DAVA : Kasten öldürme suçundan sanık M. D.`ın 5237 Sayılı T.C.K.nun
81/1 ve 62. maddeleri uyarınca 25 yıl hapis cezası ile
cezalandırılmasına ilişkin, Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen
24.11.2008 gün ve 253-396 Sayılı resen temyize tabi olan hükmün sanık
müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay
1. Ceza Dairesince 30.11.2011 gün ve 3868-7369 sayı ile;
”… Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık M.ın maktule karşı kasten öldürme,
mağdur sanık G.a yönelik kasten yaralama, sanık G.ın mağdur sanık M.a
karşı hakaret, silahlı tehdit suçlarının sübutu kabul, oluşa ve
soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, kasten
öldürme ve hakaret suçları hariç diğer suçlardan cezayı azaltıcı haksız
tahrik ve takdiri indirim nedeninin niteliği ve derecesi takdir
kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen
dosyaya göre verilen hükümlerde bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik
görülmemiş olduğundan, sanık G. müdafiinin sübuta, paraya çevrilme,
erteleme ve hükmün açıklanmasının uygulanması gerektiğine, sanık M.
müdafiinin yasal savunmaya, eksik incelemeye yönelen ve yerinde
görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddiyle;
Sanık M.ın maktul S.a yönelik Kasten Öldürme ve sanık G.ın mağdur Sanık M.a yönelik hakaret suçlarından kurulan hükümler yönünden;
Dosya kapsamına göre, aralarında 2006 yılından beri husumet bulunan
sanık G. ile sanık M.ın olay günü karşılaştıkları, alkollü olan sanık
G.ın M.ın üzerine jiletle yürüyerek senin yüzünden iki hafta dışarı
çıkamadım, senin façanı bozacağım diyerek tehdit edip sinkaflı
küfürlerde bulunduğu, olay yerindeki tanık B.in kaçması üzerine sanık
M.ın da evine doğru koşmaya başladığı, sanık G.ın M.ın peşinden koştuğu,
evin önüne geldiklerinde sanık G.ı engellemeye çalışan M.ın annesi
tanık H.yi sanık G.ın iteklemesi üzerine, sanık M.ın elindeki sopa ile
G.ın başına sopa ile vurarak hayati tehlike geçirmeyecek, basit tıbbi
müdahale ile giderilebilecek şekilde yaraladığı, bu sırada sanık G.ın
arkasından gelerek olaya katılan maktul S.ın sanık M.a saldırması
üzerine sanık M.ın eline geçirdiği bıçakla maktule 4 darbe vurarak kalp,
akciğer ve bağırsak yaralanması sonucu ölümüne neden olduğu, olayın
avlu ile çevrili, bahçe kısmından geçilerek girilen evin kapısı önünde
meydana geldiği anlaşılmakla; maktul S.tan kaynaklanan haksız
davranışların ulaştığı boyut dikkate alındığında sanık hakkında haksız
tahrik hükümlerinin uygulanması gerekirken, yazılı şekilde uygulama
yapılarak sanığa fazla ceza tayini…”,
İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 21.3.2012 gün ve 21-132 sayı ile;
“… Dosya kapsamına göre, her ne kadar sanık M. D.ın soruşturma
aşamasında; ölen S. A.ın G.la birlikte evin önüne geldiklerini, S.ın
kendisine, tekme ile saldırarak siz kimsiniz, lan o… çocukları dediğini,
sopa ile G.ın kafasına kendisinin vurması üzerine, G.ın elinden düşen
bıçağı aldığını ve saldırıyı def etmek amacı ile S.a doğru salladığını,
kovuşturma aşamasında ise; kendisini korumak amacı ile yerden almış
olduğu bıçağı 4-5 defa salladığını, S.ın kendisine saldırırken elini
beline attığını ancak herhangi bir şey çıkarmadığını, silah çıkaracağını
