YARGITAY Hukuk Genel Kurulu
ESAS: 2014/77
KARAR: 2015/1712
Taraflar arasındaki "tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
Ankara 5.Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen 29.03.2012
gün ve 2011/951 E.-2012/569 K. sayılı kararın incelenmesi davalılar vekili tarafından
istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin 06.05.2013 gün ve 2012/8455
E.-2013/8045 K. sayılı ilamı ile;
(...Dava, davalıların haksız eylemleri nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalılar vekili tarafından
temyiz edilmiştir.
1-Davalı F.. A..'ın temyizi yönünden:
Davacı, davalılardan F.. A..'ın müfettiş olarak kendisi hakkında yürüttüğü
soruşturma sırasında, diğer davalılarla birlikte kişisel skypee adresindeki
görüşmelerini çıkartıp soruşturma evrakına ekleyerek özel hayatının gizliliğinin
ve kişilik haklarının ihlal edildiğini belirterek manevi tazminat talep etmiştir.
Davalılar, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne, 3.000,00 TL manevi tazminatın davalı F..
A..'dan; ayrı ayrı 500,00 TL'şer manevi tazminatın da davalılar M.. K.. ve T..
A..'ten alınmasına karar verilmiştir.
Kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken veya görevlerini yaparken kişilere
zarar vermesi ilgili kamu kurumunun hizmet kusurunu oluşturur. Bu durumda sorumlu,
kamu görevlisinin emrinde çalışmakta olduğu kamu kurumu olup dava o kurum aleyhine
açılmalıdır. (T.C.Anayasası 40/III, 129/V, 657 Sy.K.13, HGK 2011/4-592 E., 2012/25
K.) Bu konuda yasal düzenlemeler emredici hükümler içermektedir. Diğer yandan
Sorumluluk Hukukunun temel ilkeleri açısından bakıldığında da bu şekilde düzenlemenin
mevzuatta yer almış olması zarar görenin zararının karşılanması yönünde önemli
bir teminattır.
Dosya içeriğinden; Davalılardan F.. A..'ın müfettiş olarak görevli olduğu anlaşılmaktadır.
Davalı F.. A.. yönünden husumet yokluğundan davanın reddine karar verilmesi
gerekirken, esasa girilerek karar verilmesi doğru değildir. Mahkeme kararının
bu nedenle bozulması gerekmiştir.
2-Davalılar M.. K.. ve T.. A..'in temyizleri yönünden:
Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası'nın 5236 sayılı Yasa ile eklenen Ek 4.madde
gereğince HUMK'nun 427.maddesi uyarınca temyize konu bölümünün 1.690,00 TL'yi
geçmemesi durumunda karar kesindir. Somut olayda temyize konu olan tutar, bu
düzeye ulaşmadığından davalılardan M.. K.. ve T.. A..'in temyiz inceleme isteği
reddedilmelidir.
Temyiz olunan kararın, yukarıda (1) nolu bentte gösterilen nedenle davalı F..
A.. yönünden BOZULMASINA, (2) nolu bentte gösterilen nedenle davalılar M.. K..
ve T.. A..'in temyiz dilekçelerinin reddine...)
gerekçesiyle oyçokluğuyla bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden
yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
HUKUK GENEL KURULU KARARI
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, haksız eylem nedeniyle manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı, kendisinin Devlet Hava Meydanları İşletmesi Genel Müdürlüğünde müşavir
olarak çalışmakta olduğunu, davalılardan F.. A..'ın başmüfettiş olduğunu, hakkında
yürüttüğü soruşturma nedeniyle kendisine ait bilgisayardaki SKYPE adresine girdiğini,
arkadaşları ile yaptığı görüşmelere ait bilgileri kayıt altına alarak soruşturma
dosyasına eklediğini, diğer davalıların ise teknik elaman olarak bu işlemlerin
yapılmasında yardımcı olduklarını, davalıların eylemini 26.12.2008 tarihinde
öğrendiğini, davalı F.. A..'ın işyerinde kendisi hakkında soruşturma açılacağı
yönünde konuştuğunu, davalıların eylemlerinin haberleşme özgürlüğünün ihlali
niteliğinde olduğunu ve kişilik haklarına saldırı oluşturduğunu belirterek,
davalılardan 6.000,00 TL manevi tazminatın faizi ile birlikte tahsiline karar
verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili, TC.Anayasası'nın 129/5.maddesi uyarınca kamu görevlilerinin
yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan dolayı idari yargıda dava açılabileceğini,
işin esası yönünden ise davanın 1 yıllık zamanaşımı süresinde açılmadığını,
müvekkili F.. A..'ın kendisine verilen soruşturma görevini yasal çerçevesi içinde
yerine getirdiğini, davacıya kullanması için verilen bilgisayarın kuruma ait
olduğunu, kuruma iade edilen bilgisayarların rutin kontrollerinin yapıldığını
ve elde edilen bilgilerin kuruma bildirildiğini, davacının iddia ettiği gibi
SKYPE adresine girilmediğini, yapılan işlemin bilgisayarda kayıtlı yazışmaların
çıktılarının alınması olduğunu, davacının özel hayatının gizliliğinin ihlal
edilmediğini, bu konuda davacının yaptığı şikayet üzerine Ankara Cumhuriyet
Başsavcılığınca verilmiş dilekçenin işleme konulmasına gerek olmadığına dair
kararın bulunduğunu belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece yapılan ilk yargılama sonunda, davacının dava konusu eylemi, 26.12.2008
tarihinde öğrendiği, davayı ise 1 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açtığı
gerekçesiyle davanın zaman aşımı nedeniyle reddine dair verdiği karar, davacının
temyizi üzerine Özel Dairece davalıların eyleminin ceza zamanaşımına tabi olup
olmadığı hususu araştırılarak oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiğine
işaretle bozulmuştur.
