DAVA VE KARAR: Davacı
Kurum, asıl davada, yersiz ödemelerin 5510 sayılı yasanın 56. maddesi
kapsamında tahsilini istemiş, hak sahibi davalı ise karşı dava ile borçlu
olmadığının tespiti ile kesilen aylıkların kesilme tarihinden yasal faiziyle
tahsilini talep ve dava etmiştir.
Mahkeme, Kurum
tarafından açılan davanın reddine, hak sahibi tarafından açılan karşı davanın
yazılı biçimde kabulüne karar vermiştir.
Hükmün, davacı Kurum
avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu
anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi Mustafa Taş tarafından düzenlenen raporla
dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar
tespit edildi.
Hakkında verilen
boşanma kararı 02.12.1999 tarihinde kesinleşen davalıya, 1987 yılında yaşamını
yitiren Bağ-Kur sigortalısı babası üzerinden 1479 sayılı Kanunun 45. maddesi
hükümlerine göre hak sahibi kız çocuğu sıfatıyla bağlanan ölüm aylığının,
boşandığı eşiyle fiilen birlikte yaşadığının belirlendiği gerekçesiyle davacı
Kurumca kesilerek, yersiz ödendiği ileri sürülen aylıklar yönünden borç
tahakkuk işlemi tesis edildiği anlaşılmaktadır.
506, 1479, 2925,
2926, 5434 sayılı Kanunlarda yer almamakla birlikte ilk kez 5510 sayılı Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun "Gelir ve aylık
bağlanmayacak haller" başlığını taşıyan 56'ncı maddesinin ikinci (son)
fıkrasında düzenlenen davanın yasal dayanağı niteliğindeki norm 01.10.2008
tarihinde yürürlüğe girmiş, fıkrada "Eşinden boşandığı halde, boşandığı
eşiyle fiilen birlikte yaşadığı belirlenen eş ve çocukların, bağlanmış olan
gelir ve aylıkları kesilir. Bu kişilere ödenmiş olan tutarlar, 96'ncı madde
hükümlerine göre geri alınır." düzenlemesine yer verilmiştir. Öncelikle
belirtilmelidir ki, inceleme konusu hükmün Anayasa'ya aykırı olduğu
gerekçesiyle iptali istemiyle yapılan başvurunun, Anayasa Mahkemesi'nin
15.12.2011 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan 28.04.2011 gün ve 2009/86 Esas -
2011/70 Karar sayılı kararı ile reddedildiği, dolayısıyla iptal edilmeyen
fıkranın yürürlükte olduğu belirgindir.
Fıkra, oldukça sade
biçimde kaleme alınmış, madde başlığında "bağlanmayacak" sözcüğüne
yer verildikten sonra fıkra metninde "bağlanmış olan gelir ve aylıkları
kesilir" ibareleri kullanılmış, böylelikle, daha önceki sosyal güvenlik
kanunlarında yer almayan, boşanılan eşle fiilen (eylemli olarak) birlikte
yaşama olgusu, gelir/aylık kesme nedeni olarak düzenlendiği gibi, eylemli
olarak birlikte yaşama, aynı zamanda gelir/aylık bağlama engeli olarak da
benimsenmiştir.
Burada, eylemli
olarak birlikte yaşama olgusunun/durumunun tanımlanması, hukuki sınır ve
çerçevesinin çizilip ortaya konulması önem arz etmektedir. Taraflar arasında
hangi hukuki sebep ve maddi vakıaya dayanmış olursa olsun sona ermiş evlilik
birliğinin hak ve yükümlülüklerinin sürdürüldüğü beraberlikler veya kesinleşmiş
yargı kararına bağlı olarak gerçekleşmiş boşanmanın var olan/olası sonuçlarını
ortadan kaldırıcı/giderici nitelikteki birliktelikler madde kapsamında
değerlendirilmeli, ortak çocuk/çocuklar yönünden, boşanma kararına bağlanan
veya bağlanmayan kişisel ilişkilerin yürütülmesini sağlamaya yönelik olarak,
eşlerin belirli aralıklarda ve günlerde zorunlu şekilde bir araya gelmeleri
durumunda ise kanun koyucunun bu türden ilişkinin varlığının gelir/aylık
bağlanmaması veya kesilmesi nedeni olarak öngörmediği kabul edilmeli, boşanılan
eşle kurulan/yürütülen ilişkinin, eylemli olarak birlikte yaşama kavramı
kapsamında yer alıp almadığı dikkatlice irdelenerek saptama yapılmalıdır.
