DAVA : Sanık M.
hakkında yağma suçuna teşebbüsten açılan kamu davasının yapılan yargılaması
sonucunda; eyleminin kavgada silah çekmek suçunu oluşturduğu kabul edilerek 765
sayılı Türk Ceza Yasası'nın 466/1, 59, 40, 36 ve 647 Sayılı Yasanın 4. maddesi
uyarınca 275 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, zoralıma ve mahsuba
ilişkin, Beyoğlu 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nce verilen 16.11.2005 gün ve 401-307
sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen
Yargıtay 6. Ceza Dairesi'nce 21.09.2011 gün ve 10220-39915 sayı ile;
"... Sanığın
yokluğunda verilen kararın 09.01.2006 tarihinde bizzat kendisine tebliğ
edildiği kararda yasa yolu bildirimi; "7 gün içerisinde temyizi kabil
olmak üzere açıkça okunup anlatıldı" şeklinde olup yasa yolu bildiriminde
sürenin başlangıcının bildirilmediği ve kararda yasa yoluna başvurma şeklinin
gösterilmediğinin anlaşılması karşısında Ceza Genel Kurulu'nun 23.12.2008 gün
ve 258-240 sayılı kararı uyarınca sanığın 17.01.2006 tarihli temyiz
dilekçesinin süresinde olduğunun kabulü ile yapılan incelemede;
Yakınanların olayın
hemen sonrasında emniyete giderek, sanığın bıçakla kendilerinden para
istediğini, yakınan Ç.'in sanığın kolundan tutarak müdahale etmesi üzerine olay
yerinden kaçtığını belirtmeleri; 24.10.2004 tarihinde olaydan bir saat sonra
düzenlenen olay yakalama ve zapt etme tutanağında bıçakla para isteyen sanığın
yakınanlarla birlikte çevrede yapılan araştırma sırasında tespit edildiği ve
yapılan üst aramasında eylemde kullanılan bıçağın bulunduğu, 24.10.2004 tarihli
sanığa ait adli rapor formunda sol kolda iki adet ekimoz ve sıyrık, sağ orta
parmakta laserasyonun gözlendiği, kolluk tutanağı, yakınanların ilk ifadeleri
ile bu anlatımı doğrulayan doktor raporu karşısında; eylemin bütün halinde 765
sayılı TCK'nun 497/1, 61 ( 5237 Sayılı Yasanın 149/1-a-h, 35/1 ) maddelerine
uyan yağma suçuna kalkışma oluşturduğu gözetilmeden, yazılı biçimde uygulama
yapılması...",
İsabetsizliğinden,
1412 sayılı CYUY'nın 326. maddesinin son fıkrası uyarınca hükmolunan ceza
süresi bakımından sanığın kazanılmış hakkı korunmak kaydıyla bozulmasına karar
verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı ise 26.10.2011 gün ve 56921 sayı ile;
"... Yerel
mahkeme kararında yasa yolu açıklamasının; "Yargıtay yolu açık, yedi gün
içinde temyizi mümkün olmak üzere" şeklinde olduğu, her ne kadar
başvurulacak yasa yolu süresinin ne zaman başlayacağı belirtilmemiş ise de,
aynı kanunun 317. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddine karar verilmesi
gerekmektedir. Zira Ceza Genel Kurulu, temyiz başvuru usulü ile ilgili benzer
bir durumda, 01.02.2011 tarih ve 244-14 sayılı kararı ile "hükmün
yokluklarında verilmiş olması nedeniyle temyiz süresinin hükmün tebliğinden
itibaren başlayacağının sanık müdafiince bilinmesi gerektiği" yönünde
tespitlerle temyiz isteminin reddi sonucuna ulaşmıştır.
Öte yandan
mahkemelerin cezalandırmaya ilişkin kararlan için yasa yolu incelemeleri,
tefhim veya tebliğle başlamaktadır. Mahkemece sanığın bulunduğu son duruşmada
da olsa yasa yolu açıklamasında tefhim ve/veya tebliğ kelimeleri kullanılmamış
ise hükmün en son tebliğ ile başlayacağı açık ve zorunlu olup, sanığın
yanıltılması hali söz konusu olamayacaktır. Aksi halde temyiz incelemesi için
sonsuz bir sürenin varlığı kabul edilmek gerekir.
