Anasayfa / İçtihat / Yargıtay Karar No : 1466 - Karar Yıl 2013 / Esas No : 15 - Esas Yıl 2013





(.Dava, icra takibine konu boş bononun anlaşmaya aykırı doldurduğu iddiasına dayalı menfi tespit istemine ilişkindir.Davalı vekili, bononun müvekkilinin kira ve aidat alacağının teminatı olarak verildiğini, taraflar arasındaki 23.06.2010 tarihli protokolle anlaşmaya varılan borca ilişkin olarak bono düzenlendiğini belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.Mahkemece, apartman yönetimi lehine bono düzenlenebileceğinden dolayı bononun hukuken kambiyo senedi niteliğini taşıdığı, bononun davacının oğlunun davalıya olan kira ve aidat borcunun teminatı olarak düzenlediği, davacının protokolde öngörülen ödeme takvimine uymaması nedeniyle protokolün hükümsüz kaldığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Mahkemece dava konusu bononun davacının oğlunun davalıya olan kira ve aidat borcunun teminatı olarak düzenlediğine göre, kira sözleşmesinin tarafları arasındaki borç ve alacak miktarı ile varsa ödemelerin mahsubu ile alacak miktarının saptanması gerekir. Dosya içerisinde birbiri ile çelişen iki bilirkişi raporu mevcut olup, birinin diğerine göre isabetli olduğunun hangi nedenlerle kabul edildiği açıklanmış değildir.Hal böyle olunca mahkemece raporlar arasındaki çelişkiyi giderici mahiyette ve Yargıtay denetimine elverişli yeni bir rapor alınarak varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.)Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:YARGITAY HUKUK GENEL KURULU KARARIDava; icra takibine konu boş bononun anlaşmaya aykırı doldurulduğu iddiasına dayalı menfi tespit ve ödenmek zorunda kalınan paranın davalıdan istirdatı istemine ilişkindir.Mahkemece, davanın reddine dair verilen karar davacı vekilinin temyizi üzerine, Özel Daire'ce yukarıda başlıkta yazılı gerekçeyle hüküm bozulmuş; yerel mahkemece, önceki kararda direnilmiştir. Hükmü temyize, davacı vekili getirmiştir.Uyuşmazlık; dosya içerisindeki bilirkişi raporlarının birbiri ile çelişip çelişmediği; buradan varılacak sonuca göre de, mahkemece raporlar arasındaki çelişkiyi giderici ve Yargıtay denetimine elverişli yeni bir rapor alınarak varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekip gerekmediği, dolayısıyla mahkemece yapılan araştırmanın hükme yeterli olup olmadığı, noktasında toplanmaktadır.Hemen belirtilmelidir ki, İcra ve İflas Hukukundaki menfi tespit davası (m.72), gerek maddi hukuk, gerek usul hukuku bakımından genel hükümlere tabi bir davadır. Bu nedenle menfi tespit davasında yargılama usulü, genel hükümlere (HUMK hükümlerine) tabidir. Menfi tespit davası, konusu belli bir değerle ilgili bulunduğundan, borçlunun borçlu olmadığını iddia ettiği miktar üzerinden nispi harç alınması gerekir. Dava sonunda verilen kararın temyizi ve karar düzeltilmesi, tamamen genel hükümlere (HUMK m.427) tabidir. (HGK'nın 14.10.2009 gün ve e.2009/18-364 , k.2009/428 sayılı ilamı)Menfi tespit davalarında, borçlu bulunulmayan kısım yönünden hüküm kurulması gerekir. Başka bir ifadeyle, davacının borçlu olmadığını iddia ettiği miktar saptanarak, bu miktarda borçlu bulunmadığının tespitine yönelik olarak hüküm kurulması gerekir.Somut olaya gelince:Dosya içerisinde bulunan 07.07.2011 havale tarihli birinci bilirkişi raporunda, taraflar arasındaki hukuksal ilişki irdelenmek suretiyle, kira sözleşmelerine göre hesaplama yapıldığında davacının, davalıya toplam10.553,00 TL borcunun bulunduğu, ancak protokol esas alındığında davalının, davacıdan 12.100,00TL fazladan tahsilat yaptığı belirtilmiştir.Öte yandan, 11.10.2011 havale tarihli ikinci bilirkişi raporunda ise, icra takibinde yapılan ödemeler dikkate alınarak, raporun düzenlenme tarihi itibariyle yapılan hesaplamada davacının davalıya toplam borcunun 9.818,26 TL olduğu bildirilmiştir.Görüldüğü üzere, her iki bilirkişi raporunda yapılan hesaplamalar ile varılan sonuçlar arasında çelişki ortaya çıkmaktadır.Yerel mahkemece, az yukarda belirtilen bilirkişi raporları arasındaki çelişki giderilmeden ve davacının icra takibine konu bono nedeniyle ne kadar borçlu olunmadığı hüküm kısmında açık biçimde belirtilmeden yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir.O halde, mahkemece yapılacak iş; kira sözleşmesinin tarafları arasındaki borç ve alacak miktarı ile varsa ödemelerin mahsubu ile alacak miktarının dava tarihi itibariyle saptanması gerekir.Bunun için iki bilirkişi raporu arasındaki çelişkiyi giderici nitelikte ve tarafların ileri sürdükleri itirazları da karşılayacak, Yargıtay denetimine elverişli yeni bir rapor alınarak varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir.Hal böyle olunca; yerel mahkemece, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.SONUÇDavacı H.T. vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile ; direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı (BOZULMASINA), 1086 sayılı HUMK'un 440/1.maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 9.10.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.