düşündüğü için bu şekilde hareket ettiğini beyan etmiş ise de; olayın
gelişimi ile ilgili sanıklar ve tanıklarca da doğrulanan anlatımlarda
başlangıçta kavganın M. D. ile G. arasında geliştiği, özellikle tanıklar
A. K. ve D. A.un beyanından anlaşıldığı üzere, tanıklarla S. A.ın
kavgaya bilahare müdahale ettikleri, sanık M. D. tarafından da
anlatıldığı şekilde G. A.un kendisine jiletle saldırması sonucu kavgaya
tutuştukları, S. A.ın M. D.a karşı saldırı şeklinde bir eyleminden
bahsetmedikleri, bir an için S. A.ın kavga sırasında sonradan olay
yerine gelmesine rağmen M. D.a saldırdığı kabul edilse dahi, S. A.ın
halasının oğlu ve arkadaşı olan G.a karşı M. D.ın sopa ile vurması
üzerine olaya müdahale ettiğinin anlaşıldığı, bu şartlarda S. A.ın
akrabasına karşı yapılan saldırının etkisi ile haksız tahrik altında
olaya katılmış olduğu, ilk haksız hareketin S. A.tan kaynaklanmadığı,
dolayısı ile bunun sanık M. D.`ın adam öldürme suçu açısından haksız
tahrik olarak değerlendirilemeyeceği…”,
Gerekçesi ile direnerek, ilk hükümdeki gibi karar vermiştir.
Resen temyize tabi olan hükmün sanık müdafii tarafından da temyiz
edilmesi üzerine Yargıtay C. Başsavcılığının 21.09.2012 gün ve 138978
Sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına
gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan
gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Sanık M. D.ın inceleme dışı olan sanık G. A.a karşı kasten
yaralama, sanık G.ın sanık M.a karşı silahla tehdit suçlarından kurulan
mahkumiyet hükümleri onanmak suretiyle kesinleştiğinden, sanık G.ın
sanık M.a karşı hakaret suçundan ise hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasına karar verildiğinden inceleme, sanık M. hakkında S. A.`ı
kasten öldürme suçundan kurulan hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Kasten öldürme suçunun sübutuna dair bir uyuşmazlık ve bu kabulde
dosya içeriği itibarıyla da herhangi bir isabetsizlik bulunmayan somut
olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel
Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında 5237 Sayılı
T.C.K.nun 29. maddesinde düzenlenmiş olan haksız tahrik hükmünün
uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Dosyanın incelenmesinde;
14.7.2008 tarihli otopsi raporunda, maktul S. A.ın vücudunda 4 adet
kesici delici alet yarası bulunduğu, 3 adedinin tek başlarına ve
birlikte ölüm meydana getirir nitelikte olduğu, maktulün kesici delici
alet yaralanmasına bağlı, kalp, akciğer ve bağırsak kesişinde gelişen iç
kanama sonucu öldüğünün tespit edildiği,
İnceleme dışı olan sanık G. A.un aşamalarda özetle, kimseye vurmadığını
ve tehdit etmediğini, sanık M.ın sopa ile kafasına vurarak kendisini
yaraladığını, ayrıca halasının oğlu olan maktul S.ın nasıl yaralandığını
görmediğini, beyan ettiği,
Tanıklar A. K. ve D. A.un sanık M. ile G. arasındaki kavga olayını
doğruladıkları, ancak maktul S. A.`ın kavgaya karışıp karışmadığını
görmediklerini belirttikleri,
Olay sırasında sanık M.ın yanında bulunan arkadaşı tanık B. E.in,
sanıklar arasındaki kavga olayını doğrulamakla birlikte, kolluğa
telefonla haber vermek amacıyla M.ların evine girdiğini, bu sebeple
kavganın ayrıntısını görmediğini, G.ın arkasından gelen bir kişinin G.a
