Katılan
sanık L. A.'nın kasten yaralama suçundan 5237 sayılı TCK'nun 86/1,
86/3-e, 87/1-d-son ve 62. maddeleri uyarınca 5 yıl hapis cezası ile
cezalandırılmasına, katılan sanık H. D.'nın ise konut dokunulmazlığının
ihlali ve cinsel saldırı suçlarından beraatine ilişkin, Elbistan Ağır
Ceza Mahkemesince verilen 06.11.2009 gün ve 29-178 sayılı hükmün katılan
sanık L. müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi
üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 03.07.2012 gün ve
2900-5438 sayı ile;
“...
Oluşa ve dosya içeriğine göre; olay gecesi katılan sanık L.'nın
ağabeyine ait evde bulunduğu sırada, komşuları olan sanık H.'in kapıyı
çaldığı, L.'nın 'kim o' diye sorup kapıyı araladığı, H.'in kapı
aralığından L.'yı kolundan yakalayıp kapıya yüklenerek içeri girdiği,
kiler olarak kullanılan yere götürüp kendisine karşı cinsel saldırıda
bulunduğu, L.'nın karşı koymaya çalıştığı, daha önceden buğday çuvalının
yanına saklamış olduğu tabancayı alarak H.'den gitmesini istediği,
ancak H.'in tabancayı katılan sanıktan almak amacıyla hamle yaptığı
sırada tabancanın 1 el ateş alması sonucu H.'in bitişik atış
mesafesinden boyun kısmından yaralandığı, olay yerinden ayrılarak yolda
karşılaştığı akrabası Serdal Candemir'e ait araç ile Afşin Devlet
Hastanesine gittiği ve sevk edildiği Kahramanmaraş Devlet Hastanesinde
polis memuru tarafından düzenlenen 08.09.2005 tarihli tutanakta
belirtildiği üzere kendisine evinin bahçesinde gezdiği sırada 2 el ateş
edildiğini ve ateş edeni görmediğini bildirerek olayı saklamaya
çalıştığı, ancak kolluk tarafından yapılan araştırmada olayın ortaya
çıktığı, L.'nın olaydan sonra alınan raporunda sol kol ön yüz ve her iki
meme bölgesinde tırnak izlerinin, karın duvarı ve dizde abrazyon
olduğunun tespit edildiği olayda; sanık H.'in cinsel saldırı ve
geceleyin konut dokunulmazlığının ihlali suçlarından cezalandırılması,
sanık L. hakkında meşru müdafaa hükümleri gereği beraatine karar
verilmesi gerekirken H. hakkında cinsel saldırı ve konut
dokunulmazlığının ihlali suçlarından beraat, L. hakkında ise kasten
yaralama suçundan mahkumiyet karar verilmesi...”,
İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 07.05.2013 gün ve 38-88 sayı ile;
“...
Sanıklar arasında duygusal bir arkadaşlığın bulunduğu, aralarındaki
evlilik dışı ilişkileri sonucunda ve bu ilişkinin katılan sanık L.
A.'nın yakınları tarafından duyulması üzerine sanık L. A.'nın olay günü
diğer katılan sanıktan kendisini kaçırmasını istediği, bu hususların
sanıkların tevil yollu ikrarları ile de sabit olduğu, katılan sanık L.
A.'nın kendi kocasını sevmediği, kendisini kaçırmasını istediği,
ilişkilerinin toplum önünde bilindiği, bu nedenle kaçırmasını istemesine
rağmen katılan sanık H. D. tarafından kendisini kaçıramayacağını
söylemesi üzerine o an oluşan duygusal tepki sonucunda katılan sanık
L.'nın kuru sıkıdan çevrilme olayda kullanmış olduğu silah ile H. D.'ya
1-2 metre mesafeden karşılıklı tartışma ve duygusal ortam nedeniyle
itiştikleri, bu itişme sonucunda Adli Tıp Kurumu raporunda belirtildiği
şekilde H. D.'nın boynu ve sol omuz arasında kurşun giriş deliği ve
kurşun giriş deliği çevresinde hemotom ve solunum güçlüğü ve 3 adet
kırık olacak şekilde bir el ateş ederek yaraladığı, mevcut yaralanmanın
kişinin yaşamını tehlikeye sokan bir durum olduğu, kişi üzerindeki
etkisinin basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek nitelikte olmadığının
rapor içeriğinde belirtildiği,...
Katılan
sanık L.'nın beyanının olay ve oluşa uygun düşmediği, her ne kadar
katılanın doktor raporu içeriğinde vücudunda göğüs duvarı, karın duvarı
ve meme cildinde yer yer ekimotik alanlar abrazyon ve göğüs üzerinde
tırnak izleri, sıyrıklar saptanmış ise de, mevcut yaralanmaların sanıkla
katılan arasında önceki duygusal ilişkilerinden doğan tartışma
sırasında karşılıklı itişmenin yaşandığı esnada meydana gelmiş
olabileceği, mevcut eylemlerin belirtilen nedenlerle sanık H. D.'nın
kendisine yönelik cinsel saldırı eylemi sonucunda gerçekleştirdiğine
ilişkin tüm dosya kapsamından sabit olan ve bağımsız tanık ve olgularla
doğrulanan bir eylemi sabit olmadığı ve sanığın konuta katılan L. A.'nın
rızası dışında girdiği ve çıkmasını istemesine rağmen rıza dışı
çıkmadığı yönünde konut dokunulmazlığını ihlal suçunun sübutu açısından
da sabit olan bir eylemi dosya kapsamında mevcut olmadığı...",
Gerekçesiyle
direnerek, ilk hükümdeki gibi katılan sanık L.'nın kasten yaralama
suçundan cezalandırılmasına, katılan sanık H.'in ise konut
dokunulmazlığının ihlali ve cinsel saldırı suçlarından beraatına karar
vermiştir.
Bu
hükmün de katılan sanık L. müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından
temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.09.2014
gün ve 291985 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci
Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve
açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR
: Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca
çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; katılan sanık H.'in geceleyin konut
dokunulmazlığının ihlali ve cinsel saldırı suçlarını işleyip işlemediği
ile katılan sanık L. hakkında meşru müdafaa hükümlerinin uygulanma
şartlarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Ancak
katılan sanık H.'e atılı geceleyin konut dokunulmazlığının ihlali
suçunda dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği hususunun
Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle
değerlendirilmesi gerekmektedir.
