Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 16463 - Karar Yıl 2014 / Esas No : 13148 - Esas Yıl 2013





Taraflar arasında görülen davada Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen 07/06/2013 tarih ve 2010/482-2013/269 sayılı kararın duruşmalı olarak incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için belirlenen 24/10/2014 günü hazır bulunan davacılar vekili Av. O. Ö. ile davalı vekili Av. M. G. ve davalı şirket temsilcisi M.. F.. dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacılar vekili, müvekkillerinin davalı şirketin ortağı olup 23.06.2010 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan yönetim kurulunun ibrasına dair kararın TTK'nın 374. madde hükmüne aykırı alındığını, yönetim kurulu üyelerinin kendi ibralarında oy kullandıklarını, yönetim kurulu üyelerinden M.. F.. ve Ç.F.’nun babaları olan N.F.’nun ibra kararında oy kullandığını, yöneticilerin şirket defter ve kayıtlarını usulüne uygun tutmadığını, şirketin malvarlığını kendi çıkarları doğrultusunda tükettiklerini, sorumluluk davası açılması yönündeki taleplerinin genel kurulda reddedildiğini, kötüniyetli olarak sermaye artırımına gidilip müvekkillerinin sahte belgelerle sermaye taahhüdü borcu altına sokulduğunu, bilançonun gerçeği yansıtmadığını, şirket kasasının eksi bakiye verdiğini, bu hususların denetçi raporuna yansımadığını, denetçinin görevini gereği gibi yapmadığını, şirket ortakları arasında pek çok dava bulunduğunu, şirketin amacını gerçekleştiremez hale geldiğini ileri sürerek, davalı şirketin 23.06.2010 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan yönetim kurulunun ve denetçinin ibrası, bilançonun onaylanması, anasözleşmenin 33. maddesi uyarınca gündemde yer alan şirketin fesih ve tasfiyesi isteminin reddine dair kararların iptali ile TTK'nın 434. maddesi uyarınca şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davacıların öncelikle teminat yatırmaları gerektiğini, alınan kararların anasözleşme ve yasada öngörülen nisaplara uyularak alındığını, Nazım Fettahoğlu’nun yönetim kurulu üyesi olmadığını, şirket bilançosunun gerçeği yansıtmadığı iddiasının yerinde olmadığını, fesih ve tasfiye koşulları oluşmayıp şirketin ticari faaliyetine devam ettiğini savunarak, davanın reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı uyarınca davacıların 168.762 red oyuna karşılık 199.232 oyla yönetim kurulunun ibrasına karar verildiği, davacılar haricinde kalan tüm hissedarların yönetimin ibrası yönünde oy kullandığı, ibra yönünde oy kullanan yönetim kurulu üyelerinin hisse sayısının 7832, N. F.'nun hisse sayısının 191.400, Nazım Fettahoğlu ile yönetim kurulu üyelerinin hisse sayısının toplamının 199.232 olduğu, TTK'nın 374. maddesi gereği yönetim kurulu üyelerinin sahip olduğu 7832 oyun yasak kapsamında olduğu, TTK'nın 353. maddesinde denetçilerin vazifeleri düzenlenmiş olup, davalı şirketin 2005-2006-2008-2009 yılı defterlerinin kapanış tasdiklerinin olmadığı, 07.10.2009 tarihinde şirket kasasının 11.489,47 TL eksi bakiye verdiği, kasada olmayan paranın harcanmasının kayıtlarda görülmesine rağmen denetçi tarafından bu konuda düzenlenmiş bir belge bulunmadığı, şirket kasasının denetçi tarafından denetlendiğine dair de bir belge olmadığı, denetçinin ibrasına yönelik kararın iptali gerektiği, bilançonun gerçeği yansıtmadığının bilirkişi raporu ile anlaşıldığı, davalı şirketin sermaye yetersizliğinden kaynaklanan finansman sıkıntısı olduğu, dönem dönem sermaye artırımı yapıldığı, şirketin TTK'nın 327. maddesi gereğince yıllık faaliyet raporu ile ayrıntılı bilançoyu şirket ortaklarına göndermemesi nedeniyle şirket ortaklarının hesaplar üzerinde yeterli inceleme yapamadığı, denetçinin görevini tam olarak yerine getirmediği, kasada belirli dönemlerde nakit para varmış gibi gösterildiği, şirket muhasebe kayıtlarındaki usulsüzlüklerin şirketin geleceğini olumsuz etkilediği, genel kurulda alınan ibra kararlarının dürüstlük kurallarına aykırılık teşkil ettiği, taraflar arasında onbeşe yakın dava bulunduğu, bu davalar nedeniyle şirketin çalışamaz durumda olduğu, şirketin sadece bir gayrimenkulünün kaldığı, bu taşınmazın satışının da gündeme alındığı, şirketin tek mal varlığı ve iştigal konusu olan otelin satılması halinde şirketin devamı ve amacının gerçekleşmesinin imkansız hale geleceği gerekçesiyle davanın kabulü ile 23.06.2010 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 3, 5 ve 8 nolu kararların iptaline, TTK’nın 434/2 maddesi dikkate alındığında amacını gerçekleştiremez durumda olduğu anlaşıldığından şirketin fesih ve tasfiyesine, şirkete tasfiye memuru olarak mali müşavir Süleyman Çavuşlar'ın atanmasına karar verilmiştir.Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.1-Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.2-Dava, anonim şirket genel kurul kararlarının iptali ve TTK’nın 434/2. maddesi uyarınca davalı şirketin fesih ve tasfiyesi istemine ilişkindir. TTK’nın 374. maddesinde oy hakkının kullanılamayacağı iki hal “m...” başlığı altına öngörülmüştür. Anılan hükme göre, pay sahiplerinden hiç biri, kendisi veya karı ve kocası yahut usul ve füru ile şirket arasındaki şahsi bir işe veya davaya konu olan müzakarelerde oy kullanamayacağı gibi, şirket işlerinin görülmesine her hangi bir suretle katılmış olanlar yönetim kurulu üyelerinin ibrasına dair kararlarda oy kullanamazlar. Karar yeter sayısının belirlenmesinde TTK’nın 374. maddesi uyarınca kullanılması mümkün olmayan oylar hesaba katılmaz. Nisap, yasak dışında kalan kullanılabilir oy sayısına göre belirlenir. Bir ibra oylamasında oy hakkından yoksun olan kişilerin oy kullanmış olması, tek başına kararın geçersizliğini gerektiren bir sebep teşkil etmez. Diğer bir deyişle kararın geçersiz kılınması için TTK’nın 374. maddesine aykırı olarak kullanılan oyların kararın sonucunu etkilemiş olması gerekir. Mevcut oy dağılımı içinde yoksun oyların kullanılmış olması sonuca etkili değilse ibra kararı geçerliliğini muhafaza eder (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, Ortaklıklar ve Kooperatif Hukuku, 2009, 11. Basım, syf.357,358). Somut olaya gelindiğinde TTK’nın 374. maddesinin birinci fıkrasındaki yoksunluk halinin gerçekleşmesi için gündem maddesinin, pay sahibi veya eşi veya usul ve füru ile şirket arasındaki şahsi bir işe yahut davaya dair olması gerekir. Dairemizin yerleşik içtihatlarında da kabul edildiği üzere (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 19.07.2007 tarih, 2206/2171 E. 2007/10775 K. sayılı ilamı) yönetim kurulu üyelerinin ibrasının “şahsi bir iş “olarak değerlendirilmesi mümkün olmadığından, anılan yasa hükmünün babanın (yönetim kurulu üyeleri M. ve Ç.’ın babası N.F.’nun) yönetim kurulu üyelerinin ibrası konusunda oy hakkından yoksunluk hali olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Yine anılan yasa hükmü uyarınca yönetim kurulu üyelerinin kendi ibralarında oy kullanması mümkün değil ise de yönetim kurulu üyelerinin kendi ibralarında oy kullanması yukarıda açıklandığı üzere tek başına kararın geçersizliği sonucunu doğurmaz. Kararın geçersiz kılınması için TTK’nın 374. maddesine aykırı olarak kullanılan oyların kararın sonucunu etkilemiş olması gerekir. Bu itibarla mahkemece, anılan hususlar naraza alınmadan, yazılı şekilde ibraya ilişkin kararın iptaline karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.Davacılar vekili dava dilekçesinde, TTK’nın 434/2. fıkrasına dayalı olarak şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesini de talep etmiştir. Dava dilekçesinde ileri sürülen iddia ve açıklamalara bakıldığında davacıların fesih sebebi olarak ele aldığı olaylar şirket yöneticilerinin şirketi idaredeki yolsuz tutumuna ve buna bağlı olarak şirket kayıtlarının gerçeği yansıtmadığına bağlanmakta ve bu sebeplere dayanılarak TTK’nın 434/2. maddesi uyarınca davalı şirketin feshine karar verilmesi istenilmektedir. Mahkemece, davacıların dava dilekçesinde dayandıkları feshe gerekçe olaylar ve sebepler sayıldıktan sonra, şirketin sadece bir gayrimenkulünün kaldığı, bu gayrimenkulün (otelin) de satışının genel kurul gündemine alındığı, şirketin tek mal varlığı ve iştigal konusu olan otelin satılması halinde şirketin devamı ve amacının gerçekleşmesinin imkansız hale geleceği gerekçesiyle TTK'nın 434/2 maddesi hükmü uyarınca davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmiştir. Ancak mahkemece, mali müşavir bilirkişiden alınan 30.05.2011 tarihli raporda ve hükme esas alınan 18.07.2012 havale tarihli raporda davalı şirketin defter ve kayıtlarının usulüne uygun tutulmadığı, bilançonun gerçeği yansıtmadığı, gelirlerinde yıllara göre azalma olduğu bildirilmesine rağmen özsermayesini kaybettiği yönünde bir tespit bulunmamaktadır. Davacıların fesih isteği dava dilekçesi içeriğine göre aslında muhik sebeplere dayalı olup 6762 sayılı TTK’nın 434. maddesinde haklı sebeplere istinaden anonim şirketlerin feshine yer verilmemiştir. TTK’nın 434/2. maddesinde sözü edilen şirket maksadının husulünün imkansızlığına dayanan fesih sebebi idarecilerin idareye taalluk eden ihmal ve kusurları dışında, işletme konusu işin bünyesinden doğan imkansızlıklara taalluk etmekte olup, idarecilerin ihmal ve kusurlarından dolayı ayrıca hükümler sevk olunmuştur. Bu itibarla mahkemece, anılan hususlar nazara alınmadan, davalı şirketin sahip olduğu otel de henüz satılmadığı halde “otelin satılması ihtimali” gerekçe yapılarak davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda (1) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına BOZULMASINA, takdir olunan 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin davacılardan alınıp, davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 24/10/2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.