Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1487 - Karar Yıl 2016 / Esas No : 4245 - Esas Yıl 2015





MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİTaraflar arasındaki alacak davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra, dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:Y A R G I T A Y K A R A R IDavacı vekili, dava dilekçesinde; tarafların 18.12.2010 tarihli ortaklık sözleşmesi ile matbaa işletmesine %50 hisseli ortak olduğunu, 2011 yılı Mayıs ayından itibaren, davalının, davacı ve temsilcisinin işletmeyi kullanmasını engellediği, ihtara rağmen davranışlarına devam ettiği, davacının 15.06.2011 tarihli ihtar ile tasfiye isteminde bulunduğu, davalının tasfiyeye yanaşmadığını belirterek; 100.000 TL olan sermayenin 50.000 TL'si ile 20.000 TL cezai şart olmak üzere 70.000 TL'nin dava tarihinden itibaren reeskont faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili, cevap dilekçesinde; davacının sözleşme gereği teslim etmesi gereken makinaları teslim etmeyerek, sermaye borcunu yerine getirmediğini; işletmenin belli bir süre davacının temsilcisi (oğlu) tarafından kötü yönetildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.Mahkemece; yönetici ortak olan davacının gelir-gider hesaplarını ibraz edememesi nedeniyle tasfiye paylarının belirlenme olanağının bulunmadığı, davanın ispatlanamadığı gerekçesiyle reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından süresi içerisinde temyiz edilmiştir.Dava konusu uyuşmazlık, adi ortaklık sözleşmesi gereği, davacının sermaye borcunu yerine getirip getirmediği noktasında toplanmaktadır.Türk Medeni Kanunu'nun 6. maddesi hükmü uyarınca; kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatlamakla yükümlüdür. İleri sürdüğü bir olaydan kendi yararına haklar çıkarmak isteyen kimsenin, iddia ettiği olayı ispatlaması gerekir (...md.190).Somut olayda, taraflar arasında 18.12.2010 tarihli adi ortaklık sözleşmesi imzalanmış olup, davalı, sözleşme gereği davacı tarafından sermaye olarak ortaklığa teslimi gereken makinaların teslim edildiğini reddettiğine göre; ispat yükü, aksini ileri süren davacı tarafa ait olacaktır.Davacı, sermaye borcunu yerine getirdiğine ilişkin idddiasının ispatı yönünden, ortaklık sözleşmesi ve tanık beyanına dayanmıştır. Davacı, adi ortaklık sözleşmesi ve tanık beyanları ile sermaye payının teslim edilerek ortaklığın fiilen faaliyete geçtiğini ispatlayamamıştır.Bu durumda, davacı tarafın, iddiasını ispat zımnında, "yemin delili" kalmaktadır ki, dosyanın incelenmesinden, davacının dava dilekçesinde "sair delil" deliline dayandığı anlaşılmaktadır.Öyle ise, mahkemece; dava tarihi itibariyle 1086 sayılı HUMK' nun yürürlükte bulunduğu nazara alınarak, davacının davasını ispat için yemin teklif etme hakkı hatırlatılarak, yemin teklif edildiği takdirde usulünce yemine ilişkin yargılama işlemlerinin yerine getirilmesi (HUMK. 225-239. md) suretiyle hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.SONUÇ: Yukarıda açıklanan esaslar gözönünde tutulmaksızın yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan kabulü ile hükmün HUMK.nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 10.02.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.