hitaben “boş ver gel diye” seslendiğini duyduğunu,
Sanık M.ın ağabeyi olan ve mahkemede tanıklıktan çekinme hakkını
kullanarak ifade vermeyen tanık Y.un hazırlıkta, saat 23.30 sıralarında
evde uyuduğu sırada dışarıdan gelen sesler üzerine uyandığında evlerinin
önünde kardeşi M.ı G. ve S. ile kavga ederken gördüğünü belirttiği,
sanığın babası Şerafettin ve annesi H.nin de olayı doğruladıkları,
Sanık M. savunmasında özetle; olay günü saat 23.15 sıralarında
arkadaşı B. ile birlikte otobüs durağı yanında oturduğu sırada daha
önceden aralarında husumet bulunan G.ın önce araçla önlerinden
geçtiğini, 5-10 dakika sonra bu kez elinde jiletle yanına gelerek
“seninle kavga ettikten sonra ben iki hafta dışarıya çıkamadım senin
façanı bozacağım senin yüzünü keseceğim ananı avradını sinkaf edeceğim”
dediğini, bunun üzerine arkadaşı Bahaddin ile birlikte evlerine doğru
kaçtıklarını, ancak peşlerinden koşarak evlerinin önüne gelen G.ın
elindeki bıçakla saldırdığını, yerden bulduğu sopa ile G.ın eline
vurduğunu ve elinden düşen bıçağı alıp G.ın yanında olay yerine gelerek
kendisine saldıran ve sinkaflı şekilde sözler söyleyen S.`a doğru
kendisini korumak amacıyla bir kaç kez salladığını belirttiği,
Anlaşılmaktadır.
Haksız tahrik, 5237 Sayılı T.C.K.nun 29. maddesinde;
“Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi
altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası
yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine
oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir, diğer hallerde
verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir”
şeklinde, ceza sorumluluğunu azaltan bir neden olarak düzenlenmiştir.
Haksız tahrik, failin haksız bir fiilin yarattığı hiddet veya şiddetli
elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesini ifade eder ki,
bu durumda fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin,
dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu
olarak suç işlemeye yönelmektedir.
Haksız tahrik hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- ) Tahriki oluşturan bir fiil olmalı,
b- ) Bu fiil haksız bulunmalı,
c- ) Fail öfke veya şiddetli elemin etkisi altında kalmalı,
d- ) Failin işlediği suç bu ruhi durumun tepkisi olmalı,
f- ) Haksız tahrik teşkil eden eylem, mağdurdan sadır olmalıdır.
5237 Sayılı Kanunda, 765 Sayılı T.C.K.nda yer alan ağır tahrik-hafif
tahrik ayırımına son verilmiş ve tahriki oluşturan fiilin, somut olayın
özelliklerine göre hakim tarafından değerlendirilmesi yapılıp, sanığın
iradesine olan etkisi göz önüne alınarak maddede gösterilen iki sınır
arasında belirlenen oranda indirim yapılması şeklinde bir düzenlemeye
yer verilmiştir.
Yerleşmiş yargısal kararlarda kabul edildiği üzere, gerek fail
gerekse maktulün karşılıklı haksız davranışlarda bulunması halinde,
tahrik uygulamasında kural olarak, haksız bir eylem ile maktulü tahrik
eden fail, karşılaştığı tepkiden dolayı tahrik altında kaldığını ileri
süremez. Ancak maruz kaldığı tepki, kendi gerçekleştirdiği eylemle
karşılaştırıldığında aşırı bir hal almışsa, başka bir deyişle tepkide
açık bir oransızlık varsa, bu tepkinin artık başlı başına haksız bir
nitelik alması sebebiyle fail bakımından haksız tahrik oluşturduğu kabul
edilmelidir.
