ÖZET : YASA YOLUNDAKİ
EKSİK BİLDİRİMİN, KİŞİLER YÖNÜNDEN ESKİ HALE GETİRME NEDENİ OLUŞTURMASINDAN
DOLAYI, YASA YOLUNA BAŞVURU HAK VE YETKİSİ BULUNAN KİŞİLERE MEVCUT EKSİKLİĞİ
GİDERECEK ŞEKİLDE YENİ BİR TEBLİGAT YAPILARAK, ESKİ HALE GETİRME YÖNTEMİYLE
AÇILMIŞ BİR YASA YOLU DAVASININ İNCELENMESİ OLANAKLI İSE DE, BİR MAKAM OLAN
C.SAVCILIĞININ BU HAKTAN YARARLANMASI OLANAKLI DEĞİLDİR. GEREKÇELİ KARARIN ÜST
CUMHURİYET SAVCISINA BİR AYLIK SÜRENİN DOLMASINA ÇOK YAKIN BİR ZAMANDA VEYA BİR
AYLIK SÜRENİN DOLMASINDAN SONRA GÖNDERİLMESİ VEYA HİÇ GÖNDERİLMEMESİ HALİNDE,
HÜKMÜN GEREKÇESİ TÜMÜYLE TUTANAĞA GEÇİRİLMEMİŞSE AÇIKLANMASINDAN İTİBAREN EN
GEÇ ON BEŞ GÜN İÇİNDE YAZILARAK DOSYAYA KONULMASI ZORUNLU OLDUĞUNDAN, BU
HUSUSUN İLGİLİLER HAKKINDA CEZAİ VE DİSİPLİN HUKUKU AÇISINDAN SONUÇLAR
DOĞURABİLECEĞİ DÜŞÜNÜLEBİLİR İSE DE, YASA YOLUNA BAŞVURU AÇISINDAN CUMHURİYET
SAVCISI ESKİ HALE GETİRME İSTEMİNDE BULUNAMAYACAK VE ÜST C.SAVCISININ TEMYİZ
SÜRESİ TEFHİM TARİHİNDEN İTİBAREN BİR AY OLACAK, BU SÜRENİN UZAMASI SÖZKONUSU
OLMAYACAKTIR. BU HUSUS DİKKATE ALINMALIDIR.
DAVA : Sanığın 6831
sayılı Yasanın 93/1-3, 62, 50 ve 52. maddeleri uyarınca 4500 YTL. adli para
cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Çekerek Sulh Ceza Mahkemesince verilen
14.02.2006 gün ve 188-51 sayılı hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle,
dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 26.06.2008 gün ve 13646-9470 sayı
ile;hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunla,
özel nitelikte olan 6831 sayılı Orman Kanununda getirilen köklü değişikliklerin
ve ceza sisteminin lehe hükümlerinin bütün halinde değerlendirme sonucu 5237
sayılı Türk Ceza Kanunun 7. maddesi dikkate alınarak sanık lehine uygulanması
gerekliliği ve 5728 sayılı Kanunun 562. maddesinin 1. fıkrası uyarınca CMK.nun
231/5, 14. madde ve fıkralarında öngörülen, hükmün açıklanmasının geri
bırakılmasında ceza sınırının 2 yıla çıkartılması ve soruşturma ile
kovuşturması şikayete bağlı suç olma şartının kaldırılması kuralları gereğince
bu hususların mahalli mahkemece birlikte değerlendirilmesi lüzumu...",
Gerekçesiyle
bozulmuştur.
Bozmaya uyan yerel
mahkemece 20.05.2009 gün ve 172-97 sayı ile, sanığın 6831 sayılı Yasanın 93/1,
62, 50 ve 52. maddeleri uyarınca 3000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına
karar verilmiştir.
O yer C.Savcısının
temyiz istemi Yargıtay 3. Ceza Dairesince 07.04.2011 gün ve 14134-4784 sayı
ile;
"... O Yer
C.Savcısının temyiz dilekçesinde hakim havalesi bulunmadığından, 22.01.1962 gün
2/1 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve buna uygun Ceza Genel Kurulu ile Ceza
Dairelerinin istikrarlı uygulamaları gereğince tebliğnamede yazılı düşünceye
iştirak olunmayarak temyiz isteminin CMUK.nun 317. maddesi uyarınca...",
Reddedilmiştir.
