Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1748 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 436 - Esas Yıl 2013





Taraflar arasındaki “tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 4. İş Mahkemesi'nce davanın reddine dair verilen 05.05.2010 gün ve 2010/235 E., 2010/254 K. sayılı kararın incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 10. Hukuk Daire-si'nin 21.02.2012 gün ve 2010/11172 E.,2012/2874 K. sayılı ilamıile;“...Bağ-Kur’dan yaşlılık aylığı almakta iken 17.11.2008 tarihinde beyin kanaması tanısıyla Düzce Özel Sivrikaya Hastanesinde tedaviye alınan ancak yakınlarının isteği üzerine anılan özel hastaneye ait ambulansla doktor ve hemşire nezaretinde aynı gün Sosyal Güvenlik Kurumu ile anlaşması bulunmayan Şişli Florence Nıghtingale Hastanesine sevkedilen ve durumunun ağırlaşması üzerine 19.11.2008-17.12.2008 tarihleri arasında yoğun bakım ünitesinde tedavi edildikten sonra, 17.12.2008 tarihinde Kurumla anlaşması bulunan Özel Balat Hastane-si’ne sevkedilen davacı, anılan hastanede yapılan tedavi giderlerinin Kurumca karşılanması gerektiğinin tespitine karar verilmesini istemiş olmasına göre, uyuşmazlık, böyle bir tespit davasının açılıp açılmayacağı noktasında toplanmaktadır.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlük başlıklı 451. maddesinde “Bu Kanun 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girer.” Zaman bakımından uygulama başlıklı 448. maddesinde “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhal uygulanır.” Hükmünü öngörmekte olup, eldeki dava temyiz aşamasında bulunduğundan 6100 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasında yasal zorunluluk vardır. Bu kural, hakların himayesi bakımından daha lehe hükümlerin öngörüldüğünün kabul edilmesi gereken yeni usul hükümlerinin devam etmekte olan davalar bakımından da hemen uygulanmaya başlanması düşüncesine dayanır.6100 sayılı Kanun, kısmi davaya ilişkin genel hüküm olan 109.mad-de yanında, kısmi davanın bir türü olarak belirsiz alacak davası mü-essesesini ihdas etmiştir. Belirsiz alacak ve tespit davası başlıklı 107. maddede “davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hallerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” Hükmü öngörülmüştür.Açıklanan yasal düzenlemelerin ışığı altında somut olaya baktığımızda, Bağ-Kur’dan yaşlılık aylığı almakta olan davacının Genel Sağlık Sigortası kapsamında bulunduğu çekişmesiz olup, tedavinin özel sağlık kuruluşunda yapılması nedeniyle Kurum, tedavi giderlerinin aci-liyet durumuna göre bir bölümünü ödemek durumundadır. Kurumca ödenecek miktar 107. madde kapsamında tam ve kesin olarak belirlenebilir nitelikte değildir. Bu nedenle kısmi davaya konu edilebilir ve 107/3 madde kapsamında tespit davası da açılabilir.Mahkemece, yapılacak iş, işin esasına girilerek hastalık ve tedavinin niteliğine göre aciliyet ve hayati tehlike durumu incelenerek belirlenecek miktar üzerinden Kurumun sorumluluğuna karar vermekten ibaret olup, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.O halde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır...”Gerekçesiyle oyçokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN: Davacı vekiliHUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, sürekli işgöremezlik oranının tespiti istemine ilişkindir.Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacının Kurum ile anlaşması olmayan özel sağlık kuruluşundaki tedavisi karşılığı düzenlenen fatura bedelinin; hastanenin acil ve yoğun bakım ünitesindeki tedavisi karşılığı olan kısmının Kurumca karşılanması gerektiğinin tespitini talep ve dava etmiştir.Davalı Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının hastane masraflarına ilişkin fatura miktarı belirli olduğundan, eda davası açması gerektiğini, eda davası açılabilecekken tespit davası açılamayacağını ve davacının hastaneye yatışı acil kapsamında olmadığından, tedavi giderlerinin Kurumca karşılanmasının mümkün olmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.Yerel mahkemece, “eda davası açılması mümkün olan hallerde tespit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığı” gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Daire tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle oyçokluğuyla bozulmuş, mahkemece; “dava ve karar tarihinde yürürlükte olmayan 6100 Sayılı Kanun esas alınarak kararın bozulamayacağı, dava tarihinde mevcut olan kısmi dava açma imkanını değerlendirmeyen davacının bunun sonuçlarına katlanması gerektiği ve tedavi giderlerinin miktarı belirli olduğundan belirsiz alacak davası açılamayacak bu halde tespit davası açılmasının da mümkün olmadığı” gerekçeleriyle, davanın reddine ilişkin kararda direnilmiştir.Direnme kararı, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, eda davası açma imkanı varken, tespit davası açılıp açılamayacağı noktasında toplanmaktadır.Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle, somut olayda uygulanacak mevzuatın belirlenmesi gerekmektedir.Bilindiği üzere, usul hukuku alanında geçerli temel ilke; yargılamaya ilişkin kanun hükümlerinin derhal yürürlüğe girmesidir. Bu ilkenin benimsenmesinin nedeni ise, usul kanunu hükümlerinin kamu düzeni ile yakından ilgili olması, yeni hükümlerin daima eskisinden daha iyi ve amaca en uygun olduğu fikri ile kanun koyucunun, fertlere ait olan hakların yeni usul hükümleri ile daha önce yürürlükte olan kanundan daha iyi ve daha adil bir şekilde korunacağına ilişkin inancıdır.Usul kurallarının zaman bakımından uygulanmasında, derhal uygulanırlık kuralı ile birlikte dikkate alınması gereken diğer bir husus da, yeni usul kuralı yürürlüğe girdiğinde, ilgili “usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığı”dır.Hemen belirtilmelidir ki, dava; dava dilekçesinin mahkemeye verilmesiyle başlayan ve bir kararla (hükümle) sonuçlanıncaya kadar devam eden, çeşitli usul işlemlerinden ve aşamalarından oluşmaktadır. Yargılama sırasındaki her usul işlemi, ayrı ayrı ele alınıp değerlendirmeye tabi tutulmalıdır.Bir davayı bütün olarak değerlendirip, bu konuda yeni kanunun etkili olup olmayacağı söylenemez. Yargılama sırasında yapılan bir usul işlemi ve kesiti tamamlanmış ise, artık yeni kanun o usul işlemi hakkında etkili olmayacak, dolayısıyla da uygulanmayacaktır.Eğer bir usul işlemi, yargılama sırasında yapılmaya başlanıp, tamamlandıktan sonra, yeni bir usul kuralı yürürlüğe girerse, söz konusu işlem geçerliliğini korur.Başka bir deyişle, tamamlanmış usul işlemleri, yeni yürürlüğe giren usul hükmünden (veya kanunundan) etkilenmez. Buna karşın, bir usul işlemine başlanmamış veya başlanmış olup da henüz tamamlanmamış ise, yeni usul hükmü (veya kanunu) hemen yürürlüğe gireceğinden etkilenir. Çünkü, usule ilişkin kanunlar -aksine bir kural benimsenmediği takdirde- genel olarak hemen etkili olup, uygulanırlar (Üstündağ, Saim: Medeni Yargılama Hukuku, Cilt:I-II, 6. Bası, İstanbul 1997, sahife: 73-78; Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Hükümlerine Göre Medeni Usul Hukuku, 11. Bası, Ankara 2011, sahife: 61-66; YİBK.'nun 08.07.1942 gün ve E.13, K.19; Hukuk Genel Ku-rulu'nun 23.09.1964 gün ve E.7/1139, K.575; 09.03.1988 gün ve E.860, K.232; 23.11.1988 gün ve E.1988/1-825, K.1988/964; 22.02.2012 gün ve e.2011/2-723, K.2012/87 sayılı ilamları)Bir işlem tamamlanmış ise, artık bu işlem bozulamaz; aksini düşünmek gereksiz yere bu işlemin bozularak tekrarlanması gibi zaman ve emek kaybına neden olacaktır. (Pekcanıtez, Hakan/Atalay, Oğuz/Özekes, Muhammet:age.s.62, 