Taraflar
arasında görülen davada Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nce verilen
07/06/2013 tarih ve 2010/482-2013/269 sayılı kararın duruşmalı olarak
incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş olup, duruşma için
belirlenen 24/10/2014 günü hazır bulunan davacılar vekili Av. O. Ö. ile
davalı vekili Av. M. G. ve davalı şirket temsilcisi M.. F..
dinlenildikten sonra duruşmalı işlerin yoğunluğu ve süre darlığından
ötürü işin incelenerek karara bağlanması ileriye bırakıldı. Tetkik
Hakimi tarafından düzenlenen rapor dinlenildikten ve yine dosya
içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler
okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp, düşünüldü:Davacılar
vekili, müvekkillerinin davalı şirketin ortağı olup 23.06.2010 tarihli
olağan genel kurul toplantısında alınan yönetim kurulunun ibrasına dair
kararın TTK'nın 374. madde hükmüne aykırı alındığını, yönetim kurulu
üyelerinin kendi ibralarında oy kullandıklarını, yönetim kurulu
üyelerinden M.. F.. ve Ç.F.’nun babaları olan N.F.’nun ibra kararında oy
kullandığını, yöneticilerin şirket defter ve kayıtlarını usulüne uygun
tutmadığını, şirketin malvarlığını kendi çıkarları doğrultusunda
tükettiklerini, sorumluluk davası açılması yönündeki taleplerinin genel
kurulda reddedildiğini, kötüniyetli olarak sermaye artırımına gidilip
müvekkillerinin sahte belgelerle sermaye taahhüdü borcu altına
sokulduğunu, bilançonun gerçeği yansıtmadığını, şirket kasasının eksi
bakiye verdiğini, bu hususların denetçi raporuna yansımadığını,
denetçinin görevini gereği gibi yapmadığını, şirket ortakları arasında
pek çok dava bulunduğunu, şirketin amacını gerçekleştiremez hale
geldiğini ileri sürerek, davalı şirketin 23.06.2010 tarihli olağan genel
kurul toplantısında alınan yönetim kurulunun ve denetçinin ibrası,
bilançonun onaylanması, anasözleşmenin 33. maddesi uyarınca gündemde yer
alan şirketin fesih ve tasfiyesi isteminin reddine dair kararların
iptali ile TTK'nın 434. maddesi uyarınca şirketin fesih ve tasfiyesine
karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, davacıların
öncelikle teminat yatırmaları gerektiğini, alınan kararların anasözleşme
ve yasada öngörülen nisaplara uyularak alındığını, Nazım Fettahoğlu’nun
yönetim kurulu üyesi olmadığını, şirket bilançosunun gerçeği
yansıtmadığı iddiasının yerinde olmadığını, fesih ve tasfiye koşulları
oluşmayıp şirketin ticari faaliyetine devam ettiğini savunarak, davanın
reddini istemiştir. Mahkemece, iddia, savunma, bilirkişi raporları
ve tüm dosya kapsamı uyarınca davacıların 168.762 red oyuna karşılık
199.232 oyla yönetim kurulunun ibrasına karar verildiği, davacılar
haricinde kalan tüm hissedarların yönetimin ibrası yönünde oy
kullandığı, ibra yönünde oy kullanan yönetim kurulu üyelerinin hisse
sayısının 7832, N. F.'nun hisse sayısının 191.400, Nazım Fettahoğlu ile
yönetim kurulu üyelerinin hisse sayısının toplamının 199.232 olduğu,
TTK'nın 374. maddesi gereği yönetim kurulu üyelerinin sahip olduğu 7832
oyun yasak kapsamında olduğu, TTK'nın 353. maddesinde denetçilerin
vazifeleri düzenlenmiş olup, davalı şirketin 2005-2006-2008-2009
yılı defterlerinin kapanış tasdiklerinin olmadığı, 07.10.2009
tarihinde şirket kasasının 11.489,47 TL eksi bakiye verdiği, kasada
olmayan paranın harcanmasının kayıtlarda görülmesine rağmen denetçi
tarafından bu konuda düzenlenmiş bir belge bulunmadığı, şirket kasasının