Yerel Mahkemece bozmaya uyularak yapılan ikinci yargılama sonunda davanın kısmen
kabulüne dair verilen karar, davalılar vekilinin temyizi üzerine Özel Daire
tarafından yukarıda açıklanan gerekçelerle bozulmuş, mahkemece; Yargıtay içtihatları
doğrultusunda kamu görevi yapan kişinin haksız eyleminden kaynaklanan durumlarda
adli yargıda husumetin kendisine yöneltilerek dava açılmasının mümkün ve kabul
edilmiş bir uygulama olduğu, dosyanın daha önce davacının temyizi sonucu Yargıtay
incelemesinden geçtiği, zaman aşımından reddedilen dava hakkında davalı F..
A.. tarafından husumetten reddedilmesi gerektiğine ilişkin temyizin bulunmadığı,
bu durumda husumetin kabul edilmiş sayılması ve bu konuya ilişkin itirazların
değerlendirilmesinin kesinleşen bozma ilamı ile mümkün olmadığı gerekçesiyle
direnme kararı verilmiştir.
Direnme kararı, davalı F.. A.. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Uyuşmazlık; eldeki davanın kamu görevlisinin hizmet kusurundan mı kişisel
kusurundan mı kaynaklandığı, burada varılacak sonuca göre; davalıya husumet
yöneltilmesinin mümkün olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Öncelikle, kamu görevlisinin eyleminden sorumluluğuna ilişkin yasal düzenleme,
kavram ve kurumlar irdelenmelidir:
Kamu personelinin mali sorumluluğuna ilişkin düzenlemeler öncelikle Anayasa
olmak üzere ilgili kanunlarında yer almaktadır.
2709 sayılı T.C.Anayasası'nın "Temel Hak ve Hürriyetlerin Korunması" başlıklı
40. maddesinin Ek fıkrası (03/10/2001-4709 S.K./16. m.); "...Kişinin, resmi görevliler
tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe
tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır."
hükmünü içermektedir.
İdareye karşı yargı yolunu düzenleyen "Yargı Yolu" başlıklı 125. maddesinin
birinci fıkrasının ilk cümlesi: "İdarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı
yargı yolu açıktır."; son fıkrası da "İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlüdür." şeklindedir.
Kamu görevlilerinin görev ve sorumluluklarını düzenleyen 129. maddesinin
birinci fıkrasında: "Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve kanunlara
sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler." Anılan maddenin beşinci
fıkrasındaki düzenleme uyarınca; "Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini
kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu
edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak
idare aleyhine açılabilir."
Anayasa'nın bu hükümleri ile amaçlanan, memur ve diğer kamu görevlilerinin
yetkilerini kullanırken kusurlu davrandıklarından bahisle haklı ya da haksız
olarak yargı mercileri önüne çıkarılmasını önlemek, kamu hizmetinin sekteye
uğratılmadan yürütülmesini sağlamak ve aynı zamanda zarara uğrayan kişi yönünden
de memur veya diğer kamu görevlisine oranla ödeme gücü daha yüksek olan devlet
gibi bir sorumluyu muhatap kılarak kamu düzenini korumaktır.