Bu itibarla sanık
5320 Sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK'nın
310/1. maddesinde öngörülen bir haftalık süreden sonra hükmü temyiz ettiğinden,
aynı kanunun 317. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddi yönüne gidilmeden,
istemin kabulü ile hüküm hakkında olağan yasa yolu incelemesi yapılması yasaya
aykırıdır...",
Görüşüyle itiraz yasa
yoluna başvurarak, özel daire bozma kararının kaldırılmasına ve sanığın temyiz
isteminin reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Yargıtay 1.
Başkanlığı'na gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulu'nca değerlendirilmiş ve
açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
KARAR : Sanığın
kavgada silah çekmek suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda,
özel daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel
Kurulu'nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yerel mahkeme hükmündeki yasa yolu
bildiriminin yasal ve yeterli olup olmadığı ile buna bağlı olarak sanığın hükmü
süresinde temyiz edip etmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
1412 sayılı Ceza
Yargılaması Usulü Yasası'nın 5320 Sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen
yürürlükte olan 310. maddesinde, temyiz isteminin yüze karşı verilen kararlarda
hükmün tefhiminden itibaren bir hafta içerisinde hükmü veren mahkemeye
verilecek bir dilekçe ile veya zabıt katibine yapılacak beyanla olacağı, bu
takdirde, beyanın tutanağa geçirilerek hakime tasdik ettirileceği, yoklukta
verilen kararlarda ise temyiz süresinin tebliğle başlayacağı belirtilmiştir.
5271 sayılı Ceza
Yargılaması Yasası'nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde ise, karar ve hükümlerde
başvurulacak yasa yolu, başvurunun yapılacağı merci, başvuru süresi ve
yönteminin hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi
gerektiği düzenlemelerine yer verilmiş olup, anılan hükümlere aykırılık, aynı
yasanın 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni oluşturacaktır. Bu
bildirimdeki temel amaç, süjelerin başvuru haklarını etkin bir şekilde
kullanmalarının sağlanması ve bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol
açılmamasıdır. Burada dikkat edilecek veya eski hale getirme nedeni oluşturacak
husus, eksik veya yanılgılı bildirim nedeniyle bir hakkın kullanılmasının
engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol
açtığı bir hak kaybı bulunmamakta ise bu durum eski hale getirme nedeni
oluşturmayacaktır.
Anılan yasanın 264.
maddesinde, kabul edilebilir bir yasa yolu başvurusunda yasa yolu veya mercide
yanılgının başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı, bu durumda başvurunun
yapıldığı mercice, başvurunun derhal görevli ve yetkili mercie gönderilmesi gerektiği
hükmüne yer verilmiştir.
Bu hükümler birlikte
değerlendirildiğinde, kural olarak temyiz istemi, süresinde verilecek bir
dilekçe veya zabıt katibine yapılacak beyanla hükmü veren mahkemeye
yapılacaktır. Ancak süresinde olmak koşuluyla dilekçenin hükmü veren mahkeme
dışında bir mahkemeye verilmesi veya istemde bulunulması ya da haklı nedenlerin
varlığı halinde Cumhuriyet Savcılığı'na ya da bir başka merciden istemde
bulunulması temyiz istemini geçersiz kılmayacak, bu durum mercide yanılgı
kapsamında değerlendirilebilecek, dilekçenin verildiği veya istemin yapıldığı
mercice, istem veya dilekçe ilgili mahkemesine gönderilecektir. Yine aynı
şekilde, istemin temyiz yerine itiraz olarak belirtilmiş olması da bu kapsamda
değerlendirilerek başvuru sahibinin hakları korunacak, sürenin bildirilmemesi
veya yanılgılı bildirilmesi halinde, bunun ilgili taraf açısından yanılgı
oluşturarak bir hakkın kullanılmasının engellenmesi durumunda açıklamalı
davetiye ile bu hususun tebliğinden sonra süreler başlayacak, böylece olası hak
kayıpları önlenecektir.