Katılan sanık H.'e atılı geceleyin konut dokunulmazlığının ihlali suçunda dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği:
5237
sayılı TCK'nun 66. maddesinde, kanunlarda aksine bir hüküm bulunmadıkça
kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı
düzenlenmiş, maddenin birinci fıkrasının ( e ) bendinde de beş seneden
fazla olmamak üzere hapis ya da adli para cezalarını gerektiren suçlarda
bu sürenin sekiz sene olacağı hüküm altına alınmıştır. Aynı kanunun
67/4. maddesi uyarınca kesen bir nedenin bulunması halinde zamanaşımı,
kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve ilgili suça
ilişkin olarak kanunda belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar
uzayacaktır.
Ceza
Genel Kurulunun 26.06.2012 gün ve 978-250 ile 23.01.2007 gün ve 254-5
sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında açıkça vurgulandığı
gibi, yargılama yapılmasına engel olup, davayı düşüren hallerden biri
olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi durumunda,
yerel mahkeme ya da Yargıtay, re'sen zamanaşımı kuralını uygulayarak
kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Bu açıklamalar ışığında önsoruna ilişkin olarak somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık
H.'e yüklenen geceleyin konut dokunulmazlığının ihlali suçunun 5237
sayılı TCK'nun 116/4. maddesinde öngörülen yaptırımı bir yıldan üç yıla
kadar hapis cezası olup, anılan kanunun 66/1-e maddesi uyarınca bu suçun
asli dava zamanaşımı 8 yıl, 67/4. maddesi de göz önünde
bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı 12 yıldır.
Suç
niteliği yönünden aleyhe temyizin olmadığı ve daha ağır başka bir suçu
oluşturma ihtimalinin bulunmadığı suçla ilgili olarak, sanık hakkında
dava zamanaşımını kesen en son hukuki işlem asliye ceza mahkemesinde
sorgusunun yapıldığı 12.05.2006 tarihi olup bu tarihten sonra dava
zamanaşımını kesen veya durduran hiçbir sebebin gerçekleşmediği
gözetildiğinde, 5237 sayılı TCK'nun 66/1-e maddesindeki 8 yıllık asli
dava zamanaşımı süresi dosya henüz Ceza Genel Kuruluna gelmeden önce
12.05.2014 tarihinde dolmuş bulunmaktadır.
Bu
itibarla, asli dava zamanaşımı süresinin dolmuş olması nedeniyle yerel
mahkeme hükmünün geceleyin konut dokunulmazlığının ihlali suçu
bakımından, gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, ancak
1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen
yürürlükte bulunan 322. maddesiyle tanınan yetkiye istinaden ve 5237
sayılı TCK'nun 66/1-e ve 5271 sayılı CMK'nun 223/1. maddeleri uyarınca
katılan sanık H. hakkında geceleyin konut dokunulmazlığının ihlali
suçundan açılan kamu davasının gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle
düşmesine karar verilmelidir.
Katılan
sanık H.'in cinsel saldırı suçunu işleyip işlemediği ile katılan sanık
L. hakkında kasten yaralama suçunda meşru müdafaa hükümlerinin uygulanma
şartlarının bulunup bulunmadığına ilişkin uyuşmazlığa gelince:
İncelenen dosya kapsamından;
Katılan
sanıklar L. ve H.'in aynı köyde yaşadıkları, katılan sanık H. D.'nın
evli olduğu, L.'nın ise birlikte yaşadığı H. Y. ile aralarında resmi
nikahın olmadığı, L.'nın 1996, 1997 ve 1999 doğumlu üç kız çocuğunun
bulunduğu, katılan sanık H. ile aralarında önceye dayalı cinsel ilişki
boyutuna varmadığı anlaşılan duygusal arkadaşlığın bulunduğu, bu
ilişkinin çevrede duyulduğu ve konuşulmaya başlandığı, olay gecesinden
önce L.'nın Almanya'da işçi olarak çalışan ağabeyine ait olup annesinin
yaşadığı eve kalmak üzere gittiği, annesi şehir dışında olduğundan
L.'nın evde kulakları işitmeyen yaşlı teyzesi ve üç çocuğu ile birlikte
kaldığı, olay gecesi H.'in saat 23.00-23.30 sıralarında bu eve geldiği,
evin içindeki kiler bölümünde L.'nın tabanca ile bitişik atış
mesafesinden tek el ateş ederek H.'i göğüs ve boyun arası bölgeden
hayati tehlike geçirecek şekilde yaraladığı, yaralanan H.'in olay
yerinden ayrılarak kendi aracıyla hastaneye doğru yola çıktığı, yolda
karşılaştığı tanık Serdar'ın kullandığı aracı durdurduğu, yaralı
olduğunu söyleyerek kendisini hastaneye götürmesini istediği ancak olaya
ilişkin herhangi bir bilgi vermediği, tanık Serdar tarafından hastaneye
götürülen H.'e ilk müdahalenin yapıldığı, bu müdahale esnasında hastane
polisi tarafından sorulduğunda; olayı evinin bahçesinde gezdiği sırada
iki el ateş edildiği ve bunun sonucunda yaralandığı şeklinde anlattığı,
buna ilişkin tutanak tutulduğu, olayı 00.30 sıralarında haber alan
jandarmanın failin bulunması için köyde araştırmaya başladığı, H. ile
aralarında ilişki olduğu halk arasında konuşulan L.'nın karakola davet
edilerek olay sorulduğunda L.'nın olayı ayrıntısı ile anlattığı,
Olay
yeri inceleme tutanağına göre; L.'nın olay gecesi kaldığı annesinin
yaşadığı evin giriş kısmındaki salonun sol tarafında yer alan çekyatın
yanında bir adet 7.65 mm boş kovanın bulunduğu, salondan açılan yatak
odasında yatağın üzerinde ıslak vaziyette, namlu ucuna yakın kısımda ve
şarjör emniyet mandalı üzerinde kan lekeleri bulunan bir adet 7.65 mm
çaplı Gold Star marka tabancanın ele geçtiği, tabancaya takılı şarjörde
bir adet 7.65 mm çaplı merminin bulunduğu, giriş kapısının karşısındaki
kapıdan girilen kiler ve ambar olarak kullanılan bölümde giriş kapısının
sol duvarında, çuvalların üzerinde ve yerde kan izlerinin olduğu,
Ekspertiz
raporlarında; L.'nın sağ ve sol el avuç içi ile el üstü svapların
tamamında, H.'in sağ ve sol el avuç içi ile el üstü, yüz ve boynundan
alınan svaplarda atış artıkları tespit edildiği, ele geçen boş kovanın
L.'nın teslim ettiği tabancadan atıldığı ve atışın bitişik atış
mesafesinden yapıldığı bilgilerinin yer aldığı,
Adli
Tıp raporlarına göre; H.'in boyun ve sol omuz arasında kurşun giriş
deliği ile çevresinde hemotom olduğu, solunum güçlüğünün bulunduğu, 3
adet kırık olacak şekilde yaralandığı, mevcut yaralanmanın hayati
tehlikeye neden olacak nitelikte olduğu, L.'nın ise göğüs duvarı, karın
duvarı ile her iki meme cildinde ve dizde abrazyon, yer yer ekimotik
alanlar ile sağ kol yanda ve göğüs üzerinde tırnak izleri ile
sıyrıkların bulunduğu tespitlerine yer verildiği,
Katılan
sanıklar L. ile H. arasında karşılıklı mektuplaşmalar olduğu, bu
mektupların L. tarafından H.'e hitaben yazılmış bulunan bir kısmının
fotokopisinin sanık H. tarafından dosyaya ibraz edildiği, sanık H.