Amacı, maddi gerçeğe ulaşarak adaleti sağlamak, faili cezalandırmak,
kamu düzeninin bozulmasını önlemek ve bozulan kamu düzenini yeniden
kurmak olan ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden birisi de, insan
haklarına dayalı demokratik bir rejimle yönetilen ülkelerin hukuk
sistemlerinde olması gereken, öğreti ve uygulamada da, “suçsuzluk” ya da
“masumiyet karinesi” olarak adlandırılan kuralın bir uzantısı olan ve
Latince; “in dubio pro reo” olarak ifade edilen “şüpheden sanık yararlanır”
ilkesidir. Bu ilkenin özü, ceza davasında sanığın cezalandırılması
bakımından gözönünde bulundurulması gereken herhangi bir soruna dair
şüphenin, sanığın yararına değerlendirilmesidir. Oldukça geniş bir
uygulama alanı bulunan bu kural, bir suçun gerçekten işlenip işlenmediği
veya işlenmiş ise gerçekleştirilme biçimi konusunda herhangi bir şüphe
belirmesi halinde de geçerlidir. Gerçekleşme şekli şüpheli ve tam olarak
aydınlatılamamış olay ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak
mahkumiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkumiyeti, yargılama sürecinde
toplanan delillerin bir kısmına dayanılıp diğer bir kısmı gözardı
edilerek ulaşılan muhtemel kanıya değil, kesin ve açık bir ispata
dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir şüphe ve başka türlü oluşa imkan
vermeyecek açıklıkta olmalıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
İnceleme dışı olan sanık G., yanında bulunan tanıklar A. ve D. ile
olay sırasında sanık M.ın yanında bulunan tanık B.in, maktul S.ın sanık
M.a saldırdığı yönünde herhangi bir anlatımları bulunmamakta ise de,
sanık M.ın tüm aşamalarda ısrarla, duraksamaya yer vermeyecek ve
birbiriyle uyumlu olacak şekilde, maktul S.ın da sanık G. ile birlikte
kendisine saldırdığını ve kendisini korumak için bıçağı salladığını
savunmuş olması ve tanıklar Ş., H. ve Y.un da sanık M.`ın bu savunmasını
doğrulamış olmaları karşısında, sanık M.ın maktul S.ın kendisine
saldırması sebebiyle mi yoksa herhangi bir saldırı olmaksızın mı S.ı
öldürdüğü konusunda şüphe oluşmuş olup, şüpheden sanık yararlanır ilkesi
gereğince eylemin gerçekleşme şekline dair bu şüphenin sanık lehine
yorumlanması zorunludur.
Bu nedenle, maktul S.ın sanık G.ın yanında yer alarak kavganın
çıkmasında hiçbir kusuru bulunmayan sanık M.a saldırmış olması, sanık M.
lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını
gerektiren haksız bir davranış olup, sanık M.ın maktülden kaynaklanan
haksız davranışın oluşturduğu öfkenin etkisi altında kalarak kasten
öldürme suçunu işlediğinin, dolayısıyla sanık hakkında 5237 Sayılı
T.C.K.nun 29. maddesi uyarınca haksız tahrik hükümlerinin uygulanması gerektiğinin kabulü gerekmektedir.
Nitekim, maktulden kaynaklanan haksız bir davranış olmaksızın sanık
M.ın aralarında herhangi bir husumet bulunmayan maktulü birden fazla
bıçaklaması hayatın olağan akışına da aykırıdır.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı isabetli olup, sanık M. hakkında
5237 Sayılı T.C.K.nun 29. maddesi uyarınca haksız tahrik hükümlerini
uygulamayan yerel mahkemenin direnme hükmünün bozulmasına karar
verilmelidir.
14.07.2008 tarihinden itibaren tutuklu olan sanık M.`ın üzerine atılı kasten öldürme
suçuna bakmak ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerden olduğu ve
5271 Sayılı C.M.K.nun 102/2. maddesi uyarınca tutuklukta geçecek süre
uzatma da dahil olmak üzere en çok 5 yıl olup, tutuklanma tarihlerinden
itibaren bu sürenin dolmamış bulunduğu gözönüne alındığında tutuklamayı
gerektiren şartlarda bir değişiklik olmadığından sanığın bu aşamada
tahliyesine yer olmadığına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- ) Kayseri 1. Ağır Ceza Mahkemesi`nin 21.03.2012 gün ve 21-132 Sayılı
direnme hükmünün sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanması
gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- ) Sanık M. D. müdafiinin tahliye isteminin reddine,
3- ) Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına
tevdiine, 18.12.2012 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun
olarak oybirliğiyle karar verildi.