Somut olay bu
açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Sanığın ve
şikayetçilerin yokluklarında verilen hükümde başvurulacak yasa yolunun;
"Yargıtay yolu açık ve yedi gün içerisinde temyizi mümkün olmak üzere
Cumhuriyet Savcısı huzuruyla talebe uygun olarak, sanık ile müştekilerin
yokluklarında, oybirliği ile verilen karar açıkça okunup anlatıldı"
şeklinde gösterildiği, kararın 09.01.2006 günü sanığa tebliğ edildiği ve sanık
tarafından da 17.01.2006 tarihinde temyiz edildiği, temyiz dilekçesinde
bildirimdeki eksiklik nedeniyle temyiz süresinin ne zaman başlayacağı hususunda
bir duraksama yaşadığına ilişkin herhangi bir anlatımın yer almadığı gibi
temyiz süresinden sonra dilekçenin verilmesine ilişkin de herhangi bilginin
bulunmadığı anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CYUY'nın
5320 Sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte olan 310. maddesi
uyarınca, yoklukta verilmiş olan karara yönelik temyiz isteminin tebliğden
itibaren bir hafta içerisinde yapılması gerekmekte olup, sanık 09.01.2006 günü
tebliğ olunan karara karşı bir haftalık süreden sonra 17.01.2006 tarihinde
temyiz başvurusunda bulunmuştur. Sürenin son günü olan 16.01.2006 tarihi de
temyiz süresinin uzamasını gerektirir nitelikte herhangi bir resmi tatile denk
gelmemektedir.
Yerel mahkemece
hükümde, başvurulacak yasa yoluna ilişkin bildirimde, başvuru şekli ve sürenin
başlangıcının belirtilmemiş olması nedeniyle, bu bildirimin eksik olduğu, bu
durumun eski hale getirme nedeni olarak kabulü ile temyiz başvurusunun yasal
süresinde yapıldığı ileri sürülebilir ise de, yoklukta verilen hükme ilişkin
temyiz süresinin, sanığın bu hükmü usulüne uygun olarak öğrenmesi, yani
tebliğle işlemeye başlayacağı açık olduğundan, bildirimde "tebliğ"
kelimesine yer verilmemesi ve başvuru şeklinin gösterilmemesi sanık açısından
yasa yolu süresinin tebliğ ile işlemeye başlayacağı gerçeğini
değiştirmeyecektir. Kaldı ki, sanık yasal süresinden sonra verdiği temyiz
dilekçesinde bu ifadenin kendisini temyiz süresinin başlangıcı konusunda
yanılgıya düşürdüğüne ilişkin bir iddiada da bulunmamıştır.
Diğer taraftan,
belirtilen sürede yanlış mercie yanlış şekilde bir başvuruda bulunulması
halinde yanılmanın CYY'nın 264. maddesi kapsamında değerlendirileceği hususu da
göz önüne alındığında, başvuranın hakları ortadan kalkmayacaktır.
Nitekim Ceza Genel
Kurulu'nun 05.10.2010 gün ve 169-188, 14.02.2012 gün ve 401-39 ile 06.03.2012
gün ve 386-99 sayılı kararları da aynı doğrultudadır.
Bu itibarla, haklı
nedene dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile özel
daire bozma kararının kaldırılmasına, 1412 sayılı Ceza Yargılaması Usulü
Yasasının 5320 Sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 310 ve
317. maddeleri uyarınca sanığın yasal süreden sonra yaptığı temyiz isteminin
reddine karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan
nedenlerle;
1-) Yargıtay
Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne,
2-) Yargıtay 6. Ceza
Dairesi'nin 21.09.2011 gün ve 10220-39915 sayılı bozma kararının
kaldırılmasına,
3-) Sanık M.'in yasal
süreden sonra yaptığı temyiz talebinin 1412 sayılı Ceza Yargılaması Usulü
Yasası'nın 5320 Sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 310
ve 317. maddeleri uyarınca reddine,
4-) Dosyanın,
mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'na tevdiine,
17.04.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.