tarafından yazılan mektupların ise dosyada bulunmadığı, fotokopisi ibraz
edilen mektupların kendisi tarafından yazıldığını katılan sanık L.'nın
da kabul ettiği, ancak tehditle yazdırıldığını savunduğu, üzerlerinde
herhangi bir tarih bulunmaması nedeniyle hangi tarihlerde yazıldığı ve
sıralamaları anlaşılamayan söz konusu mektuplarda; "…Bu aşkı sen
başlattın, bana başta iki kilot ve bir içlik almakla, ama ben kabul
etmedim senin aldığın şeyleri…", "…Ne olacak bizim halimiz? Sen bana
çocuklar sınava girsin emekli olur kaçarız dedin yapmadın, yazın olurum
dedin olmadın, bu emekli meselesi şimdi değil bir yıldan beri var. Canım
sen emekli olursan ben de senin her dediğine inanacağım, beni
seviyorsan beni tercih edersin, parayı seviyorsan işi tercih edersin…",
"…Bana aç diyorsun, vallahi ben ölüyüm seni canımdam çok seviyorum
istiyorum ki kaçırınca beni severken öyle her yerimi görsün öyle daha
çok zevk alır diye, şimdi gösterirsem ne tadı kalır?", "…Seni önce
emekli edip perişan etmekti niyetim bana dolandığın için, canım şimdi
ise seni emekli edip seninle sevişmek sana benden istediğini vermek,
yemin ederim, helal olsun kalbimi çaldın, beni çalamadın ama…", "…İki
fikrim var kesin, biri abdest alıp asılmak, biri de bu durumu anlatıp
ayrılmak, sen bunun hangisini tercih ediyorsun? Ne olur beni anla sen
işindesin ben de deli gibi şaşkın, suskun, manyak oldum, asılacak bir
şey yapmadım ama kafam onu yapmakta, bana sen de yaz korkma seni zor
durumda koymam, açık açık yaz, yemin ederim niyetini yaz, istersen
mektubunu geri veririm, söz, asılırsam ve anlatırsam mektupları ve
kaseti veririm ama bu yazacağını söz vermem, tek çarem var o da senin
elinde, onu yaparsan bu durumdan kurtulurum, belki sen benimle yattı
desen gene inanmaz hem de yatmadım…", “…Canım bana yazmışsın ki sen beni
bir gün öpmedin sarılmadın evim düşman gözüküyor diyorsun, bunlar doğru
yapmadım, neden biliyor musun? Bunları yaparsam sen beni daha geç
kaçırırsın ve onun her yerini gördüm sevdim öptüm der beni hayal
etmezsin, benim niyetim seninle kaçınca her yerim senin olsun ve kaçınca
çılgınlar gibi sevişelim...", “…Seninle evlilik hayali kuruyordum bazen
ise asla olmaz diyordum. Ama seni seviyordum hala da seviyorum, seni
burada görünce çok huzurlu oluyorum. Bundan sonra kocamla mutlu olamam
isterse yıllar geçsin, gitmesi için gerekirse organımı bile satarım,
çünkü huzursuzluğumu biliyor görüyor" şeklindeki vb. ifadelerden katılan
sanıklar arasında duygusal bir yakınlaşmanın olduğu, ancak bu
yakınlaşmanın cinsel bir birliktelik boyutuna ulaşmadığı, katılan sanık
L.'nın ısrarlı olarak katılan sanık H.'in emekli olmasını ve birlikte
kaçmalarını talep ettiği, H.'in ise L.'dan bir takım cinsel davranışları
yapmasını beklediği ancak L.'nın bunu kabul etmeyerek cinsel
davranışların kaçmalarından sonra olabileceğini ifade ettiği,
aralarındaki duygusal ilişkiyi etraftaki insanların ve ailelerinin
konuştukları,
Anlaşılmaktadır.
Tanık
S. C.; H. D.'nın dayısı olduğunu, olay günü saat 23.00-23.30
sıralarında mesaiden çıkıp evine doğru aracıyla seyir halinde iken,
karşıdan hızla bir aracın geldiğini görünce sağa yanaşarak
yavaşladığını, karşıdan gelen aracın da durduğunu, aracın içerisinde
bulunan dayısının yaralı olduğunu söyleyerek hastaneye götürmesini
istediğini, neden yaralandığını sorduğunu ancak bir şey söylemediğini,
dayısı ile L. arasında duygusal bir ilişki olduğunu bilmediğini dile
getirmiş,
Katılan
sanık L. olaydan hemen sonra kollukta ve bununla uyumlu olacak şekilde
savcılıkta; katılan sanık H.'in komşusu olduğunu, bir yıl önce karısının
ismini verip onun gönderdiğini söyleyerek gazete içerisinde iç
çamaşırları verdiğini, kendisinin de çamaşırları geri götürüp evinin
önüne attığını, bu olaydan sonra telefon ederek rahatsız ettiğini,
kendisine aramamasını söylemesine rağmen aramaya devam ettiğini, dini
nikahlı olarak birlikte yaşadığı eşi sinirli birisi olduğundan olay
çıkmaması için bu olayı anlatmadığını, 2004 yılı kurban bayramından bir
hafta sonra evinin önünde "seninle evlenmek istiyorum, seni kaçırayım"
diyerek sözlü tacizde bulunduğunu, kendisinin de eve çıkarak ocaktaki
kızgın yağı alıp "sen benim namusumu nasıl ağzına alırsın" diyerek
kızgın yağı dökmesi üzerine evin önünden kaçtığını, ancak zaman zaman
telefonla rahatsız etmeye devam ettiğini, en son olay günü gece saat
23.30 sıralarında ağabeyinin evinde yaşlı halası ve üç küçük çocuğu ile
birlikte kalırken kapının çalması üzerine "kim o" diye sorduğunu, "çok
önemli bir hayat meselesi var" diye karşılık veren kişiye kim olduğunu
bilemeden "ne oldu hayırdır" diyerek kapıyı araladığını, o anda H.
