MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİDAVA TÜRÜ : TAPU İPTALİ VE TESCİLTaraflar arasında görülen tapu iptali, tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalılar vekili tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 12.01.2016 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz edenler vekili Avukat ... ile temyiz edilen vekili Avukat ... geldiler duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:-KARAR-Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.Davacı, mirasbırakanı ...'in gözlerinin görmemesinden, kulaklarının da duymamasından yararlanan davalıların murise ait çekişme konusu 3234 parsel sayılı taşınmazın adlarına tescilini sağladıklarını, murisin hukuki ehliyetinin bulunmadığını ve dava konusu temlikin muvazaalı olduğunu ileri sürerek miras payı oranında iptal ve tescile karar verilmesini istemiştir.Davalılar, mirasbırakanın ölene kadar fiil ehliyetini haiz olduğunu, murisle birlikte yaşayıp bakımını üstlendiklerini ve murisin davacının oğlunun düğün masrafı nedeniyle dava konusu taşınmazı kendilerine sattığını, davanın süresinde açılmadığını belirterek davanın reddini savunmuşlardır.Mahkemece, dava konusu taşınmazın devir bedeli ile gerçek değeri arasında fahiş fark olduğu, murisin devir tarihinde taşınmaz satmaya ihtiyacı olmadığı ve davalıların taşınmazı kullanmadıkları gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden; mirasbırakan ...'in, dava konusu 3234 parsel sayılı taşınmazını 24.03.2010 tarihinde oğulları olan davalılar ... ve ...'e satış suretiyle temlik ettiği, murisin 10.10.2010 tarihinde öldüğü ve mirasçı olarak davacı kızı ... ile davalı oğulları ... ve ...'in kaldıkları, ... ve ...'in .... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/13 E. sayılı dosyasında eldeki dava konusu 3234 parsel sayılı taşınmazda muristen kalan 2 katlı ahşap bina dışındaki yapıların taraflarından yapıldığını ileri sürüp muhdesatın aidiyetinin tespiti davası açtıkları ve yargılama sonunda davanın kabulüne karar verildiği, ancak henüz kararın kesinleşmediği anlaşılmaktadır.Hemen belirtmek gerekir ki; bir davada, (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun, 11/04/1990 günlü, ve 1990/1-152, 1990/236 sayılı kararında da vurgulandığı üzere) dayanılan maddi olaylar bakımından birkaç hukuki nedenin bir arada gösterilmesinde ilke olarak usûl ve yasaya aykırı bir yön yoktur. Önem derecesine göre bu nedenlerin sırayla araştırılması gerekir.Dava dilekçesi içeriğinden, ehliyetsizlik ve hile hukuksal nedenlerine dayanıldığı, ancak davacı vekili tarafından dosyaya sunulan 13.04.2012 tarihli dilekçe ile ehliyetsizlik ve hile nedenleri ile birlikte muris muvazaasına da dayanılmış olduğu ve 6100 sayılı HMK'nun 141. maddesi kapsamında bu hususun iddianın genşletilmesi yasağı kapsamında olmadığı gözetilerek davada, ehliyetsizlik, hile ve muris muvazaası hukuksal nedenlerine dayanıldığı anlaşılmaktadır.Ne var ki; dayanılan nedenlerden birinin ehliyetsizlik olması hâlinde kamu düzeniyle ilgili bulunması ve ehliyetsizliğin saptanması halinde öteki nedenlerin incelenme gereğinin ortadan kalkacağı hususları dikkate alındığında öncelikle bu neden üzerinde durulması gerektiği kuşkusuzdur.Bilindiği üzere; davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Türk Medeni Kanununun (TMK) “fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle şahsın hak elde edebilmesi, borç (yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlanmış. 10. maddesi de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin (reşit) olmayı kabul ederek “ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır.” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü” eylem ve işlev ehliyeti olarak da tarif edilerek, aynı yasanın 13. maddesinde “yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.Hemen belirtmek gerekir ki, TMK'nin 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından, karşı tarafın iyiniyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. Bu ilke 11.6.1941 tarihli 4/21 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da aynen benimsenmiştir.Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında; bir kimsenin ehliyetinin tespitinin şahıs ve malvarlığı hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar.Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta gözlem (müşahede) kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar 6100 s. Hukuk Muhakemeleri Kanununun 282. maddesinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hâkimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hâkimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.Hele ayırt etme gücünün nispi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumu Dördüncü İhtisas Kurulundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen TMK'nin 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.Somut olaya gelince; ehliyetsizlik iddiası yönünden yukarıda değinilen ilke ve düzenlemeler kapsamında bir araştırma yapılmamıştır.Hâl böyle olunca; hukuki ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu gözetilerek önemine binaen öncelikle incelenmesi, yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde gerekli araştırma ve incelemenin yapılması, tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa murise ait sağlık kurulu raporları, hasta müşahade kağıtları, reçeteler vs. istenmesi tüm dosyanın Adli Tıp Kurumuna gönderilmesi, temlik tarihinde mirasbırakanın ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, ehliyetli olduğunun saptanması halinde hile ve muris muvazaası hukuksal nedenleri üzerinde durularak varılacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Kabule göre de, eldeki davalılar tarafından ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/13 E. sayılı dosyasında açılan ve kabul kararı verilen muhdesatın aidiyetinin tespiti davasının kesinleşmesi halinde dava değerinin çekişme konusu 3234 sayılı parselin arz ve taşınmazdaki muristen kalan 2 katlı ahşap binanın değerinden ibaret olacağının gözetilmemiş olması da isabetsizdir.Davalılar vekilinin temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.12.2015 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz edenler vekili için 1.350.00.-TL. duruşma vekâlet ücretinin temyiz edilenden alınmasına, 12.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.