Kanun Detayı

Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 17244 - Karar Yıl 2015 / Esas No : 12928 - Esas Yıl 2014





MAHKEMESİ :Asliye Hukuk MahkemesiTaraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü.KARARDavacı avukat, davalının vekili sıfatı ile dava ve icra dosyalarını takip ettiğini, kendisine herhangi bir vekalet ücreti ve masraf ödenmediği gibi 17.07.2012 tarihli ihtarla haksız olarak vekaletten azledildiğini, İzmir 12. Aile Mahkemesi’nin 2011/922 Esas sayılı dosyası nedeniyle hak ettiği vekalet ücretinin tahsili için başlatmış olduğu icra takibine de haksız itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptaline ve % 20 inkar tazminatının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Davalı, davacının haklı olarak azledildiğini, tedbir nafakasının tahsili için başlatılan icra dosyasında davacının yaptığı tahsilatlardan çok az kısmını kendisine ödediğini, bakiyesini yedinde tuttuğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.Mahkemece, azlin haksız olduğunun ve talepten fazla olarak 9.160.68 TL alacak bulunduğunun bilirkişi raporundan ve dosya kapsamından anlaşıldığı gerekçesiyle davanın kabulüne, davalının İzmir 25. İcra Müdürlüğü’nün 2012/10753 takip sayılı dosyasında bulunan 12.09.2012 tarihli itirazının iptali ile takibin aynen devamına, alacağın likit olması nedeni ile asıl alacak üzerinden hesap edilecek %20 icra inkar tazminatının davalıdan alınıp davacıya verilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.1-Dava, haksız azil nedeni ile İzmir 12. Aile Mahkemesi dosyasında hakedilen vekalet ücretinin tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir. Davalı, davacı avukatın nafakanın tahsil edildiği icra dosyasından 13.602,50-TL tahsilat yapmasına rağmen kendisine çok az ödemede bulunduğunu, avukatına güveninin kalmadığını, azlin haklı olduğunu savunmuştur. Davacı, takip edilen tüm dosyaların masraf ve vekalet ücretlerinin icra dosyasından yapılan bu tahsilatlardan karşılandığını, bu tahsilatların dosya masrafları ve vekalet ücreti alacaklarına mahsup edildiğini, hapis hakkını kullandığını, azlin haksız olduğunu bildirmiştir. Mahkemece, vekilin azledilinceye kadar görevini özenle yerine getirdiği, azlin haksız olduğu, dolayısıyla davacının vekalet ücretine hak kazandığı gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiştir.Davacı, icra dosyasından vekil olarak tahsil ettiği meblağları ücret ve masraf alacaklarına mahsuben yedinde tuttuğunu, hukuki tanımıyla Avukatlık Kanunu'nun 166. maddesi gereğince “hapis hakkı”nı kullandığını ileri sürdüğüne göre, davada öncelikle hapis hakkının, nasıl ve hangi şartlarda kullanılması gerektiği üzerinde durulmalıdır.Hemen belirtmek gerekir ki, Avukatlık Kanunu'nun 166. maddesinde tanımlanan hapis hakkı, sadece vekalet ücreti alacakları ve yapılan giderler oranında kullanılabilir. Avukatın, müvekkili nam ve hesabına tahsil etmiş olduğu alacak ve değerlerden, ücret ve masraf alacağından fazla bir miktarını “hapis hakkı” adı altında elinde tutması, bu hakkın yasaya konuluş amacına aykırı olduğu gibi, avukatlık meslek kurallarına da aykırıdır. Aynı şekilde hapis hakkını kullanan avukatın, müvekkilin nam ve hesabına tahsil ettiği alacakları geciktirmeksizin iş sahibine bildirmesi, hangi işten dolayı ve ne miktarda ücret ve masraf alacağı olduğunu açıklaması ve konu ile ilgili karşı tarafı bilgilendirdikten ve gerektiği durumlarda yapılacak hesaplaşmadan sonra, alacağı oranında hapis hakkını kullanması gereklidir. Esasen bu durum, avukatın müvekkiline hesap verme yükümlülüğünün de tabii bir sonucudur. Nitekim, Avukatlık Kanununun 34. maddesinde, “Avukatlar, yüklendikleri görevleri, bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık ünvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler.” hükmü, Türkiye Barolar Birliği Meslek Kurallarının 43. maddesinde de, “Müvekkil adına alınan paralar ve başkaca değerler geciktirilmeksizin müvekkile duyurulur ve verilir.” hükmü bulunmaktadır.