63)01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)'nın “Zaman Bakımından Uygulanma” başlığını taşıyan 448/1.maddesi de yapılan açıklama ve ilkelere uygun olarak;“(1) Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kay-dıyla derhal uygulanır.’’Hükmünü içermektedir.Bu madde hükmüne göre, kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde, yeni usul hükümlerinin tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliliğini koruyacaktır.Buna karşın, tamamlanmış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır.Aynı hususlar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 22.02.2011 gün ve 2011/19-735 E., 2012/93 K. ile 22.02.2012 gün ve 2011/2-733 E., 2012/87 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda uyuşmazlığın çözümünde, somut olay yönünden; dava dilekçesinin mahkemeye verilmesi ve gerekli harçların yatırılması ile tamamlanan dava açılması işleminde, diğer bir ifade ile davanın açıldığı 19.08.2009 tarihinde yürürlükte bulunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) hükümlerinin uygulanması gerekmektedir.Buna göre, 6100 sayılı HMK. ile hukukumuza giren belirsiz alacak davasına ilişkin hükümlerin, somut uyuşmazlıkta uygulanma imkanı bulunmamaktadır.Uyuşmazlığın çözümü için bu aşamada mülga 1086 sayılı HUMK'un yürürlükte olduğu dönem yönünden davada menfaat (hukuki yarar) kavramı hakkında açıklama yapılmasında yarar bulunmaktadır.Medeni Usul Hukuku'nda, davacının mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir dava açılabilmesi için, bu davayı açmakta veya hukuki korunma istemekte haklı bir yararının bulunması gerekir.Öte yandan, bu hukuksal yararın, “hukuki ve meşru”, “doğrudan ve kişisel”, “doğmuş ve güncel” olması gerekir.Mülga 1086 sayılı Hukuk Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun yürürlükte olduğu dönemde, öğreti ve yargısal kararlarda, hukuki yarar, “dava şartı” olarak kabul edilmiştir. Bu şart, “dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri” olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan “olumlu dava şartları” arasında sayılmaktadır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 24.11.1982 gün ve 1982/7-1874 E., 1982/914 K.; 05.06.1996 gün ve 1996/18-337 E. 1996/542 K.; 10.11.1999 gün ve 1999/1-937 E. 1999/946 K. ile 25.05.2011 gün ve 2011/11-186 E. 2011/352 K. sayılı kararları)Dava açmakta hukuki yarar olduğunun kabulü için; hukuk düzenince kabul edilmiş meşru bir yarar olmalı, bu yarar dava açan hak sahibi ile ilgili olmalı ve dava açıldığı sırada halen mevcut bulunmalıdır. Ayrıca, açılacak davanın ortaya çıkacak tehlikeyi bertaraf edecek nitelikte olması gerekir.Bir kimsenin, hakkına ulaşmak için, mahkeme kararının o an için gerekli olması durumunda hukuki yararın olduğundan sözedilebilir. Bir mahkeme kararına ihtiyaç yoksa hukuki yarardan söz edilemez. (Pek-canıtez H., Atalay, O./Özekes, age. S.297)Belirtilmelidir ki, mahkemeden istedikleri hukuki korunmaya göre davalar eda davaları, tespit davaları ve inşai davalar olarak ayrılmaktadır.Eda davalarında; bir şeyin yaratılması istenir.İnşai (yenilik doğurucu) davanın kabulü ile yeni bir hukuki durum yaratılır ve hukuksal sonuç genellikle bir yargı kararı ile doğar.Tespit davasında ise sadece tespit hükmü verilebilir.Tespit davasında verilen karar ile hukuki ilişkinin varlığı veya yokluğu kesin olarak tespit edilir, diğer bir anlatım ile davalının varlığını inkar ettiği ilişkinin var olduğu veya yokluğunu inkar ettiği hukuki ilişkinin yok olduğu hükme bağlanır.Bir tespit davasının kabule şayan olabilmesi için, bu davanın konusunu oluşturan hukuki ilişkinin var olup olmadığının mahkemece hemen tespit edilmesinde davacının menfaatinin (hukuki yararının) bulunması gerekir.Tespit davasında; eda davasından ve inşai davadan farklı olarak, davacının böyle bir menfaatinin bulunduğu varsayılmaz.Tespit davasında davacı, kendisi için söz konusu olan tehlikeli veya tereddütlü durumun ortaya çıkaracağı zararın, ancak tespit davası ile giderilebileceğini kanıt-lamalıdır.