Taraflar arasında görülen çeyiz eşyaları ve ziynet eşyalarının iadesi davasının yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Y A R G I T A Y K A R A R ITemyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Dava; ziynet ve eşya alacağına ilişkin olup, mahkemece,tarafların boşanmalarına ilişkin ilamın 12.03.2011 tarihinde kesinleştiği, iş bu davanın ise TMK 178.maddesi gereğince boşanma ilamının kesinleşmesinden itibaren 1 yıl içerisinde açılması gerekirken 12.07.2012 tarihinde açıldığı, 1 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş,hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Dava, kişisel malların davalıda kalması nedeniyle bedellerinin tahsili istemine ilişkindir. Türk Medeni Kanunu 226/1.maddesi gereğince eşler her zaman birbirlerinde kalan kişisel eşyalarının iadesini isteyebilirler.Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik tasarruf özgürlüğüne yönelik saldırılara el atmanın önlenmesi davası ile karşı koyabileceği gibi istihkak davası ile de karşı koyabilir. Eşya davası bu anlamda bir istihkak davası olmakla istem dava konusu eşyaların; aynen iadesi, olmadığı takdirde dava tarihindeki bedelinin verilmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Dava konusu eşyaların mevcut olduğu tespit edilmiş ise uyuşmazlık mülkiyet hakkına dayandığından olayda zamanaşımı söz konusu olamaz. Dava konusu eşyaların var olduğu tespit edilemez ise istem tazminata ilişkin olduğundan Borçlar Kanununun 125.maddesinde belirlenen on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması ve karı koca arasındaki davalarda Borçlar Kanununun 132.maddesinin dikkate alınması gerekir.Uyuşmazlığın çözümüne "Mülkiyet Hakkı'nın konumu, doğrudan etkili olması nedeniyle ilkin bu hakkın ve bu hakka dayanan davaların hukuki statüsünü belirlemekte yarar görülmüştür.Mülkiyet hakkı ayni hakların en önemli tipi olup, en geniş yetkileri kapsayanıdır ve devamlı haktır. Anayasanın "Temel Haklar ve Ödevler" başlığını taşıyan ikinci kısmın, "Kişinin Hakları ve Ödevleri" başlığı altında, ikinci bölümde yer alan 35.maddenin 1.fıkrasında herkesin mülkiyet ve miras-hakkına sahip olduğu belirtildikten sonra, ikinci fıkrada, bu hakkın ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceğine yer verilmiştir.Malik, mülkiyete konu olan şeyde dilediği gibi tasarrufta bulunabilir, şeyi haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabilir ve her türlü haksız müdahalelerden korunmasını isteyebilir. (MK. md. 618)Görüldüğü üzere, bu hüküm, tasarruf özgürlüğünün, 3.kişilerde ihlal edilmesi halinde uygulanacak yaptırımın bir ifadesidir.MK. 618/2 maddesi mülkiyet hakkının yaptırımı (müeyyidesi) olarak iki dava türünü öngörmüştür.1-İstihkak davası2-Müdahalenin men'i davasıİstihkak davası, malın vasıtasız zilyetliğine sahip olmayan malikin, doğrudan doğruya mülkiyet hakkına dayanarak, şey üzerindeki zilyetliğin haklı bir nedene dayanmayan kimseye açtığı hakedişi belirleyen bir eda davasıdır. Davanın sonunda, menkul mallarda teslime, taşınmaz mallarda ise tahliyeye bağlanan edaya karar verilir.İstihkak davası bir ayni hakka ( mülkiyete ) dayandığı için tipik bir aynı davadır. O nedenle, zamanaşımına uğramayacağından asla duraksanamaz.Bir davada dayanılan maddi olguların hukuki nitelendirilmesini yapmak, uygulanacak yasa maddeleri bulmak ve uygulamak hakimin doğrudan görevidir. ( HUMK. 76 ) Davada asıl talep dava konusu eşyaların aynen iadesidir. Daha sonra belirtilen "aynen olmadıkları takdirde dava tarihindeki bedellerinin tahsili" sözcüğü asıl talep olan, aynen iadenin bir uzantısı ve ikamesi konumundadır. Öyle ki, bu sözcüğün kullanılması aynen iade isteminin başka bir söyleyişle "Ayın talebinin" hukuki niteliğini etkileyip onu ortadan kaldırıcı, bölücü bir sonuç yaratıp ayrı bir istem şekline dönüştürmez.