denetçi tarafından denetlendiğine dair de bir belge olmadığı,
denetçinin ibrasına yönelik kararın iptali gerektiği, bilançonun gerçeği
yansıtmadığının bilirkişi raporu ile anlaşıldığı, davalı şirketin
sermaye yetersizliğinden kaynaklanan finansman sıkıntısı olduğu, dönem
dönem sermaye artırımı yapıldığı, şirketin TTK'nın 327. maddesi
gereğince yıllık faaliyet raporu ile ayrıntılı bilançoyu şirket
ortaklarına göndermemesi nedeniyle şirket ortaklarının hesaplar üzerinde
yeterli inceleme yapamadığı, denetçinin görevini tam olarak yerine
getirmediği, kasada belirli dönemlerde nakit para varmış gibi
gösterildiği, şirket muhasebe kayıtlarındaki usulsüzlüklerin şirketin
geleceğini olumsuz etkilediği, genel kurulda alınan ibra kararlarının
dürüstlük kurallarına aykırılık teşkil ettiği, taraflar arasında onbeşe
yakın dava bulunduğu, bu davalar nedeniyle şirketin çalışamaz durumda
olduğu, şirketin sadece bir gayrimenkulünün kaldığı, bu taşınmazın
satışının da gündeme alındığı, şirketin tek mal varlığı ve iştigal
konusu olan otelin satılması halinde şirketin devamı ve amacının
gerçekleşmesinin imkansız hale geleceği gerekçesiyle davanın kabulü ile
23.06.2010 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan 3, 5 ve 8
nolu kararların iptaline, TTK’nın 434/2 maddesi dikkate alındığında
amacını gerçekleştiremez durumda olduğu anlaşıldığından şirketin fesih
ve tasfiyesine, şirkete tasfiye memuru olarak mali müşavir Süleyman
Çavuşlar'ın atanmasına karar verilmiştir.Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.1-Dava
dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde
dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya
aykırı bir yön bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin
kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar vermek
gerekmiştir.2-Dava, anonim şirket genel kurul kararlarının iptali ve
TTK’nın 434/2. maddesi uyarınca davalı şirketin fesih ve tasfiyesi
istemine ilişkindir. TTK’nın 374. maddesinde oy hakkının
kullanılamayacağı iki hal “m...” başlığı altına öngörülmüştür. Anılan
hükme göre, pay sahiplerinden hiç biri, kendisi veya karı ve kocası
yahut usul ve füru ile şirket arasındaki şahsi bir işe veya davaya konu
olan müzakarelerde oy kullanamayacağı gibi, şirket işlerinin görülmesine
her hangi bir suretle katılmış olanlar yönetim kurulu üyelerinin
ibrasına dair kararlarda oy kullanamazlar. Karar yeter sayısının
belirlenmesinde TTK’nın 374. maddesi uyarınca kullanılması mümkün
olmayan oylar hesaba katılmaz. Nisap, yasak dışında kalan kullanılabilir
oy sayısına göre belirlenir. Bir ibra oylamasında oy hakkından yoksun
olan kişilerin oy kullanmış olması, tek başına kararın geçersizliğini
gerektiren bir sebep teşkil etmez. Diğer bir deyişle kararın geçersiz
kılınması için TTK’nın 374. maddesine aykırı olarak kullanılan oyların
kararın sonucunu etkilemiş olması gerekir. Mevcut oy dağılımı içinde
yoksun oyların kullanılmış olması sonuca etkili değilse ibra kararı
geçerliliğini muhafaza eder (Poroy/Tekinalp/Çamoğlu, Ortaklıklar ve
Kooperatif Hukuku, 2009, 11. Basım, syf.357,358). Somut olaya
gelindiğinde TTK’nın 374. maddesinin birinci fıkrasındaki yoksunluk
halinin gerçekleşmesi için gündem maddesinin, pay sahibi veya eşi veya
usul ve füru ile şirket arasındaki şahsi bir işe yahut davaya dair
olması gerekir. Dairemizin yerleşik içtihatlarında da kabul edildiği
üzere (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 19.07.2007 tarih, 2206/2171 E.