Öte yandan avukat, ancak muaccel olan vekalet ücreti alacakları yönünden hapis hakkını kullanabilir. Yasada avukatlık ücretinin ne zaman muaccel olacağı konusunda açık bir hüküm bulunmamakla beraber, Avukatlık Kanunu'nun 171/1 maddesinde düzenlenen “Avukat üzerine aldığı işi kanun hükümlerine göre ve yazılı sözleşme olmasa bile sonuna kadar takip eder” ve “Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi”nin 2. maddesinde düzenlenen “ ücreti, kesin hüküm elde edilinceye kadar olan dava, iş ve işlemler ücreti karşılığıdır” hükümleri gereğince vekalet ücreti alacağının, üstlenilen işin bitmesi ile muaccel hale geldiğinin kabulü gerekir. Bu kabule göre avukat, aksine sözleşme yoksa, işi sonuna kadar takip edip sonuçlandırmadan ücretini isteyemeyeceği gibi bu noktada hapis hakkını da kullanamaz.Avukatlık Kanunu'nun 173.maddesinde “..Avukata tevdi edilen işin yapılması veya yapıldıktan sonra sonucunun alınması için gerekli bütün vergi, resim, harç ve giderler iş sahibinin sorumluluğu altında olup, avukat tarafından ilk istekte avukata veya gerektiği yere ödenir. Bu harcamaların avukat tarafından yapılabilmesi için, yeteri kadar avansın iş sahibi tarafından verilmiş olması gerekir. Avukatın iş için yapacağı yolculuk masrafları ve bulunduğu yerden ayrılma tazminatı, anlaşma gereğince iş sahibi tarafından ayrıca ödenir. Bu giderler peşin olarak ödenmedikçe avukat yolculuğa zorlanamaz. Bu hükmün aksine sözleşme yapılabilir.” hükmünü içermektedir. Buna göre, davacı avukatın dosya masraflarını davalı müvekkilinden aldığı avans ile karşıladığı hususu karine teşkil etmekte olup bu karinenin aksinin davacı avukatça ispatlanması gerekir.Avukatlık Kanunu’nun, 174. maddesinde, “Avukatın azli halinde ücretin tamamı verilir. Şu kadar ki, avukat kusur veya ihmalinden dolayı azledilmiş ise ücretin ödenmesi gerekmez.” hükmü mevcut olup, bu hükme göre azil işleminin haklı nedene dayandığının kanıtlanması halinde müvekkil avukata vekalet ücreti ödemekle yükümlü değildir. Dairemizin kökleşmiş içtihatlarına göre haklı azil halinde ancak azil tarihi itibariyle sonuçlanıp, kesinleşen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edilebilir. Zira vekalet ilişkisi bir bütün olup azil, taraflar arasındaki tüm dava ve takiplere sirayet edeceğinden, azlin haklı olduğunun kabul edilmesi halinde, davacının azil tarihi itibariyle sonuçlanıp kesinleşmeyen işlerden dolayı vekalet ücreti talep edebilmesi mümkün değildir. Buna karşılık haksız azil halinde ise avukat, hangi aşamada olursa olsun, üstlendiği işin tüm vekalet ücretini talep etme hakkına sahiptir. Hapis hakkının kanunun öngördüğü amaca uygun şekilde ve gereği gibi kullanılmaması halinde ise yapılan azlin haklı olduğunun kabulü gerekir.Hapis hakkı ve azille ilgili bu açıklamalardan sonra dava konusu olaya bakılacak olursa; taraflar arasında yazılı bir avukatlık ücret sözleşmesi bulunmadığı, davacı avukatın 28.05.2010 tarihli vekaletname uyarınca davalının icra ve dava dosyalarını takip ettiği, İzmir 13. İcra Müdürlüğü'nün 2011/6143 sayılı dosyasında davalı adına 13.026,50-TL tahsilat yaptığı ve 17.07.2012 tarihli azilname ile azledildiği hususlarında bir ihtilaf bulunmamaktadır. Mahkemece, davacının takip ettiği tüm dosyalar incelenerek düzenlenen bilirkişi raporu hükme esas alınmıştır. Ancak, davacı avukatın hapis hakkını Avukatlık Kanunu ve meslek kuralları hükümlerine uygun olarak kullanıp kullanmadığının denetlenmesi için, tahsilat sırasında avukatın muaccel olan vekalet ücreti ve masraf alacağının bulunup bulunmadığının, hangi işten dolayı ve ne miktarda ücret ve masraf alacağı olduğu konusunda karşı tarafı bilgilendirip bilgilendirmediğinin, davalı nam ve hesabına tahsil ettiği alacakları geciktirmeksizin iş sahibine bildirip bildirmediğinin ve taraflar arasında bir hesaplaşmanın yapılıp yapılmadığının tespit edilmesi gerekir. Mahkemece, davacı avukatın dosya masraflarını davalı müvekkilinden aldığı avans ile karşıladığı hususu karine teşkil etmekte olup bu karinenin aksinin davacı avukatça ispatlanamadığı da gözetilerek yukarıda açıklanan hususlarda araştırma yapıldıktan sonra hasıl olacak sonuca göre azlin haklı yada haksız olduğu konusunda bir karar verilebilir. Hal böyle olunca açıklanan bu hususları içermeyen bilirkişi raporu hükme esas alınamaz. Mahkemece, bu yönler gözetilmeden, eksik inceleme ve yanlış değerlendirme ile, yetersiz bilirkişi raporuna dayanarak davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.2-Bozma nedenine göre davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine bu aşamada gerek görülmemiştirSONUÇ: Yukarıda 1. bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davalı yararına BOZULMASINA, 2.bentte açıklanan nedenlerle davalının sair temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, HUMK’nun 440/III-2 maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 28.5.2015 gününde oybirliğiyle karar verildi.