Anılan 56'ncı maddede
yalın olarak "eşinden boşandığı halde, boşandığı eşiyle fiilen birlikte
yaşadığı belirlenen" ibareleri yer almakta olup, kanun koyucu tarafından
örneğin; "sosyal güvenlik kanunları kapsamında ölüm aylığına hak kazanmak
amacıyla eşinden boşanan", "hak sahibi sıfatını haksız yere elde etme
amacıyla eşinden boşanan", "gerçek boşanma iradesi söz konusu
olmaksızın (muvazaalı olarak) eşinden boşanan" veya bunlara benzer
ifadelere yer verilmemiş, sade olarak kaleme alınan metinle uygulama alanı genişletilmiştir.
Maddede boşanma amacına/saikine yönelik herhangi bir düzenlemeye yer
verilmediğinden, gerek Kurumca, gerekse yargı organlarınca uygulama yapılırken;
eşlerin boşanma iradelerinin gerçekliğinin/samimiliğinin araştırılıp ortaya
konulması söz konusu olmamalı, boşanmanın muvazaalı olup olmadığına ilişkin
herhangi bir araştırma/irdeleme ve boşanma yönündeki kesinleşmiş yargı
kararının geçerliliğinin sorgulaması yapılmamalı, özellikle, kesinleşmiş yargı
organının verdiği karara dayanan "boşanma" hukuki durum ve sonucunun
eşlerin gerçek iradelerine dayanıp dayanmadığının araştırılmasının bir başka
organın yetki ve görevi içerisinde yer almadığı, kaldı ki, 4721 sayılı Türk
Medeni Kanununda "anlaşmalı boşanma" adı altında hukuki bir
düzenlemenin de bulunduğu dikkate alınmalıdır. Şu durumda sonuç olarak
belirtilmelidir ki, boşanma tarihi itibarıyla gerçek/samimi boşanma iradelerine
sahip olan (evlilik birliği temelinden sarsılan) veya olmayan tüm eşlerin,
maddenin yürürlük tarihi olan 01.10.2008 tarihinden itibaren her ne sebeple
olursa olsun eylemli olarak birlikte yaşadıklarının saptanması durumunda
gelirin/aylığın kesilmesi zorunluluğu bulunmaktadır.
Önemle
vurgulanmalıdır ki, 818 sayılı Borçlar Kanununun 53'üncü maddesinde, hukuk
mahkemesi hakiminin kusur belirlemesi yaparken ceza hukukunun sorumluluğa
ilişkin hükümleri ve ceza mahkemesinden verilen beraat kararı ile bağlı
olmadığı, ceza mahkemesi kararının, kusurun takdiri ve zararın miktarının
belirlenmesi konusunda dahi hukuk hakimini bağlamayacağı yönünde düzenleme
yapılmış olup, anılan maddede hukuk hakiminin ceza kararında kesinleşen maddi
olgularla bağlı olduğuna ilişkin herhangi bir açıklık bulunmamasına karşın,
öğreti tarafından ve uygulayıcı konumundaki yargı makamlarınca "maddi
olgularla bağlılık" ilkesi benimsenmiştir. Bunun temelinde hiç kuşkusuz
mahkemelere güven duygusu bulunmaktadır. Bu bakımdan, ceza mahkemesince görülüp
kesinleşen dava dosyasındaki boşanan eşlerin eylemli birlikteliklerine ilişkin
saptamalar da, anılan ilke gereğince değerlendirmeye alınmalıdır.