olduğunu fark ettiğini, ancak ani bir hareketle kapının aralık kısımdan
sağ kolunu yakaladığını, tırnaklarını geçirdiğini, kolunu
kurtaramadığını, kapıya yüklenince gücü yetmediğinden içeri zorla
girdiğini, “hala hala” diye bağırdığını, halasının yaşlı ve kulaklarının
duymaması nedeni ile imdadına yetişemediğini, H.'in kolunu hiç
bırakmadan kendisini zorla kiler kısmına kapattığını, üstüne saldırmaya
devam ettiğini, mücadele sırasında altından kendisini kurtararak kilerde
buğday çuvalının yanındaki tabancaya can havli ile ulaştığını, H.'e
durmasını, defolup gitmesini söylediği halde yine üzerine saldırdığını,
elindeki tabancaya sarıldığını, korkutup kaçırmak istediğini, kilerin
kapısı kapalı olduğundan kaçacak yerinin de olmadığını, elini ve silahı
zorladığından dolayı silahın ateş aldığını, kasıtlı olarak yaralama ya
da öldürme bilinci ile ateş etmediğini, silahın zorlama esnasında ateş
aldığını, H.'in "yaralandım" diye bağırarak kaçıp gittiğini, kendisinin
de olayın şoku içinde ağladığını beyan etmiş,
Mahkemede
de benzer şekildeki anlatımla; H.'in zorla içeri girdiğini, kendisini
zorla kiler olarak kullanılan yere götürdüğünü, yere yatırarak üzerinde
bulunan penye tişörtü yırtmaya çalıştığını, ayağa kalkmasına rağmen
tekrar yere yatırdığını, her iki eliyle de göğüslerini sıktığını,
göğüslerinde bu nedenle yara ve çizikler oluştuğunu, Gaziantep'ten gelen
ve bohçacılık yapan bir bayandan aldığı ve daha önceden kilerde
çuvalların arasına gizlediği silahı alarak kendisini sanık H.'in
saldırısından korumak ve korkutmak amacıyla bir el havaya ateş etmek
isterken eline sarılınca silahın kaza sonucu patladığını, H.'in
yaralanarak evden kaçıp gittiğini, dosyadaki mektupları H.'in tehditleri
karşısında yazmak zorunda kaldığını söylemiş,
Katılan
sanık H.; L.'nın komşusu olduğunu, üç yıl kadar önce kendi isteği ve
ısrarı ile arkadaşlığa başladıklarını, kocasının ve çocuklarının
olmadığı zamanlarda kendisini evine kabul ettiğini, kendisi ile cinsel
ilişkiye girmediğini, ancak sevişme boyutunda arkadaşlığının
ilerlediğini, aralarında ilişki olduğuna dair söylenti çıktıktan sonra
L.'nın "beni kaçır, seninle kaçmak istiyorum, karın olmak istiyorum"
şeklinde devamlı sıkıştırdığını, olay günü telefonla arayarak mutlaka
annesinin evine gelmesini istediğini, gelemeyeceğini söylemesine rağmen
ısrar edince saat 22.00 sıralarında arabası ile L.'nın annesinin evine
gittiğini, kendisini evin içerisine aldığını, kilere girdiklerini,
L.'nın "bizimkiler artık biliyor sana ve bana kötülük yapacaklar bu
nedenle beni kaçırman gerekiyor, kaçırmazsan amcamın oğlu Sefer sana
kötülük yapacak" dediğini, kendisine kaçıramayacağını söylemesi üzerine
yerden aldığı tabancayı sol omzunun boyun kısmına dayayarak ateş
ettiğini, bunun üzerine elinden tuttuğunu, tekrar sağ elinin avucunun
içine ateş ettiğini, kaçarak kendisini dışarı atıp arabasıyla yola
çıktığını, yolda gelen arabalara işaret ettiğini, yeğeni Serdar'ın
kendisini hastaneye getirdiğini, ilk beyanlarında kolluk görevlilerine
kendisini L.'nın vurduğunu söylemediğini, o anda nefes darlığı olduğunu,
güçsüz ve yaralı olduğu için ifade vermek istemediğinden böyle bir
beyanda bulunduğunu, L.'nın iddialarının doğru olmadığını, kendisine
cinsel saldırıda bulunmadığını ifade etmiştir.
5237 sayılı TCK'nun “Cinsel saldırı” başlıklı 102. maddesi suç ve hüküm tarihlerinde;
“
( 1 ) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl
eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, iki yıldan yedi yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır.
(
2 ) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle
işlenmesi durumunda, yedi yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına
hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma ve
kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.
( 3 ) Suçun;
a ) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
b ) Kamu görevinin veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
c ) Üçüncü derece dahil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan bir kişiye karşı,
d ) Silâhla veya birden fazla kişi tarafından birlikte,
İşlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır.
(
4 ) Suçun işlenmesi sırasında mağdurun direncinin kırılmasını
sağlayacak ölçünün ötesinde cebir kullanılması durumunda kişi ayrıca
kasten yaralama suçundan dolayı cezalandırılır.
(
5 ) Suçun sonucunda mağdurun beden veya ruh sağlığının bozulması
hâlinde, on yıldan az olmamak üzere hapis cezasına hükmolunur.
(
6 ) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur” şeklinde iken yerel
mahkemenin direnme kararından sonra 28.06.2014 tarihli Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanununun 58. maddesiyle;
“
( 1 ) Cinsel davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlâl
eden kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, beş yıldan on yıla kadar hapis
cezası ile cezalandırılır. Cinsel davranışın sarkıntılık düzeyinde
kalması hâlinde iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.
(
2 ) Fiilin vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle
gerçekleştirilmesi durumunda, on iki yıldan az olmamak üzere hapis
cezasına hükmolunur. Bu fiilin eşe karşı işlenmesi hâlinde, soruşturma
ve kovuşturmanın yapılması mağdurun şikâyetine bağlıdır.
( 3 ) Suçun;
a ) Beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı,
b ) Kamu görevinin, vesayet veya hizmet ilişkisinin sağladığı nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle,
c
) Üçüncü derece dâhil kan veya kayın hısımlığı ilişkisi içinde bulunan
bir kişiye karşı ya da üvey baba, üvey ana, üvey kardeş, evlat edinen
veya evlatlık tarafından,
d ) Silahla veya birden fazla kişi tarafından birlikte,
e ) İnsanların toplu olarak bir arada yaşama zorunluluğunda bulunduğu ortamların sağladığı kolaylıktan faydalanmak suretiyle,
işlenmesi hâlinde, yukarıdaki fıkralara göre verilen cezalar yarı oranında artırılır.
