Davacıların maddi tazminat istemli olarak açtıkları ilk dava Ankara 8.İş Mahkemesi’nin 2004/655 E.sayılı dosyasında görülmüştür. Anılan dosyada hükme esas alınan bilirkişi raporu ile hesaplanan zarardan, hak sahiplerine 2330 Sayılı Yasa gereğince yapılan ödemeler ve hüküm tarihine en yakın tarihte yürürlükte bulunan peşin sermaye değerleri düşülmek suretiyle hak sahiplerinin maddi zararları belirlenmiş ve taleple bağlı olarak karara bağlanmıştır. Anılan kararın kesinleşmiş olduğu dikkate alındığında, hak sahipleri bakımından bu dosyada tespit edilen maddi zararın aşılamyacağı ortadadır. Değişen ücret ve katsayı değişiklikleri nedeniyle hak sahiplerinin maddi zararlarının ek davada yeniden hesaplatılması, kesinleşen dosyadaki hesap raporunda belirlenen miktarın aşılabileceği anlamına gelmez. Burada amaç davanın niteliği gereği kısmi davadan sonra sigorta tahsislerindeki artışlar nedeniyle, ek dava açıldığında hak sahiplerinin zararlarının karşılanıp karşılanmadığını belirlemektir. Diğer bir deyişle ek davada kısmi davada belirlenen zararın bir bölümünün sigorta tahsisleri ile karşılandığı anlaşılıyorsa, ek davada daha az maddi tazminat karar verilebileceği gibi şartları varsa istem tümden reddolunabilir, ancak hiçbir koşulda kesinleşen kısmı davada sigorta tahsisleri düşülerek belirlenen karşılanmayan maddi zarar miktarı aşılamaz.Somut olayda davacıların kesinleşen 2004/655 Esas sayılı dosyada hak ettikleri maddi zararlarının belirlendiği ve bu dosyada karar altına alınmayan alacak kesiminin de Ankara 18. İş Mahkemesi’nin 2005/1350 Esas sayılı dosyasında dava konusu yapılarak hüküm altına alındığının anlaşılmasına, kesinleşen davadaki tazminat miktarları göz önüne alındığında ek davada fazla hakkın saklı tutulduğunun karar altına alınmasının bağlayıcı bir yönünün bulunmamasına göre 3.ek dava niteliğindeki takip talebine yapılan itirazın iptali isteminin reddine karar verilmek gerekirken, yazılı şekilde itirazın iptaline karar verilmesi hatalıdır.Öte yandan kabul şekli bakımından mahkemece icra inkar tazminatına karar verilmesi de hatalıdır. Gerçekten bu yönüyle davanın yasal dayanağını oluşturan İİK’in 67/b maddesinde göre itirazın iptali davalarında alacağın belli ve bilinebilir (likit) olması durumunda istek halinde yerleşmiş Yargıtay kararları doğrultusunda icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerekmekte ise de icra takibini konu alacağın iş kazası sonucu ölüm nedeniyle maddi tazminat istemine ilişkin olup, bu tür tazminat istemleri Sosyal Sigortalar Kurumu tarafından karşılanmayan zararın ödetilmesine yöneliktir. Başka bir anlatımla, mükerrer ödemeyi ve haksız zenginleşmeyi önlemek için hüküm tarihine yöneliktir. Başka bir anlatımla, mükerrer ödemeyi ve haksız zenginleşmeyi önlemek için hüküm tarihine en yakın tarihte belli olan katsayı ile hak sahiplerinin gelirlerindeki artışlar saptanmak suretiyle, belirlenen bu miktarın yeniden hesaplanan hak sahiplerinin maddi zararından indirilmesi gerekir. Hal böyle olunca da alacağın likit olmadığı ancak hesaplama sonucu ve mahkeme kararı ile belirleneceğinden icra inkar tazminatına da hük-medilmemesi gerektiği de ortadadır.Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular göz önünde tutulmaksızın davanın reddi yerine yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.O halde davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli, hüküm bozulmalıdır.)Gerekçesiyle, davacı tarafın temyiz itirazları reddedilip; davalı yararına bozularak, dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, itirazın iptali istemine ilişkindir.Yerel mahkemece, davanın kabulüne dair verilen karar taraf vekillerinin temyizi üzerine, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yazılı gerekçeyle bozulmuştur.Mahkemece, icra inkar tazminatı yönünden kabul biçimine göre oluşturulan bozmaya uyulmuş işin esasını teşkil eden (itirazın iptali) asıl bozma nedenine ise direnilmiştir.Direnme kararını, davalı vekilleri tüm yönleriyle temyiz etmiş; davacı vekili ise hükmün düzeltilerek onanmasını istemiştir.İşin esasına girilmeden önce, davalı tarafın ilk kararı temyizine ilişkin dilekçesi kapsamına göre, temyiz isteminin sadece icra inkar tazminatına mı, yoksa hem asıl alacağa, hem de tazminata mı yönelik olduğu; varılacak sonuca göre asıl alacak yönünden yerel mahkeme kararının temyiz edilmeyerek kesinleşip kesinleşmediği ön sorun olarak ele alınıp; tartışılmıştır.İlk kararın verilmesini müteakip, davalı vekili, süresi içerisinde ibraz ettiği süre tutum dilekçesinde: “Ankara 13. İş Mahkemesi'nce 03.12.2009 tarihinde aleyhimize verilen kararın aleyhe olan hususlarını bozma talepli temyiz ediyoruz.” Şeklinde temyiz sebebini belirttikten sonra dilekçenin son paragrafında mahkeme kararının icra ve inkar tazminatı yönünden bozulmasını istemiş; yine süresi içerisinde verdiği temyiz dilekçesinde de sadece icra ve inkar tazminatına ve vekalet ücretine ilişkin açıklamalarda bulunup, bu hususu temyiz etmekle birlikte, dilekçe sonunda “re'sen bulunacak nedenler” ibaresini de kullanmıştır.Davacı vekili de hükmü, icra ve inkar tazminatının miktarı ile lehlerine hükmedilen vekalet ücreti noktasından temyiz etmiş; kararın bu yönlerden düzeltilerek onanmasını istemiştir.Hal böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca davalı tarafın dilekçesinde kullandığı “resen” ibaresi nedeniyle hükmü tüm yönleriyle temyiz ettiğinin oybirliğiyle kabulü ile ön sorun böylece aşılmıştır.Davalı vekilinin işin esasına yönelik temyizine gelince;Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.Davacı vekilinin direnme kararının gerekçesine yönelik temyizi ise bozma nedenine göre bu aşamada incelenmemiştir.SONUÇDavalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6217 Sayılı Kanun'un 30. maddesi ile 6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin direnme kararının gerekçesine yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 16.03.2012 gününde yapılan ilk görüşmede oybirliğiyle karar verildi.