"İçtihat Metni"Taraflar
arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda;
Denizli 3.Sulh Hukuk Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen
01.02.2012 gün ve E:2010/1442, K:2012/92 sayılı kararın incelenmesi
taraf vekilleri tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 19.Hukuk
Dairesinin 29.01.2013 gün ve E:2012/14275, K:2013/1601 sayılı ilamı ile;
(...Davacılar vekili, müvekkillerinin davalı şirketten akrabaları
olan dava dışı N..A..'ya hediye olarak 06.04.2010 tarihli fatura
karşılığı 3.377,75-TL tutarında mal aldıklarını, ayrıca kendileri için
de bazı eşyalar beğenerek davalıdan toplam 6.000-TL tutarında mal almak
üzere anlaştıklarını ve takibe konu edilen 6.000-TL bedelli senedi
davalıya verdiklerini, hediye olarak alınan malların 06.04.2010' da
N..A..' ya teslim edildiğini, ancak müvekkillerinin kendileri için almak
istedikleri malları almaktan vazgeçerek davalıya bildirdiklerini,
davalı tarafın elindeki senet 6.000-TL bedelli olsa da, müvekkillerinin
borçlarının satılan mal bedeli olan 3.377,75-TL olup, bu borcun
taksitleri bittiğinde senedi iade edeceğine dair beyanına güvenerek
senedi iade almadıklarını, müvekkillerinin hediye aldıkları maldan
kaynaklanan borçlarının 1.900-TL'lik kısmını davalıya ödediklerini,
geriye 1.477,7-TL borç kalmasına rağmen, davalının 6.000-TL'lik senede
dayanarak 4.100-TL bakiye borç kalmış gibi ihtiyati haciz kararı
aldığını ve Denizli 7.İcra Müdürlüğü'nün 2010/9116 takip dosyasından
takip başlattığını, müvekkillerinin takibe konulan senetten ve takipten
dolayı yalnızca 1.477,75-TL borçlarının bulunduğunu belirterek, talep
edilen 2.622,25-TL'lik kısımdan davalıya borçlarının olmadığının
tespitine ve davalı aleyhine %40 kötüniyet tazminatına karar verilmesini
talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkilinin davacılara
18.05.2010 tarihli fatura karşılığı mal sattığını, buna istinaden
davacıların 18.05.2010 düzenleme tarihli, 15.07.2010 ödeme tarihli
6.000-TL bedelli senedi düzenleyerek verdiklerini, borcun 1.900-TL' sini
ödediklerini, ancak geri kalan 4.100-TL' nin ödenmemesi nedeniyle icra
takibi başlattıklarını, davacıların borçlu olmadıklarını iddia ettikleri
miktar bakımından ödeme ya da mal iadesi yapıldığını yazılı delillerle
ispat etmeleri gerektiğini, ispat yükünün davacılarda olduğunu, zira
senette "malen" kaydının bulunduğunu, önce malın teslim edildiğini ve
akabinde senedin düzenlendiğini belirterek, davanın reddine ve %40
kötüniyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir. Mahkemece
yapılan yargılama sonucunda, davacının davaya konu takip dosyasında
15.07.2010 ödeme tarihli 6.000-TL bedelli senetten dolayı asıl alacak
olarak borcunun 1.477,75-TL olduğunun (2.622,25-TL borcunun
bulunmadığının) tespitine, davalı tarafın kötüniyetli olduğu ispat
edilemediğinden kötüniyet tazminatına hükmedilmesine yer olmadığına
karar verilmiş, hüküm her iki taraf vekillerince temyiz edilmiştir. Dava,
kambiyo senedi nedeniyle borçlu olunmadığının tespitine ilişkin olup,
bonoda "malen" kaydı bulunmaktadır. Bu durum malın teslim edildiğine
karine teşkil edip aksinin, iddia eden tarafından yazılı şekilde ispat
edilmesi gereklidir. Mahkemece ispat külfetinin tayininde hataya
düşülerek malın teslim edildiğini davalı alacaklı yanın ispatlayamadığı
gerekçesiyle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir....)gerekçesiyle dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir. HUKUK GENEL KURULU KARARIHukuk
Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:Dava,
kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla yapılan icra takibine konu
yapılan bonodan dolayı borçsuzluğun tespiti istemine ilişkindir.Mahkemece,
davanın kabulüne dair verilen karar taraf vekillerinin temyizleri
üzerine, Özel Dairece yukarıda yazılı nedenlerle bozulmuş; yerel
mahkemece, önceki kararda direnilmiştir. Direnme kararı, davalı vekili
tarafından temyiz edilmiştir. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulunun
önüne gelen uyuşmazlık; “Malen” kaydını içeren bonoda ispat yükünün
hangi tarafta olduğu noktasında toplanmaktadır.Taraflar arasındaki
uyuşmazlığın çözümü için gerekli ve uygulanması gereken hukuki kurum ve
kuralların ne olduğunun tespitinde yarar vardır. I-Borç ikrarı:Hemen
belirtilmelidir ki, mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun 17.maddesine
göre, borcun sebebini ihtiva etmemiş olsa bile borç ikrarı geçerlidir.