(
4 ) Cinsel saldırı için başvurulan cebir ve şiddetin kasten yaralama
suçunun ağır neticelerine neden olması hâlinde, ayrıca kasten yaralama
suçuna ilişkin hükümler uygulanır.
(
5 ) Suç sonucu mağdurun bitkisel hayata girmesi veya ölümü hâlinde,
ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur” biçiminde
değiştirilmiştir.
Maddenin
ilk fıkrasında cinsel saldırı suçunun temel şekli düzenlenmiş, ikinci
fıkrasında ise vücuda organ veya sair bir cisim sokulması suretiyle
gerçekleştirilmesi, suçun temel şekline nazaran daha ağır cezayı
gerektiren nitelikli bir hal olarak yaptırıma bağlanmıştır.
Korunan
hukukî değerin, kişilerin cinsel özgürlüğü ve dokunulmazlığı olduğu
cinsel saldırı suçunda failin ve mağdurun, kadın ya da erkek, evli veya
bekâr olması mümkündür. Fail ile mağdurun farklı ya da aynı cinsiyetten
olması da önemli değildir. Ancak TCK'nun 102. maddesinde düzenlenen
cinsel saldırı suçunun mağdurunun 18 yaşını tamamlamış olması gerekir.
Aksi takdirde, yani mağdurun çocuk olması durumunda, TCK'nun 103.
maddesinde düzenlenen çocukların cinsel istismarı suçuna ilişkin
hükümlerin uygulanması söz konusu olabilecektir.
Mağdurun
rızası cinsel saldırı suçu bakımından hukuka uygunluk nedeni olduğundan
TCK'nun 26/2. maddesi uyarınca hukuken geçerli olan rıza cinsel saldırı
teşkil eden eylemleri hukuka uygun hale getirecektir.
TCK'nun
102/1. maddesinde düzenlenen suçun temel şeklinin takibi şikâyete bağlı
olup, nitelikli hallerinin re'sen takibi gerekmektedir. Ancak, cinsel
saldırı suçunun vücuda organ veya sair bir cisim sokmak suretiyle
işlenen nitelikli halinin eşe karşı işlenmesi durumunda, soruşturma ve
kovuşturma yapılması yine mağdurun şikâyetine bağlıdır.
Cinsel
saldırı suçunun temel şeklinin maddi unsurları arasında yer alan
hareket unsuru, vücudu üzerinde gerçekleştirilen, cinsel arzuları tatmin
amacına yönelik ve fakat cinsel ilişki boyutuna varmayan cinsel
davranışlarla bir kimsenin vücut dokunulmazlığının ihlal edilmesidir.
6545 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle suçun basit şeklinin “2 yıldan 7
yıla kadar hapis” olan yaptırımı “beş yıldan on yıla kadar hapis”
olarak değiştirilmiş, cinsel davranışın sarkıntılık düzeyinde kalması
hâlinde "iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası" verileceği hükme
bağlanmıştır.
Cinsel
saldırı suçunun oluşabilmesi için kastın yanında failin ayrıca cinsel
arzularını tatmin amacı ile de hareket etmesi gereklidir. Failin
objektif olarak bu amaçla hareket etmesi yeterli olup, suçun
oluşabilmesi için fiilen şehevi arzularının tatmin edilmiş olması
gerekmez. Cinsel saldırı suçunun vücuda organ veya sair bir cisim
sokulması suretiyle işlenen nitelikli halinde ise kast yeterli olup,
failin ayrıca cinsel arzularını tatmin maksadıyla hareket etmesi suçun
gerçekleşmesi için şart değildir.
Neticesi
harekete bitişik suçlardan olan cinsel saldırı suçu vücuda
dokunulmasıyla, nitelikli cinsel saldırı suçu mağdurun vücuduna organ
veya sair bir cisim sokulması ile tamamlanmaktadır. 6545 sayılı Kanunla
yapılan değişiklik sonrasında ise cinsel davranışın sarkıntılık
düzeyinde kalması hâlinde daha az cezaya hükmolunması öngörülmüştür.
Neticesi harekete bitişik suçlarda icra hareketlerinin bölünebildiği
durumlarda suça teşebbüs mümkün olduğundan, fail cinsel saldırı suçunu
işlemek kastıyla doğrudan doğruya icra hareketlerine başlamış, ancak
elinde olmayan engel nedenlerle tamamlayamamış ise suça teşebbüs
sözkonusu olacaktır. Ancak, cinsel arzuların tatmini amacı ile mağdurun
vücuduna kasten dokunulduğu takdirde cinsel saldırı suçunun basit şekli
tamamlanacak, 6545 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle cinsel davranışın
sarkıntılık düzeyinde kalıp kalmadığı da gözönüne alınacaktır.
Basit
cinsel istismar suçunun oluşabilmesi için eylemin cinsel ilişki
boyutuna ulaşmaması gerekir. Eylem, vücuda organ veya sair bir cisim
sokmaya yönelikse veya fiil de işlenmişse, basit cinsel saldırı değil,
ikinci fıkrada düzenlenen nitelikli cinsel saldırı suçu söz konusu
olacaktır. Bu ayırımın yapılabilmesi için failin kastının ve
davranışlarının hangi fiile yönelik olduğunun belirlenmesi gerekir.
Failin amacı ve davranışları vücuda organ veya sair bir cisim sokmak
olmaksızın cinsel duyguları tatmine yönelik ise basit cinsel saldırı,
maksadı ve davranışları vücuda organ veya sair bir cisim sokmaya yönelik
olmakla birlikte eylemin elinde bulunmayan nedenlerle
gerçekleştirilememesi halinde ise ikinci fıkrada düzenlenen nitelikli
cinsel saldırı suçuna teşebbüs söz konusu olacaktır.
5237
sayılı TCK'nun 35. maddesinin birinci fıkrasında; "Kişi, işlemeyi
kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya
başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten
dolayı sorumlu tutulur" şeklinde tanımlanan teşebbüsün varlığından
sözedilebilmesi için;
1- Kasıtlı bir suç işleme kararı olmalı,
2- Elverişli hareketlerle suçun doğrudan doğruya icrasına başlanmalı,
3- Failin elinde bulunmayan nedenlerle suç tamamlanamamalı ya da amaçlanan sonuç gerçekleşmemelidir.
Suça
teşebbüste fail, suçu tamamlamak amacıyla hareket etmesine karşın,
elinde olmayan nedenlerden dolayı fiilini gerçekleştirememekte, bu
durumda kişiye tamamlanmış suça oranla daha az ceza verilmektedir.