Bu Anayasal hükümlere paralel düzenleme 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun,
12.05.1982 tarih ve 2670 sayılı Kanun'un 6.maddesi ile değişik, 13.maddesinde
de yer almaktadır. 657 sayılı Kanun'un 13.maddesinin 3657 sayılı Kanun ile değişik
birinci fıkrasında; "Kişiler kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak
uğradıkları zararlardan dolayı bu görevleri yerine getiren personel aleyhine
değil, ilgili kurum aleyhine dava açarlar. Ancak, Devlet dairelerine tevdi veya
bu dairelerce tahsil veya muhafaza edilen para ve para hükmündeki değerli kağıtların
ilgili personel tarafından zimmete geçirilmesi halinde, zimmete geçirilen miktar,
cezai takibat sonucu beklenmeden Hazine tarafından hak sahibine ödenir. Kurumun,
genel hükümlere göre sorumlu personele rücu hakkı saklıdır." hükmü öngörülmüştür.
Görülmektedir ki, Anayasa'nın 40/3, 125/son ve 129/5.maddeleri ile uygulamanın
çerçevesi net olarak çizilmiş; "memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini
kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davalarının, ancak rücu edilmek
şartı ile idare aleyhine açılabileceği" açıkça ifade edilmiştir.
Diğer taraftan uyuşmazlığın çözümünde Anayasa'nın 129/5.maddesinde yer alan
"yetkilerini kullanırken işledikleri kusur" ifadesinden ne anlaşılması gerektiğinin
belirlenmesi önem taşımaktadır ki, bu noktada "kusur" ile ilgili açıklama
yapılmasında yarar vardır.
Kusurun kanunlarımızda tanımı yapılmamıştır. Uygulama ve öğretide
kabul görmüş tanıma göre; kusur, hukuk düzenince kınanabilen davranıştır. Kınamanın
nedeni, başka türlü davranma olanağı varken ve zorunlu iken, bu şekilde davranılmayarak,
bu tarzdan sapılmış olmasıdır. Kısacası; kusur, genel tanımıyla, hukuk düzeni
tarafından bir davranış tarzının kınanması olup; bu kınama, o davranışın belirli
koşullar altında bireylerden beklenen ortalama hareket tarzından sapmış olmasından
kaynaklanır.
Yine, öğreti ve uygulamadaki hakim görüşe göre, sorumluluk hukuku açısından
kusurun, kast ve ihmal (taksir) olmak üzere ikiye ayrılacağı kabul edilmektedir.
Bu bağlamda, kast hukuka aykırı sonucun bilerek ve isteyerek meydana getirilmesi;
ihmal ise, hukuka aykırı sonucu istememekle birlikte, böyle bir sonucun önlenmesi
için gerekli önlemlerin alınmaması ve gereken özenin gösterilmemesidir (Yargıtay
Hukuk Genel Kurulunun 10.12.2003 gün ve 2003/11-756 E., 2003/743 K. sayılı ilamı).
İdare hukuku ilkeleri çerçevesinde olaya bakıldığında ise, bir kamu görevlisinin
görev sırasında, hizmet araçlarını kullanarak yaptığı eylem ve işlemlerine ilişkin
kişisel kusurunun, kasti suç niteliği taşısa bile hizmet kusuru oluşturacağı
ve bu nedenle açılacak davaların ancak idare aleyhine açılabileceği bilinen
ilkelerindendir (Danıştay 10.Daire T. 20.04.1989 gün ve 1988/1042 E.; 1989/857
K. sayılı ilamı).
Yeri gelmişken "yetkilerini kullanırken" ve "bu görevleri yerine getiren personel"
kavramlarıyla amaçlananın ne olduğu üzerinde de durulmalıdır:
Devletin sorumluluğunun diğer bir şartı da, zararın, memur ve diğer bir kamu
görevlisi tarafından "görevini yerine getirirken" ve "görevle ilgili yetkilerini
kullanırken" gerçekleştirilmiş olmasıdır.
Şu halde "görevin ifası" "yetkinin kullanılması" ile gerçekleşen zarar arasında
işlevsel (görevsel) bir bağ bulunmalı; zarar, kamu görevi (kamu yetkisi) yerine
getirilirken, bu görev ve yetki nedeni ile doğmuş olmalıdır.
Memur ve diğer resmi görevlileri kamu görevlisi sıfat ve kapasiteleri dışında
özel bir kişi olarak, özel hukuk hükümlerine göre özel işlerini yaparken üçüncü
kişilere verdikleri zarardan doğrudan doğruya kendileri sorumludur (Fikret Eren,
Borçlar Hukuku Genel Hükümleri, 10.Bası, İstanbul 2010, s. 590 vd.).