Yargıtay
C.Başsavcılığı ise 03.06.2011 gün ve 193071 sayı ile;
"... Çekerek
Sulh Ceza Mahkemesince 20.05.2009 tarihinde katılan idare temsilcisinin yüzüne
karşı, sanığın ise yokluğunda verilen mahkûmiyet hükmündeki yasa yolu
bildiriminin; '? gerekçeli kararın kendilerine tefhim/tebliğinden itibaren 7
gün içinde mahkememize ya da mahkememize iletilmek üzere bulundukları yer Sulh
Ceza Mahkemesine sunacakları dilekçe ya da tutanağa geçirilmek koşuluyla zabıt
katibine beyanda bulunmak suretiyle, 5320 sayılı Yasanın 8/1 madde ve fıkrası
nedeniyle uygulanmaya devam olunan 1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca
temyiz yoluna başvurabilecekleri de hatırlatılarak verilen karar açıkça okunup,
usulen anlatıldı' şeklinde olup, Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nun 20.02.2007 gün,
46-39 ve 29.05.2007 gün, 114-113 sayılı kararlarında da açıklandığı üzere, 5271
sayılı CMK.nun 232. maddesinin 6. fıkrası uyarınca, hüküm fıkrasında kanun
yollarına başvurma olanağı bulunup bulunmadığı, başvuru olanağı varsa süresi ve
merciinin tereddüte yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesinin gerektiği,
aynı Kanunun 34. maddesinin 2. fıkrasında da, kararlarda başvurulabilecek kanun
yolu, süresi, mercii ve şekillerinin ( kuşkuya yer bırakmayacak şekilde )
gösterilmesinin zorunlu olduğu, yerel mahkeme kararında ise, katılan idare temsilcisinin
yüzüne karşı verilen hükme yönelik kanun yoluna başvuru süresinin,
'tefhim/tebliğden itibaren' başlayacağı belirtilerek tereddüde yer bırakacak
şekilde gösterildiği ve başvurulabilecek kanun yolu merciinin ise
gösterilmediği anlaşılmakla, hükmün, 5271 sayılı CMK.nun 232/6 ve 34/2.
maddeleri uyarınca, başvurulabilecek kanun yolu, mercii, başvuru süresi,
şekilleri ve sürenin ne zaman işlemeye başlayacağı hususları gösterilmek
suretiyle hem sanığa, hem de katılan idare temsilcisine usulüne uygun olarak
tebliğ olunduğuna dair dosyada belgelere rastlanmadığı,
Ayrıca dosyada,
Mahkemenin yargı çevresi içinde bulunduğu ağır ceza mahkemesi nezdindeki
Cumhuriyet savcısı tarafından yapılmış bir 'görüldü şerhi' bulunmadığı gibi,
Cumhuriyet savcısı katılmaksızın verilmiş olan bu hükmün, bahsi geçen
Cumhuriyet savcısına ne zaman gönderildiğinin de dosya içeriğinden
belirlenemediği,
O yer Cumhuriyet
savcısının temyiz dilekçesinin ise, 18.06.2009 tarihinde yazı işleri müdürünün
imzası ile havale edilerek temyiz defterinin 2009/28 sırasına kaydedildiği ve
dosyanın, temyiz incelemesi için, 29.06.2009 tarihli mahkeme hakiminin
imzaladığı 'Dosya Gönderme Formu' ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderildiği,
Anlaşılmaktadır.
5320 sayılı Yasanın
8. maddesi uyarınca uygulaması gereken, 1412 sayılı CMUK'nun 310. maddesinin 3.
fıkrasında; 'Sulh mahkemelerinin temyizi kabil kararları, yargı çevresi içinde
bulundukları asliye ve ağır ceza mahkemeleri nezdindeki Cumhuriyet savcıları
tarafından, tefhim tarihinden itibaren bir ay içinde temyiz edilebilir'
şeklinde yer alan hüküm, sulh ceza mahkemesinin temyiz edilebilir kararlarının,
yargı çevresi içerisindeki Cumhuriyet savcıları tarafından tefhim tarihinden
itibaren bir ay içerisinde temyiz edilebileceklerini amirdir.