765
sayılı Kanunda icra hareketlerinin başlangıcı konusunda açık bir
ifadeye yer verilmezken, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda doğrudan
doğruya icraya başlama ölçütü kabul edilmiştir. Ancak soyut olan bu
kavramın nasıl anlaşılması gerektiği konusu açık olmayıp,
cezalandırılabilen davranışın ne zaman başladığını belirlemek her zaman
kolay değildir.
Genel
olarak suçun dış dünyada oluşmaya başladığı süreç, "hazırlık
hareketleri" ve "icra hareketleri" olmak üzere birbirinden farklı iki
aşamaya ayrılmaktadır. Suçu işlemek için kullanılacak âletlerin
üretilmesi ya da temin edilmesi, eylem yerinin araştırılması veya
gözetlenmesi, eylemle ilgili çeşitli bilgiler toplanması, suç
işlendikten sonra sorumlu tutulmayı önleyici tedbirler alınması, suçtan
elde edilecek eşyalar için güvenli bir yer ayarlanması gibi fiiller
hazırlık hareketleri olup, suç tipini oluşturan icra hareketlerinden
önce gerçekleştirilen ve cezalandırılmayan davranışlardır.
Teşebbüs
ise, suçun tamamlanmasından önce, fakat hazırlık hareketleri
aşamasından sonra gelen, başlanmış ancak bitirilememiş bir eylemli
aşamayı ifade eder. Bu kapsamda cezalandırılabilir davranışların, yani
suça teşebbüsün sınırlarının saptanması, diğer bir ifadeyle suç yolunda
ilerleyen sanıkla ilgili olarak hangi andan itibaren ceza hukukunun
devreye gireceği sorununun çözülmesi gerekmektedir.
Öğretide;
5237 sayılı TCK'nın 35. maddesinde teşebbüs açısından, "doğrudan
doğruya icraya başlama" ölçütünün kabul edilmesiyle "objektif teori"nin
benimsendiği, suçun kanuni tanımında unsur veya nitelikli hal olarak
belirtilmiş hareketlerin gerçekleştirilmesi halinde icra hareketlerinin
başladığının kabul edilmesi, örneğin öldürmek için silahını hasmına
doğrultarak nişan alınmasının icra hareketleri sayılması gerektiği,
ancak öldürmek için silah veya zehir satın alınmasının belirleyici bir
niteliğe sahip bulunmaması nedeniyle hazırlık hareketi sayılabileceği
belirtilmiştir. ( Mahmut Koca–İlhan Üzülmez; Türk Ceza Hukuku Genel
Hükümler, Seçkin Yayınevi, 6. Baskı, 2013, s. 393 )
Özetle;
bir kimsenin suça teşebbüsten dolayı cezalandırılabilmesi için, yapılan
hareketlerin objektif olarak suçun kanuni tanımında öngörülen sonucu
meydana getirmeye elverişli olmasıyla birlikte, aracın fail tarafından
bu sonucu gerçekleştirmeye uygun biçimde kullanılması, ancak failin
elinde olmayan nedenlerle icra hareketlerinin tamamlanamaması ya da
tamamlanmasına karşın, sonucun gerçekleşmemesi gerekir.
Uyuşmazlığın
çözümü açısından üzerinde durulması gereken bir diğer konu olan meşru
savunma ise, 5237 sayılı TCK'nun 25/1. maddesinde; “Gerek kendisine ve
gerek başkasına ait bir hakka yönelmiş, gerçekleşen, gerçekleşmesi veya
tekrarı muhakkak olan haksız bir saldırıyı o anda hal ve koşullara göre
saldırı ile orantılı biçimde defetmek zorunluluğu ile işlenen fiillerden
dolayı faile ceza verilmez” şeklinde düzenlenmiştir. 765 sayılı TCK,
sadece “nefs ve ırzı" savunmaya değecek nitelikte değerler olarak kabul
ederken, 5237 sayılı TCK, kişinin kendisinin veya başkasının meşru
savunma ile korunabilecek her türlü hakkını bu kapsama dahil etmiştir.
Gerek
öğretide, gerekse yerleşmiş yargısal kararlarda vurgulandığı üzere; 765
sayılı TCK'nun 49/2. ve 5237 sayılı TCK'nun 25/1. maddelerinde
düzenlenen ve hukuka uygunluk nedenlerinden birini oluşturan meşru
savunma, hukuka aykırılığı ortadan kaldırmakta ve bu nedenle de eylemi
suç olmaktan çıkarmaktadır.
Meşru
savunmanın oluştuğunun kabul edilebilmesi için saldırıya ve savunmaya
ilişkin şartların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir.
1- Saldırıya ilişkin şartlar:
a
) Bir saldırı bulunmalıdır. Saldırının var olmasını geniş olarak
anlamak, başlayacağı muhakkak olan ve başladığı takdirde savunmayı
imkânsız kılacak veya güç hale getirecek bir saldırıyı başlamış, keza
bitmiş olmasına rağmen tekrarından korkulan bir saldırıyı da henüz sona
ermemiş saymak zorunludur.
b ) Bu saldırı haksız olmalıdır.
c
) Saldırı meşru savunma ile korunabilecek bir hakka yönelik olmalıdır.
Bu hakkın, kişinin kendisine veya bir başkasına ait olması arasında fark
yoktur.
d ) Saldırı ile savunma eşzamanlı bulunmalıdır.
2- Savunmaya ilişkin şartlar:
a
) Savunma zorunlu olmalıdır. Zorunluluk ile kastedilen husus, failin
kendisine veya başkasına ait bir hakkı koruyabilmesi için savunmadan
başka imkânının bulunmamasıdır.
b ) Savunma saldırana karşı olmalıdır.
c ) Saldırı ile savunma arasında oran bulunmalıdır.
Savunmanın,
meşru savunma şartlarının bulunduğu sırada başladığı, ancak orantılılık
ilkesinin ihlal edilmesi nedeniyle meşru savunmanın gerçekleştiğinin
kabul edilmediği durumlarda, “sınırın aşılması” söz konusu
olabilmektedir.
Sınırın
aşılmasını 765 sayılı TCK'na göre oldukça farklı şekilde düzenleyen
5237 sayılı TCK'nun 27. maddesinde; “ ( 1 )Ceza sorumluluğunu kaldıran
nedenlerde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde, fiil taksirle
işlendiğinde de cezalandırılıyorsa, taksirli suç için kanunda yer alan
cezanın altıda birinden üçte birine kadarı indirilerek hükmolunur.
(
2 ) Meşru savunmada sınırın aşılması mazur görülebilecek bir heyecan,
korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez” denilmektedir.
