Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda yerel mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Y A R G I T A Y K A R A R ITemyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Davacı vekili dilekçesinde; Trabzon 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/231 esas sayılı dosyası ile iş bu davanın davalısı olan Y.. K.. tarafından müvekkili aleyhine dava açıldığını, bahse konu tazminat davası neticesinde 10/04/2008 tarihli karar ile 36.455,02 TL'nin müvekkilinden alınarak davalı Y.. K..'ya ödenmesine karar verildiğini, bu kararın davalı tarafından Trabzon 1. İcra Müdürlüğünün 2008/11779 esas sayılı dosyası ile icraya konulduğunu, söz konusu karar sonrasında ilama konu borcun ödenmesi konusunda tarafların anlaşmaya vardığını ve 17.03.2009 tarihli 'Borç Tasfiye Sözleşmesi ve İbraname' sözleşmesi düzenlendiğini, sözleşme gereğince temyiz incelemesinde olan kararın müvekkili lehine bozulması durumunda bozmadan müvekkilinin yararlanacağının ve davalının geri ödeme yükümünde olacağının belirtildiğini, sözleşme gereğince 45.000,00 TL'nin davalının vekili Av. ın hesabına haricen ödendiğini, icra dosyasına ödeme yapılmadığını, anılan kararın temyiz üzerine bozulduğunu ve bozma sonrasında ödenmesi gereken tazminat miktarının 18.232,51 TL olduğuna karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, bozma sonrası verilen kararla ödenmesi gereken tazminat miktarının azalması ve protokol gereğince Y.. K..'nın geri ödeme yükümü altında olması sebebiyle, davalıya fazla ödenen bedel hakkında davalı aleyhine icra takibi başlattıklarını, davalının takibe haksız itiraz ettiğini ileri sürerek; itirazın iptali ve takibin devamı ile davalının % 20 oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili dilekçesinde; açılan davayı kabul etmediklerini, Trabzon 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin dosyasındaki davacının alacağı, alacağın faizi, yargılama giderleri, vekalet ücreti, harçlar ve bunlara ilişkin faizlerin hesaba katıldığında talebin fazla olduğunu, dava dilekçesinde de aynı hususların öne sürüldüğünü, tasfiye sözleşmesinde davacı tarafın faiz talep etmesine ilişkin bir hüküm bulunmadığını, iade edilmesi gereken paranın sadece ana para olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece; ''...ilamlı takiplerde ilamın icraya konması için kesinleşme zorunluluğu olmamakla birlikte icraya konduktan sonra temyiz edildiği takdirde bozulması halinde takibin yeni oluşan duruma göre sürdürüleceği ve yeni kararın bekleneceği, eğer bozmadan önce karar infaz edilmişse yeni ilama göre fazla tahsil edilen miktar varsa bu dosya üzerinden borçluya iadesi işleminin gerçekleştirilebileceği, bu nedenle davacı tarafça yeni ilama göre ödenen miktarın fazla olduğundan bahisle yeniden takip yapmasında hukuki yarar bulunmadığı, önceki ilamlı takip dosyası üzerinden fazla ödenen miktarın iadesini sağlayabileceği, bu haliyle bu takibi yapmada ve davayı açmada hukuki yarar bulunmadığı...'' gerekçesi ile davanın hukuki yarar bulunmadığı anlaşılmakla dava şartı yokluğundan reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Öncelikle hukuk yargılamasının amacı ve davada menfaat (hukuki yarar) kavramları hakkında açıklama yapılmasında yarar görülmüştür.Maddi anlamda yargılama faaliyeti genel olarak, objektif (pozitif) hukuk kurallarının bağımsız mahkemelerce, somut olaya uygulanarak bir karar verilmesi şeklinde tanımlanmaktadır(Kuru, Baki/Arslan, Ramazan/Yılmaz, Ejder:Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, s.52).Günümüzde, hukuk yargılamasının amacının, doğru, adaletli karar vermek olduğu kabul edilmektedir. Kararın adaletli olması ise, kararın, davanın tarafları arasındaki uyuşmazlığı, tarafları tatmin eder biçimde ortadan kaldırılmasının yanında ve ondan çok daha önemli olarak, toplum barışını sağlamaya yönelik olması demek olduğu; bunun için de, kararın maddi gerçeği yansıtması ve yapılan yargılamanın ucuz, basit ve çabuk olması gerekir (Yılmaz, Ejder:Medeni Yargılama Hukukunda Islah, Ankara 1982, s.6-7).Medeni usul hukukunda hukuki yarar, mahkemeden hukuksal korunma istemi ile bir davanın açılabilmesi için davacının bu davayı açmakta (veya mahkemeden hukuksal korunma istemekte) bir çıkarının bulunması gerektiğine ilişkin ilke anlamına gelir. Davacının dava açmakta hukuk kuralları tarafından haklı bulunan (korunan) bir yararı olmalı, hakkını elde edebilmesi için mahkeme kararına ihtiyacı bulunmalı ve davacı mahkemeyi gereksiz yere uğraştırmamalıdır (Arslan, Ramazan: aktaran Hanağası, Emel; Davada Menfaat, Ankara 2009, önsöz VII).