Öte yandan, 5271
sayılı CMK'nun, 264. maddesinde; ' ( 1 ) Kabul edilebilir bir başvuruda kanun
yolunun veya merciin belirlenmesinde yanılma, başvuranın haklarını ortadan
kaldırmaz.
( 2 ) Bu hâlde
başvurunun yapıldığı merci, başvuruyu derhâl görevli ve yetkili olan mercie
gönderir' hükmüne yer verilmiş,
Ceza Genel
Kurulu'nun, 22.12.2009 gün ve 233/305 sayılı ve 11.03.2008 gün ve 45/48 sayılı
kararlarında; Cumhuriyet savcısının da yasa yolu veya merciinin belirlenmesinde
hataya düşürülmesi veya düşmesi durumunda, bu yanılmanın başvuranın haklarını
ortadan kaldırmayacağına karar verilmiş, varılan bu sonucun gerekçesi ise; 1412
sayılı CMUK'nun benzer düzenleme içeren 293. maddesinin Cumhuriyet savcıları
hakkında uygulanmasını engelleyen, 22.01.1962 gün ve 2/1 sayılı İçtihadı
Birleştirme Büyük Genel Kurulu kararının; 5271 sayılı CMK'nun 264. maddesinin,
'Tasarı, hâkim ve mahkeme kararlarında hukuka aykırılık ve yanlışlık
olabileceğini kabul ve bunlara karşı kanun yollarını açık tutarken, Cumhuriyet
savcısı dahil başvuru hakkı olanların da mercide veya kanun yolunun
belirlenmesinde yanılgıya düşebileceklerini öngörmüş ve bunu karşılamak üzere
bu maddeyi getirmiştir.
Madde uyarınca,
Cumhuriyet savcısının, şüpheli veya sanığın, avukatın, davaya katılanın, yasal
temsilcinin veya eşin kabulü gerekli bir kanun yolu istemi salt merciin veya
kanun yolunun belirlenmesinde yanılgı nedeniyle, başvuranın hukukunu ihlâl
etmeyecek, dilekçe veya tutanağın verildiği mercii bunu, zaman yitirmeden,
yetkili ve görevli mercie gönderecektir.
Cumhuriyet
savcılarının yoğun ve ağır bir iş yükü altında bulunmaları nedeniyle yanılgıya
düşmeleri olasıdır. Öte yandan, Cumhuriyet savcılarının kanun yolu
başvurularının, toplum yararına ve toplumun hukukunu bozan bir durumun
düzeltilmesini sağlama amacına yönelik olduğu ve sanık lehine de
başvurabilecekleri düşüncesiyle, bu konuda sınırlama koyan Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Kurulunun 22.01.1962 gün ve 2/1 sayılı kararını aşmak üzere, madde
açık hüküm getirmiştir' şeklindeki gerekçesinde yer alan açıklık karşısında
geçerliliğini yitirdiği kabul edilmiştir.
5271 sayılı CMK'nun
264. maddesinde, hiçbir istisnaya yer vermeksizin, yasa yoluna başvuru hak ve
yetkisine sahip olanların mercide yanılgılarının, başvuranın haklarını ortadan
kaldırmayacağına ilişkin açık düzenlemesi karşısında, Cumhuriyet savcısının da
mercide yanılgı halinde bu haktan yararlanacağı yönünde kuşku bulunmamaktadır.
Ayrıca, Ceza Genel
Kurulu'nun 16.12.1997 gün ve 331/321 sayılı kararında da, temyiz dilekçesinin
hâkim yerine yazı işleri müdürüne havale ettirilmesinin, 1412 sayılı CMUK'nun
'kanun yolunun tayininde hata' başlıklı 293. maddesi kapsamında, kabule şayan
bir müracaatta kanun yolunun veya merciin tayininde yapılan bir hata, Askeri
Yargıtay Daireler Kurulu'nun 09.07.1998 gün ve 114/112 sayılı kararında ise,
aynı husus tartışılarak askeri savcının temyizinin süresinde olduğu kabul
edilmiştir.
Bu açıklamalar
ışığında, o yer Cumhuriyet savcısının yasal süresi içersinde temyiz kanun
yoluna başvurduğu hususunda kuşku yoktur.
