Taraflar arasındaki “manevi tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; İstanbul 6. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 10.12.2009 gün ve 2009/224 E., 2009/287 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 18.01.2012 gün ve 2010/12744 E., 2012/465 K. sayılı ilamı ile;(...Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırıdan dolayı uğranılan manevi zararın ödetilmesi istemine ilişkindir. Yerel mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.Davacı, davalı şirketin yayın sahibi olduğu S.....08.07.2009 günlü nüshasında yayımlanan ve davalı Ş.. T.. tarafından kaleme alınan ''....Elinde Ne Kaldı'' başlıklı köşe yazısında hakkında yanlış ve yanıltıcı iddialarda bulunularak, Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu bulunan T....sahibi olduğu iddia edilen kanala karşılıksız yardımda bulunan ve önemli finans kaynağı sağlayan kuruluşlardan biri olduğu izlenimi yaratılmaya çalışıldığını, bu suretle kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu ileri sürmüş ve davalıların manevi tazminat ile sorumlu tutulmalarını istemiştir.Davalılar ise, davaya konu köşe yazısında davacının hedef alınmadığını,yazıdaki bilgilerin İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma kapsamında Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talebi üzerine Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nca hazırlanan rapora dayalı olarak kamuoyuna aktarıldığını, kamu yararının düşünüldüğünü, davacıya saldırı olarak nitelenebilecek bir isnat veya hukuk dışı bir eylemin bulunmadığını belirterek istemin reddini talep etmişlerdir.Yerel Mahkemece, dosyaya sunulan kira sözleşmesi ışığında, söz konusu para transferinin basit bir araştırmayla öğrenilebilecek kiralayan-alt kiracılık ilişkisi kapsamında yapılmış olmasına rağmen,davalının gerçek olmayan bu haberde kullanılan üslup ile davacıyı Kanaltürk'e para aktarmak suretiyle yasa dışı örgütlenmeleri finanse eden bir konumda gösterdiği ve kişilik haklarına yönelik ağır ve haksız saldırıda bulunduğu gerekçesi ile davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir.Basın özgürlüğü, Anayasa’nın 28. maddesinde ve 5187 sayılı Basın Yasası’nın 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması gerekmektedir. Basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bu nedenle basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. Yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluğu bu farklılıklar gözetilerek belirlenmelidir. Bu nedenle basının ayrı bir konumu bulunmaktadır.Basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi gerek Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan gerekse MK.nun 24 ve 25. maddelerinde ve özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerekecektir.Açıklanan bu yasal düzenlemelerden ve yargısal uygulamalardan da anlaşılacağı gibi, basının özgürlüğü ile kişilerin, kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda somut olaydaki olgular itibariyle koruma altına alınmış bulunan bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerekecektir.Bunun için temel ölçüt, kamu yararıdır. Yayın, salt toplumun yararı gözetilerek yapılmış olmalıdır. Toplumun çıkarı dışında hiçbir kişisel çıkar, gerçeklerin yanlış olarak sunulmasına neden olmamalıdır. Haber olduğu biçimi ile verilmeli ve kişisel katkı yer almamalıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basının bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli ve haber verilirken özle biçim arasındaki denge de korunmalıdır. Bu ilke ve kurallar gözetilmeden yapılan yayın hukuka aykırılığı oluşturur ve böylece kişilik hakları saldırıya uğramış olur. Anılan ilke ve kurallara uyulması durumunda ise, yayının Anayasa, Basın Yasası ve basının genel işlevi karşısında hukuka uygun olduğu, kişilik değerlerine saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. Olay veya konu ile ilgili olan, görünen bilinen herşeyi araştırmalı, incelemeli ve olayları olduğu biçimi ile yayınlamalıdır. Bu işlevi ile gerek yazılı ve gerekse görsel basın, somut gerçeği değil, o anda belirlenen var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan, gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulmamalıdır.Somut olayda; dosyadaki bilgi ve belgelerden dava konusu edilen yazının, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen soruşturma kapsamında Cumhuriyet Başsavcılığı'nın talebi üzerine Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu'nca hazırlanan rapora dayanılarak kaleme alındığı, söz konusu raporda ise yazıda geçen hesap hareketleri ve ilgili para transferine yer verildiği ve fakat bu para transferlerinin kaynağına ilişkin bir bilginin bulunmadığı, söz konusu paranın davacı ile Kanaltürk isimli televizyon kanalının o