Öte yandan, kamu görevlisinin, hizmet içinde veya hizmetle ilgili olmak üzere
tutum ve davranışının suç oluşturması ya da hizmeti yürütürken ağır kusur işlemesi
veya düşmanlık, siyasal kin gibi kötü niyetle bir kişiye zarar vermesi halinde
dahi bu durum, aynı zamanda yönetimin gözetim ve iyi eleman seçme yükümlülüğünü
yerine getirmemesi nedeniyle hizmet kusuru da sayılmalı ve bu nedenle açılacak
dava idareye yöneltilmelidir.
Tüm bu açıklamalar göstermektedir ki, kişilerin uğradığı zararla, zarara sebebiyet
veren kamu personelinin yürüttüğü görev arasında herhangi bir ilişki kurulabiliyorsa,
ortada görevle ilgili bir durum var demektir ve bu tür davranışlar kasten veya
ihmalen işlenmesine bakılmaksızın, kamu personelinin hizmetten ayrılamayan kişisel
kusurları olarak ortaya çıkmakta ve bu husus, 657 sayılı Kanun'un 13'üncü maddesindeki
"kişilerin kamu hukukuna tabi görevlerle ilgili olarak uğradıkları zararlar"
ibaresinde ifadesini bulmaktadır.
Diğer taraftan, Anayasa'nın 129/5.maddesinde "kusur" şartından bahsedildiğine
göre yetkisini kullanan memurun veya kamu görevlisinin işlediği eylemin kasten
mi yoksa ihmalen mi gerçekleştirdiğine bakılmaksızın bu eylemlerinden doğan
davaların ancak idare aleyhine açılması gerektiğinin kabulü zorunludur.
Nitekim, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.02.2014 gün ve 2013/4-579 E. 2014/155
K.; 30.01.2013 gün ve 2012/4-729 E. 2013/163 K.; 12.12.2012 gün ve 2012/4-523
E. 2012/1191 K.; 10.10.2012 gün ve 2012/4-441 E. 2012/710 K. ile 01.02.2012
gün ve 2011/4-592 E. 2012/25 K., 19.11.2014 gün ve 2013/4-1120 E., 2014/922
K. sayılı ilamlarında da aynı ilkeler kabul edilmiştir.
Bu ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı, davalı F.. A..'ın
başmüfettiş olduğunu, hakkında yürüttüğü soruşturma nedeniyle kendisine ait
bilgisayardaki SKYPE adresine girdiğini, arkadaşları ile yaptığı görüşmelere
ait bilgileri kayıt altına alarak soruşturma dosyasına eklediğini, davalının
eyleminin haberleşme özgürlüğünün ihlali niteliğinde olduğunu ve kişilik haklarına
saldırı oluşturduğunu belirterek eldeki tazminat davasını açmıştır.
Davacının bu iddiası, içerikçe davalının kamu görevi sırasında ve yetkisini
kullanırken işlediği bir kusura dayanmaktadır.
Hal böyle olunca, davalının görevi dışında kalan kişisel kusuruna dayanılmadığına,
eylemin görev sırasında ve görevle ilgili olmasına ve hizmet kusuru niteliğinde
bulunmasına göre, eldeki davada husumet kamu görevlisine değil, idareye düşmektedir.
Öyle ise, dava idare aleyhine açılıp, husumetin de idareye yöneltilmesi gerekir.
Bu nedenle, yerel mahkemece açıklanan yönler gözetilerek, davalı F.. A.. hakkındaki
davanın husumet yokluğu nedeni ile reddedilmesi gerektiği gözetilmeyerek işin
esasının incelenmiş olması usul ve yasaya aykırıdır.
O halde, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak
gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
S O N U Ç : Davalı F.. A.. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme
kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA,
istek halinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine, 19.06.2015 gününde oybirliği
ile karar verildi.
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
Ceza Mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesinde bağlayıcılığı
Taraflar
arasındaki "maddi tazminat" davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; Bandırma 2. Asliye Hukuk Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair
verilen 17.12.2009 gün ve 2008/252 E. 2009/308 K. sayılı kararın
incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.
Hukuk Daires
KAMBİYO SENEDİ NEDENİYLE BORÇLU OLMADIĞININ TESBİTİ- MENFİ TESPİT DAVASI- İSBAT KÜLFETİ -SENEDİN TALİLİ -BORÇ İKRARI
"İçtihat Metni"Taraflar
arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
Denizli 3.Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen
01.02.2012 gün ve E:2010/1442, K:2012/92 sayılı kararın incelenmesi
taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hu
KİŞİLER ARASINDAKİ KONUŞMANIN KAYDA ALINMASI
Kişiler arasındaki konuşmaların dinlenmesi ve kayda alınması suçundan sanığın beraatine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü: Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuç
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?