Her alacak hakkının varlığı, bunu sağlayan bir hukuk ilişkisine ve bunun
sebebine dayanır. Bu sebep, alacak hakkının doğumunu, hukukça ödenmesi
gerekli bir hakkın var olduğunu sağlayan bir olay veya tek taraflı ya da
karşılıklı bir irade açıklamasını veya bu yol ile iki iradenin uygun
olarak birleşmesiyle meydana gelir. Oysa, bu sebebi göstermeden, yalnız
borçlu olduğunu açıklayan kişinin, iki taraf arasındaki ilişkinin
nedenini göstermeden, bir hakkın veya borcun varlığını, ödeneceği
iradesini açıklamasını kanun yeterli görmüştür. Borcu doğuran irade
açıklaması, mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)’nun
290.maddesi hükmünce yazılı bir belgede tesbit olunmuş ise, bu gibi
durumlarda, borcu yükümlenen kişi, yükümlendiği borcun saikinin ve
amacının kapsadığı yönü kural olarak, tanıkla ispatlayamaz. İradenin bu
yolda açıklanmasını sağlayan nedenler, iradenin doğup gerçekleşmesini
sağlayan ön nedenler, genellikle doğan hukuki sonuca etkili
olmadıklarından daha çok bu açıklamanın amacı olan neden üzerinde
durulmak gerekir. Nitekim, mülga 818 sayılı Borçlar Kanununun
17.maddesini yorumlayan 12.04.1933 gün ve 30/6 sayılı Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Kararına göre, borç ikrarını içeren beyyine aleyhine delil
ileri sürülebilir, ancak ikrarda borcun sebebi açıklanmış ise, davalı
bu sebebin gerçekleşmediğini kanıtlayabilir. Eğer borcun sebebi
belirlenmemiş ise, davalı önce ikrarın belli bir sebebi bulunduğunu,
sonra bu sebebin gerçekleşmediğini kanıtlamak hakkına sahiptir.
Görüldüğü üzere, 1086 sayılı HUMK’nun 290.maddesi ile 12.04.1933 gün ve
30/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca bedelsizlik
iddiası ispat edilebilecektir (Hukuk Genel Kurulunun 17.04.2015 gün ve
E:2013/19-1622, K:2015/1238 sayılı ilamı).II-Kambiyo senedi ve bononun hukuki niteliği: Hukuk
Genel Kurulu’nun 17.12.2003 gün ve E:2003/19-781, K:2003/768;
12.10.2011 gün ve E:2011/19-473, K:2011/607; 04.12.2013 gün ve
E:2013/19-89, K:2013/1645; 14.05.2014 gün ve E:2013/19-1155, K:2014/660;
17.04.2015 gün ve E:2013/19-1622, K:2015/1238 sayılı ilamlarında da
belirtildiği üzere; bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo
senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi
ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan
herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir
gayeye ulaşmak istemektedir. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin
geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili
olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın
geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep
hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk
kuralları uygulanır.Bu genel açıklamadan sonra, hemen belirtmelidir
ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bağımsız borç
ikrarını içerir (6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun
691/1.maddesi). Bonoda şekil şartları TTK’nun 688.maddesinde
sayılmıştır. Bunlar; “Bono” ya da “Emre Muharrer Senet” ibaresi,
kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide
yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. Zorunlu şartlardan biri eksik
olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve
ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir. Sayılan zorunlu şekil
şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı
olarak, faiz, bedelin nakden ya da malen alındığı veya yetkili mahkeme
kayıtları da konulabilir.Yerleşik Yargıtay kararlarında ve öğretide
de kabul edildiği gibi, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de,
temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin
gösterilmesine yönelik "bedel kaydı"dır. Yinelemek gerekirse "bedel
kaydı" kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin
(borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını
ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların
bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü, kambiyo senedinin düzenlenmesiyle,
soyut bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde
edilip, edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin
bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının
varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları
daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat
konusunda önem taşır. Kişisel def'i nedenlerinin varlığının
kanıtlanmasını kolaylaştırır. Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat
hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren
bononun lehdarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı
olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır. Borç ikrarını
içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun
nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması
gerekir (YİBK'nun 12.4.1933 gün ve 1933/30-6 sayılı ilamı).Bonoda
kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa
aittir. Ancak, bir defa bir mal alışverişine dayandığı "malen" kaydıyla
ya da bir alacak borç ilişkisine dayandığı "nakten" kaydı ile senede
yazılmışsa, artık buna uyulmak gerekir. Bu kayıtların aksinin
savunulması senedin ta'lili (nedene, illete bağlanması) anlamına gelir
ki, böyle bir durumda ispat yükü yer değiştirir. Senedi ta'lil eden,
savını kanıtlamak yükümlülüğü altına girer. Senette borcun nedeni "mal"
ya da "nakit" olarak belirtilmişse, tarafların yazılı borç sebebine
dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa
ait olacaktır. Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru
olmadığını söylüyorsa, lehine olan senet karinesi çürümüş sayılacak,
bunun sonucu olarak da, iddiası paralelinde ispat yükünü de
üstlenecektir. Buna senedin ta'lili denmektedir. Bu anlamda ta'lil senet
metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma
anlamına gelmektedir.Nihayet, “malen” ibaresi bulunan bir bonoda
malın teslim alındığı, borçlu tarafından ikrar edilmiştir. Alacaklının
teslim ettiğini kanıtlamak yükümlülüğü yoktur. Yazılı ikrarın aksini
diğer bir deyişle, malın teslim edilmediğini borçlu kanıtlamak
yükümlülüğündedir (HGK’nun 17.12.2003 gün ve E:2003/19-781, K:2003/768;
17.04.2015 gün ve E:2013/19-1622, K:2015/1238 sayılı ilamları).III-Menfi tespit konulu eldeki davada ispat yükünün özellikleri:2004
sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 72.maddesi gereğince borçlu icra
takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî
tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar
çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (4721 sayılı
Türk Medeni Kanunu’nun 6.maddesi).İspat yüküne ilişkin bu genel
kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit
davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü
bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu
davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf
o vakıayı ispat etmelidir.Menfi tespit davasında borçlu ya
borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla
birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri
sürebilir.Borçlu borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat
yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını
kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa,
bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.Görülmektedir
ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını
ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun)
varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını
kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir
ilişki olduğunu ileri sürmüşse bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri
sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir.
Zira, davacı borçlu senedin bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil,
başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki
ilişkinin varlığını kabul etmektedir (Hukuk Genel Kurulu’nun 17.12.2003
gün ve E:2003/19-781, K:2003/768; 12.10.2011 gün ve E:2011/19-473,
K:2011/607; 04.12.2013 gün ve E:2013/19-89, K:2013/1645; 14.05.2014 gün
ve E:2013/19-1155, K:2014/660; 17.04.2015 gün ve E:2013/19-1622,
K:2015/1238 sayılı ilamları).IV-İspat hukuku yönünden geçerli kurallar:1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 287.maddesi (6100 sayılı HMK m.189/3); “Kanunun
muayyen bir delil ile ispatını emreylediği hususlar başka suretle ispat
olunamaz. İki tarafça muayyen deliller ile ispatı tahriren kabul
edilmiş olan veya muhakeme esnasında olveçhile beyinlerinde karar
verildiği ikrar olunan maddeler hakkında başka delil kabul olunmaz.”Hükmünü amirdir. Aynı
Kanunun 288.maddesinde (6100 sayılı HMK m.200/I) “senetle ispat” ve
289. maddesinde (6100 sayılı HMK m.200/II) de “senetle ispat gereken
hallerde karşı tarafın açık muvafakati ile tanık dinlenebileceği”