Çünkü tespit davası, hukuki bir durum ya da hak henüz inkar ya da ihlal edilmeden, yani herhangi bir zarar doğmadan açılabildiğinden, menfaatin doğmuş ve güncel olması gereğinin bir istisnası olarak ortaya çıkmıştır.İşte davacının hukuki ilişkinin derhal tespitinde menfaatinin (hukuki yararının) varlığı için öncelikle, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel (halihazır) ve ciddi bir tehditle karşı karşıya olması gerekir.Bu tehdit çoğunlukla davalının davranışları ile ortaya çıkar.Bu tehdidin davacı için bir tehlike oluşturabilmesi, bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumunun tereddüt içinde olmasına ve bu hususun, davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmasına bağlıdır. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 01.02.2012 gün ve 2011/10-642 E., 2012/38 K. sayılı kararı)Bu doğrultuda, davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı; bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu husus davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunmalı; yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, cebri icraya yetki vermeyen tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Davacının tespit davası ile istediği hukuki koruma diğer dava çeşitlerinden birisi ile sağlanabiliyorsa, o zaman davacının tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur. Bu şartların bulunmaması halinde tespit davası dinlenmez, davanın usulden (dava şartı yokluğundan) reddi gerekir.NitekimYargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 22.05.2013 gün ve 2013/22561 E., 2013/733 K. ile 12.06.2013 gün ve 2013/8-1013 E., 2013/816 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.Yukarıda yapılan açıklamaların ışığında belirtilmelidir ki, somut olayda karar tarihinde yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK uyarınca, Kanunda istisnai olarak belirtilen haller dışında ancak, henüz şartları tamam olmadığı için açılamayan eda davası için ilerde hukuki ilişkinin belirlenmesi bakımından kesin delil olarak kullanılmak üzere ve bu hukuki amaçla tespit davası açılabilir.Dava dilekçesinde, davacının yoğun bakım durumunun ve süresinin tespiti ile bu dönemdeki sağlık harcamalarının Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) doğrultusunda davalı Kurum tarafından ödenmesi gerektiğinin tespiti istenmektedir. Davacı eda davası açmış olsa idi, eda davası sonunda verilecek hükmün tespite ilişkin bölümü ile bu dava sonucunda verilecek tespit hükmünün aynı olacağı, kesin hüküm etkisi bakımından da hiçbir fark bulunmayacağı açık olup, dava dilekçesindeki istem sonucunun, açılacak eda davası ile elde edilmesi mümkün olduğundan, davacının bu tespit davasını açmada hukuki yararı bulunmamaktadır.Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyeler tarafından davanın muarazanın men'I niteliğinde olduğu ve bu nedenle davacının hukuki yararı bulunduğundan bahisle, davanın niteliğinin tespitine ilişkin bu değişik gerekçe ile direnme kararının bozulması gerektiği belirtilmiş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.Sonuç olarak, davacının, faturaya konu edilmiş, miktarı belirli sağlık harcamasının Kurumca karşılanması istemiyle eda davası açma olanağı varken, tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmadığının kabulü gerekir.O halde, yerel mahkemece davacının tespit davası açmakta hukuki yararı bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair kararda direnilmesin-de bir isabetsizlik bulunmamaktadır.Bu