Taraflar arasında görülen tapu iptali tescil ve tazminat davası sonunda, yerel mahkemece tapu iptal tescil davasının reddine, davalılar M.. K.. ve M.. Ö.. yönünden bedel tahsili talebinin kabulüne ilişkin olarak verilen karar, davacı ve davalılar M.. K.. ve M.. Ö.. vekilleri tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ......raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;-KARAR-Dava, vekalet görevinin kötüye kullanılması ve hile hukuksal nedenlerine dayalı tapu iptali tescil, olmadığı takdirde bedelin tazmini istemine ilişkindir.Davacı, malik olduğu taşınmazların imar uygulamasının yapılabilmesi ve sadece iki parselin satışına yönelik olarak davalılar M.. Ö.. ve M.. K..'a vekâletname verdiğini, davalıların vekâlet görevini kötüye kullanarak taşınmazları diğer davalılar E.. Ö.. ve E.. T..'a satış suretiyle temlik ettiklerini, davalıların akraba olup el ve işbirliği içinde hareket ettiklerini kendisine bedel de ödenmediğini, zararlandırıldığını ileri sürerek, tapu iptal ve tescil olmazsa taşınmazların değerinin davalılardan tahsilini istemiştir.Davalı vekil M.. K.., harita mühendisi olduğunu, davacı ile yaptığı 24.11.2003 tarihli sözleşme gereğince yapacağı parselasyon hizmeti karşılığında davacının 3.500 m² yer vereceğini, ancak tapu işlemleri gerçekleşmeyince satış yetkisi içeren vekâletname verdiğini ve kendisine hizmet karşılığı taahhüt edilen taşınmazları davalı E.. T..'a sattığını ve davanın reddini savunmuştur.Davalı vekil M.. Ö.. doktor olduğunu, taşınmazları imar uygulaması öncesi davacıdan haricen 2003 yılında 33.000.-TL'ye satın aldığını, tapuda soyismi yanlışlığından dolayı devir yapılamayınca davacının vekâletname verdiğini, taşınmazları önceden tanıdığı ilaç mümessili olan davalı E.. Ö..'e sattığını, davanın reddini savunmuştur.Davalı Ertan savunmasında ilaç mümessili olduğunu, taşınmazları önceden tanıdığı doktor M.. Ö..'den satın aldığını bildirmiş, diğer davalı E.. T.. ise bedeli karşılığında taşınmazları M.. K..'dan satın aldığını savunmuştur.Mahkemece, tapu iptal ve tescil talebinin reddine, davalılar M.. K.. ve M.. Ö.. yönünden bedel tahsili talebinin kabulüne karar verilmiştirToplanan deliller ve tüm dosya içeriğinden; dava konusu 9641 Ada 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10,11,12,13 ve 14 parsel sayıl taşınmazlar davacı Ş.. G.. adına kayıtlı iken, Şadiye’nin davalılardan M.. Ö..’e verdiği 29/09/2004 tarih 20897 yevmiye numaralı vekaletname kullanılarak 06/06/2006 tarih 6975 nolu resmi senetle davalılardan E.. Ö..’e satış suretiyle temlik edildiği; 9638 Ada 15 ve 16, 9639 Ada 6,7,8, 9640 Ada 12,13,14 parsel sayılı taşınmazların ise Ş.. G.. adına kayıtlı iken, Şadiye’nin davalılardan M.. K..’a verdiği 29/09/2004 tarih 20896 nolu vekaletnameye istinaden, vekil M.. K.. tarafından 07/06/2006 tarih 7019 nolu resmi senetle davalılardan E.. T..’a satış suretiyle temlik edildiği anlaşılmaktadır.Dosya içeriğine, toplanan delillere, hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle davalı vekiller M.. Ö.. ve M.. K.. yönünden satış işleminin vekalet görevinin kötüye kullanılmak suretiyle gerçekleştirildiği tespit edilip bu olgu benimsenmek suretiyle Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olmasında kural olarak bir isabetsizlik yoktur. Davalıların tüm temyiz itirazları yerinde değildir. Reddine.Davacı vekilinin tapu iptal ve tescil isteğine yönelik temyiz itirazlarına gelince;Hemen belirtilmelidir ki, vekâletnamenin hile ile alındığı iddiası aynı zamanda vekâlet görevinin kötüye kullanıldığı iddiasını da içerir.O hâlde, iddianın ileri sürülüş biçimi ve dava dilekçesinden taraflar arasındaki çekişmenin vekâlet görevinin kötüye kullanılıp kullanılmadığının saptanmasıyla çözüme kavuşturulacağı