2007/10775 K. sayılı ilamı) yönetim kurulu üyelerinin ibrasının “şahsi
bir iş “olarak değerlendirilmesi mümkün olmadığından, anılan yasa
hükmünün babanın (yönetim kurulu üyeleri M. ve Ç.’ın babası N.F.’nun)
yönetim kurulu üyelerinin ibrası konusunda oy hakkından yoksunluk hali
olarak değerlendirilmesi mümkün değildir. Yine anılan yasa hükmü
uyarınca yönetim kurulu üyelerinin kendi ibralarında oy kullanması
mümkün değil ise de yönetim kurulu üyelerinin kendi ibralarında oy
kullanması yukarıda açıklandığı üzere tek başına kararın geçersizliği
sonucunu doğurmaz. Kararın geçersiz kılınması için TTK’nın 374.
maddesine aykırı olarak kullanılan oyların kararın sonucunu etkilemiş
olması gerekir. Bu itibarla mahkemece, anılan hususlar naraza alınmadan,
yazılı şekilde ibraya ilişkin kararın iptaline karar verilmesi doğru
görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.Davacılar vekili dava
dilekçesinde, TTK’nın 434/2. fıkrasına dayalı olarak şirketin fesih ve
tasfiyesine karar verilmesini de talep etmiştir. Dava dilekçesinde ileri
sürülen iddia ve açıklamalara bakıldığında davacıların fesih sebebi
olarak ele aldığı olaylar şirket yöneticilerinin şirketi idaredeki
yolsuz tutumuna ve buna bağlı olarak şirket kayıtlarının gerçeği
yansıtmadığına bağlanmakta ve bu sebeplere dayanılarak TTK’nın 434/2.
maddesi uyarınca davalı şirketin feshine karar verilmesi
istenilmektedir. Mahkemece, davacıların dava dilekçesinde dayandıkları
feshe gerekçe olaylar ve sebepler sayıldıktan sonra, şirketin sadece bir
gayrimenkulünün kaldığı, bu gayrimenkulün (otelin) de satışının genel
kurul gündemine alındığı, şirketin tek mal varlığı ve iştigal konusu
olan otelin satılması halinde şirketin devamı ve amacının
gerçekleşmesinin imkansız hale geleceği gerekçesiyle TTK'nın 434/2
maddesi hükmü uyarınca davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar
verilmiştir. Ancak mahkemece, mali müşavir bilirkişiden alınan
30.05.2011 tarihli raporda ve hükme esas alınan 18.07.2012 havale
tarihli raporda davalı şirketin defter ve kayıtlarının usulüne uygun
tutulmadığı, bilançonun gerçeği yansıtmadığı, gelirlerinde yıllara göre
azalma olduğu bildirilmesine rağmen özsermayesini kaybettiği yönünde bir
tespit bulunmamaktadır. Davacıların fesih isteği dava dilekçesi
içeriğine göre aslında muhik sebeplere dayalı olup 6762 sayılı TTK’nın
434. maddesinde haklı sebeplere istinaden anonim şirketlerin feshine yer
verilmemiştir. TTK’nın 434/2. maddesinde sözü edilen şirket maksadının
husulünün imkansızlığına dayanan fesih sebebi idarecilerin idareye
taalluk eden ihmal ve kusurları dışında, işletme konusu işin bünyesinden
doğan imkansızlıklara taalluk etmekte olup, idarecilerin ihmal ve
kusurlarından dolayı ayrıca hükümler sevk olunmuştur. Bu itibarla
mahkemece, anılan hususlar nazara alınmadan, davalı şirketin sahip
olduğu otel de henüz satılmadığı halde “otelin satılması ihtimali”
gerekçe yapılarak davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmesi
doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir. SONUÇ: Yukarıda (1)
nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin sair temyiz
itirazlarının reddine, (2) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı
vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın davalı yararına
BOZULMASINA, takdir olunan 1.100,00 TL duruşma vekalet ücretinin
davacılardan alınıp, davalıya verilmesine, ödediği temyiz peşin harcın
isteği halinde temyiz eden davalıya iadesine, 24/10/2014 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi.