Normal
0
21
false
false
false
TR
X-NONE
X-NONE
MicrosoftInternetExplorer4
DAVA : Mahalli
mahkemece verilen hükmün temyizen tetkiki davalılar vekili tarafından istenmiş
ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki
kağıtlar okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dava, arsa
payı karşılığı inşaat yapım sözleşmesi uyarınca eksik ve kusurlu işler bedeli,
gecikme tazminatı ve yükleniciye ait iki dairenin mülkiyetinin ceza olarak
davacı arsa sahibine ait olduğunun tespiti istemine ilişkindir. Mahkemece
davanın kabulüne dair verilen karar davalılar vekilince temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara,
kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle
delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalılar vekilinin
aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazları yerinde
görülmemiş, reddi gerekmiştir.
2-Yanlar arasında
Ünye İkinci Noterliği'nce biçimine uygun olarak düzenlenen 04.02.2000 gün 1131
yevmiye nolu düzenleme şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi ve Kat Karşılığı İnşaat
Sözleşmesi'nin 11. maddesinde "arsa sahibine ait dairelerin inşaatın
başlangıç tarihinden itibaren 30 ay içerisinde sözleşmede belirtilen şartlarla
tamamlanacağı, bu süre içinde tamamlanmaz ise yükleniciye 6 aylık ek süre
verileceği ve bu süre içinde yüklenicilerin arsa sahibine her ay için 750 DM
ödeyecekleri, doğal afetler hariç bu ek sürenin sonunda da tamamlanmaz veya
taahhütlere aykırı yapılırsa yüklenicilerin 15. maddede belirtilen ve devri
anahtar tesliminden sonraya bırakılan iki daire üzerindeki haklarından arsa
sahibi Bakiye lehine vazgeçmiş sayılacakları" kararlaştırılmıştır.
Sözleşmenin bu maddesinin son cümlesindeki yüklenicilerin iki daire üzerindeki
haklarından vazgeçmiş sayılacaklarına dair kısmı Borçlar Kanunu'nun 158/11.
maddesinde tanımlanan ifaya ekli ceza niteliğindedir. Davalılar akdi zamanında
ifa etmemek, eksik ve kusurlu iş yapmak suretiyle olayda kusurlu iseler de,
aşamalarda kararlaştırılan cezanın fahiş olduğunu ileri sürmüşlerdir. Kural
olarak taraflar serbest iradeleriyle imzaladıkları sözleşmeye uymak
zorundadırlar. Yine Borçlar Kanunu'nun 160/1. maddesi hükmünce taraflar cezanın
miktarını serbestçe tayin edebilirler. Akde bağlılık ilkesi uyarınca da haklı
neden olmaksızın kararlaştırılan cezanın değiştirilmesini veya bütünüyle
ortadan kaldırılmasını talep edemezler. Borçlar Kanunu'nun 161/III. maddesi
hükmü gereğince hakim "fahiş" gördüğü cezaları tenkis ile mükellef
ise de, kural olarak Türk Ticaret Kanunu'nun 24. maddesi uyarınca tacir olan
taraflar cezanın fahiş olduğundan bahisle tenkisini isteyemezler. Ancak
istisnai olarak kararlaştırılan cezanın tacir olan borçlunun iktisaden mahvına
neden olacak derecede ağır ve yüksek olması halinde Borçlar Kanunu'nun 20.
maddesi gereğince adap ve ahlaka aykırı sayılarak tamamen veya kısmen iptali
mümkündür. Nitekim bu husus Yargıtay'ın kararlılık gösteren içtihatlarıyla da
benimsenmiştir ( HGK'nın 20.03.1974 gün 1970/T-1053 Esas 1974/222 Karar sayılı,
11. Hukuk Dairesi'nin 15.06.1982 gün 1982-2887 E.K. sayılı, Dairemizin
24.06.1992 gün 1992/5216 Esas, 1992/3281 Karar sayılı, Dairemizin 05.10.1999
gün 1999/1865 Esas, 1999/3481 Karar sayılı, 19. Hukuk Dairesi'nin 18.05.2005
gün 2004/9148 Esas 2005/5709 Karar sayılı ilamları ). Ahlak ve adaba
aykırılığın tayin ve tespiti için, işin değeri, cezai şartın kabul edildiği
tarihteki borçlunun iktisadi durumu araştırılıp, davalıların varsa ticaret
sicil dosyaları celp edilip toplam sermaye miktarı tespit edilerek söz konusu
cezai şartın tahsili yoluna gidilmesi halinde borçlunun eskisi gibi ticari
hayatını sürdürmesinin mümkün olup olmayacağı, mümkün olmayacak ise bu durumun
onun iktisaden mahvına neden olup olmayacağı hususlarında uzman bilirkişi
kuruluna inceleme yaptırılması gerekir. Yerel mahkemece cezanın fahiş olduğuna
yönelik savunma üzerinde durulmamış ve bu konuda bir araştırma yapılmamıştır.
Bu durumda mahkemece
az yukarıda belirtilen biçimde deliller toplanıp konusunda uzman bilirkişiler
marifetiyle mahallinde gerekirse bilirkişi incelemesi de yapmak suretiyle az
yukarıda açıklanan şekilde bu seviyedeki bir cezai şartın Borçlar Kanunu'nun
20. maddesine göre ahlak ve adaba aykırı sayılıp sayılmayacağı konusunda rapor
alınıp, Borçlar Kanunu'nun 161/III. maddesi hükmü de gözönünde tutularak
tamamen veya kısmen indirime tabi tutulup tutulamayacağı tartışılarak oluşacak
sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken, bu husus üzerinde durulmadan eksik
inceleme sonucu yükleniciye bırakılan iki dairenin cezai şart olarak davacıya
kaldığının tespitine karar verilmesi doğru olmamıştır.
Davacı arsa sahibi Ünye
Birinci Asliye Hukuk Mahkemesi'nin 2006/72 Değişik iş sayılı tespit dosyasında
eksik ve kusurlu işleri tespit ettirerek bunların bedellerinin de tahsilini
istemiştir. Mahkemece yapılan keşif sırasında dava tarihinde mevcut olan eksik
ve kusurlu işlerin yanında keşif tarihi itibariyle belirlenen gizli ayıplar da
ortaya çıktığı kabul edilerek tüm eksik ve kusurlu işler için keşif tarihindeki
değerler üzerinden hesaplama yapan bilirkişi raporuna itibar edilerek
bedellerinin tahsiline karar verilmiştir. Oysa Dairemizin yerleşik içtihat ve
uygulamalarına göre davadan önce mevcut olan eksik ve kusurlu işler bedelinin
davanın gecikilerek açılmaması ve zararın artmasına neden olunmaması halinde
dava tarihindeki rayiçlere göre, sonradan ortaya çıkan gizli ayıpların da
saptandığı keşif tarihindeki değerlere göre bedelinin hesaplanması gerekir.
Mahkemece eksik ve kusurlu işler konusunda beyanda bulunan ve hükme esas alınan
bilirkişiden alınacak ek raporla tespit dosyasında belirlenen eksik ve kusurlu
işler bedelinin dava tarihi, sonradan ortaya çıkan gizli ayıpların keşif tarihi
itibariyle giderilme bedelleri hesaplattırılıp davadan önce temerrüt ihtarı
bulunmadığı ve davalılar sadece dava edilen miktar yönünden davanın açılması
ile temerrüde düşürüldüklerinden dava dilekçesinde talep edilen miktara dava
tarihinden ıslahla artırılan bedele de ıslah harcının yatırıldığı tarihten faiz
yürütülmesi gerekirken, eksik inceleme sonucu eksik ve kusurlu işler bedeli
yönünden de yazılı şekilde karar verilmesi isabetsiz bulunmuştur.
Kararın belirtilen
sebeplerle bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1.
bentte açıklanan nedenlerle davalıların diğer temyiz itirazlarının reddine, 2.
bent uyarınca kabulü ile hükmün davalılar yararına ( BOZULMASINA ), fazla
alınan temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalılara geri
verilmesine, 23.03.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.