Kanun maddesi ve gerekçedeki anlatımın aksine öğretide kabul edilen
görüşe göre, “Ceza sorumluluğunu kaldıran nedenlerde sınırın kast
olmaksızın aşılması” ibaresini “Hukuka uygunluk hallerinde sınırın
aşılması” olarak anlamak gerekir. ( İzzet Özgenç, Türk Ceza Hukuku Genel
Hükümler, Seçkin Yayınevi, 10. bası, Ankara, 2014, s. 334-335; Ersan
Şen,Yeni TCK Yorumu, Vedat Kitapçılık, İstanbul, 2006, C.1, s.74-77;
Mahmut Koca, Yeni TCK'da Hukuka Uygunluk Nedenleri, Ceza Hukuku Dergisi,
S.1, Ekim 2006, s.111 vd.; Sedat Bakıcı, Ceza Hukuku Genel Hükümleri,
2. bası, s.615 vd.; Haydar Metiner - Ahsen Koç, TCK Genel Hükümleri,
Ankara, 2008, C.1, s. 692 vd. ) Nitekim 5271 sayılı CMK'nun hüküm
çeşitlerini düzenleyen 223. maddesinin sistematiği de bu anlayışı
desteklemektedir.
5237
sayılı TCK'nda dört hukuka uygunluk nedeni düzenlenmiştir: Meşru
savunma, hakkın kullanılması, kanunun emrini ifa ve ilgilinin rızası.
Hukuka uygunluk nedeninin bulunması, eylemin suç olmasını
engelleyeceğinden, fail hakkında 5271 sayılı CMK'nun 223. maddesinin 2.
fıkrasının ( d ) bendi uyarınca beraat kararı verilecektir. Buna karşın,
“sınırın aşılması” bir hukuka uygunluk nedeni olmayıp, TCK'nun 27.
maddenin 1. fıkrasındaki durum itibarıyla kusurluluğu azaltan, 27.
maddenin 2. fıkrasındaki durum itibarıyla da kusurluluğu ortadan
kaldıran nedenlerden bir tanesidir. Başka bir deyişle, hukuka uygunluk
nedenlerinde sınırın kast olmaksızın aşılması halinde “beraat” kararı
değil, anılan maddenin 1. fıkrasına göre indirimli ceza veya 2.
fıkrasına göre CMK'nun 223. maddesinin 3. fıkrasının ( c ) bendi
gözetilerek “ceza verilmesine yer olmadığı” kararı verilecektir.
TCK'nun
27. maddesinin 1. fıkrasında, fail bir hukuka uygunluk nedeninin
sınırını aşmakta ise de, bunu bilerek ve isteyerek yani kasten
yapmamaktadır. Ancak, fiil taksirle işlendiğinde de
cezalandırılabiliyorsa, fail sınırı kast olmaksızın aşmış olması
dolayısıyla taksirinden sorumlu tutulmaktadır.
5237
sayılı TCK'nun 27. maddesinin 2. fıkrasında, hukuka uygunluk
nedenlerinden sadece meşru savunma için sınırın aşılmasına ilişkin özel
bir düzenleme öngörülmüştür. Buna göre bu hükmün uygulanabilmesi için;
1- Meşru savunma ile korunabilecek bir hakkın bulunması,
2- Saldırıya ilişkin şartların var olması,
3-Savunmaya ilişkin şartlardan “ölçülülük ya da orantılılık” şartının, savunma lehine ihlal edilmesi suretiyle sınırın aşılması,
4- Sınırın aşılmasının mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmesi gerekmektedir.
Tüm
bu şartların birlikte gerçekleşmesi halinde, meşru savunmada sınırı
aşan faile CMK'nun 223/3-c maddesi uyarınca ceza verilmeyecektir. Bu
durumda, kişinin, maruz kaldığı saldırı karşısında içine düştüğü
heyecan, korku veya telaş dolayısıyla davranışlarını yönlendirme
yeteneğinin ortadan kalkması söz konusu olacağından, meşru savunmada
sınırın aşılmasından dolayı kusurlu sayılmayacağı kabul edilir.
Dolayısıyla, belirleyici olan maruz kalınan saldırının kişiyi içine
düşürdüğü psikolojik durumdur. Zira kişi sırf maruz kaldığı saldırının
etkisiyle, “heyecan, korku veya telaşa” kapılarak meşru savunmanın
sınırlarını aştığında bu maddeden yararlanabilecek, buna karşılık
saldırının etkisinin yanında, saldırıdan kaynaklanmış olsa bile, öfke
gibi nedenlerle sınır aşıldığında ise aynı korumadan faydalanılması söz
konusu olmayacaktır. Başka bir deyişle, failin amacı, saldırının
defedilmesinden çok kin duygusunu tatmine yönelik ise meşru savunmada
sınırın aşılması değil, ancak haksız tahrik söz konusu olabilecektir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu ele alınıp değerlendirildiğinde;
Aynı
köyde ikamet eden ve komşu olan katılan sanıklar arasında duygusal bir
arkadaşlık olduğu, olay günü gece saat 23.00 sıralarında L.'nın
ağabeyine ait olup annesinin yaşadığı evde L.'nın bitişik atış
mesafesinden ateş ederek H.'i hayati tehlike geçirecek şekilde
yaraladığı, L.'nın karnında ve kolunda sıyrıklar ile göğüs bölgesinde
tırnak izleri olduğu hususları sabittir.
Görgü
tanığının bulunmadığı olaya ilişkin katılan sanıkların beyanlarının
dosyada bulunan maddi delillerle birlikte ele alınarak irdelenmesinde;
katılan sanık H.'in L.'ya iç çamaşırı alarak vermesiyle başlayan
duygusal yakınlık sürecinde karşılıklı olarak mektuplaştıkları, katılan
sanık L.'nın çok sevdiğini söylediği H.'den emekli olmasını ve birlikte
kaçmalarını istediği, H.'in ise L.'nın bu isteğini yerine getirmediği ve
oyaladığı, katılan sanık H.'in L.'dan cinsel içerikli çeşitli
taleplerde bulunduğu, ancak L.'nın birlikte kaçmaları halinde bunları
yapabileceğini söylediği, olayın meydana geldiği gece katılan sanık
L.‘nın yaşları küçük çocukları ve yaşlı halası ile birlikte kalmakta
olduğu annesinin yaşadığı eve gelen sanığın herhangi bir zorlama olmadan
içeriye girdiği, evin kiler kısmına geçtikleri, burada katılan sanık
H.'in L.'ya yönelik rızasına aykırı olarak cinsel davranışlarda
bulunmaya başladığı, nitekim L.'nın adli raporunda göğüs duvarı, karın
duvarı ve meme cildinde yer yer ekimotik alanlar abrazyon ve göğüs
üzerinde tırnak izleri, sıyrıkların bulunduğunun tespit edildiği, bir
süredir duygusal arkadaşlıkları olan ancak katılan H.'in ısrarlı
taleplerine karşı cinsel yakınlaşmaya izin vermediği anlaşılan L.'nın
rızasına aykırı olarak yapılan bu cinsel saldırıdan kurtulmaya
çalıştığı, bu sırada çuvalların arasına gizlediği tabancaya ulaşarak
bitişik atış mesafesinden H.'in boyun ile göğüs bölgesi arasına bir el
ateş ettiği, L.'daki yaralanmaların meydana geldiği yerler ile ateşli
silahın bitişik atış mesafesinden ateşlenmesi ve isabet ettiği bölge
dikkate alındığında cinsel saldırının devamı sırasında yapıldığını
gösterdiği hususları göz önüne alındığında, olay gecesi katılan sanık
H.'in katılan sanık L.'ya karşı cinsel saldırı fiilini gerçekleştirdiği
anlaşılmaktadır.