Öte yandan, bu yararın, "hukuki ve meşru", "doğrudan ve kişisel", "doğmuş ve güncel" olması gerekir (Hanağası, Emel: age., Ankara 2009, s.135).Öğreti, dava açarken menfaatin (hukuki yararın) bulunması gereğini, "dava şartı" olarak kabul etmiştir. Bu şart, "dava konusuna ilişkin genel dava şartlarından biri" olup, davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi ve esas hakkında hüküm verilebilmesi için varlığı gerekli olduğundan "olumlu dava şartları" arasında sayılmaktadır. Bu nedenle, menfaate, "davanın dinlenebilmesi (mesmu olması, kabule şayan olması) şartı" da denilmektedir(Hanağası, Emel:age., s.19, 20, 21, dipnot 73, 85, 86 ve 87'de belirtilen yazarlar).Bir davada, menfaat (hukuki yarar) ilkesinin dava şartı olarak gözetilmesi, yargılamanın amacına ve usul ekonomisi ilkesine uygun olarak yargılama yapılmasına yarar sağlayacağı, her türlü duraksamadan uzaktır.Bu ilkeden hareketle, davada menfaatin varlığı, mahkemece, taraflarca dava dosyasına sunulmuş deliller, olay veya olgular çerçevesinde, kural olarak davanın açıldığı tarihe göre, kendiliğinden ve yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerekir. Bu sayede, iç hukukumuzun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme)'nin 6.maddesi ve 1982 Anayasası'nın 36.maddesinde düzenlenen "hak arama özgürlüğü"nün dürüstlük kuralına uygun kullanılması sağlanmaktadır. Dolayısıyla haksız davalar açmak suretiyle, dava hakkının kötüye kullanılmasına karşı bir güvence olduğu da, söylenebilir.Bilindiği üzere, davacı ya da davacıların dava haklarına sahip olmaları yeterli değildir. Bundan başka, davanın açılmasında hukuki bir yararın bulunması da gerekir. Buna hukuki korunma (himaye) ihtiyacı da denir (Rechts-schutzbedürfnis). Mahkemelerden hukuki himaye istenmesinde, himayeye değer bir yarar olmalıdır (HGK'nun 15.05.2013 günlü ve 2012/13-1395 E. 2013/703 K. sayılı ilamı)Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde; taraflar arasında daha önce görülen Trabzon 2. Asliye Hukku Mahkemesi'nin 10.04.2008 günlü ve 2005/231 E. 2008/93 K. sayılı ilamı ile eldeki davanın davacısı aleyhine 36.452,02 TL tazminata hükmedildiği, ilamın davacı (eldeki davanın davalısı) Y.. K.. tarafından icra takibine konduğu, davanın temyiz aşamasında eldeki davanın tarafları arasında 17.03.2009 tarihinde Borç Tasfiye Sözleşmesi ve İbraname başlıklı prtokolün düzenlendiği, protokol içeriğinden davalı Y.. K..'ya 45.000 TL ödeneceğinin, ancak kararın davacı M.. U.. yararına bozulması ve tazminat miktarı ile ferileri toplamının 45.000 TL'nin altına düşmesi durumunda bozmadan M.. U..'nun yararlanacağının kararlaştırıldığı, 19.03.2009 tarihinde 45.000 TL'nin davalı vekilinin banka hesabına yatırıldığı,sözkonusu kararın Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 11.02.2010 günlü ve 2009/3813-2010/1182 E.K. sayılı ilamı ile bozulduğu ve Trabzon 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 09.06.2011 günlü ve 2010/108 E-2011/132 K. sayılı ilamı ile davacı aleyhine 18.232,51 TL tazminata hükmedildiği, kararın 07.12.2011 tarihinde kesinleştiği, akabinde davacı tarafından davalıya yapılan fazla ödeme nedeniyle 13.12.2012 tarihinde dava konusu icra takibine başladığı sabittir.Olayımızda, davacı tarafından borçlu olduğu icra takip dosyası nedeniyle, borç ödemesinin icra dosyasına değil, haricen yapıldığının açık olmasına, takip konusu alacak için borçlunun (davacı M.. U..) icra dairesi dışında yaptığı ödemelerin İcra Müdürlüğünce kendiliğinden mahsup edilemeyeceğine göre, davacı M.. U.. tarafından eldeki icra takibini başlatmasında ve itirazın iptali davası açmasında hukuki yararının bulunmadığından söz edilemeyecektir.Buna göre, mahkemece, işin esasına girilerek oluşacak sonuç dairesinde bir hüküm kurulması gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile davanın hukuki yarar yokluğundan reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 24.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.