Bu sebeple, Yargıtay
3. Ceza Dairesi'nin dosyayı esastan incelemesi gerekmektedir. Ancak bu
incelemeye başlamadan önce, mahkemenin anılan hükmünün 5271 sayılı CMK.nun
232/6 ve 34/2. maddeleri uyarınca, başvurulabilecek kanun yolu, mercii, başvuru
süresi, şekilleri ve sürenin ne zaman işlemeye başlayacağı hususları
gösterilmek suretiyle usulüne uygun olarak tebliğ olunduğuna dair dosyada
belgeye rastlanmadığı cihetle, anılan şekilde, hem sanığa, hem de katılan idare
temsilcisine usulüne uygun tebligat yapılmışsa belgelerinin dosyaya konulması,
aksi halde anılan şekilde usulünce tebligatlar yapılarak buna ilişkin belgeler
ile verilmesi halinde sanık ve katılan idare adına temsilcisinin temyiz
dilekçelerinin, ayrıca, mahkemenin yargı çevresi içinde bulunduğu ağır ceza
mahkemesi nezdindeki Cumhuriyet savcısı tarafından yapılmış bir 'görüldü şerhi'
bulunan gerekçeli karar örneğinin eklenerek iadesi için dosyanın mahalline
gönderilmesi ve bu dilekçeler ile ilgili olarak ek tebliğname düzenletilmesi, sonucuna
göre tüm temyiz başvuruları birlikte değerlendirilerek bir karar verilmesinde
zorunluluk bulunmaktadır..." görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak Özel
Dairenin temyizin reddi kararının kaldırılması isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay
Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve
açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:
KARAR : Yargıtay
C.Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca
çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar:
1- Hükmü temyiz eden
o yer Cumhuriyet savcısının temyizinin, dilekçesinde hakim havalesi bulunmadığı
gerekçesiyle reddine karar verilmesinde isabet bulunup bulunmadığı,
2- Yasa yolu
bildiriminin usulüne uygun olup olmadığı,
3- Yokluğunda verilen
kararın sanığa tebliğ edilip edilmediği,
4- Üst Cumhuriyet
savcısının görüldü şerhinin dosyada bulunmasının gerekip gerekmediği
noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya
içeriğinden;
Yerel mahkemenin yasa
yolu bildiriminin aynen; "? katılan orman idaresi temsilcisinin karşı,
gerekçeli kararın kendilerine tefhim/tebliğinden itibaren 7 gün içinde
mahkememize ya da mahkememize iletilmek üzere bulundukları yer Sulh Ceza
Mahkemesine sunacakları dilekçe ya da tutanağa geçirilmek koşuluyla zabıt
katibine beyanda bulunmak suretiyle, 5320 sayılı Yasanın 8/1 madde ve fıkrası
nedeniyle uygulanmaya devam olunan 1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca
temyiz yoluna başvurabilecekleri de hatırlatılarak verilen karar açıkça okunup,
usulen anlatıldı" şeklinde olduğu, yokluğunda verilen hükmün sanığa tebliğ
edildiğine dair dosyada bir belgenin bulunmadığı, dosyanın Yargıtaya gönderme
formunda da sanığa kararın tebliğ edildiği tarihi gösteren kısmın boş
bırakıldığı, o yer Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçesinde hakim havalesinin
bulunmadığı, ancak; "iş bu dilekçe mahkememizin temyiz defterinin 2009/28
sırasına kaydı yapılmıştır" şeklindeki kaşenin vurularak 18.06.2009
tarihinin yazıldığı ve yazı işleri müdürü tarafından imzalandığı, dosyada üst
Cumhuriyet savcısının görüldü yaptığına ilişkin bir belgenin de olmadığı,
dosyanın 29.06.2009 tarihli hakim tarafından imzalanan "Dosya Gönderme
Formu" ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği
anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık konuları
üzerinde sağlıklı sonuçlara ulaşabilmek için sırasıyla ele alınmalarında yarar
bulunmaktadır:
1- Hükmü temyiz eden
o yer Cumhuriyet savcısının temyizinin reddine karar verilmesinde isabet
bulunup bulunmadığı:
20.05.2009 tarihli
yerel mahkeme hükmüne karşı o yer Cumhuriyet savcısının temyiz istemini içeren
dilekçesinin, yazı işleri müdürünün imzası ile havale edilerek üzerine temyiz
defterine kaydedildiğine ilişkin kaşenin vurularak 18.06.2009 tarihinin
yazıldığı, buna göre temyizin süresinde olmasına karşın, Özel Dairece; üzerinde
hakim havalesi bulunmadığı gerekçesiyle 22.01.1962 gün 2-1 sayılı İçtihadı
Birleştirme Kararına dayanılarak 1412 sayılı CYUY'nın 5320 sayılı Yasanın 8.
maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 317. maddesi uyarınca reddine karar
verilmiştir.
"Savcıların
temyiz dilekçeleri için 1412 sayılı Yasanın 293. maddesinin uygulanamayacağı,
bu nedenle C.savcılarının temyiz dilekçelerinde hakim havalesinin bulunması
gerektiği" şeklindeki 22.01.1962 gün ve 2-1 sayılı İçtihadı Birleştirme
Kararı; 01 Haziran 2005 tarihinde yeni yasaların yürürlüğe girmesine kadar
başta Ceza Genel Kurulu olmak üzere tüm Özel Dairelerce istikrarlı olarak
uygulanmıştır.
01 Haziran 2005
tarihinde yeni yasalarla birlikte 5271 sayılı CYY'nın yürürlüğe girmesinden
sonra konu Ceza Genel Kurulunun gündemine gelmiş 11.03.2008 gün ve 45-48 ile
05.02.2008 gün ve 266-13 sayılı kararlar ile de; 5271 sayılı CYY'nın 264/1.
maddesinde yapılan yeni düzenleme karşısında, 22.01.1962 gün ve 2-1 sayılı
İçtihadı Birleştirme Kararının geçerliliğini yitirdiği ve "kabul
edilebilir bir başvuruda kanun yolunun veya merciin belirlenmesinde yanılma,
başvuranın haklarını ortadan kaldırmaz" hükmünden C.savcılarının
yararlanmaları gerektiği kabul edilmiştir.
Bu nedenle süresi
içinde olduğu yazı işleri müdürünün havalesinden anlaşılan o yer Cumhuriyet savcısının
sanık lehine yapmış olduğu temyiz isteminin Özel Dairece dilekçede hakim
havalesi bulunmadığı gerekçesiyle 1412 sayılı CYUY'nın 317. maddesi uyarınca
reddine karar verilmesinde isabet bulunmamaktadır.
2- Yasa yolu
bildiriminin usulüne uygun olup olmadığı:
Ceza Genel Kurulunun
21.12.2010 gün ve 251-267 ile 30.11.2010 gün ve 229-240 sayılı kararları başta
olmak üzere bir çok kararında da vurgulandığı üzere; 1412 sayılı CYUY'nın 5320
sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310. maddesinde,
yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhiminden, yoklukta verilen kararlarda
ise tebliğden itibaren temyiz süresinin başlayacağı belirtilmiştir.
5271 sayılı CYY'nın
34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde de hüküm ve kararlarda başvurulacak yasa yolu,
başvurunun yapılacağı mercii, yöntemi ve başvuru süresinin hiçbir duraksamaya
yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmesi gerektiği belirtilmiş, bu hükümlere
aykırılığın ise, aynı Yasanın 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni
olacağı kabul edilmiştir. Bu yasal düzenlemelere göre, sürenin bildirilmemesi
veya yanılgılı bildirilmesi halinde açıklamalı davetiye ile bu hususun
ilgililere tebliğinden sonra süreler işlemeye başlayacak bu suretle de olası
hak kayıpları engellenecektir.
Somut olayda; yasa
yolu bildirimi; "gerekçeli kararın kendilerine tefhim/tebliğinden itibaren
7 gün içinde" şeklinde olup, bu sürenin gerek hükmün yüzüne karşı
verildiği katılan idare temsilcisi, gerekse hükmün yokluğunda verildiği sanık
açısından "tefhimden" mi yoksa "tebliğden" itibaren mi
başlayacağı konusunda duraksamaya neden olunmuştur.