Katılan
sanık L.'nın da H.'den başlayan, devam eden ve artarak devam etmesi de
muhakkak olan cinsel davranışlar şeklindeki haksız saldırıyı, o andaki
hal ve şartlara göre kilerin içindeki çuvalların arasında bulunan ve
içerisinde iki adet mermi olan tabancayla bitişik atış mesafesinden
yalnızca bir kez ateş etmek suretiyle defetmeye çalışması karşısında,
katılan sanık L.'nın kendisini başka türlü savunmasının imkansız olduğu,
saldırının bir sonucu olan ve saldırgana karşı gerçekleştirilen fiilde
meşru müdafaa şartlarının bulunduğunun kabulü gerekmektedir.
Zira,
katılan sanık L.'nın katılan sanık ile duygusal yakınlık yaşaması, ona
kendisini sevdiğini ifade ettiği mektuplar yazması ve birlikte
kaçmalarını istemesi, H.'i olay gecesi saat 23.00 sıralarında bulunduğu
eve alması gibi olguların varlığının kendisine yönelik cinsel saldırı
eyleminin de rızaya dayalı olduğuna delalet etmeyeceği, başka bir
anlatımla, suç tarihinde 32 yaşında olan katılanın, sanıkla aralarında
devam eden duygusal yakınlaşmaya ve H.'in bulunduğu eve gelmesine
gösterdiği rızanın, cinsel dokunulmazlığını ihlal eden cinsel saldırıyı
da kapsadığını kabule imkan bulunmamaktadır.
Bu
itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünde isabet bulunmadığından,
katılan sanık H.'in suç tarihinde gerçekleştirdiği cinsel saldırı
eyleminin basit cinsel saldırı mı yoksa nitelikli cinsel saldırıya
teşebbüsü mü oluşturacağı, basit cinsel saldırı suçunu oluşturacağının
kabulü halinde ise sarkıntılık boyutunda kalıp kalmadığı hususlarının da
değerlendirilmesi amacıyla bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk
görüşüne katılmayan onüç Genel Kurul Üyesi; "Katılan sanık L. yönünden
meşru savunma şartlarının oluşmadığı ve katılan sanık H.'in cinsel
saldırı suçunun sabit olmadığı, dolayısıyla direnme hükmünün onanması
gerektiği" düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
Sonuç olarak yerel mahkeme hükmünün;
Katılan
sanık H.'in geceleyin konut dokunulmazlığının ihlali suçu yönünden
gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, ancak yeniden
yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu konuda karar verilmesi mümkün
bulunduğundan 1412 sayılı CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi
uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesi uyarınca katılan sanık H.
hakkında geceleyin konut dokunulmazlığının ihlali suçundan açılan kamu
davasının, 5237 sayılı TCK'nun 66/1-e ve 5271 sayılı CMK'nun 223/8.
maddeleri gereğince düşmesine,
Katılan
sanık L.'nın kasten yaralama eylemini meşru savunma sınırları
içerisinde gerçekleştirdiği ve katılan sanık H.'in L.'ya karşı cinsel
saldırı suçunun sabit olduğunun gözetilmemesi,
İsabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,
1- ) Elbistan Ağır Ceza Mahkemesinin 07.05.2013 gün ve 38-88 sayılı direnme hükmünün;
a-
) Katılan sanık H.'in geceleyin konut dokunulmazlığının ihlali suçu
yönünden gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA,
Ancak,
bu husus yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 1412 sayılı
CMUK'nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte
bulunan 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, katılan sanık H.
hakkında geceleyin konut dokunulmazlığının ihlali suçundan açılan kamu
davasının, 5237 sayılı TCK'nun 66/1-e ve 5271 sayılı CMK'nun 223/8.
maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
b-
) Katılan sanık L.'nın kasten yaralama eylemini meşru savunma sınırları
içerisinde gerçekleştirdiği ve katılan sanık H.'in L.'ya karşı cinsel
saldırı suçunun sabit olduğunun gözetilmemesi isabetsizliklerinden
BOZULMASINA,
2-
) Dosyanın, mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.02.2015 günü yapılan müzakerede önsorun
yönünden oybirliğiyle esasa ilişkin uyuşmazlık yönünden ise oyçokluğuyla
karar verildi.
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
eksik harcın yatırılması için önce normal bir süre verilmesi zorunlu olmayıp, mahkemece doğrudan kesin mehil verilebilir. Ne var ki, verilen kesin mehil makul bir süreyi kapsamalıdır.
(...Kadastro sırasında dava konusu 136 ada 2 ve 6 ile 139 ada 3 parsel sayılı taşınmazlar davalı C.. G.., 139 ada 6 parsel sayılı taşınmaz eşit paylarla davalı C.. G.. ve dava dışı Z. Y., 136 ada 3 ve 128 ada 1 parsel sayılı taşınmaz davalı M.. G.., 136 ada 4 parsel sayılı taşınmaz davalı H. G., 136
Malen-Nakden kaydı yerine 'Ev içindir' yazar ise yine de kambiyo senedi niteliği korunur mu?
Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunu
Avukatlık hizmeti-Kamu görevi-Görevi kötüye kullanma-Nitelikli zimmet-Zincirleme suç
Tebliğname No : KD - 2011/271434Görevi kötüye kullanma suçundan sanık B.. G.. hakkında yapılan yargılama sonunda; atılı suçtan mahkumiyetine dair, Bursa 1. Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 30/03/2011 gün ve 2010/126 Esas, 2011/84 Karar sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairemizi
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?