Gelirin/aylığın
kesilme tarihi ile Kurumun geri alım (istirdat) hakkının kapsamına ilişkin
olarak; eylemli birlikte yaşama olgusunun gerçekleşme/başlama tarihi esas
alınarak bu tarih itibarıyla gelir/aylık kesme veya iptal işlemi tesis edilip ilgiliye,
anılan tarihten itibaren yapılan ödemeler yasal dayanaktan yoksun/yersiz kabul
edilmeli, ancak, söz konusu madde 01.10.2008 günü yürürlüğe girdiğinden,
eylemli birliktelik daha önce başlaçmış olsa dahi maddenin yürürlük günü
öncesine gidilmemeli, başka bir anlatımla 01.10.2008 tarihi öncesine ilişkin
borç tahakkuku söz konusu olmamalı, böylelikle açıklığa kavuşturulacak yersiz
ödeme dönemine ilişkin olarak 5510 sayılı Kanunun 96'ncı maddesine göre
uygulama yapılmalıdır. İnceleme konusu 56'ncı maddede, "eşinden boşandığı
halde, boşandığı eşiyle" ibareleri yer aldığından, birden fazla evlilik ve
doğal olarak birden fazla boşanmanın gerçekleşmiş olması durumunda, boşanılan
herhangi bir eşle eylemli olarak birlikte yaşama durumunda madde hükmünün uygulanacağı
gözetilmelidir.
5510 sayılı Kanun,
önceki sosyal güvenlik yasalarını birleştiren temel yasa niteliğinde
olduğundan, gerek değiştirilen veya yürürlükten kaldırılan, gerekse geçici ve
geçiş hükümlerinin yer aldığı maddelerle birlikte ele alınıp değerlendirmeye
tabi tutulması gerekmektedir. Bu yönden bakıldığında Kanunun "Malûllük,
yaşlılık ve ölüm sigortasına ilişkin bazı geçiş hükümleri" başlığını
taşıyan geçici 1'inci ve "5434 sayılı Kanuna ilişkin geçiş hükümleri"
başlıklı geçici 4'üncü maddesinin irdelenmesi zorunluluğu bulunmaktadır. Anılan
geçici maddelerle kanun koyucu tarafından, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğü
öncesinde yukarıda belirtilen beş adet sosyal güvenlik kanunu hükümleri
uygulanmak suretiyle hak sahiplerine bağlanan gelirin/aylığın, durum
değişikliği sebebine bağlı olarak kesilmesi veya yeniden bağlanmasında, yine
anılan kanun hükümlerinin esas alınması gerektiğinin benimsendiği
anlaşılmaktadır. Söz konusu kanunlarda, boşanılan eşle eylemli olarak birlikte
yaşama olgusu, gelirin/aylığın bağlanması engeli veya kesilmesi nedeni olarak
öngörülmediğinden, 56'ncı maddenin zaman bakımından uygulanmasında kuşku ve
duraksamaya düşülmesi olasılığı bulunmaktadır. Bu durumda, 4721 sayılı Kanunun
"Herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük
kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk
düzeni korumaz." hükmünü içeren ve "Dürüst davranma" başlığını
taşıyan 2'nci maddesinde yer alan dürüstlük (= objektif iyi niyet) kuralı çerçevesinde
çözüme gidilmeli, evrensel hukuk ilkeleri arasında yer alan "hiç kimsenin
kendi kusurundan yararlanamayacağı" ilkesi sosyal güvenlik hukuku alanında
da göz önünde bulundurulmalıdır. Bu bakımdan, 56'ncı madde açısından 01.10.2008
tarihinden önce hakkın kazanıldığı durumlarda, söz konusu yasal düzenleme
öncesinde ilgililer her ne şekilde/amaçla/saikle boşanmış olurlarsa olsunlar,
başka bir anlatımla eşlerin boşanma iradeleri gerçek/samimi olsun veya olmasın,
eylemli birlikteliklerini 5510 sayılı Kanunla getirilen yeni düzenleme
sonrasında da sürdürdüklerinin veya söz konusu düzenlemeden itibaren anılan tür
ve nitelikte bir beraberliğe başladıklarının kanıtlanması durumunda, başka bir
anlatımla eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun saptandığı durumlarda,
anılan 2'nci madde kapsamında hakkın kötüye kullanımının varlığı kabul edilerek
ilgililere gelir/aylık tahsisi yapılmaması, bağlanan gelirin/aylığın da
kesilmesi gerekmektedir. Kuşkusuz, hak sahibine, eylemli birlikteliğin sona
erdiği tarihten itibaren, diğer koşulların da varlığı durumunda gelir/aylık
bağlanabileceği kabul edilmelidir.
