Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 17664 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 3100 - Esas Yıl 2014





Davacı İ.. G.. vekili Avukat M.S. tarafından, davalı C.. K.. aleyhine 03/12/2012 gününde verilen dilekçe ile ek dava yoluyla tazminat istenmesi üzerine yapılan yargılama sonunda; Mahkemece davanın kabulüne dair verilen 28/11/2013 günlü kararın Yargıtay’da duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle, daha önceden belirlenen 18/11/2014 duruşma günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden davalı vekili vekili Avukat B.G.geldi, karşı taraftan davacı adına gelen olmadı. Açık duruşmaya başlandı. Süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten ve hazır bulunanın sözlü açıklaması dinlendikten sonra tarafa duruşmanın bittiği bildirildi. Dosyanın görüşülmesine geçildi. Tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü.Dava, haksız eylem nedeni ile uğranılan zararın ödetilmesi istemine yönelik ek dava niteliğindedir. Mahkemece, istem kabul edilmiş, kararı, davalı temyiz etmiştir.Davacı, davalı ile birlikte bir taşınmazın maliki olduklarını, davalının izalei şuyu davası açtığını ancak dava dosyasından yapılan tebligatların kendisine ulaştırılmaması için dava dışı ortağı ile birlikte sahte adres gösterip o adreste adına tebliğ yapılmış gibi evrak tanzim ederek davanın sonuçlandırıldığını, ortaklığın satış yoluyla giderilmesine karar verildiğini, satış memurluğunca yapılan satış sonucu taşınmazın davalı tarafından satın alınmasının ardından üçüncü kişiye satılarak devir edildiğini, kendisinin olanlardan haberdar olması ile davalı ve ortağı hakkında şikayetçi olduğunu, ortaklığın giderilmesi davasında yargılamanın iadesi isteminde bulunduğunu, satış memurluğunca yapılan ihalenin de iptalini dava ettiğini, bu davalar devam ederken, davalardan sonuç alıp tapunun iade alınamaması ihtimaline binaen davalı aleyhinde 28/02/2005 gününde tazminat davası açtığını, ceza davasında davalı ve ortağının sahte resmi evrak tanzim etmek suçundan mahkum edildiklerini kararın 11. Ceza Dairesinin 14/10/2008 günlü onama ilamı ile kesinleştiğini, yargılamanın iadesi isteminde, mahkemece ortaya çıkan yeni durumun verilen kararın değiştirilmesine neden olmaması nedeni ile kararın tasdikine karar verildiğini, ihalenin feshi davasının süreden reddedildiğini, bundan sonra davalı aleyhinde açtığı tazminat davasında isteminin fazlaya ilişkin hakları saklı tutularak kabulüne karar verildiğini bildirerek saklı tuttuğu maddi tazminatın fazlaya ilişkin bölümünün ödetilmesi isteminde bulunmuştur.Davalı, davanın zamanaşımına uğradığını, esas yönden de reddi gerektiğini savunmuştur.Mahkemece, dava konusu malın haksız eylem sonucu davacının elinden çıktığı, bu durumda zararın ayni hakkın sona erdiği tarihte doğacağı, taşınmazın 3. kişiye devir edilmesi durumunda tapu iptali ve tescil davası açılarak geri alma hakkı mevcut olduğu sürece ayni hakkın sona erdiğinin düşünülemeyeceği bu nedenle fiil ve failin öğrenilmesinden itibaren işleyecek olan bir yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcının somut olayda davacı tarafça açılmış tapu iptali ve tescil davası olmadığı için henüz başlamadığından zamanaşımı itirazının reddine karar verilerek dava kabul edilmiştir.Davacı, Fethiye 2. Asliye Hukuk Mahkemesine 28/02/2005 gününde açtığı 2005/186 esas sayılı dosyada davalı ile birlikte malik oldukları taşınmazın 06/01/1999 tarihinde dava dışı yabancı uyruklu kişiye satıldığını bildirerek yargılamanın iadesi ve ihalenin feshi davaları ile tapusunun iadesini sağlayamaması durumunda tapu malikine dava yöneltmeden yalnız davalıdan tazminat ödetilmesi isteminde bulunmuştur. Hem tapu iptali ve tescil hemde tazminat istenemeyeceğine göre davacının bu davanın açıldığı tarih itibari ile ayni hakkını tazminata dönüştürdüğünün kabulü gerekir. Her halükarda davacı yargılamanın iadesi davasının ve ihalenin feshi davasının reddedilip kesinleşmesinden sonra davalıya yönelik tazminat istemini artırdığı 18/02/2011 günlü ıslah dilekçesi ile kesin biçimde ayni hakkından vazgeçerek tazminat isteminde bulunduğuna göre zamanaşımı süresininde en geç bu tarihte işlemeye başlayacağının kabulü ile eldeki davanın dava tarihi itibari ile 1 ve 10 yıllık sürelerin dolmuş olduğu sonucuna varılması gerekirken; mahkemece, halen ayni hakkın dava edilebileceği gerekçesi ile zamanaşımı definin reddi doğru olmamıştır.Olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı BK'nın 60/1. maddesinde “ Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.”Anılan maddede öngörülen on yıllık genel zamanaşımı süresinin herhangi bir nedenle uzaması söz konusu değildir. Ancak, aynı yasanın 60/2. maddesinde zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur.BK'nın 60/2. maddesinde öngörülen uzamış ceza zamanaşımı süresi, asli ceza zamanaşımı süresi olup, davalı hakkında 5237 sayılı TCK nın sanık lehine olması nedeni ile 37/1 maddesi delaletiyle 204/1-3 maddesi uyarınca mahkumiyetine karar verilmiş ise de suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK da karşılık olan 342/1-2 maddesinin öngördüğü cezaya göre ceza davasının zamanaşımı süresi de 10 yıl olup, olay tarihinin 1998 yılı olması gözetildiğinde eldeki davanın açıldığı tarihte 1 ve 10 yıllık süreler sona ermiştir.6100 sayılı HMK 141. maddesine göre, “Taraflar, cevaba cevap ve ikinci cevap dilekçeleri ile serbestçe; ön inceleme aşamasında ise ancak karşı tarafın açık muvafakati ile iddia veya savunmalarını genişletebilir yahut değiştirebilirler. Ön inceleme duruşmasına taraflardan biri mazeretsiz olarak gelmezse, gelen taraf onun muvafakati aranmaksızın iddia veya savunmasını genişletebilir yahut değiştirebilir. Ön inceleme aşamasının tamamlanmasından sonra iddia veya savunma genişletilemez yahut değiştirilemez.”Şu durumda davalı ön inceleme duruşmasından önce verdiği cevap ve cevaba cevap dilekçeleri ile zamanaşımı definde bulunduğuna göre davanın zamanaşımından reddine karar verilmesi gerekirken esastan kabulü doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.SONUÇ: Temyiz olunan kararın yukarıda gösterilen nedenlerle BOZULMASINA, davalının öteki temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve davalı yararına takdir olunan 1.100,00 TL duruşma avukatlık ücretinin davacıya yükletilmesine, davalıdan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 23/12/2014 gününde oybirliğiyle karar verildi.