Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 17789 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 4305 - Esas Yıl 2014





Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil, tazminat davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptali-tescil davasının kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 18.11.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat M.. H.. ile temyiz edilen davacı H.. A.. K.. ve vekili Avukat H..E.. geldiler, duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .S.. A.. tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, vekâlet görevinin kötüye kullanılması hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, olmazsa tazminat isteğine ilişkindir.Davacı; elinden hile ile alınan vekâletname kullanılarak taşınmazdaki payının davalı kardeşlerinin işbirliği ve kötüniyetli davranışları sonucu Lütfiye'ye devredildiğini payın temliki karşılığında bir bedel ödenmediğini ileri sürmüş, davalılar; davacının serbest iradesiyle hissesini ablası Lütfiye'ye satıp parasını aldığını, vekaletnamedeki yetkinin dışına çıkılmayıp, vekil edenin zarara uğratılmadığını ve davacının iradesinin sakatlanmadığını savunmuşlardır.Mahkemece, iptal-tescil davasının kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; çekişme konusu 128 ada 14 parsel sayılı avlulu kerpiç ev vasıflı taşınmazın tamamı tarafların mirasbırakanı A.. A.. adına kayıtlı iken Ahmet'in 1990'da, eşi Hacer'in de 1996'da ölümü ile mirasçı olarak davacı ve davalıları bıraktıkları, dava konusu taşınmazla ilgili olarak davacının Etimesgut Noterliğinden verdiği 28.9.2005 tarih ve 17669 sayılı vekâletnamedeki özel yetkiye istinaden vekili olan kardeşi O.. N.. A.. tarafından elbirliği halindeki mülkiyet paylı mülkiyete çevrildikten sonra, vekilin kendisi adına asaleten, davacı H.. Ö.. adına vekaleten hareketle taşınmazdaki 1/3'er paylarını 11.10.2005 tarihinde diğer kardeşleri davalı Lütfiye Ak'a satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet aktini düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onun vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.6098 s. Türk Borçlar Kanununda (TBK) sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 506. (818 s. Borçlar Kanununun 390.) maddesinde aynen; "Vekil, vekâlet borcunu bizzat ifa etmekle yükümlüdür. Ancak vekile yetki verildiği veya durumun zorunlu ya da teamülün mümkün kıldığı hâllerde vekil, işi başkasına yaptırabilir.Vekil üstlendiği iş ve hizmetleri, vekâlet verenin haklı menfaatlerini gözeterek, sadakat ve özenle yürütmekle yükümlüdür.Vekilin özen borcundan doğan sorumluluğunun belirlenmesinde, benzer alanda iş ve hizmetleri üstlenen basiretli bir vekilin göstermesi gereken davranış esas alınır." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Vekâletin kapsamı, sözleşmede açıkça gösterilmemişse, görülecek işin niteliğine göre belirlenir. (TBK'nin 504/1. maddesi) Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu göz ardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin son fıkrası uyarınca sorumlu olur. Bu sorumluluk BK'de daha hafif olan işçinin sorumluluğuna kıyasen belirlenirken, TBK'de benzer alanda iş ve hizmetleri üslenen basiretli bir vekilinin sorumluluğu esas alınarak daha da ağırlaştırılmıştır.Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi 4721 s. Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 3. maddesi anlamında iyi niyetli ise yani vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.Ne var ki, üçüncü kişi vekil ile çıkar ve işbirliği içerisinde ise veya kötü niyetli olup vekilin vekâlet görevini kötüye kullandığını biliyor veya bilmesi gerekiyorsa vekil edenin sözleşme ile bağlı sayılmaması, TMK'nin 2. maddesinde yazılı dürüstlük kuralının doğal bir sonucu olarak kabul edilmelidir. Söz konusu yasa maddesi buyurucu nitelik taşıdığından hakim tarafından kendiliğinden (resen) göz önünde tutulması zorunludur. Aksine düşünce kötü niyeti teşvik etmek en azından ona göz yummak olur. Oysa bütün çağdaş hukuk sistemlerinde kötü niyet korunmamış daima mahkum edilmiştir. Nitekim uygulama ve bilimsel görüşler bu yönde gelişmiş ve kararlılık kazanmıştır.Somut olaya gelince; davacı tarafından davalıya verilen vekaletnamenin içeriğinden de anlaşıldığı üzere davacı ve davalıların mirasbırakanlarından kalan dava konusu taşınmazın intikali, miras taksim sözleşmesi vs. yapmanın yanında açıkça dava konusu taşınmazdaki hak ve hissesini davalı L.. A..'a satma konusunda davalı Osman'ı yetkilendirdiği, davalının da bu yetkisini kullanarak dava konusu taşınmazdaki davacıya ait payın yanı sıra kendi payını da diğer paydaş Lütfiye'ye sattığı, TMK'nın 6.maddesi uyarınca herkes iddiasını ispatla mükellef olup davacının iddiasını ispatlayacak ( vekâletnamenin iradesi dışında kullanıldığına dair ) delil ibraz etmediği, özellikle tanık ifadeleri yukarıdaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde temlikin iradi olduğu, vekâlet görevinin kötüye kullanılmadığı sonucuna varılmaktadır.Öte yandan; eldeki davada terditli olarak tazminat isteğinde de bulunulmuş olup vekil Osman'ın satış bedelini davacıya ödendiğine yönelik savunması vardır. Ancak, satış bedelinin davacıya ödenip ödenmediği hususunda yeterli delil toplanmamış, hükme yeterli bir araştırma yapılmamıştır.Hâl böyle olunca; tapu iptal ve tescil isteğinin reddine, tazminat isteği yönünden araştırma ve inceleme yapılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davalıların temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.100.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 18.11.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.