Sonuç olarak; 5510
sayılı Kanunun 56'ncı maddesinin ikinci fıkrasına dayalı açılan bu tür
davalarda eylemli olarak birlikte yaşama olgusunun tüm açıklığıyla ve özellikle
taraflar arasındaki uyuşmazlık konusu dönem yönünden ortaya konulması önem arz
etmektedir. Bu aşamada, ayrıntıları yukarıda açıklandığı üzere özellikle
Anayasa'nın 20., 5510 sayılı Kanunun 59., 100., 298 sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri Ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 28., 45., 5490 sayılı Nüfus
Hizmetleri Kanununun 3., 45 - 53., 4857 sayılı İş Kanununun 32., 01.10.2011
günü yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 6., 24 - 33.,
189., 190., 191., 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 6., 19., 20., maddeleri ve
diğer ilgili mevzuat hükümleri göz önünde bulundurulmak suretiyle yöntemince
araştırma yapılmalı, tarafların göstereceği tüm kanıtlar toplanmalı, bildirilen
ve dinlenilmesi istenilen tanıkların ifadeleri alınmalı, davacı ile boşandığı
eşinin yerleşim yerlerinin saptanmasına ilişkin olarak; muhtarlıktan ikametgah
senetleri elde edilmeli, ilgili Nüfus Müdürlüklerinden sağlanan nüfus kayıt
örnekleri ile yerleşim yeri ve diğer adres belgelerinden yararlanılmalı, adres
değişiklik ve nakillerine ilişkin bilgilere ulaşılmalı, özellikle ilgili Nüfus
Müdürlüğü'nden adres hareketleri, tarihleriyle birlikte istenilmeli,
ilgililerin su, elektrik, telefon aboneliklerinin hangi adreste kimin adına
tesis edildiği saptanmalı, seçmen bilgi kayıtları getirtilmeli, varsa
çalışmaları nedeniyle resmi/özel kurum ve kuruluşlara verilen belgelerde yer
alan adresler dikkate alınmalı, boşanılan eş 4857 sayılı Kanun hükümleri
kapsamında yer almakta ise adına ödeme yapılabilecek özel olarak açılan banka
hesabı bulunup bulunmadığı belirlenmeli, boşanan eşlerin kayıtlı oldukları
bölge/bölgeler yönünden kapsamlı Emniyet Müdürlüğü/Jandarma Komutanlığı
araştırması yapılmalı, görev yapan anılan mahalle/köy muhtar ve azalarının
tanık sıfatıyla bilgi ve görgülerine başvurulmalı, böylelikle "boşanılan
eşle eylemli olarak birlikte yaşama" olgusunun gerçekleşip
gerçekleşmediği, toplanan kanıtlar ışığı altında değerlendirildikten sonra elde
edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
Bu maddi ve hukuki
olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma
sonucu davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma
nedenidir.
O halde; davacı Kurum
avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm
bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen
hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle bozulmasına, 02.07.2014 gününde
oybirliğiyle, karar verildi.
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
ÖLEN KİŞİNİN TÜKETİCİ KREDİSİ BORCUNDAN SİGORTA ŞİRKETİNİN SORUMLULUĞU-SİGORTALININ HASTALIĞININ BİLDİRMEMESİ
Normal
0
21
false
false
false
TR
X-NONE
X-NONE
MicrosoftInternetExplorer4
mirasçılar arasında gerçekleştirilen miras payı devrinin geçerli olması için noterde ya da tapu sicil memuru huzurunda yapılması zorunlu değildir.
S.. E.. ile A.. C.. ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve tescil davasının reddine dair Manavgat 1. Asliye Hukuk Mahkemesi'nden verilen 27.09.2007 gün ve 303/457 sayılı hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı mirasçıları tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
Yakalama işleminin satış isteme süresini kesmeyeceği
MAHKEMESİ :İcra Hukuk Mahkemesi.Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya i
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?