nedenle, usul ve yasaya uygun bulunan direnme kararının onanması gerekir.SONUÇDavacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda açıklanan nedenlerleONANMASINA,gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başkaca harç alınmasına mahal olmadığına, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu'nun 8/3.fıkrası uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25.12.2013 gününde oyçokluğu ile karar verildi.KARŞI OYTaraflar arasındaki davanın konusu; “....Davacının özel hastanedeki acil-yoğun bakım ünitesinde 19.11.2008-17.12.2008 tarihleri arasındaki tedavi giderlerinin sağlık güvencesini sağlayan SGK (Devredilen Bağ-Kur) tarafından karşılanması gerektiğinin tespiti” ne yönelik olup; bu giderler için Kuruma yaptığı başvurudan herhangi bir sonuç alamayınca davacının iş bu davayı açtığı,Mahkemece tesbit davası olarak görülen dava ile ilgili olarak; “.eda davası açmak mümkün iken tesbit davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle, davanın reddine karar verildiği,Davacı temyizi üzerine mahkeme hükmünün 10. Hukuk Dairesinin 21.02.2012 günlü kararıyla; “..Bağ-Kur'dan yaşlılık aylığı almakta iken 17.11.2008 tarihinde beyin kanaması tanısıyla Düzce Özel Sivrikaya Hastanesinde tedaviye alınan ancak yakınlarının isteği üzerine anılan özel hastaneye ait ambulansla doktor ve hemşire nezaretinde aynı gün Sosyal Güvenlik Kurumu ile anlaşması bulunmayan Şişli Florence Nightıngale Hastanesine sevkedilen ve durumunun ağırlaşması üzerine 19.11.2008-17.12.2008 tarihleri arasında yoğun bakım ünitesinde tedavi edildikten sonra, 17.12.2008 tarihinde Kurumla anlaşması bulunan Özel Balat Hastanesine sevkedilen davacı, anılan hastanede yapılan tedavi giderlerinin Kurumca karşılanması gerektiğinin tespitine karar verilmesini istemiş olmasına göre, uyuşmazlık, böyle bir tespit davasının açılıp açılmayacağı noktasında toplanmaktadır.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun yürürlük başlıklı 451.maddesinde “Bu Kanun 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girer.” Zaman bakımından uygulama başlıklı 448.maddesinde “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kay-dıyla derhal uygulanır.” Hükmünü öngörmekte olup, eldeki dava temyiz aşamasında bulunduğundan 6100 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmasında yasal zorunluluk vardır. Bu kural, hakların himayesi bakımından daha lehe hükümlerin öngörüldüğünün kabul edilmesi gereken yeni usul hükümlerinin devam etmekte olan davalar bakımından da hemen uygulanmaya başlanması düşüncesine dayanır.6100 sayılı Kanun, kısmi davaya ilişkin genel hüküm olan 109.madde yanında, kısmi davanın bir türü olarak belirsiz alacak davası müessesesini ihdas etmiştir. Belirsiz ancak ve tespit davası başlıklı 107.madede “davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkansız olduğu hallerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hallerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” Hükmü öngörülmüştür.Açıklanan yasal düzenlemelirin ışığı altında somut olaya baktığımızda, Bağ-Kur'dan yaşlılık aylığı almakta olan davacının Genel Sağlık Sigortası kapsamında bulunduğu çekişmesiz olup, tedavinin özel sağlık kuruluşunda yapılması nedeniyle Kurum, tedavi giderlerinin aciliyet durumuna göre bir bölümünü ödemek durumundadır. Kurumca ödenecek miktar 107.madde kapsamında tam ve kesin olarak belirlenebilir nitelikte değildir. Bu nedenle kısmi davaya konu edilebilir ve 107/3 madde kapsamında tespit davası da açılabilir.Mahkemece, yapılacak iş, işin esasına girilerek hastalık ve tedavinin niteliğine göre aciliyet ve hayati tehlike durumu incelenerek belirlenecek miktar üzerinden Kurumun sorumluluğuna karar vermekten ibaret