dönem sahibi olan şirket arasındaki kiralayan-alt kiracı ilişkisi kapsamında aktarıldığı hususunun, yargılama aşamasında davacı tarafça sunulan kira sözleşmesi ile açıklığa kavuştuğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yazının para hareketlerine ilişkin bölümü bu yönüyle gerçektir. Dava konusu yazı bir bütün olarak içerik ve üslup bakımından ele alındığında ise yazıda davacının ya da ilgili kanalın sahibi olan şirketle para hareketi olduğu bildirilen diğer kuruluşların yasa dışı bir örgütü/örgütleri finanse ettiğine, yasa dışı herhangi bir amaç için bu para transferlerinin yapıldığına dair bir ifade bulunmamaktadır.Dava konusu köşe yazısında ele alınan konunun ise kamuoyunun ilgilendiği ve takip ettiği, güncelliğini koruduğu hususunda bir ihtilaf bulunmamaktadır. Konu güncel olup, özle biçim arasındaki denge bozulmamıştır.Dolayısıyla kişilik haklarına saldırının kabulü için yukarıda açıklanan şartlar oluşmamış ve belirtilen ilkeler aşılmamıştır.Dava konusu köşe yazısı hukuka uygun olduğundan davanın reddine karar verilmesi gerekirken manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiş olması bozmayı gerektirmiştir...)gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.TEMYİZ EDEN: Davalılar vekiliHUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava, basın yoluyla kişilik haklarına saldırı nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.Mahkemece, dosyaya sunulan kira sözleşmesi ışığında, söz konusu para transferinin basit bir araştırmayla öğrenilebilecek kiralayan-alt kiracılık ilişkisi kapsamında yapılmış olmasına rağmen, davalının gerçek olmayan bu haberde kullanılan üslup ile davacıyı Kanaltürk'e para aktarmak suretiyle yasa dışı örgütlenmeleri finanse eden bir konumda gösterdiği ve kişilik haklarına yönelik ağır ve haksız saldırıda bulunduğu gerekçesiyle davacının manevi tazminat isteminin kısmen kabulüne karar verilmiştir. Davalılar vekilinin temyizi üzerine karar, Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde gösterilen nedenlerle bozulmuştur.Yerel Mahkemece, önceki kararda direnilmiş; hükmü temyize davalılar vekili getirmiştir.Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu yazının içeriği, kullanılan söz ve ifadelerin basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği, burada varılacak sonuca göre davacının kişilik haklarına saldırının söz konusu olup olmadığı; diğer bir deyişle, davacı yararına manevi tazminat koşullarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.Öncelikle bu konuda uluslararası metinlerde ifade özgürlüğünün nasıl yer aldığının incelenmesinde yarar bulunmaktadır. Çünkü; 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 90. maddesinin son fıkrasına göre; “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. (Ek cümle: 7/5/2004-5170/7 md.) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” hükmünü içermektedir. Bu durumda mahkemelerce önlerine gelen uyuşmazlıklarda usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası antlaşmalar ile iç hukukun birlikte yorumlanması ve uygulanması gerekmektedir.Hal böyle olunca Türkiye’nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde (AİHS) somut uyuşmazlığın nasıl düzenlendiğini ve sözleşmenin uygulanmasına sağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının incelenmesi gerekmektedir.“İfade özgürlüğü” başlıklı AİHS’nin 10(1) maddesine göre; “Herkes ifade özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir.” hükmünü içermekte olup, hangi hallerde ifade özgürlüğünün sınırlandırılabileceği de aynı maddenin 2.fıkrasında düzenlenmiştir.İfade özgürlüğü, demokratik bir toplumun en önemli temellerinden birisi olup, toplumsal ilerlemenin ve her kişinin gelişiminin başlıca koşullarından birini teşkil etmektedir. AİHS'nin 10.maddesinin 2.fıkrası saklı kalmak koşuluyla, ifade özgürlüğü, yalnızca iyi karşılanan ya da zararsız veya önemsiz olduğu düşünülen değil, aynı zamanda kırıcı, hoş karşılanmayan ya da kaygı uyandıran “bilgiler” ya da “düşünceler” için de geçerlidir: çoğulculuk, hoşgörü ve açık düşünce bunu gerektirir ve bunlar olmaksızın “demokratik bir toplum” olamaz. 