İİK. 24. maddesince, hükmolunan menkul malın değeri ilamda yazılı ise bu değer ayrıca icra emri tebliğine lüzum olmaksızın haciz yoluyla borçludan tahsil edilir. Hükmolunan menkul malın değeri ilamda yazılı değilse, o zaman malın değeri icra müdürü tarafından tespit ve takdir edilir. Daha sonra alacaklı, borçlu ve diğer ilgililerin bu kıymet takdirini şikayet haklarına ilişkin prosedür devreye girer ve tetkik mercii hakimliğince karar verilir. Arkasından temyiz aşaması gündeme gelir. Görülüyor ki, mülkiyet hakkına sahip davacı ( alacaklı) isteminde; hakkının bir an önce sağlanması amacını düşünerek, salt malın değerinin ilamda belirlenmesini istediği, böylece ilamda malın değerinin yazılmaması durumunda, anılan hüküm gereği icra müdürünün malın değerini tesbit işlemine başvurmamasını önleyerek, alacağın kolaylıkla tahsil edilmesini; diğer bir anlatımla İİK. 24.maddesi anlamında bir uygulama amaçladığının kabulü gerekir. Esasen bu tür davalarda, asıl olan borçlu (davalı) için, malı teslim suretiyle borcundan kurtulmasıdır. Gerçekten de; İİK.24.maddesi hükmünce asıl olan davacının aynen tahsil isteme olanağının varlığı gözden kaçıramadığında, aynen iadeye yönelik amaç ve istem dışına çıkılarak mülkiyet hakkını örseleyici hukuki sonuçlara yönelinmesi kabul edilemez.Yapılan açıklamaların ışığında kısaca denilebilir ki dava da, asıl talep aynen iadedir.O nedenle, dava hukuksal nitelikçe mülkiyet hakkına dayalı istihkak davasıdır ve zamanaşımı sözkonusu değildir.Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Malik tasarruf özgürlüğüne yönelik saldırılara el atmanın önlenmesi davası ile karşı koyabileceği gibi istihkak davası ile de karşı koyabilir. Eşya davası bu anlamda bir istihkak davası olmakla istem dava konusu eşyaların; aynen iadesi, olmadığı takdirde dava tarihindeki bedelinin verilmesi şeklinde gerçekleşmektedir. Dava konusu eşyaların mevcut olduğu tespit edilmiş ise uyuşmazlık mülkiyet hakkına dayandığından olayda zamanaşımı söz konusu olamaz. Dava konusu eşyaların var olduğu tespit edilemez ise, istem tazminata ilişkin olduğundan Borçlar Kanununun 125.maddesinde belirlenen on yıllık zamanaşımı süresinin uygulanması ve karı koca arasındaki davalarda Borçlar Kanunu'nun 132.maddesinin dikkate alınması gerekir.Olayımıza gelince; taraflar arasındaki boşanma davasının 12.03.2011 tarihinde kesinleştiği ve iş bu davanın ise 12.07.2012 tarihinde açıldığı, davanın 1 yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmadığı gerekçesiyle zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş ise de, davanın Türk Medeni Kanunu'nun 178.maddesi gereğince boşanmanın feri olarak nitelenmesi ve zamanaşımı süresinin 1 yıl olarak kabulü doğru değildir. Zira, bu tür davalar yukarıda açıklandığı üzere istihkak davası niteliğindedir.Bu durumda,mahkemece; işin esasına girilerek, tarafların tüm delilleri toplanıp, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde zamanaşımı nedeni ile davanın reddine karar verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir. (H.G.K.31.05.2000 gün ve 2-911 E.-941 K.), (6. H.D. 02.05.2011 gün ve 2010/12982 E.-2011/5634 K.),(3.HD.22.05.2014 gün ve 2013/20740 E-2014/8048 K)Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 10.12.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.