olup, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, eksik inceleme ve yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.” Gerekçesiyle oy çokluğu ile bozulduğu,Daire kararına muhalif üyeler ise karşı görüşlerini; “..Tespit davaları, bir hakkın veya hukuki ilişkinin var olup olmadığının tespitine ilişkin davalardır. Bu davaların işlevi, bir hukuki ilişkinin var olup olmadığının tespiti olup, bundan öteye gitmez.He-nüz şartları ouşmadığı için açılamayan eda davası için ilerideki hukuki ilişkinin belli edilmesi bakımından kesin delil olarak kullanılmak üzere tespit davası açılabilir.Tespit davasının dinlenebilmesi için diğer genel dava şartlarından başka, iki ek şartın daha bulunması gerekir; Tespit davasının konusu yalnız hak ve hukuki ilişkiler olabilir; davacının bu hak veya hukuki ilişkinin var olup olmadığının hemen tespit edilmesinde (güncel bir) hukuki yararı bulunmalıdır.Bir hukuki ilişkinin varlığı ya da yokluğu, tespit davası açılabilmesi için yalnız başına yeterli değildir. Bir hukuki ilişkinin hemen tespit edilmesinde hukuki yararın bulunması ise üç şartın birlikte varlığına bağlıdır;Davacının bir hakkı veya hukuki durumu güncel bir tehlike ile tehdit edilmiş olmalı; bu tehdit nedeniyle, davacının hukuki durumu tereddüt içinde olmalı ve bu hususun davacıya zarar verebilecek nitelikte bulunması; yalnız kesin hüküm etkisine sahip olup, cebri icraya yetki vermeyen tespit hükmü, bu tehlikeyi ortadan kaldırmaya elverişli olmalıdır. Davacının tespit davası ile istediği hukuki koruma diğer dava çeşitlerinden birisi ile sağlanabiliyorsa, o zaman davacının tespit davası açmakta hukuki yararı yoktur.Bu şartların bulunmaması halinde tespit davası dinlenmez, davanın usulden (dava şartı yokluğundan) reddi gerekir.6100 sayılı HMK açısından değerlendirme yapılması halinde ise, açılacak davanın miktarı biliniyor ya da tespit edilebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz. Talep sonucunun belirlenememesi iki halde mümkündür: Dava açarken talep sonucunun belirlenmesi imkansızdır; davacının dava açarken talep sonucunu belirlemesinin kendisinden beklenemeyecek olmasıdır. Ancak m.107/3'de bu konuda bir istisna getiril-miştir.Böylelikle dava açarken talep sonucunu belirleyemeyen davacı dilerse belirsiz alacak davası açabilecek, dilerse kısmi dava ile birlikte alacağın geri kalan kısmının tespitini isteyebilecek ve yine dilerse alacağın tümünün belirlenebilmesi için bir tespit davası açabilecektir.Davada istem, özel bir Hastanedeki acil-yoğun bakım ünitesindeki tedavi giderlerinin SGK sağlık güvencesiyle karşılanması gerektiğinin tespiti şeklinde özetlenmiştir.05.05.2010 günlü dilekçede ise, tıbbi bir kurul tarafından yapılacak inceleme ile davacının yoğun bakım durumunun ve süresinin tespiti ile bu dönemdeki sağlık harcamalarının SUT doğrultusunda davalı Kurum tarafından ödenmesi gerektiğinin tespiti istemi dile getirilmektedir.6100 sayılı HMK hükümleri uyarınca da icrai etkisi bulunmayan ve hukuki ilişkiyi belirlemeye yarayan tespit davasının, somut uyuşmazlıkta gözetildiğinde, açılmasında hukuki yarar bulunduğunun kabulü, etkin hukuki koruma yada hak arama özgürlüğü kavramları ile de açıklanamaz.Tespit davasına konu bulunan sağlık harcaması faturası 129.665 TL.bedel içermektedir. Davacının, (Bağ-Kur kapsamında) genel sağlık sigortasından, Kanun, Yönetmelik ve SUT hükümleri doğrultusunda yararlanmakta olduğu yönünde bir çekişme bulunmamaktadır.Bedelin bilinemezliğinden de söz edilemez.Bu davanın incelenmesi halinde, eda davaları ile tespit davaları arasında elde edilecek hukuki koruma açısından bir fark kalmayacaktır.Bununda ötesinde, maktu harç ödenerek eda kararı etkisine sahip ilamların elde edilmesi sonucu doğacaktır.Yerel mahkemenin bu gerekçelerle dayalı kararının onanması gerektiği görüşü ile sayın çoğunluğun bozma kararına katılamıyoruz.” Şeklinde belirttikleri,Bozma sonrası Mahkemece, karşı oy gerekçeleri de gösterilmek suretiyle önceki kararda direnildiği anlaşılmaktadır.Davacı mevcut rahatsızlığı sebebiyle Şişli Florence Nightingale Hastanesi bünyesinde aldığı tedavi gideri Kurumdan sağlık güvencesi bulunmasına rağmen karşılanmadığı için ve de anılan sağlık kuruluşunun verdiği bu sağlık hizmeti bedelini icra yoluyla doğrudan davacının kendisinden almaya çalışması üzerine iş bu davayı açtığı tartışmasızdır.Bu durumda davacı ile sağlık güvencesini sağlayan SGK (Devredilen Bağ-Kur) arasında Davacının özel hastanedeki acil-yoğun bakım ünitesinde 19.11.2008- 17.12.2008 tarihleri arasındaki tedavi giderlerinin karşılanması noktasında muaraza çıktığı bir gerçektir.Davacı da işte tam bu noktada uyuşmazlık konusu davayı açmış bulunmaktadır.Davacı davayı açarken, özel hastanedeki acil-yoğun bakım ünitesinde 19.11.2008 - 17.12.2008 tarihleri arasındaki tedavi giderlerinin sağlık güvencesini sağlayan SGK (Devredilen Bağ-Kur) tarafından karşılanması gerektiği hususun tespiti suretiyle, SGK (Devredilen Bağ-Kur) ile aralarında çıkan muarazanın men'ine karar verilmesini talep etmiştir.Davacının 19.11.2008 - 17.12.2008 tarihleri arasındaki tedavi giderlerinin sağlık güvencesini sağlayan SGK (Devredilen Bağ-Kur) tarafından karşılanması gerektiğinin tespitini istemekte, SGK (Devredilen Bağ-Kur) ile aralarında çıkan muarazanın men'ini istemede hukuki yararı vardı.Mahkemece işin esasına girilip, taraf delilleri toplanarak sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekir.Davanın yazılı şekilde tespit davası açılamayacağı gerekçesiyle davanın reddi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın farklı gerekçeyle bozulması gerektiği kanaatiyle sayın çoğunluğun onama kararına katılamıyorum. Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar icra müdürünün tebligat yapılan kişilerin varlığını araştırma yükümlülüğünün bulunmadığı -hatalı tebligat - bakanlığa açılan dava -görev Davacı M.. S.. vekili Avukat S.. B.. tarafından, davalılar T.C. Posta Telgraf Teşkilatı Genel Müdürlüğü vdl. aleyhine 19/12/2006 gününde verilen dilekçe ile maddi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 05/06/2012 günlü kararın Yargıtay’ca Şirket hisselerinin haczi, yönetim yetkisi verir mi? MAHKEMESİ : İzmir 1. İcra Hukuk MahkemesiTARİHİ : 17/11/2011NUMARASI : 2011/999-2011/990Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının onanmasını mutazammın 11.06.2012 tarih ve 2012/3091-19898 Karar sayılı daire ilamının müddeti içinde tashihen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işl CEZA DAVALARINDA TEMYİZ HARCININ ÖDENMEMESİ CEZA DAVALARINDA HARCI ÖDENMEYEN TEMYİZ TALEBİNİN REDDİ HARÇLAR KANUNU Özel belgede sahtecilik suçundan sanık M.. Ş..’in 5237 sayılı TCK’nun 207/1, 62 ve 58. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, Denizli 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 24.11.2011 gün ve 206-572 sayılı hü Yargıtay Yargıtay Karar Arama Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ? Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama Yargıtay Kanunu Yargıtay İş Bölümü Yargıtay Haberleri Karar Arama Yargıtay Kararları Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Yargıtay Ceza Dairesi Kararları BAM Kararları Danıştay Kararları Anayasa Mahkemesi Kararları Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları Karar Arama Nasıl Yapılır? Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir? Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır? BAM Karar Arama Nasıl Yapılır? Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır? Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?