İNCELENEN KARARINMAHKEMES : İstanbul Anadolu 8. İcra Hukuk MahkemesiTARİH : 12/05/2015NUMARAS : 2014/972-2015/342BİRLEŞEN DAVA İstanbul Anadolu 8. İcra Hukuk Mahkemesiİcra mahkemesince verilmiş bulunan yukarıda tarih ve numarası yazılı karar, davalı tarafından süresi içinde duruşmalı olarak temyiz edilmiş ancak davanın niteliği itibari ile duruşmaya tabi olmadığından duruşma isteminin reddine karar verildikten sonra, dosyadaki bütün kağıtlar okunup gereği görüşülüp düşünüldü.Davacı alacaklı tarafından kira alacağının tahsili amacıyla tahliye istekli olarak başlatılan icra takipleri nedeniyle düzenlenen ödeme emirlerine davalı borçlular tarafından itiraz edilmesi üzerine davacı alacaklı icra mahkemesine başvurarak asıl davada itirazın kaldırılması, birleşen davada ise itirazın kaldırılması ve kiralananın tahliyesini talep etmiş, mahkemece asıl davada itirazın kaldırılmasına, birleşen davada itirazın kaldırılmasına ve tahliye hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiş, karar davalılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.Takibe dayanak yapılan ve hükme esas alınan 15.08.2014 başlangıç tarihli ve 5 yıl süreli kira sözleşmesi konusunda taraflar arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sözleşmede davalı ... kiracı, A.. K.. müteselsil kefil olarak düzenlenmiştir. Davacı vekili, kiracı .. Ve kefil A.. K.. hakkında tahliye talepli olarak 06.11.2014 tarihinde başlattığı icra takibi ile 2014 Eylül ayı bakiye 1120-TL ve Ekim ayı toplam 9000-TL kira alacağı ile %10 gecikme cezası olduğu belirtilen 1012-TL, 21.11.2014 tarihinde başlattığı icra takibi ile 2014 yılı 11. ay-2015-2. ay dönemi aylık 9000-TL den toplam 36.000-TL kira alacağının tahsilini talep etmiştir. Ödeme emirlerinin tebliği üzerine borçlular süresinde yaptıkları itirazlarında alacaklıya herhangi bir borçlarının olmadığını belirtmişlerdir. Davacı asıl davada dava dilekçesinde, hem ..i.'ni hemde A.. K..'yı, birleşen dava dilekçesinde ise, yanlızca A.. K..'yı davalı olarak göstermiş, yargılama sırasında davacı vekili tarafından taşınmazın 15.04.2015 tarihinde tahliye edildiği bildirilmiştir.Asıl davada icra takibi davalı A.. K.. ve ..hakkında yapılmış ve dava dilekçesinde davalı olarak bu kişiler gösterilerek dava açılmasına rağmen Mahkemece dava dilekçesi'nin ...'ne tebliğ edilmediği yanlızca sözleşmede kefil olan A.. K..ya davetiye çıkarıldığı görülmektedir. Açıklanan bu durum karşısında taraf teşkilinin sağlandığından söz edilemez. HMK. nun 27.maddesi hükmü uyarınca taraflar davet edilmeden hüküm kurulamaz. Bu durumda mahkemece, dava dilekçesi ekli duruşma gününü bildiren davetiyenin davalı ...'ne yöntemine uygun bir şekilde tebliğ edilmesinin sağlanması taraf teşkili sağlandıktan sonra işin esası hakkında hüküm kurulması gerekmektedir.Diğer yandan davalılardan A.. K..'nın sözleşmeyi kefil olarak imzaladığı çekişmesizdir. 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı TBK'nın 583. Maddesinde' 'Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır. Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulmasın dada aynı şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabilirler. Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu arttıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz'' düzenlemesi bulunmakta olup, anılan yasa az önce yukarıda belirtildiği üzere kefaletin geçerli olması için kefilin sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla ve bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesinin şart olduğunu öngörmüştür. Davaya konu kira sözleşmesinde ise düzenlemeye uygun bir kefaletin mevcut olmadığı anlaşılmaktadır. O halde kefalet sözleşmesinin geçerli olmadığı gözetilerek birleşen davanın davalı kefil A.. K.. yönünden reddine karar verilmesi gerekirken bundan zuhul ile yazılı şekilde karar verilmesi de doğru değildir.Karar bu nedenlerle bozulmalıdır.SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle asıl dava ve birleşen dava yönünden kararın BOZULMASINA, asıl davada bozma sebebine göre davalı tarafın sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 20.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.