hususları düzenlenmektedir. Yine Aynı Kanunun 290.maddesinde (6100 sayılı HMK m.201); “Senede
bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin
hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan
hukuki işlemler … liradan az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat
olunamaz. “denilmekte ; 293.maddesinde de (6100 sayılı HMK m.203); “Aşağıdaki hallerde her halde şahit ikame olunabilir:1-Usul ve füru, birader ve hemşire veya karı koca ve kayınpeder ve valide ile damat ve gelin arasındaki muameleler,2-Cürümden mütevellit olsun olmasın tazminatı müstelzim fiiller,3-Yangın
veya kazayı bahri veyahut düşman istilası gibi senet alınması
gayrimümkün veya fevkalade müşkül hallerde yapılan muameleler.4-Halin icabına ve iki tarafın vaziyetlerine nazaran senede raptı müteamil olmıyan muameleler,5-Akitlerde hata, hile, gabin, cebir ve ikrah vukuu.”Hükmü yer almaktadır. Usul
hukukumuzda senede karşı senetle ispat zorunluluğu ilkesi kabul
edilmiştir. Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı def'i (savunma)
olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak
veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler, m.290'daki meblağdan
az bir miktara ilişkin olsa bile tanıkla ispat olunamaz; ancak senet
(kesin delil) ile ispat edilebilir. Hemen belirtmek gerekir ki, senede
karşı senetle ispat zorunluluğuna ilişkin kuralın istisnaları da
m.293’de belirtilmiştir. Bunun yanında, 18.03.1959 gün ve 18/21
sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre, tanıkla kanıtlama
yasağı, yalan tanıklığı önleme ve davada tarafların çıkarlarını koruma
amacına yöneliktir. Değeri belli miktarı aşan hukuki işlerin tanıkla
kanıtlanması yasağına ilişkin ilkeler, kamu düzeni düşüncesiyle yasaya
konulmuş hükümlerden değildir. Ancak yazılı sözleşme ile ya da duruşma
tutanağında usulüne uygun olarak belgelendirilmiş ikrar ile anlaşılan
açık bir muvafakat bulunduğu takdirde sadece belli tanıklar
dinlenebilir. Somut olay bu ilke ve kavramlar ışığında değerlendirildiğinde:Eldeki
dava, kambiyo senedinden dolayı borçlu olunmadığının saptanması
istemine ilişkin olduğuna göre, konunun kambiyo, ispat hukuku açısından
ve yukarıdaki açıklamaların ışığında ele alınması gerekir. Görülmekte
olan davada, davacılar senetteki imzayı inkar etmemiş; davacılar,
takibe konu yapılan bono nedeniyle davalıya borçlu bulunmadığını iddia
ederek, borçlu olmadığının tespitini istemiştir.Yukarıda
vurgulandığı üzere, senede karşı senetle ispat kuralı gereğince,
davacı-borçlu takibe konulan bononun bedelsiz olduğunu yazılı delille
kanıtlaması gerekir. Takibe konu yapılan senedin (bononun) metninden bu
anlaşılamadığı gibi, davacılar bu iddiasını yasal olarak ispatlayacak
yazılı bir delil de dosyaya sunmamıştır. Zira, davacılar, senedin
(bononun) keşidecisi ve kefili, davalı da lehtarı bulunduğuna göre,
senedin tarafı olan davacı üçüncü kişi olmadığından, bedelsizlik
iddiasını tanıkla değil, usulün öngördüğü biçimde yazılı delille
ispatlaması gerekir. Bunun yanında, tanık dinleme yoluyla bonoların
geçersizliğinin ispatı ancak, 18.03.1959 gün ve 18/21 sayılı Yargıtay
İçtihadı Birleştirme Kararındaki şartlar dairesinde mümkün olduğundan,
eldeki davada ise, bu şartlar da gerçekleşmemiştir.Davaya konu
bonoda “malen” ibaresi bulunduğuna göre, böyle bir bonoda malın teslim
alındığı, borçlu tarafından ikrar edilmiştir. Alacaklının teslim
ettiğini kanıtlamak yükümlülüğü yoktur. Yazılı ikrarın aksini diğer bir
deyişle, malın teslim edilmediğini borçlu kanıtlamak yükümlülüğündedir.Şu durumda, uyuşmazlığa ve takibe konu yapılan bononun hukuken geçerli olduğunun kabulü gerekir.O
halde, davacı-borçlu bononun bedelsiz olduğunu ileri sürdüğüne göre,
ispat yükü davacılardadır. Davacılar bu iddiasını ise, yazılı delille
kanıtlamalıdır.Öyleyse, mahkemece, hatalı gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmiş olması doğru değildir. Hal
böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel
Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi
usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.SONUÇ:Davalı
vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile; direnme kararının Özel Daire
bozma ilamında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde
temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 10.06.2015 gününde
oybirliğiyle karar verildi.