Bu nedenle, yasa yolu
bildirimindeki açıklanan eksikliğin giderilebilmesi için gerekçeli hükmün, yasa
yolu bildirimindeki yanılgıyı giderecek şekilde meşruhatla birlikte taraflara
tebliğ edilmesi gerekmektedir.
3- Yokluğunda verilen
kararın sanığa tebliğ edilip edilmediği:
Yerel mahkemece
kararın tefhim edildiği 20.05.2009 tarihli duruşma tutanağının incelenmesinde,
kararın katılan idare temsilcisinin yüzüne karşı ancak sanığın yokluğunda
verildiği görülmekte olup, yokluğunda verilen bu hükmün sanığa tebliğ
edildiğine ilişkin dosya içerisinde bir belge bulunmamaktadır. Nitekim dosya
gönderme formunda da sanığa yapılan tebliğ tarihinin gösterildiği kısım boş
bırakılmıştır.
Yerel mahkeme
gerekçeli kararının, bu karara karşı yasa yoluna başvurma hakkı bulunan sanığa
5271 sayılı CYY'nın 35/2. maddesi uyarınca tebliği zorunludur.
4- Üst C.savcısının
görüldü şerhinin dosyada bulunmasının gerekip gerekmediği hususuna gelince:
Bu konuyla yakından
ilgili olan uyuşmazlıklar Ceza Genel Kurulunun önüne gelmiş ve 06.11.2007 gün
ve 167-22 ile 08.06.2010 gün 116-136 sayılı kararlarla çözüme kavuşturulmuştur.
1412 sayılı CYUY'nın
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310.
maddesinin 3. fıkrasında; "Sulh mahkemelerinin temyizi kabil kararları,
yargı çevresi içinde bulundukları asliye ve ağır ceza mahkemeleri nezdindeki
Cumhuriyet savcıları tarafından, tefhim tarihinden itibaren bir ay içinde
temyiz edilebilir" şeklinde yer alan hüküm, sulh ceza mahkemesinin temyiz
edilebilir kararlarının, yargı çevresi içerisindeki Cumhuriyet savcıları
tarafından tefhim tarihinden itibaren bir ay içerisinde temyiz
edilebileceklerini düzenlemektedir. Tefhimle başlayacağı açıkça belirtilen bir
aylık sürenin başlangıcı veya sürenin değiştirilmesi hiçbir koşulda olanaklı
değildir.
Anayasa'nın 40/2,
5271 sayılı CYY'nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri uyarınca, hüküm veya
kararlarda, başvurulacak yasa yolu, merci, süresi ve şeklinin hiçbir kuşkuya
yer verilmeksizin belirtilmesi zorunlu olup, bu zorunluluğa uyulmaması 5271
sayılı CYY'nın 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni oluşturmaktadır.
Ancak 5271 sayılı CYY'nın 40. maddesinde açıkça, kişilerin eski hale getirme
isteminde bulunabileceği ve kişilerin kusursuz sayılacağı belirtilip, bir makam
olan C.Savcılığından bahsedilmediği görülmektedir. Yasa koyucunun, kişilerden
bahsedip, bir makam olan C.Savcılığına yer vermemesi 5235 sayılı Yasanın 17/2.
maddesinde, yasa yollarına başvurmayı Cumhuriyet savcısına bir görev olarak
yükleyen düzenlemeden kaynaklanan bilinçli bir tercihtir.
Yasa yolundaki eksik
bildirimin, kişiler yönünden eski hale getirme nedeni oluşturmasından dolayı,
yasa yoluna başvuru hak ve yetkisi bulunan kişilere mevcut eksikliği giderecek
şekilde yeni bir tebligat yapılarak, eski hale getirme yöntemiyle açılmış bir
yasa yolu davasının incelenmesi olanaklı ise de, bir makam olan C.Savcılığının
bu haktan yararlanması olanaklı değildir.
