Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1853 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 4626 - Esas Yıl 2014





Asliye Hukuk MahkemesiDAVA TÜRÜ : Tapu iptali ve tescil... ve müşterekleri ile ... ve müşterekleri, dahili davalı Hazine ve kayyım...aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının kabulüne dair .. Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 31.10.2013 gün ve 184/353 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi dahili davalı Hazine vekili tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:K A R A RDavacılar vekili, dava konusu .. parselin kayıt malikleri olan .... tanınmayan ve bilinmeyen kişiler olduklarını, vekil edenin taşınmazı kendisinden önceki zilyetlerin eklemeli zilyetliği ile birlikte davasız ve aralıksız malik sıfatıyla zilyet olarak yaklaşık 59 seneden beri kullandığını, vekil edenleri yararına TMK'nun 713/2. maddesinde belirtilen kazanma koşullarının oluştuğunu açıklayarak, dava konusu 1904 parsel sayılı taşınmazın davalılar adına olan tapu kayıtların iptali ile vekil edenleri adına tesciline karar verilmesini istemiştir.Davalı Hazine vekili cevap dilekçesinde, tapu kayıt malikleri ....'un bilinen kişiler olduklarını, tapu kayıt maliklerinin mirasçılarının tespit edilmesi gerektiğini, tespit edilmemesi halinde TMK 501 maddesi gereği son mirasçı Hazine olduğundan taşınmazın Hazine'ye intikalinin gerekeceğini, bu nedenle taşınmazın kazandırıcı zamanaşımı hükümleri gereğince kazanılamayacağını açıklayarak davanın davanın reddine karar verilmesini savunmuştur.Mahkemece, dava konusu taşınmazın tapu kaydında yer alan İlyas oğlu .... yapılan araştırmalarda tanınmayan ve bilinmeyen kişiler oldukları, davacıların davalarına dayanak yaptıkları köy senedinde tapu kayıt maliklerinin bazılarının isimlerinin yer aldığı, davacı yararına kazanma koşulları oluştuğu gerekçeleri ile davanın kabulüne,.... vasfında taşınmazın tapu kaydının iptali ile davacılar.... adına kayıt ve tesciline karar verilmesi üzerine; hüküm, davalı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava kazanmayı sağlayan zilyetlik, TMK'nun 713/2. fıkrasında açıklanan tapu kütüğünde maliki kim olduğu anlaşılamayan hukuki sebebine dayalı olarak açılan mülkiyetin aktarılmasına ilişkin tapu iptali ve tescil davasıdır.Kural olarak, tapulu bir taşınmazın veya tapuda kayıtlı bir payın kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün değildir. Ancak, kanunun açıkça izin verdiği ve düzenlediği ayrık durumlarda tapulu bir yerin veya tapuda kayıtlı bir payın koşulları oluştuğu takdirde kazandırıcı zamanaşımı ve zilyetlik yoluyla edinilmesi mümkün olabilir. Kanunun açıkça izin verdiği hallerden biri de TMK'nun 713/2. maddesindeki düzenlemelerdir. Anılan maddede, "aynı koşullar altında, maliki tapu kütüğünden anlaşılmayan veya hakkında gaiplik kararı verilmiş bir kimse adına kayıtlı bulunan taşınmazın tamamının veya bölünmesinde sakınca olmayan bir parçasının zilyedi de, o taşınmazın tamamı, bir parçası veya bir payı üzerindeki mülkiyet hakkının tapu kütüğüne tesciline karar verilmesini isteyebilir" hükmüne yer verilmiştir.Kanun'un açık hükmü dikkate alındığında tapu sicilinden malikin kim olduğunun anlaşılamaması hali; taşınmaz malın sahibinin kim olduğunun bilinmesine yarayacak, kimliğini ortaya koyacak gerekli bilgi ve belgelerin tapu sicilinden (kütüğünden) çıkarılmasının imkansız olmasıdır. (Yargıtay HGK'nun 10.04.1991 tarih 1991/8-51 Esas, 194 Karar ve 15.04.2011 tarih 2011/8-111 Esas, 2011/180 Karar sayılı ilamları). Genel olarak, gerekli dikkati gösteren herkesin kayıtlarda malikin kim olduğunu anlayamayacağı hallerde tapu sicilinde yazılı olan malikin bilinmediğinin kabulü gerekir. Ayrıca "tapu kütüğünde malik sütununun boş bırakılması, silinmesi ve yeniden yazılmaması, soyut ve nam-ı mevhum adına (mevcut olmayan hayali kişi) yazılması, hiç yaşamamış ve kaydının herhangi bir yerde bulunmamış olması, malik adının müphem, yetersiz ve soyut gösterilmiş olması gibi durumlarda malikin kim olduğunun anlaşılamadığı kabul edilir. Başka bir anlatımla, tapu kütüğünden kim olduğu anlaşılamayan malik, tanınmayan, hatırlanmayan, adresi tespit edilemeyen, kendilerine tebligat yapılamayan, mirasçıları belirlenemeyen, uzun yıllar önce ölmüş ya da taşınmış bir şahıs değildir.Somut olaya gelince; dava konusu 1904 parsel sayılı taşınmaza ilişkin tapu kaydı ve tapulama tutnağının incelenmesinde, ... adlarına 24.08.1977 tarihinde tespit edildiği ve itiraz edilmeksizin 28.05.1980 tarihinde kesinleşerek tapuya tescil edildiği anlaşılmaktadır. Dava konusu taşınmaza ilişkin tapulama tutanağının edinme sütununda ise, 11.05.1935 tarih 137 sıra numaralı tapu ile ... ve karısı.... müştereken tapulu malı olduğu, tapu tesisinden bu yana alakalılarınca bağ olarak zilyet ve tasarruf edildiği, tapu hudutlarının taşınmaza uyduğu, her ne sebeptense taşınmazın ... isimli şahsın eline geçtiği fakat alakasını gösteren herhangi bir belge sunmadığı bu tapu kayıt malikleri adına tespit edildiği açıklanmıştır. Dosya arasında mevcut davacıların davasına dayanak köy senedinin incelenmesinde ise; senette sınırları ve hudutları belirtilen taşınmazın..... tarafından davacıların mirasbırakanı ...'a 200 lira bedel mukabilinde satıldığı görülmüştür. Mahkemenin kabulünde olduğu üzere tapu kayıt maliklerinden ...'ün köy senedinde ismi yer almaktadır.Hal böyle olunca; tapu kaydı, tedavül kayıtlar, tapulama tutanağındaki açıklamalar ve köy senedi içeriğine göre kayıt malikleri tanınan ve bilinen kişiler olup, maddede yazılıkoşulların gerçekleştiğini kabule olanak bulunmamaktadır. Mahkemece, bu hususlar dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesi gerekirken, hatalı değerlendirme sonunda yasal ve yerinde olmayan gerekçelerle kayıt maliklerinin bilinmeyen kişiler olduklarından hareketle yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiştir.Davalı Hazine vekilinin, temyiz itirazları açıklanan nedenlerle yerindedir. Kabulüyle usul ve kanuna aykırı görülen yerel mahkeme hükmünün 6100 sayılı HMK'nın Geçici 3. maddesi uyarınca uygulanacak olan 1086 sayılı HUMK'un 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, taraflarca HUMK'un 388/4. (HMK m.297/ç) ve HUMK'un 440/1 maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine, 29.01.2015 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.