, hukuken geçersizdir (TMK'nun md.706, BK.md.213, Tapu Kanunu md.26 ve Noterlik Kanunu md.60). O nedenle, geçerli sözleşmelerde olduğu gibi taraflarına hak ve borç doğurmaz. Bu durumda taraflar, verdiklerini haksız iktisap kuralları gereğince geri isteyebilirler. Ancak, taraflar arasında harici de olsa bir sözleşme olduğundan dava BK.nun 125.maddesine (6098 sayılı BK.'nun 146.maddesine) göre 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Ayrıca, zamanaşımı borcun muaccel olması ya da ifanın imkansız hale geldiği tarihte başlar. Zilyetlik devam ettiği sürece ise zamanaşımı işlemeye başlamaz.Somut olayda; davacı ile davalıların murisi arasında dava konusu taşınmazın 200 m2 lik kısmının satışı hususunda 15/12/1995 tarihinde harici satış sözleşmesi yapıldığı, 08/08/2001 tarihinde sözleşme dayanak yapılarak davacı tarafından icra takibi başlatıldığı, icra takibi sırasında haciz işlemleri yapıldığı, 21/12/2004 tarihinde ise alacaklı vekilinin dilekçesiyle hacizlerin kaldırılmasının istendiği, bu dilekçeden sonra icra dosyasında işlem yapılmadığı, haczin kaldırılmasından bir gün sonra 22/12/2004 tarihinde ise davalılar tarafından davaya konu sözleşmeyle uyumlu şekilde taşınmazın 200 m2 lik kısmının satışı için davacının ve davalıların murisinin kardeşi ...'a vekalet verildiği anlaşılmaktadır.Bu bilgiler ışığında; davalılar tarafından 22/12/2004 tarihinde verilen vekaletname nedeniyle borcun ikrar edildiği ve yenilendiği belirlenmekle dava konusu ihtilafta uygulanacak zamanaşımı süresinin 10 yıl olduğu gözetilerek taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunması neticesinde ikrar tarihinden itibaren dava tarihine kadar geçen sürede zamanaşımı süresinin dolmadığı açıktır.Kaldı ki; davacı tarafından dava konusu taşınmaza ilişkin vergi ödemelerini gösterir makbuzlar ibraz edildiğine göre davacının taşınmaza zilyet olduğunun kabulü gerekir.Hal böyle olunca mahkemece; davacının alacak talebinin, taraflar arasındaki sözleşme ilişkisine dayandığı, alacağın TBK'nın 146. (BK'nın 125) maddesi uyarınca on yıllık zamanaşımına tabi bulunduğu, takip tarihi itibariyle zamanaşımı süresinin dolmadığı gözönünde bulundurularak; davalının zamanaşımı def'i reddedilip, işin esasına girilmesi, ardından tüm taraf delilleri toplanarak hasıl olacak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yanılgıya düşülerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüş, bu husus bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 17.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.