Gerekçeli kararın üst
Cumhuriyet savcısına bir aylık sürenin dolmasına çok yakın bir zamanda veya bir
aylık sürenin dolmasından sonra gönderilmesi veya hiç gönderilmemesi halinde,
5271 sayılı CYY'nın 232/3. maddesi uyarınca hükmün gerekçesi tümüyle tutanağa
geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç on beş gün içinde yazılarak
dosyaya konulması zorunlu olduğundan, bu hususun ilgililer hakkında cezai ve
disiplin hukuku açısından sonuçlar doğurabileceği düşünülebilir ise de, yasa
yoluna başvuru açısından Cumhuriyet savcısı eski hale getirme isteminde
bulunamayacak ve üst C.Savcısının temyiz süresi tefhim tarihinden itibaren bir
ay olacak, bu sürenin uzaması sözkonusu olmayacaktır.
Bu nedenle, yerel
mahkeme kararının tefhiminden itibaren CYUY'nın 310. maddesinde öngörülen bir
aylık sürenin geçmiş olduğu da gözetilerek bu aşamada üst Cumhuriyet savcısınca
görüldü işleminin yapıldığına ilişkin belgenin getirtilip dosyaya konulmasında
bir yarar bulunmamaktadır.
Bu itibarla sonuç
olarak; Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Dairenin, temyiz
isteminin reddi kararının kaldırılmasına, o yer Cumhuriyet savcısının
temyizinin yanında gerekçeli kararın yasa yolu bildirimindeki yanılgının
giderilmesi için katılan ve sanığa tebliği ile verdikleri takdirde temyiz
dilekçelerinin de dikkate alınarak temyiz incelemesi yapılabilmesi için
dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi gerekmektedir.
SONUÇ : Açıklanan
nedenlerle;
1- Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza
Dairesinin 07.04.2011 gün ve 14134-4784 sayılı temyiz isteminin reddine ilişkin
kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın, o yer
Cumhuriyet savcısının temyizinin yanında gerekçeli kararın yasa yolu
bildirimindeki yanılgının giderilmesi için ilgililere tebliği ile verdikleri
takdirde temyiz dilekçelerinin de dikkate alınarak temyiz incelemesi
yapılabilmesi için Yargıtay 3. Ceza Dairesine gönderilmek üzere, Yargıtay C.
Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.07.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar
verildi.
Bilmeniz halinde fark yaratacak kararlar
FERAGAT EDİLEN DAVANIN TEKRAR AÇILMASI MAHKEMENİN YAPACAĞI İŞ
Davacı vekili dava dilekçesi ile; davalının aleyhine, müvekkillerinin de paydaş olduğu taşınmazın haksız kullanımı nedeniyle 8.000.00 liralık ec-rimisil davası açtığını, davadan feragat edildiği gerekçesiyle davanın reddedildiğini, ancak şu andaki davanın davacıları olan müvekkillerinin, ilk ecrimis
Hafta tatili ücret alacağına ilişkin tüm ispat kuralları
MAHKEMESİ : Aksaray İş MahkemesiTARİHİ : 05/05/2016NUMARASI : 2015/301-2016/314DAVA : Davacı, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının ödetilmesine karar verilmesini istemiştir.Mahkeme, isteği kısmen hüküm altına almıştır.Hüküm süresi içinde davacı avukatı tarafından temyi
İİk 106-110 gereğince haczın fekki talebınde tahsil harcı
İNCELENEN KARARINMAHKEMESİ : Bakırköy 7. İcra Hukuk MahkemesiTARİHİ : 30/03/2016NUMARASI : 2016/263-2016/391Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası
Yargıtay
Yargıtay Karar Arama
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları Arama
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır ?
Yargıtay Daire Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Yerel Mahkeme Bilgileri İle Dosya Sorgulama
Yargıtay Kanunu
Yargıtay İş Bölümü
Yargıtay Haberleri
Karar Arama
Yargıtay Kararları
Yargıtay Hukuk Dairesi Kararları
Yargıtay Ceza Dairesi Kararları
BAM Kararları
Danıştay Kararları
Anayasa Mahkemesi Kararları
Uyuşmazlık MAhkemesi Kararları
Karar Arama Nasıl Yapılır?
Emsal Karar ve Emsal Karar Arama Nedir?
Yargıtay Karar Arama Nasıl Yapılır?
BAM Karar Arama Nasıl Yapılır?
Danıştay Karar Arama Nasıl Yapılır?
Anayasa Mahkemesi Karar Arama Nasıl Yapılır?