açıktır.Bilindiği üzere; Borçlar Kanununun temsil ve vekâlet bağıtını düzenleyen hükümlerine göre, vekâlet sözleşmesi büyük ölçüde tarafların karşılıklı güvenine dayanır. Vekilin borçlarının çoğu bu güven unsurundan, onu vekil edenin yararına ve iradesine uygun davranış yükümlülüğünden doğar.Borçlar Kanununda sadakat ve özen borcu, vekilin vekil edene karşı en önde gelen borcu kabul edilmiş ve 6098 sayılı TBK. nun 506. (818 sayılı BK. nun 390/2.) maddesinde "vekil, müvekkiline karşı vekaleti hüsnüniyetle ifa ile mükelleftir..." hükmüne yer verilmiştir. Bu itibarla vekil, vekil edenin yararına ve iradesine uygun hareket etme, onu zararlandırıcı davranışlardan kaçınma yükümlülüğü altındadır. Sözleşmede vekâletin nasıl yerine getirileceği hakkında açık bir hüküm bulunmasa veya yapılan işlem dış temsil yetkisinin sınırları içerisinde kalsa dahi vekilin bu yükümlülüğü daima mevcuttur. Hatta malik tarafından vekilin bir taşınmazın satışında, dilediği bedelle dilediği kimseye satış yapabileceği şeklinde yetkili kılınması, satacağı kimseyi dahi belirtmesi, ona dürüstlük kuralını, sadakat ve özen borcunu gözardı etmek suretiyle, makul sayılacak ölçüler dışına çıkarak satış yapma hakkını vermez. Vekil edenin yararı ile bağdaşmayacak bir eylem veya işlem yapan vekil değinilen maddenin birinci fıkrası uyarınca sorumlu olur.Öte yandan, vekil ile sözleşme yapan kişi Türk Medeni Kanunu'nun 3. maddesi anlamında iyiniyetli ise yani vekilin vekalet görevini kötüye kullandığını bilmiyor veya kendisinden beklenen özeni göstermesine rağmen bilmesine olanak yoksa, vekil ile yaptığı sözleşme geçerlidir ve vekil edeni bağlar. Vekil vekâlet görevini kötüye kullansa dahi bu husus vekil ile vekalet eden arasında bir iç sorun olarak kalır, vekil ile sözleşme yapan kişinin kazandığı haklara etkili olamaz.Diğer taraftan hemen belirtmek gerekir ki; vekâletnamede dilediği bedelle dilediği kişiye satış yetkisinin bulunması yukarıda açıklanan ilkeler doğrultusunda değerlendirildiğinde vekilin dürüstlük, sadakat ve özen borcunu gözardı etmesi ve vekil edenini zararlandırmasının nedeni olamaz.Somut olaya gelince; davalı vekil M.. K.. savunmasında 24.11.2003 tarihli sözleşme başlıklı belgeye dayanmışsa da sözleşmede kullanılan mührün davacıya ait olduğu ispatlanamadığı gibi diğer vekil M.. Ö.. taşınmazlar için davacıya 33.000.-TL bedel ödendiğini ispatlayamamıştır. TBK'nin 505. maddesine göre, vekil vekâlet verenin açık talimatlarına uymakla yükümlüdür. Oysa ki; dinlenilen davalı tanıklarının beyanlarından vekillerin talimatları davacıdan değil, davacının oğlu Şerafettin'den aldığı anlaşılmıştır. Öte yandan, vekil M.. Ö.. ile E.. Ö..'in birbirlerini tanıdıkları, iş ilişkisi içinde oldukları sabittir. Dosya içeriğinden; vekil M.. K.. ile E.. T.. arasında düzenlenen 07.06.2006 tarihli resmi akit tablosunda aynı adresi bildirdikleri, davalı E.. T..'a çıkarılan dava dilekçesinin 12.03.2009 tarihinde şirket yetkilisi M.. K..'a tebliğ edildiği tespit edilmiştir.Sonuç olarak, tarafların ve tanıkların beyanları ile tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde davacının vekili olarak temlik yapan M.. Ö.. ile M.. K..'ın vekâlet görevini kötüye kullandıkları tapu kayıt malikleri davalılar E.. Ö.. ve E.. T.. ile vekillerin el ve işbirliği içinde hareket ettikleri anlaşıldığından, kayıt maliklerinin TMK'nin 3. maddesindeki iyiniyet karinesinden yararlanmayacakları kuşkusuzdur.Hâl böyle olunca; tapu iptal ve tescil isteği yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru değildir.Davacı vekilinin, bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile yerel mahkeme kararının (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 20.10.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.