10.maddede benimsenen ifade özgürlüğü bu şekilde olmakla birlikte, yine de bu, dar bir yorum gerektiren istisnalar içermektedir ve bu hakkı kısıtlama ihtiyacının ikna edici bir biçimde ortaya konması gerekmektedir (Pakdemirli v. Türkiye kararı, başvuru no: 35839/97, 22 Şubat 2005).AİHM’nin önüne gelen uyuşmazlıklarda yapılan müdahalenin ifade özgürlüğünü ihlal edip etmediğini belirlerken kullandığı kriterler, müdahalelerin yasayla öngörülmesi, müdahalelerin meşru bir amaç izleyip izlemediği ve müdahalelerin demokratik bir toplumda gerekli olup olmadığı hususlarıdır.Konunun iç hukukumuzda nasıl yer aldığını konusuna gelince; 1982 Anayasasının “Basın Hürriyeti” başlıklı 28. maddesindeki basının özgür olduğu güvencesi ve bu ilkeyi güçlendiren 5680 sayılı Basın Yasasının 1. maddesindeki düzenlemedir.Bu düzenlemede basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin nedeni; toplumun sağlıklı, mutlu ve güven içinde yaşayabilmesi içindir. Bunun için de kişinin, dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır.Diğer bir anlatımla basın, olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma, yönlendirme yetki ve sorumluluğuna sahiptir. Bunun içindir ki basının yayın yaparken, yaptığı yayından dolayı hukuka aykırılık teşkil edecek olan eylemi, genel olaylardaki hukuka aykırı olan eylemden farklılıklar taşır. İşte bu farklılık ve ayrık durum gözetilerek yapılan yayının hukuka aykırılık veya uygunluk sınırı belirlenmelidir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğu kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir. İşte basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.Basın özgürlüğü ile bağlantılı kavramlar olarak; Anayasada düşünce ve kanaat (m. 25); düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğü (m. 26) ayrıntılı şekilde düzenlenmiştir. Demokratik yaşamın gelişmesinde, ulusal birliğin sağlanmasında, kamuoyunun sağlıklı bir biçimde oluşmasında, sosyal ve siyasal ilerlemede basının çok önemli bir fonksiyonunun bulunduğu açık ve kuşkudan uzaktır.Ne var ki, basının bu ayrıcalık taşıyan konumu ve özgürlüğü, tüm özgürlüklerde olduğu gibi sınırsız değildir. Bundan dolayıdır ki, yayınlarında kişilik haklarına saygı göstermesi ve gerek Anayasanın Temel Hak ve Özgürlükler bölümünde yer alan ve gerekse 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun (TMK) 24 ve 25. maddelerinde ve yine özel yasalarda güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunmaması yasal bir zorunluluk ve hukuki gerekliliktir.Yine, manevi tazminat sorumluluğunun doğması için Mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 49. maddesindeki (6102 sayılı Türk Borçlar Kanunu m. 58) koşulların gerçekleşmiş olmasına bağlıdır.Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 06.12.2013 gün, 2013/4-443 E., 2013/1646 K. ve 16.04.2014 gün ve 2013/4-1007 E., 2014/537 K. sayılı ilamlarında da benimsenmiştir.Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davaya konu yazıdaki bilgiler, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yapılan soruşturma kapsamında talep üzerine Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunca hazırlanan rapor ekinde “Ek:1” olarak sunulan tabloda görünen banka hesap hareketlerine dayalı olarak kamuoyuna aktarılmış olup, bu yönüyle yazı görünen gerçekliğe uygundur. Davacı tarafından bankaya yatırılan paranın davacı ile Kanaltürk televizyonunun o dönem sahibi olan şirket arasındaki kiralayan-alt kiracı ilişkisi kapsamında aktarıldığı hususu yargılama aşamasında davacı tarafça sunulan kira sözleşmesiyle açıklığa kavuşmuş ve aynı yöndeki davacı açıklamasına da davalı tarafından aynı köşede yayınlanan 15.07.2009 tarihli yazıda yer verilmiş durumdadır.Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında bir kısım üyelerce davaya konu yazının davacının kişilik haklarına saldırı niteliği taşıdığı bu nedenle yerel mahkeme direnme kararının onanmasının gerektiği belirtilmiş ise de çoğunluk tarafından bu görüş yukarıda açıklanan gerekçelerle kabul edilmemiştir.Bu itibarla, davaya konu yazıda davacının kişilik haklarına saldırı bulunmadığına işaret eden ve Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.SONUÇ: Davalılar vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 24.06.2015 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
Vekalet sözleşmesinin kapsamı-İlamın icrasının ayrı bir iş sayılacağı-ilamın icraya konulmaması talebinin azil sayılamayacağı
Taraflar arasındaki “avukatlık ücret alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Mersin 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce davanın reddine dair verilen 19.03.2010 gün ve 2010/1 E., 2010/115 K. sayılı kararın incelenmesi davacı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 23.
Davalının adresi bilinmiyorsa ne yapmak lazım ? Uydurma bir adres mi yazlı ya da boş mu bırakılmalı?
Taraflar arasındaki sıra cetveline itiraz davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın açılmamış sayılmasına yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.- K A R A R -Davacı ve
Sahte fatura kullanma-zamanaşımı
Mahkemesi : ... Asliye Ceza213 sayılı Vergi Usul Kanununa muhalefet suçundan sanık ...'ın aynı Kanun'un 359/b-1 ve 5237 sayılı TCK'nun 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, 765 sayılı TCK'nun 102/4 ve 5271 sayılı CMK'nun 223/8. maddele
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?